TARİH TEKERRÜR EDİYOR!

logo

TARİH TEKERRÜR EDİYOR!  

Yüzü aşkın nitelikli arkadaşım son yazıma yorum yaptı. Yorumlar bir kitap olacak boyutta. Bu yazıda da, herkesten bir katkı bulunuyor.

Dünya hayatı evrilerek devam ediyor. Mevsimler tazeleniyor. Sosyal olaylar yenileniyor. Geçmiş zaman, geleceğe ışık tutuyor. Bir milletin siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik gelişmeleri diğer milletleri kıskandırıyor. Bu sebeple olacak ki herkes, bir başkasının ayağını kaydırıp duruyor. Yanlış ediyorlar…

Şimdi bakın! Dün de açlar, işsizler, yoksullar, muhtaçlar, köleler, borçlular, çaresizler, öksüzler, dışlanmışlar, yalnız kalmışlar, özürlüler, fuhuş mağdurları vardı, bugün de var…

Terör, isyan, eşkıya, zulüm altında inleyen, “bir kurtarıcı yok mu” diye yalvaranlar, dün de vardı, bugün de var…

İlk insanlar arasında meydana gelen sorunlar, bugünün insanları arasında da yaşanıyor.

Yaşanan bu olgular tarihin bir tekerrüründen ibarettir. Dün ile bugün arasında ki tek fark, sadece zaman, insan ve insan elindeki vasıtalardır.

Terör denildiğinde arkadaşların tamamına yakın bölümü, yaşadığımız terörü anlamışlardır. Haksız da değillerdir. Çünkü insanlar, yapıları gereği içinde bulundukları şartlara göre düşünür ve karar verirler.

Biz; meseleye ilim, tarih ve sosyoloji açısında bakmaya devam edelim.

Aşık Veysel’in; “Benim sadık yarim kara topraktır” sözü, bir hayatı özetler mahiyette… O sadık yar size koyun verir, kuzu verir, süt verir, ekmek/et verir; lakin kazma ile kazmadıkca kıt verir sözüyle Hakkın gizli hazinelerinin toprakta olduğunu anlatır.

İnsanlığın kahir ekseriyeti bu hakikatten uzak olduğu için çalmayı ve sömürmeyi dün olduğu gibi bugünde yapıyor.

Şu ayetlere bakar mısınız?

“DEDİKODU yaparak insanlarla alay edenlerin vay haline!  O, malı toplar ve onu sayıp durur. Malının gerçekten kendisini ebedi kılacağını sanır. Hayır, yemin olsun ki o Hutame’ye atılacaktır.” (el-Hümeze, 1-4)

Ya şu hadise:

“İnsanın iki vadi dolusu altını olsa mutlaka bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur.”

Hz. Ali:

Hakikat basittir ve tektir, lakin onu içinden çıkılmaz kılan insanın dünyaya olan hırsıdır”

Bu ayetlere bu hadise ve bu kelamı kibar söze bakıldığın da, insanın ne denli önü alınmaz bir ihtiras içinde yüzdüğü görülür.

Bütün Peygamberler, filozof ve düşünürler bu döngü içinde meydana gelen sorunlar için insana teklifler  sunmuşlardır.

Hz. Ali’in sözü üzerinde durmak lazımdır. Tarih boyu insanın kendisiyle, insanın insanla olan sorunları iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az ve sınırlıdır.

Bunları; Allah’a ortak koşma/itaat et, Öldürme, Çalma, Yalan söyleme, Zina etme, Ana/babaya asi olma, Yalan yere şahitlik yapma, İftira atma, Haram yeme gibi ilkeleri sayabiliriz.

İşte bu saymaya çalıştıklarımız şeyler dün de vardı, bugün de devam etmektedir.

Fakat insan kendisine ve dışındakilere karşı acımasız, zalim ve cahil olduğu için bunları çabuk unutmaktadır.

Her çağın bir kitabı vardır. Her kitap, kendi çağında yazılır. Bizim çağımızın kitabını da biz yazacağımıza göre, geçmişi tekrarlamadan inşacı bir yaklaşımla yazmalıyız. Yani “İslamın dini düşüncesini” yeniden inşacı bir anlayışla ele almalı, toprağın altındaki zenginlikleri, hiç kıskançlık duymadan insanlıkla paylaşabilmeliyiz.

Diriden ölü, ölüden dirinin çıktığı gibi, geçmişten tevarüs eden muazzam zenginlikleri insanlığını unutmuş insanlığın önüne sere bilmeliyiz.

Birbirinin içinden çıkan, birbirini tamamlayan mal, para, sermaye, emek gibi değerleri istismara mahal bırakmadan devlet/millet olarak ihtiyaç sahiplerine pay edebilmeliyiz. Aksi takdirde tarihi başkaları yapmaya devam edecek, biz ise figüran olmayı sürdürürüz.

Sürekli olarak tutulan balığı yer de, bir türlü balık tutmayı öğrenmezsek, hep donup kalmaya mahkum oluruz. Halbuki tarih hiçbir zaman donmaz, su gibi akar, önüne kattığı ne varsa siler geçer.

Tarihin seyrini değiştirmek, iş ve değer üretmekle mümkündür. Amel, bütün iktisadi faaliyetin temelidir. Emek, amel/iş  ile elde edilen şeydir, insanın ve insanlığın meşru zenginlik kaynağıdır.

Değerler zora, baskıya ve korkuya dayanılarak elde edilmemelidir. Değilse insan, tembel ve bezgin olur. Baskıcı yönetimler insanları köreltir, yaratıcılıklarını öldürür, insanı kaypak, hilekar, ürkek ve riyakar yapar.

Ne yazık ki, yeryüzündeki Müslümanları ve bugün insanlığı akıl değil bu korkular yönetiyor…

Dünyayı açlık, yaşam ve ölüm korkuları yönetiyor …

Tarih boyunca her tür sömürücü, baskıcı, despot/ diktatör ve nihilist sistemler, bu korkulardan dün olduğu gibi, bugün de beslenmektedirler.

Zaman zaman İnsanlık bu sömürü, baskıcı, diktatör ve nihilist sistemlerin korkulardan sıyrılmasını bilmiştir.

Çağımızda da bu korkuların üstesinden gelebilmek mümkündür. Taki, Müslümanlara ve insanlığa Hz. Peygamber tarafından gösterilen yola dönülebilinsin. Fakat bu yol/sünnet, bugün raflarda tozlanmaya terk edilmiştir.

Yeter ki Müslümanlar Kur’an’da ki İslam’ın kaynağını, Kitap ve Hikmete (Kur’an ve Sünnet) yüz çevirmesin!

Kur’an İslamının üzerine düşen kara bulutları  Müslümanlarca kaldırılabilsin! İslamın evrensel mesajını gözardı etmesin!

Bunun içinde Müslümanlar önce kendilerini sorgulamalıdırlar.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.