NAMAZDA HAYAT VARDIR
Namaz duadır, istiğfardır, tövbedir, tazarrudur, yere kapanmadır.
Namaz’da Hamd, Akit sözleşme, Kıyam, Rükû ve secde vardır.
Namaz’da yardımlaşma, dayanışma ve destekleşme vardır.
Namaz’a Allahu Ekberle başlanır. O Allah ki kerimdir, cömerttir.
Hasan-ı Basri der ki:
“Bazı ümmetin bir putu vardır. Bu ümmetin putu da bilgi, iktidar ve servettir.”
Kur’an ‘da “nusuk” kavramı 9 yerde, “ibadet” kavramı 278 yerde geçer.
Nusuk Allah için yapılan şeylerdir. Bu sebeple “namazım Allah içindir” denilir.
Allah, Namaza insanın bedeniyle ve ruhuyla gelmesini ister.
Allah, yüzümüzü Kâbe’ye doğru çevirmemizi istiyor. Yani dünyanın neresinde olunursa olunsun, namaz kılan bütün Müslümanların hepsi yüzlerini Kâbe’ye çevirmişlerdir.
Namaz için bütün Müslümanlar tevhide çağrılmıştır.
Yani Kâbe’ye doğru yönünüzü döndürün Müslümanlar ‘Allahü Ekber’ demişlerdir.
Bu, Allah’tan başka kulluk edecek secde edecek hiç kimse yoktur demektir.
Sonra yüce Allah’a duyulan saygının gereği önünde eğilerek secde edilir. O Celâl ki, azameti önünde durulacak başka bir güç yoktur.
O’nun önünde bir toz zerresinden, yokluktan, hiçlikten başka bir şey olunmadığı, O’nun yüceler yücesi Rab olduğu duyularak alınlar coşkuyla yerlere kapanır.
Sonra alınlar yerden kaldırılır ve oturup, günahların bağışlanması için, kullarını rahmetiyle yarlıgaması için, doğru yola yöneltmesini, sağlık ve rızıkla niyetlendirmek için dua edilir.
O’nun haberini insanlığa ulaştıran Muhammed (sav)’e, ondan önceki peygamberlere, doğru yolu izleyen herkese Allah’ın selâm ve rahmeti dilenir.
Allah’tan bu dünya ve öteki dünya için iyilik, güzellik, ihsan etmesi niyaz edilir.
Sonunda da, başımızı sağa ve sola çevirerek namazdan çıkılır.
Peygamberimiz böyle namaz kıldı, böyle dua etti ve kendisini izleyenlere de böyle yapmalarını öğretti.
Namaz bir borç ödeme şekli değildir.
Namaz bir irtibat şeklidir.
Namaz miraçtır.
Kılınmaya çalışılan namaz gönülden olmalıdır, gönüle girip gönülden çıkmalıdır.
Deruni dilden, canı gönülden, samimi ve içten Allah’a inanmak, peygambere uymaktır…
Eğer bu ve buna benzer şeyler böyle yapılmıyorsa, o zaman sormak gerekir:
“Siz ne yapıyorsunuz?“
Namazı gösteriş boyutundan çıkıp, ihlâs boyutuna getirmek gerekir.
Canı gönülden namaz kılmalı.
Namazı miraç bilmeli.
Allah’a en yakın yerin secde olduğu unutulmamalı.
Aslına bakılacak olursa, direk; iki kişinin arsasına dikilen değil, herkesin gelip geçtiği bir yere dikilendir. O da; “doğruluk ve dürüstlük” olabilir.
Çünkü “eminlik” kavramını tesis edecek olan şey, doğruluk ve dürüstlük ilkeleridir.
Bir kelâmı kibar söze göre “dinin direği” namaz denilmektedir. Bu söz, hadis değildir ve burası için söylenmesi de doğru değildir.
Yani namaz dinin direği değil, dinin gereğidir.
Müslümanlık lafla olacak bir şey değildir. Hacca gidip şeytan taşlayan birisi eğer içindeki kötülükleri de taşlamıyorsa, o zaman sormak gerekir:
“Sen neyi taşladın?”
Eğer Allah bilinci ile yani O’ nu görüyormuşçasına bir hayat sürdürülebilirse, o zaman saf bir yürek temizliği içinde de O’na secde edilebilir.
İbadetlerin hepsinin amacı insanı özgürleştirmek, sınırlamak ve kötülükler karşısında tutarak ziyan görmesine mani olmaktır.
Kendini tutmak zor ve zahmetli bir iştir.
Bunun için gerekli olan yardım Allah’tan istenmelidir. Cenab-ı Hakk, kuluna sevgi ve merhametiyle muamele edecektir İnşe Allah…
Kanaatimizce dinin direği “dürüstlük” tür.
Seninle Allah arasında yapılmakta olan bir ibadet, direk olmaz. Direk insanların gelip geçtikleri yere dikilmelidir.
Ancak dürüst davranışların sergilendiği bir ortamın tesis edilmesi sonucunda o ortama direk dikilmiş olur.
Din hayattan çekilir mi?
Evet çekilir.
Peki, bu iş nasıl olur?
Şöyle:
Din gelenek haline geldiğinde, din akıl, vicdan ve düşünceden uzaklaştığında, hurafe istilasına uğradığında, uçtu kaçtıya boğulduğunda, tarih hayat ve tabiatın dışına çıkarıldığında, kısaca gereği yapılmadığında; dinin hayattan çekildiğini görürsün.
Yine bugün dinin kaynağı olan Mushaf büyük bir saygıyla duvarlara asılmasını sürdürdükçe, ona abdestsiz dokunulmaz, salâvatsız dahi okunmaz denildikçe, Mushaf kutsandıkça dinin hayattan çekildiği görülmeye devam edecektir.
Çünkü manasının anlaşılması noktasında gayret gösterilmiyor. Sadece teberrüken okunumakla, sadece ezberlemekle yetiniliyor. Bu da onu mehcur bırakıyor…
Bakın bir yangını söndürmek için su lazım. Her yerde de yangın var deniliyor. Söndürmek için su var, fakat suyu getiren yok.
Birçok sosyal alanda problem var.
Elimizde Kur’an, Sahih hadis var.
İşte Kur’an’ın hayattan çekilmesi de böyle bir şey. O hala ölülerin üzerlerine üflenip duruluyor.
Hayatın kendisi, mucizedir.
Ancak Allah, Peygambere iki şeyi mucize olarak verdi. Kur’an-ı Azim ve Hulg-ı Azim. “Muhakkak ki sen, yüksek (bir ahlâk üzeresin” denmiştir.
Mahmut AKYOL