ALLAH, CENNETİ/CEHENNEMİ KİMİN İÇİN YARATTI?

logo5

ALLAH, CENNETİ/CEHENNEMİ KİMİN İÇİN YARATTI?

Rivayete göre Habbap bin Eret şöyle dedi:

Benim As bin Vail’den alacağım vardı. Alacağımı ondan istedim.

O, ‘Hayır, Muhammed’i inkâr etmedikçe vermem’ dedi.

Bunun üzerin ben, ‘Kesinlikle olmaz! Ben Muhammed’i inkâr etmem’ dedim.

As bin Vail:

Ben öldüğümde yeniden mi dirileceğim?’ dedi.

Ben ‘Evet’ dedim.

Bunun üzerine ‘Öldükten sonra yeniden dirildiğimde ve sen bana geldiğinde, orada benim çok malım, mülküm ve adamlarım olur. Borcumu o zaman gel öderim’ dedi.

(Razi, Taberi, İbn Kesir).

Allah, cehennemi bu zalimler için yarattı.

 

Ebu Cehil başta olmak üzere Mekke’nin müşrikleri yerleri ve gökleri kim yarattı desen Allah derlerdi. Bu müşrikler Kâbe’i tavaf ederler, Kâbe’ de salât ederler, Kâbe’nin örtüsünü değiştirirler, hacılara su dağıtırlar, gusül abdesti alırlar, kırkta bir zekât verirlerdi. Mekke’nin en zenginlerinden olan Velid bin Muğire cahileyi döneminde Kâbe’nin yeniden yapımında “Haram para getirmeyin” demişti. Müşrik dinsiz demek değil, dindar fakat mülkte şirk koşanıdır. Ebu Lehep Mekke’deki tefeci bezirgân düzeninin başıydı. Ölünce yerine Ebu Cehil, o da ölünce yerine Ebu Süfyan geçti. İlk inen ayetlerde o olduğu için onun ismi geçmiş olabilir. Ebu Cehil, Hz. Peygamber ortaya çıkmadan önce de namaz kılıyordu. Bir keresinde Hz. Peygamber Kâbe’de salât ederken Ebu Cehil üzerine pislik atmıştı… Bu Müşriklerin hepsi de bunları yapıyordu.

Allah, cehennemi bu zalimler için yarattı.

 

Filistin’de, Gazze’de, Refah’ta katil İsrail Ordusu emellerine ulaşmak için soykırıma başladı.

Camileri, hastaneleri, mezarlıkları, okulları yıktı.

İnsanların yaşam hakkını ellerinden aldıkları gibi ölülerin üzerinden dozerlerle geçti.

Zalimliklerini bir kez daha ortaya koydu.

Öyle ki; Filistin sokaklarında kalmış olan ölülerini almalarına bile fırsat dahi vermedi.

Dahası gözü dönmüş katil İsrail, Filistinlilerin Oruç tutmalarına, namaz kılmalarına mani oldu.

Bundan daha kötü zulüm görülmemiştir.

Allah, cehennemi bu zalimler için yarattı.

 

Kelime-i Şahadet Lehu’l-Mülk’tür.

Lailaheillallah kelime-i şahadet’in ikinci kısmıdır.

Önce mülkün (bilgi, iktidar ve servetin) Allah’a ait olduğu bir hakikattir.

Kim buna yeltenirse ona “La’ilahe” denilecek.

Devlet dediğin mülk sahiplerinin aracıdır.

Dine Lehul-mülk kapısından girilir.

Mülk sadece mal değildir. İçinde ‘şehvet, şöhret, servet ve riyasette’ vardır.

Allah, cennetini bunun için yarattı.

 

Sevginin yolu infaktır.

Onun için Kur’an infak, infak deyip duruyor. Çünkü ancak toplumda sevgi ve merhamet böyle yayılır.

Hiç bir şeyi paylaşmayanların kalpten kalbe köprüsü kurulmaz, kurulmayınca da bencillik başlar.

Allah Ahiret Gününde; kimsenin soyuna, ırkına, kavmine, kariyerine, konforuna bakmayacak, herkese adaletle davranacaktır.

Zaten Allah, cennetini bunun için yarattı.

 

Hz. Muhammet  (Aleyhi selam) sefalet içinde yaşamadı. Hiçbir zaman Mülk biriktirmedi.

