LA İLAHE İLLALLAH

logo

LA İLAHE İLLALLAH     

Din ve ideolojilerin kaynağı vicdandır. Vicdanına dönebilen herkes bunu rahatlıkla görür ve “din” vardır der.

Antropoloji (insan bilimi) ve Teoloji (din bilimi) verileri gösteriyor ki, yeryüzünde Mabudsuz ve Mabetsiz bir dönem yaşanmamıştır. Çünkü insanoğlu fıtratı gereği bunlara her zaman muhtaç olmuştur.

Ancak, insanlık tarihi boyu, iktidarlar vicdanlara hep baskı yapmışlardır. Baskının sebebi, kendilerine karşı oluşacak olan muhalefetleri ortadan kaldırmaktır. Bu, doğrudan doğuya otoritenin tabiatıyla alakalı bir durumdur, dinle uzaktan/yakından bir alakası yoktur.

Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye’de hayat bulan İslam, Sasani ve Roma’da oluşan inançların tipik bir tekrarı olmuştur.

Yani İslam kendi özünde devrimini tamamlamadan sahneden çekilince, tarihsel olarak bu izi sürmek zorunda kalmıştır. Bu sebeple “İdeal İslam” anlayışının yeryüzünde varlığı 30-40 yıl kadar sürmüştür. İslam Tarih Muharrirleri bu döneme, “Asr-ı Saadet” demişlerdir.

İslam Dini, “La İlahe İllallah” evrensel çağrısıyla (şiarı, slogan) insanların vicdanlarına seslenmiştir.

Yani Allah’tan başka ilah, Ondan başka otorite yoktur demiştir. Diğer bütün otoritelerin (tağut) kul tarafından reddedilmesi istenmiştir.

Allah, dış dünyada görünür bir nesne olmadı için yine insanlık tarihi bolunca, bu görünmez gücün kabulü ve O’na ibadet  noktasında sorunlar yaşanmıştır.

Allah, insanoğlunun zihninde inkişaf etmiş, bu inkişaf insanın duyduğu acılarından, ihtiyaçlarından hareketle O’na ulaşmakla son bulmuştur.

Yani Allah, senin kendisine ihtiyaç duymanı istemiştir. Bütün toplumu bağlayan, bütün evreni kuşatan, topluma ve evrene hayat (ruh/nur) veren  bir güce insan her zaman ihtiyaç hissetmiştir. O da, insan zihninde (akıl) Allah olarak belirmiştir.

Daha sonra, dünyada devletler Karunlar ve Hamanlar aracılığıyla otorite, baskı, kavmiyet, milliyet, cinsiyet ve mülkiyette eşitsizlik meydana gelince Allah, akmakta olan tarih içinde, bu kurum, azgın ve sapkınları yeniden kendi içlerinden birisiyle (peygamber) yeniden toparlayıp düzeltmiş, bunun için de Allah Kitap ve peygamber yolunu, Hz. Peygambere gelinceye kadar bu zamanı evirerek sürdürülmüştür.

Kozmoloji ve Biyoloji verileri esas alındığında görülüyor ki Allah insana önce düşün, tabiatla uyumunu sağla, iş ve değer üret, daha sonra bana yönel çağrısında bulunmuştur.

Yani Allah, “La İlahe İllallah” la (şiarı, slogan) kullarına “Allah’tan başka ilah olmayacak, bütün otoriteler reddedilecek, adalet, merhamet, kardeşlik, paylaşım olacak…” sözlerini gönüllü olarak demelerini istemiştir!

Aslında bu mesaj için illa peygamberin gelmesine gerek yoktu,  Ancak İslam, “dinlerden bir dindir”, ibadetler diğer dinlerin ibadetleri gibi olmalıdır, diğer dinlerin görkemli tapınakları, din adamları sınıfı ve kendilerine özgü dini kıyafetleri, tütsülü ayinleri, kutsal gün ve geceleri, mucizeleri, kehanetleri bizde de olmalıdır denildiği andan itibaren durum değişmiş,kitaplar yenilenmiş, elçiler gelmeyi sürdürmüştür.

Mesela İran Kisra sının karşısına çıkan sahabenin “Baldırı çıplak çöl bedevileri sarayıma kadar niye geldiniz?” diye sorunca o da, “İnsanları dinlerin zulmünden ve krallara ibadetten kurtarmaya geldik” cevabını vermiştir.

Şimdilerde Müslümanlar, İslamın bu misyonundan başka bir şeylerle meşgul oldukları görülüyor.

Yani sahabenin dilindeki “din ve ibadet” şu an hiç de bizimkine benzemiyor.

Yani sahabenin söylediği “la ilahe illallah” evrensel çağrısı, bizim söylediğimize hiç de benzemiyor.

Mekke’de o gün Ebu Leheb gibilerin başını çektiği Allah, Kabe, din ve ibadet istismarına dayalı tefeci bezirganlarına karşı söylenen ve bir isyanı yansıtan özden söylenen “la ilahe illallah”  sözü bizim dilden söylediğimize benzemiyor!

O sahabenin dilindeki “din ve ibadet” yansıtan “la ilahe illallah” kelimesi, Kur’an’ın kullandığı anlama paralel olarak Kral saraylarında,  Ruhban tapınaklarında, bezirgan sofralarında ve gaza meydanlarında söylenilen kelama, bizim söylediğimiz söz hiç benzemiyor!

Üzülerek ifade etmeliyiz ki, indiği çağda zaten kullanılmakta olan “din ve ibadet” kavramları sarayların, tapınakların ve bezirganların dünyasından çekip alan ve ona bambaşka bir yön veren Kur’an, bugün “mehcur” dur. Bu nedenle olsa gerek ki, “İslam dinlerden bir din” olma yoluna girmiştir.

İşte bu sebeptendir ki, İslam Dininin inanana hayat veren kavramlarını yeniden canlandırmak, bizim en büyük meselemiz olmalıdır.

Yine söylemeliyiz ki bunları tespih çekerek, vird yaparak  diriltmek imkanı yoktur! Öyle olsaydı Allah bunu söyler, Allah’ın Elçisi da bu söyleneni yapardı!

Mahmut AKYOL

 

 

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.