KARUN, FİRAVUN VE HAMAN
Diyanet İşleri Başkanı; “Terörü önlemenin yolu, gönüllerdeki çukurları kapatmaktan geçer” diyor.
Elhak doğrudur.
Ama hangi İslam, gönül çukurlarını kapatır?
Temel mesele burası…
Müslümanların başına gelen felaketlerin sebebi, “Sorgulanmamış eski İslam Kültürü” dür.
Müslümanların felaketi, “Muhafazakâr” İslam anlayışıdır. Emevi dönemiyle başlayan, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemiyle devam eden; “Muhafazakâr” İslam anlayışıdır.
Bu anlayış, İslam zırhına bürünmüş Hint’in Tasavvufu, İran’ın Mitolojisi, Şamanın ruh anlayışı ve Arap Kültür ve Irkçılığıdır.
Hâlbuki Allah, yeryüzünde insanları terbiye etmek için din gönderilmiştir. Şimdi insanlar, İslam’ı terbiye etmeye çalışıyor.
Ne acı bir durum…
Herkes “Cahiliye Dönemi olan”; Lat, Uzza, Menat etrafında dönmüş duruyor…
Bu kavramlar Karun, Firavun ve Haman anlaşılmadıkça; din eksik anlaşılacak ve Allah’ın Dininin yeryüzüne niçin geldiği bilinmeyecektir.
“Lât”, yeryüzünde beşeri otoriteyi, “Uzza” güç ve kuvveti, “Menat” ise, Parayı temsil etmek için kullanılmıştır.
Bütün bunlara gem vurmadığınız takdirde, beşerin gönül çukurları kapatılmayacak, tahakkümü altında kalan masum ve mazlum insanların feryatları dinmeyecektir.
Yeryüzünü “Barış Yurduna çevirmek için yaratılan İnsanoğlunu birbirine düşman eden “Lat, Uzza ve Menat”, zirve dönemini yaşayacaktır.
İnanıyorum ki, her kemalin bir zevali olduğu gibi, bu tiranlıklarında bir sonu olacaktır.
İnsan egosuna “gem” vuracak olan Allah’ın dini ve kitabıyla, bu azgın ve sapkın güçler, terbiye olmak için direnseler de, kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlayacaktır.
Müslümanların gafleti, Allah’ın gönderdiği dini ve Kitabı şeklen görmüş olmalarıdır.
Aslında din ve kitap ruhundan, tarih, tabiat ve hayattan koparılmıştır.
İslam sadece ezberden ibaret kalmış, muska yapılarak boyunlara asılmış, bir ölü olduğunda hatırlanacak hal almıştır.
Metin olarak tahrif olmamış, yaşayan bir din, yaşayan bir Kur’an ve yaşayan bir Sünnette kalmamıştır.
İslam Dünyasının hazin durumu zaten bunu ispatlamaktır.
Bir misal vermek gerekirse:
Muhafazakâr Müslümanlar peygamberin aramızda dolaşıp duran, bedenen yaşadığını, O’na salatü selam gerektiği, hatta bazı ayrıcalıklı kulların onunla konuştuğu söylenmektedir.
Sormak gerekir; ölülerin ruhlarıyla konuşmak büyük bir iftira değil midir?
Müslümanların “Mülk, Mucize, Mevzu” konularında ki yanlış anlamalardan kurtarılması gerekir.
Değilse, bu sapkınlıklara bir son vermek mümkün olmayacak ve vicdanlar rahat bir nefes almayacak.
Unutulmasın ki, insan arzularını tatmin maksadıyla oluşturulacak her haksızlık, insana kötülük getirecektir.
Otorite, (Devlet, saltanat, taht, egemenlik, ulus)… Güç, (silah, petrol, toprak, nüfuz)… Para, (sermaye, banka, altın, gümüş, dolar) için yeryüzünde fesat çıkarılarak kan ve gözyaşı dökülmeye devam edecektir.
Yaşadığımız çağa dikkat edin…
Otoriteden emperyalizm, güç, faşizm, para hırsından kapitalizm doğmuyor mu?
Yine dikkat edin…
Memleketin başına gelen en büyük felaket, muhafazakârlıktan, sorgulanmamış eski İslam Kültüründen, yalan, iftira, aldatma, çarpıtma ve İslam ahlakında yeri olmayan bilumum fasit işlerden ileri gelmiyor mu?
Herkes düşünsün…
Hayatımızın neresinde bir sıkıntı varsa, orada bir İslamsızlık göze çarpmıyor mu?
Artık İslam’ın daha çok siyasi, sosyal ve iktisadi bakımdan sorunları yenilenmelidir.
Bu bakımdan her aklıselim, ortak bir akılda birleşmeli, İçtihat kapısı yeniden açmalıdır.
Din, sürekli söylenen fakat gereği yapılmayan şey değildir. Din geleneğe/folklora dönüştürülmemelidir. Değilse din hayattan çekilir/gider.
Peki, din hayata nasıl döner?
İçinde bulunduğumuz yok oluşa doğru giden yıkılış, nasıl durur?
Kur’an; tarih, hayat ve tabiat bağlamında yeniden okunmalıdır. Dini düşünce hurafelerden temizlenmelidir.
Şimdi, sorgulanmamış eski İslam Kültürü sorgulanmalı ve yeniden inşa edilmelidir. Deforme olmuş zihinlerdeki İslam algısı yenilenmelidir.
Mahmut AKYOL