Kendisine tahsis edilen savaş ganimetlerini tamamını yoksullara dağıttı.

Allah, bu dünyada kurulan darussalamı, adalet ve barış yurdu için var etti.

Cennet, özelde Kur’an’ın, genelde dinin dünyadaki ideal toplum ütopyasıdır. Bu dünyada kurulacak evrensel adalet ve barış yurdunun (darussalam) adıdır.

Yani darussalamSınıfsız, sınırsız, kastsız, devletsiz, yöneticisiz, eşitlik, esenlik ve özgürlük yurdunun din dilindeki ifadesidir.

Bu yüce ideal, bu dünyada olmazsa öbür dünyada ilelebet ulaşılacaktır. Allah böyle vaat ediyor.

İşte Allah cennetini bunun için yarattı.  

 

Adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük, hak, hukuk, emek, doğruluk, dürüstlük, bağımsızlık vb. kavramlar, Dinin ortak değerleridir.

Bu değerleri yaşayan bir Müslüman için Allah, cenneti yarattı.

 

Mucize olağandışı olan değil; olmakta olan şeydir. Yani Ayın yarılması değil; Ayın bizzat kendisidir.

Buna böyle inanan bir Müslüman için Allah, cennetini bunun için yarattı.

 

Din nedir? Yaşadığın hayattır.

Kimin yanında ve kimin karşısında olduğun senin dinini gösterir.

Ezan bir ilandır. Bir haykırış, bir sesleniştir. Ezan, bir çağrısıdır.

Mülk, Allah’a aittir. Yani mülk bilgi, iktidar ve servet sahibi olmaktır. Ele geçirdikleri mülkle büyüklük taslayan servet ve saltanat sahiplerinin gerçekte büyük olmadığını, en büyüğü Allah olduğunun ilanıdır.

Bu değerleri yaşayan bir Müslüman için Allah, cenneti yarattı.

 

Şeytan dediğimiz, içimizdeki kötülük dürtülerimizdir.

Emre itaatsizlik eden bizleriz. İçimizdeki kötülük bizi anlatıyor.

Allah, kötülüğü veya şerri yaratmaz, istemez, irade etmez.

Mahmut AKYOL

KİNDARLIĞIN İLACI; ALÇAK GÖNÜLLÜ VE MÜTEVAZI OLMAKTIR

logo5

KİNDARLIĞIN İLACI; ALÇAK GÖNÜLLÜ VE MÜTEVAZI OLMAKTIR

Kindar olmak, yürek darlığı, kıskançlık, haset, bencil, kibirli ve gururlu olmak demektir.

Dinin direği doğruluk, dürüstlük, hak, adalet, ahlak, iyilik, güzellik, söz, vefa, sadakattir.

Bu değerler olmadığı zaman, insan yolunu kaybeder.

O zaman insan dindar değil, kindar olur.

Zaman, Allah’ın elindedir. Zamanın taksimi O’na aittir. Tek otorite O’ dur.

Bitkiler ve eşya belli kanunlara uyar, hayvanlar içgüdüleriyle hareket eder, insanlar da iradi bir yol çizer.

Allah’ın yanındaki değerinizi ne olduğunu bilmek isterseniz, önce O’nun yanınızda ki değerinin ne olduğuna bakın.

Ey insanlar, dünya hayatı içinde bir derdiniz olursa, çareyi Kur’an’ı Kerim de arayın!

Siyonistler üç aylara kan dökerek girdiler. İslam coğrafyasının her tarafı kan, gözyaşı, zulüm ve işkence…

Emniyet içerisinde olan bir Müslüman ülke yok, gibi…

Hz Peygamber (sav) buyurdu ki;

Şarktaki bir Müslüman’ın ayağına bir diken batsa, garptaki bundan elem duymuyorsa, o bizden değildir!”

İşte Ümmetin hali, budur

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. O halde aranızda selamı yayınız… Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize hasım olmayınız. Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!

Bir dua:

Allah’ım!

