BİLGİ, İKTİDAR ve SERVET
Hayatımızdan silip attığımız, içi boşaltılmış kavramlar üzerinde yeniden durmalıyız.
Bu kavramları yeniden hayatımıza kazandıra bilmiş olsaydık, dertlerimiz önemli ölçüde azalacaktı.
İçi boşaltılan bu kavramlar Bilgi, iktidar ve servettir. Yine bu kavramlar, insan hayatını kolaylaştırmak için vardır.
Allah Kur’an’ı Kerimde bu kavramları bazı sembol kişiler üzerinden anlatır.
Mesela iktidarı Firavun’la, serveti Karun’la, bilgiyi Haman’la anlatır.
Her üç figürde, fiil ve davranışlar zulme dönüşebilir. Zulüm, en büyük insanlık suçudur. Din dilinde bu suçun adı, günahtır. Allah, insan hayatını Adalet ve Zulüm’ denklemi üzerine kurmuştur. Yani bir yerde zulüm varsa, orada; adalet yok demektir.
Allah zulüm ve haksızlıktan uzak durmaları için kullarını, kitap ve peygamberlerle desteklemiştir.
Hakikat şu ki, ‘insanlarda bozulma, azma, sapma, unutma ve şeytanlarına uyma olmasaydı, kitaba ve peygambere gerek olmazdı.’
İnsanlar bozuldukları andan itibaren, susuzluktan çatlayan toprak gibi, Kitap ve Peygambere ihtiyaç duyuyor, yeryüzü adaleti arıyor demektir…
Kur’an’ı Kerimde Allah, sürekli şekilde insanın bilgi, iktidar ve servet sahibi olmalarını ister.
Akabinde Allah, ‘Şüphe ile iman, adalet ile zulüm bir arada durmaz!’ buyurur.
Kur’an sürekli şekilde bilgi, iktidar ve servetin gerçek sahibinin Allah olduğunu söylüyor ve biz bu hakikatin etrafında dönüyoruz.
Bu inanç bizi ‘Tevhid’ anlayışına götürüyor. Yani her şey Allah’tan gelir, yine Ona döner.
Demem o ki bilgi, iktidar ve servet insanoğluna, sınırlı ve süreli şekilde verilir ki, insan çevresine ve tabiata zarar vermesin, hayatın dengesini bozmasın.
Kur’an’ın asıl geliş amacı, bu uyarıyı yapmaktır.
Din dilinde bu hassasiyete ‘takva’ denir.
Yani takva, Sevgilinin (Allah) istediği istikamette insanın edep ve adapla yaşamasıdır.
Yani zarar vermekten çekinmek, iş ve değer üreterek (ibadet) insanların hizmetine sunmaktır.
Açlık, yoksulluk, gelecek endişesi, ölüm korkusu insanoğlunu biriktirmeye zorlamıştır.
Hâlbuki insanın yediğinden, içtiğinden, giydiğinden ve önden ahirete yolladığından başka malı yoktur.
Biriktirip yığdıkları başkasına ait olup, haram olan şeylerdir.
Kişinin, ölmeden önce biriktirdiklerini ‘infak’ etmesi, erdemli ve ahlaklı bir davranıştır.
Ahlak, dinin hayatın içindeki halidir. İnsanın sınavı da buradadır.
Bir insanın mümin olup olmadığı sadece, kelime-i şahadet getirerek, namaz kılıp oruç tutarak, hacca giderek değil; infak edip etmediği ile de ölçülecektir.
İnfak, Müminle münafığı ayıran ölçüdür.
Ritüeller, Müslümanları terbiye içindir. İbadet ise hayat için, ötekinin kullanması için iş ve değer üretmektir.
Şeytanın ateşten yaratılması demek, insanın içindeki kötülük dürtülerinin ateş ile (öfke, şehvet, ihtiras) temsilidir.
Yani şeytan insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir. Öfke, şehvet, ihtiras ateştir. Ateş yakıcı şeydir.
Şeytanın Âdem’e vesvesesi son güne kadar sürecektir. Hayatın dengesini bozmadan yaşamak, Kabil, Habil meselesi, son güne kadar sürecektir.
Salih’in devesi,
Nemrut ile İbrahim arasındaki tartışmalar,
Talut kıssası,
Karun kıssası,
Buzağı tapmak vs. kıssaların hepsi mülk ile ilgili meseleleri anlatır. Bu bakımdan insanın işi cidden zor olsa gerektir…
İşin garip olan tarafı şu ki, Müslümanlar Klasik tefsir yorumlarının dışına çıkamadıklarından, akletmediklerinden yapılanları, olup bitenleri, yorumlayıp sorgulayamıyorlar.
Mesela Hz. Peygamberden hemen sonra zuhur eden yalancı peygamber olayı, insanların eski ekonomik hayatlarına geri dönmek istemelerinin adıdır.
Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde, ilk işi, insanların bahçelerinin etrafındaki duvarları yıktırmak olmuştu.
Ne gariptir ki Peygamberden sonra bu duvarlar yeniden çekildi.
İşte bu iş, Müslümanlar için yıkılmanın başlangıcı oldu.
Bütün savaşlar, duvarların yeniden yapılmasından çıkmıyor mu?
Bütün savaşlar bilgi, iktidar ve servet sahiplerinin emperyal duyguları yüzünden çıkmıyor mu?
İsrail’in Filistin’e uyguladığı zulüm bu yüzden değil mi?
Eğer İslam, inşacı bir damardan aktarılabilseydi, zamanımız insanının derdine deva olabilirdi.
Müslümanlar, zamanın getirdiği sorunlar arasında sıkışmıştır. Miadı dolmuş fetvalar, sorunları çözmemektedir.
İslam’da mübarek gün ve gece var mı?
- Cuma, Müslümanların toplanma günüdür.
- Kadir Gecesi, Kur’an’ın senin kalbine inmeye başladığı andır.
- Kandil Geceleri, sonradan oluşmuş gecelerdir.
Devlet başkanlarınca peygamberin örnek alınacak tarafları var mıdır?
Tabi ki vardır. O, bütün devlet başkanlarına örnek bir icraat göstermiştir. Adalet, doğruluk, dürüstlük başta gelir.
Peygamberimizin kalbi melekler tarafından temizlenmiş midir?
‘Senin göğsünü şerh etmedik mi?’
İnşirah Suresi, Ayet 1.
Senin içindeki sıkıntıyı gidermedik mi, genişlik ve ferahlık vermedik mi? demektir. Göğsün yarılması, kalbinin yıkanmasıyla bir alakası yoktur.
Şeytan mı suçludur, yoksa ona uyan mı?
Hem Şeytan suçludur, hem de ona uyan insan suçludur. Şeytan insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir.
Mahmut AKYOL