  • Günahlarım için ALLAH’A tövbe ve istiğfar ediyorum.
  • Ey göklerin ve yerin Rabbi, bilgimizi artır!
  • Allah’ım Sen gücü ve kudreti bölünmez bir bütündür.
  • Allah’ım Sen kullarına asla zulmedici değilsin.
  • Bir farkla ki Allah, kulunu yaptıklarından dolayı bizi hesaba çekecektir.
  • Allah’ın Rahmeti gazabından üstündür.
  • Eğer biz istersek Allah darda ve dağınık halimize acır!
  • Eğer biz istersek Allah benliğimizi bir ayrık otu gibi sarmış olan tembelliğimizi ve cehaletimizi yüzümüze vurmaz!
  • Allah’ım günümüze, gecemize ve gönlümüze hayır doldur!
  • Allah’ım bizi iyilikten, doğruluktan ve güzellikten ayırma!
  • Allah gözümüze, gönlümüze, yolumuza ve vicdanımıza hayat verir.
  • Dar, dağınık halimize Allah’ım acı.
  • Arkadaşlığımızı, kardeşliğimizi merhamete döndür Allah’ım!
  • Allah’ım gönüllerimize sevgi köprülerini kur.

Gönlünü kırdığım arkadaşlarım önce, haklarınızı helal edin…

Herkesten helallik istiyorum.

Benden yana hakkım varsa herkese helaldir.

Ayrıca ben Rabbimden mağfiret diliyorum.

Her insan bir âdemdir, her insanda Âdem yeniden doğar. İlk âdemle anlatılmak istenen neyse, her doğan insanla da o anlatılır.

Şeytan, sembolik bir kavramdır ve insanın içinde olan şeylerdir. Haset, kibir, kin, öfke, hırs gibi… Bu kötülüklerin bizi yönetmesine izin vermemeli ve onların tahakkümü altına girmemeliyiz…

Buda bize hayatın karmaşık değil basit bir şekilde kurgulandığını gösterir.

Müslüman zihin buna “Tevhid” der.

Herkesin bir geminin içinde yaşayacağı bir yeri vardır, fakat gemiyi delmemek şartıyla…

Ey Müslümanlar yeryüzünün en gerçekçi, en hakka ve en adalete uyanların başında Müslümanlar gelir.

Fakat ne acıdır ki; Gerçeklikten en kopmuş insanların başında Müslümanlar gelir.

Bu sebepledir ki Müslümanlar, iflah olmuyor!

Âmin, Velhamdülillahi Rab bil Âlemin…

Bütün övgüler, varlığın yegâne Rabbi olan Allah içindir.

Kur’an’ın ilk kelimesinin Hamd olması, işe ne ile başlanacağın gösterir.

Her işin başı besmele ise, besmelenin de başı şükürdür.

Her şey O’ndan gelir ve O’nun ile devam eder.

Ey Müslümanlar ayağa kalkın, düşmanlar karşısında yekvücut olun!

Özünden veremeyen, paylaşamayan, aslında çok şeylerini kaybetmiştir.

Vermek, köprü kurmaktır. Köprü, yoldur.

Bir yandan Kur’an’ı Kerimin Allah’tan geldiğine inandığını söyler, diğer yandan aynı Müslüman Kur’an’ı Kerimden kopar.

Allah, Âdeme eşyayı kavratmak için isimleri öğretti. Allah, bir topluma mesajını o toplumun diliyle ihtiyaçlarını gidermek için Kur’an’ı Kerimi gönderdi.

Mesela Allah, Kur’an’ı Kerimi Arapça olarak indirdi, aynı toplumlara insanlık üzerinden evrensel mesajlarını gönderdi.

Diğer yandan Hz. Peygamber bize örnek ‘güzel bir ahlâk’ gösterdi.

Ahlak demek, kâmil manada takva demektir.

Takva, insanda hikmeti öğretti.

Hikmet, insanın yanlış işlere, suça ve günaha kaymasını önledi.

Bu ilkelerle, insana bir ‘gem’ vurmak istendi.

Ayrıca Allah, insana vicdanından seslendi. 

Onun için Allah, bize peygamberler ve kitaplar gönderdi.

Bizim kitabımız olan Kur’an, dirilerin kitabıdır.

Bunun için Yalandan kaçının, sofranızı açık tutun, kardeş olun! Bunları besleyen değer; İnfaktır.

 Camiler sadece namaz kılmak için değil, devletin gücünü de göstermek için yapıldı. Allah’ın gücünü görmek istiyorsanız Sultan Ahmet Camii’ne bakmaya gerek yok, sadece gökyüzüne ve yeryüzüne bakmak kâfidir. Gökyüzüne ve yeryüzüne bakın Allah’ın büyüklüğü orada görülür.

Mahmut AKYOL

 

ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN KURULAN YERYÜZÜ SOFRASI

logo5

ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN KURULAN YERYÜZÜ SOFRASI

Bir Ramazan ayına daha yaklaşıyoruz.

Bu Ramazan ayında Allah’ın rızasını kazanmak için yeryüzü sofraları kurulacaktır.

Şu bir hakikat ki, Ramazan ayı kıyamete kadar sürecektir.

Ramazan ayı bittiği andan itibaren yeniden başlayacaktır. Tıpkı Namaz gibi…

Ramazan ayı Müslümanlara; Hakk’ı, adaleti, eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü, dürüstlüğü, kimsesizliği, yoksulluğu, mazlumu, zayıfı, ezileni, öğreten bir ameldir.

Ramazan ayı çok önemli ve hikmetli bir mesajdır.

Açlık günleri demek olan oruç, açın halini duyuran bir nusuktur.

Nefis, bütün kötülüklerin anasıdır.

İslam, “barış ve hoş görüsü” olan bir çiçeğe benzer.  Yeryüzüne saçılır. Bu çiçeklerden dünyada birlik, beraberlik ve kardeşlik tohumları filizlenir.

Yaratılmış olan insan, ya belli kanunlara uyar, ya içgüdüsel yaşar, ya da iradi bir yol çizer.

Üzülerek müşahede etmek gerekirse, içgüdüsel yaşam dünyaya hâkim oldu mu, insanlık yok olur gider. O zaman da yeryüzünde hayvanca bir yaşam kol gezer.

İnsanlık, güce dayalı bir hayatı sürerse, dünyanın sonunu gelir. Bu bakımdan Âdemoğlunu ayağa kaldırmak gerekir.

O Hak ki, Hz. Resulle birlikte dünya hayatında zirve yapmıştır. Bütün Nebi ve Resuller, dini kendi çağlarına taşıyarak insanlığa örnek olmuşlardır.

Nebi ve Resuller insanların vicdanına adalet, eşitlik, iyilik, güzellik, doğruluğu bir meşale ateşi gibi yakmışlardır.

Peygamberler hata yapmaz değil; sadece büyük günah işlemezler. Aksi halde peygamberler, bize örnek olmazdı.

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“…Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar de ki ihtiyaçtan fazlasını…”

Bakara 219. Ayet

Salât’ın karşılığı yardımlaşmak, dayanışmak ve destekleşmektir.

İbadet ile nusuk karıştırılmasın. Allah’ın bizim namazımıza, orucumuza, kurbanımıza ihtiyacı yoktur. Bunların hepsi biz Kullar için konulmuş terbiye metotlarıdır.

Kur’an’da “Salât” kavramı defalarca kullanılmıştır.

Kur’an’ın ve Dinin bel kemiği Salât ve Zekât’ tır. Arkasından Allah’ın rızasını kazanmak için yeryüzü sofraları kurmak gelir.

Zekâtı kırkta bire indirmek, Zekâtın ruhuna uygun değildir. Çünkü Zekât, ihtiyaçtan fazla olanı vermektir.

  • Hasan-ı Basri, “Her ümmetin bir putu vardır. Bu ümmetin putu da malıdır.”
  • Hazreti Ali ümmetin malının ihtiyaçtan fazlasını elde tutması doğru değildir buyurmuştur.
  • Ebu Zer El Gıffar, Zekâtı kırkta bir olduğunu söyleyenlere karşı çıkmış ve Necm Suresi 34. Ayetini okumuştu.

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

Ve a’tâ kalîlen ve ekdâ”.

Azıcık verdi, gerisini elinde sıkı, sıkı tuttu.

  • Bu ayet aynı zamanda Velid Bin Muğire’yi eleştirmek için gelmiştir. “O, azını verir çoğunu cimrice sıkardı.” Yani kırkın otuz dokuzuna sarılır, birini verirdi.

İhtiyaçtan fazlasını vermek hükmü, hem Kur’an’ın ve hem de Peygamberin yoludur.

Evet, mülk de hüküm de Allah’ındır. Bu iman ile amel arasında sıkı sıkıya bir ilişki vardır.

Allah’ın mülkünde olan bilgi, iktidar ve servet tekeli kurmak, “bunu kimselere vermem” diyenlere ‘Kâfir’ denir. Diğer bir deyişle Kâfir, örten demektir.

İnsanların Kâfir olması için Allah’ın mülkünde ortaklık iddiası içinde olması gerekir.

İnsanlar ibadetlerini korktukları için değil Allah ile beraber olmak için yaparlar.

Asıl oruç, açlarla beraber olmaktır. Yardım, dayanışma ve desteklemek bize kalmıştır.

İbadet, geniş manada “iş ve değer üretmektir”. Herkes insanların hayrına çalışırsa, kendine ibadet yapmış olur. Mesela yolda ki bir taşı kaldırmakta ibadettir.

Ebu Cehil başta olmak üzere Mekke’nin müşrikleri, ‘yerleri ve gökleri kim yarattı’ desen, Allah derdi.

Ebu Cehil ve avanesi Kâfir değil, müşrikti. Bunlar tavaf ederler, salât ederler, Kâbe’nin örtüsünü değiştirirler, hacılara su dağıtırlar, gusül abdesti alır, kırkta bir zekât verirlerdi.

Hatta Velid bin Muğire cahileyi döneminde Kâbe’nin yapımında ‘Haram para getirmeyin’ demişti.

Demek ki Müşrik dinsiz demek değildir.

Dindar zulme karşı çıkan, haksızlığa itiraz eden, onurlu bir duruş sergileyendir.

Bunların dindarlıkları, tutacakları oruçları boştur! Tıpkı Namazda, Hacda olduğu gibi…

Milletler ağaç yaprakları misali bir araya gelmelidir. Her millet, her fert, başkasının emeğine el sürmemelidir.

Bu yön itibariyle çalmalı, zayıfla iyi geçinmeyi, güzel davranmayı, doğru olmayı, yeryüzündeki nimetleri eşitçe paylaşmayı becermelidir.

İster kabul edilsin, ister edilmesin söyleyeceğim sözler, sarsıcıdır.

Çünkü tarih boyu bu sarsıcı söz sahipleri hep var olmuştur. Benim de yaptığım iş, onların bu fikirlerinin bir tekrarıdır.

Bu görüşleri reddetmek yerine, ne demek istediklerini anlamak daha doğru olacaktır.

Kapitalist yaşamın olmazsa olmazları olan “çıkar ve menfaat” sahiplerinin, bu görüşleri kabul etmesi zor görünüyor.

Yeryüzündeki açlığı ortadan kaldırmanın yolu; yaşam biçimini ve ekonomik hayatı normale döndürmektir.

Kur’an, “eşitlik” kavramını yaratılışta, rızık ve rızık kaynaklarının kullanılmasında kullanır.

Hz. Peygamber:

Açın halini sormayan tok, bizden değildir” der.

Hacc, tavaf, ihram, namaz, secde, saf bağlama vs. Hep bu eşitliği gösteren Ritüellerdir.

Gözümüze, gönlümüze, yolumuza ve vicdanımıza hayat verecek olan Allah’tır!

Dar, dağınık halimize acıyacak olan Allah’tır!

Benliğimizi ayrık otu gibi sarmış olan, tembelliğimizi ve cehaletimizi yüzümüze vuracak olan Allah’tır!

Gelin bu Ramazan ayında Allah’ın rızasını kazanmak için yeryüzü sofraları kuralım…

Gelin aramızda selamımızı, arkadaşlığımızı ve din kardeşliğimizi yayalım…

Mahmut AKYOL

BELA’MIN HIRSI

logo5

BELA’MIN HIRSI

Gücün sembolü “Firavun”, sermayenin sembolü ”Karun”, Allah ile aldatanın sembolü Bela’mdır.

İşte Müslüman bilinciyle kazanılmak istenen isimler bunlardır.

İktidar ile şehvet arasında sıkı bir bağ vardır. Her ikisi de insanı, kendine doğru çeker. Bu çekişi kolaylaştıran bir tip vardır ki bu, Bela’mdır.

Bela’m, her çağda, her devirde insanın karşısına çıkacak olan bir tiptir. Yani gözü kör eden bir hırstır.

Hırs, şeytandandır. Şeytan, insanın içinde ki kötülüklerin adıdır. Şeytan köpeğe benzer. Görevi havlamaktır. Akıl bu alanın hâkimi ve buna bağlı iradedir. Akıl ve irade vicdandır. Vicdan ya ölüdür, ya da diridir.

Âdemi vesveseye düşürecek olan hırsıdır.

Allah, Âdemin içindeki kötülüğü şöyle konuşturdu:

Derken şeytan ona sinsice fısıldayarak “Ey Âdem, Ne dersin, sana sonsuzluk ağacını ve yıkılmayacak bir hükümranlığın yolunu göstereyim mi?” dedi. TAHA Suresi 120 Ayet

Derken sinsice sunulan bu fısıltı Âdemin ayağını kaydırdı. Âdemin ayağını kaydıran bu fısıltı  “güç, servet, iktidar ve egemenlikten ibarettir.

Onlara anlat. Hani bir adam vardı. Ayetlerimizi çok iyi bildiği halde onları bir kenara atmıştı. Şeytana uymuş ve sonunda iyice azmıştı.” Araf Suresi 175 Ayet

“Layık görseydik, onu bildiği ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat gözünü dünya hırsı bürümüş, heva ve hevesine fena kapılmıştı. Bu gibilerin durumu tıpkı köpeğe benzer; üstüne varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. İşte ayetlerimize yalan diyenlerin durumu böyledir. Anlat bu olayı; belki düşünüp taşınırlar.” Araf Suresi 176 Ayet

Ayetlerden anlaşılan şudur:

Bela’m, ilmiyle amel etmeyen, bildiklerini saklayan, çıkar uğruna Allah’ın ayetlerini iman etmek için değil, çıkar elde etmek için öğrenen, Kur’an’ı hayat kitabına değil, mabet kitabına döndüren, Kralların, Sultanların sofralarından kalkmayan, Allah’a değil, güce tapan, güç kimdeyse onun köpeği olan bir tiptir.

Bela’m, ayetlerin ne dediğini çok iyi bildikleri halde amel etmeyen, Şeytana (kötülük ve arzu) uyarak azan, güç ve iktidar hırsıyla dünyada kör olan, gücü ve zulmü ile kitleleri, Allah ve din ile aldatan, kendi istekleri doğrultusunda manipüle eden, Firavun ve Karun’un yanındaki üçüncü kişidir Bela’mdır

Bela’m, insan gövdesi içinde ki en büyük bir urdur. İnsanları Allah ile aldatan en önde gidendir. Kur’an’ı Kerimin özelliklerini belirttiği bir karakterdir Bela’m

Fakat toplumun içinde türemiş Firavun ve Karun tiplere dur diyecek düşünür ve âlimlerde Bel’am‘laşırsa o toplumu; canlı hayat planında tutmak mümkün olmaz!

Aslında iktidarlar doğası gereği eleştirilmelidir. Fakat insan, “güç, servet, iktidar ve egemenlik” peşine düşerse, ne bunları terk eder ve ne de iktidarı eleştirir.

İşte hırs ve Bela’m dediğimiz şey budur.

Devlet katmanlarında, döner koltuklarda, makam odalarında, “güç, servet, iktidar ve egemenlik” içinde yaşanan şehvet budur.

Tekrar edelim ki Bela’mın hırsı “güç, servet, iktidar ve egemenliktir.

Bela’m, insanları Allah ile aldatandır.

Başka bir görüşe göre de ayette anlatılan adamdır. Yani Din bilgini, Medine’de peygamber mescidinin karşısına kenditapınağınıdiken Mekkeli Rahip Ebu Amirdir.

Peygamberimizin 30 bin kişilik orduyla başlattığı Tebük seferi ile bu planı bozmak için, Suriye’ye gitmekten vazgeçen bu ordu Medine’ye döner dönmez ilk işi, Ebu Amir’in “Mescid-i Dırar” tapınağını yıkmak oldu.

Yine de isimlere takılmayın.

Çünkü bunların hepsinin ortak özelliği “devrin egemenine yanaşan” işbirlikçi din âlimi tiplemelerdir.

Diğer yandan:

  • Kelime-i Şahadet Lehu’l-Mülk’tür. Lailaheillallah kelime-i şahadet’in ikinci kısmıdır. Önce mülkün (bilgi, iktidar ve servet) Allah’a ait olduğunu, bunları ele geçirip halk üzerinde hegemonya kurulamayacağını kabul edeceksin. Kim buna yeltenirse ona “Lailahe” diyeceksin. İslam bundan başka bir şey mi?
  • Devlet dediğin mülk sahiplerinin zor aracıdır. Derin devlet de onun derin zor aracıdır. Arkasında mülkü koruma var. Ebuzer ekolü sonraki iş, ben Muhammed ekolündenim. Onun getirdiği dine Lehul-mülk ile girilir. Mülk sadece mal değildir. Şehvet, şöhret, servet ve riyaset mülkün yüzleridir.
  • Ebu Lehep Mekke’deki tefeci bezirgân düzeninin başıydı. Ölünce yerine Ebu Cehil, o da ölünce Ebu Süfyan geçti. İlk inen ayetlerde o olduğu için onun ismi geçmiş olabilir.
  • Ezan bir ilandır. Ezan haykırış, seslenme ve çağrıdır. Ezan Mülkün Allah’a ait olduğunun bir ilandır. Ezan mülkle büyüklük taslayan servet ve saltanat sahibi en büyüğün Allah’ın olduğunun ilanıdır.
  • Yaşadığımızı yazıyoruz. Yazılmış olan olmuyor, olmakta olan yazılıyor. Olaylar yazılıyor değil. Yaşanan yazılıyordur. Önce yazmak değil; Kader, evrenin yasalarını ve toplumsal sünnetullah demektir. Tek, tek insanların başına ne geleceği değil. Onu sen kendin yapıyorsundur.
  • Kur’an’da ana-baba hakları çok geçer. Yaşlandıklarında onlara bakmak ve sahip çıkmak büyük bir erdemdir ve Kur’an’ın emridir. “Öf” bile demeyeceksin. Fakat açık bir haramı helal saymak ve şirk koşmak müstesna…
  • Peygamberimiz bilinen anlamda “mucize” göstermemiştir. Onun mucizesi Kur’an ve el-Emin ve dürüst kişiliğidir. Gerisi tamamen uydurma ve yakıştırmadır. Kur’an müşriklerin tüm mucize taleplerini ısrarla reddeder.
  • Şeytan dediğimiz, içimizdeki kötülük dürtüleridir. Emre itaatsizlik eden bizleriz, bizi anlatıyor. Allah kötülüğü veya şerri yaratmak istemez, Yani Allah irade etmez. Hem kendisi dileyip hem de kendi dilediğine itaat etmeyin der mi?

         Mahmut AKYOL

 

MÜSLÜMANLARIN KANINI KİM DÖKÜYOR?

logo5

MÜSLÜMANLARIN KANINI KİM DÖKÜYOR?

Orta Doğuda ki korsan İsrail döküyor…

Asırlar boyu milletlerin kanını emen İngiltere döküyor…

Elindeki imkânlarla milletlere  hükmeden ABD döküyor…

Birbirinin içinden çıkan bu üçlü çete, kendi sonunu hazırlıyor!

Terörde mahir, İsrail, insanlık adına utanç verici bir durum yaşıyor.

İsrail, her tür Devlet olgusundan mahrum bulunuyor.

Gelin görün ki, Müslüman devletler bir araya gelemiyor, gerekli olan cevabı veremiyor.

İşin vahim olan tarafı da burasıdır. Yani Dünya Müslümanlarının acınacak halleri orta da…

Hâlbuki şu itikadi kurallar Müslümanlar hayata taşınmış olsaydı, çok şey değişirdi…

Yani insan davranışlarına Allah’tan bir destek gelmesine harbi olarak inansaydı, ilk hareketin insandan gelmesi gerekiyordu.

Tıpkı Allah, ilacı şifaya bağlamış olduğu gibi.

Tıpkı toprağı sularsan toprağın yeşermesi gibi, Eğer ekini toprağı ekersen bittiği gibi, ağacı koparırsan kuruduğu gibi, ekini gübrelemezsen tarla toz toprak olduğu gibi, karga olursan mezarlıkta, kartal olursan yükseklerde uçtuğun olduğu gibi!

Allah’ın hayata koyduğu ve insanın yapmasını istediği bu şeyler yapılmadığından, arşın titrediği gibi, dünyanın gözü önünde dökülen kan deryasında, İsrail’in ve ona destek olanların boğulduğunu görür gibi oluyorum.

Şimdi kurşunlanan minareleri, tecavüz edilen erkek ve kadınları, kolları kırılan, sapan atan kurşunlanan çocukları, buna karşılık gözü dönmüşleri, aidiyet ve haysiyetini kaybetmiş aydınları, işbirlikçilerini, her biri bir dış gücün oyuncağı haline gelmiş gurupları, görür gibi oluyorum.

Şimdi arşın titrediğini, işbirlikçi küreselcileri, kafasından ve midesinden düşmana bağlı elitleri, bürokratları, görür gibi oluyorum.

Ey Müslümanlar hala; İsa’yı çarmıha  gerenlerden ümit mi bekliyorsun?

Böyle yapmakla kendi sonunu hazırladığının farkında mısın?

Kendi cehenneminize odun taşıdığınızı bilmem farkında mısın?

Ne çabuk unuttunuz bu hakikatleri?

Eğer bu hakikati unutursan, yaşamanın bir manası da yoktur.

Yaşam; Din ve Kur’an’la anlam kazanır.

Bu durumda Peygambere ulaşılamaz, Sahabe hayatları erişilemez olurdu. Oysa bunlara, Mekkeli “öksüzün” sağlığında böyle değildi…

Dinin ve Kur’an’ın kalbi, “Zamanın Sahibi” nin elinde, Peygamberin vicdanında, çağın ve hayatın temposuyla birlikte akar giderdi…

Müslümanlar hala, Ömer zamanında alınan topraklarda yaşıyor! İyi ki Ebubekir, Ali vardı da, onların fethettikleri topraklar üzerinde Müslüman yan gelip yatıyor…

Kur’an’ı Kerim:

Ey İsrail oğulları!” başlığı altında eleştirdiği hususları Müslümanlar, bir de:

Ey İsmailoğulları, Ey Araplar, Ey Farslar, Ey Türkler!” diye okusa, acaba ne görür ve ne de hisseder…?

Anlaşılan odur ki:

Bize yeni bir çağı, yaratıcı bir ibda çağı lazımdır. Canlı, diyalektik, iş ve değer üreten, ortaya çıkaran, meydana getiren, icat eden bir çağ lazımdır.

Tur-i Sina’dan, Zeytin Dağı’ndan, İncir Ağacı’ndan, Hıra Mağarası’ndan insanlığa seslenen sesi yeniden seslendirmek lazımdır!

Bunun için de akıl lazım, vicdan lazım, yürek lazımdır!

Yoksa Hz. Peygamber ve arkadaşları mezarlarından kalkmak suretiyle dünyaya yeniden gelsinler de, çağın sorunlarını  düzeltsinler…

Öyle mi?

O zaman sen ne işe yararsın?

İbrahim’in ateşine serin ol diyen, Kulu Muhammed’i örümcek ağıyla koruyan, yine Sana yöneliyor ve diyorum ki:

Çalışmayı bırakan, yan gelip yatan biz kullarına şirke düşürme,

Allah’ım Seni Senin istediğin gibi bilmeyi unuttuk,

Öfkeni ve kızgınlığını çeken bu yaptıklarımızı yüzümüze vurma!

Sen sevgi ve Merhameti sonsuz olansın!…

Ey Araplar,

Ey Farslar,

Ey Türkler!

Gelin vesilelere sarılalım, Sünnetullahtan yürüyelim.

Biz görelim ki, Allah gözümüz olsun. Biz duyalım ki, Allah kulağımız olsun. Biz hissedelim ki, Allah vicdanımız olsun. Biz yürüyelim ki, Allah ayağımız olsun. Biz birleşelim ki, Allah kalkanımız olsun.

Bakın Ey Müslümanlar!

Hepimiz birer kova su döksek bir kıtayı sel alır, hepimiz birer sinek olsak vızıltımız üç kıtayı titretir, hepimiz birer dere olup akarsak okyanuslar taşar.

Eğer bunları yapmazsak, öksüzlerin ağlaması, yetimlerin yürek acısı, mazlumların gözyaşları kurumayacaktır!

Bunların sorumlusu da  biz olur ve arşı titretir dururuz!

Dünyadaki bütün Müslümanlar esir, tek özgür Müslüman yer Filistin olacaktır…

Mahmut AKYOL