TARİH BOYU İSTİSMAR EDİLEN KADIN
İnsanın yaratılışıyla birlikte insan için iki temel düşünce oluştu:
“Erkek-egemen”, “Dişi-egemen” düşüncesi, ilki Yahudi/Hristiyan, ikincisi bazı uzak doğu din ve mitolojiler tarafından ortaya atılan ve savunulan düşünce.
Yahudi/Hristiyan, görüşe göre Tanrı, güç ve kudretinin (celal) bir tecellisinin gereği olarak önce erkeği, sonra da onu yalnızlıktan kurtarmak için kaburga kemiğinden kadını yarattı.
Diğer görüşe göre de Tanrı güzellik ve letafet sıfatlarının (cemal) tecellisi olarak önce kadının, sonra da ondan erkeğin üreme yoluyla yarattı.
Denilse de bu, doğru değildir. Bu düşüncelerin tasfiyesi ve reddi İslam’ın gelişiyle birlikte oldu.
İnsanlığın varoluş yaratıldığı ilk andan itibaren İslam Dini ile sürekli şekilde yenilendi. En son yenileme, Hz. Muhammet’le ve getirdiği Kur’an’la oldu.
“Ey insanlar! Sizi tek bir özden (nefs-i vahide) yaratan, ondan da iki eş (zevç) yaratan, sonra ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip çoğaltan Rabbinizin bilincinde olun. Adını dilinizden düşürmediğiniz Allah’ın öfkesini çekmekten sakının. Aile bağlarını gözetin. Allah hepinizi görüyor.” (4/Nisa; 1)
Demek ki insan yaratılışının başlangıcı ne “ataerkil”, ne de “anaerkil” değildir.
Erkek ve kadın arasındaki dengesizlik ve eşitsizlik ortaya çıktığı her dönem, iş ve üretim şeklinin kadının aleyhine işlediği her zaman, bu hırs ve gaspa karşı adalet yolunu Allah, peygamber ve kitaplar aracılığıyla gösterdi.
Mesela birçok kereler kadını terbiye maksadıyla dövmek söz konusu olduğunda İslam, dövmeyi reddetti ve şiddeti zulüm saydı. Her kim ki İslam da kadını dövmek vardır derse; İslam’a büyük iftira atmıştır!
Kurtubi, Şafi, Razi gibi âlimler, dövmeyi çeşitli şekillerde anlatmışlarsa da, doğru olan; Hz. Peygamberin uygulamasıdır.
Hz. Peygamber evliliği boyu hanımlarına bir kez olsun el kaldırdığı görülmemiştir. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca da önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve anlaşma sağlanınca da tekrar eski yaşama dönülmüştür.
Demek ki şiddetli geçimsizlik yaşandığında eşler önce oturup konuşmalı, olmazsa yataklarını ayırmalı, yine olmazsa bir müddet ayrı yaşamalı, barışılması durmanda ise işi yokuşa sürmemeli. Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsus olduğu, bundan hiç şüphe olmaması gerektiği, sadece Müslüman toplumlar için değil, bütün insanlık ailesi için evrensel çözümler olduğu unutulmamalı…
Arap toplumunda kölelik, çok eşlilik, kadını dövme, kadını erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış olması vs saplantılar, İslam Dini tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi olduğu görüşü de doğru değildir. Köleliğe karşı olan, kölelere özgürlük diyen bir dini insanlığa taşıyan bir insan, nasıl olur da böyle bir yanlışın içinde yer alır!
Nur; 24/31 Ayetten şunlar anlaşılmalıdır:
Bakışlarınızı sakının, ırz ve namuslarınızı koruyun, görünmesi zaruri olan yerler dışında kalan kısımlarınızı cinsel cazibe adına sergilemeyin, açıp saçmayın, başörtüsünü omuzların üzerinden salın..!
Dikkat edilecek olursa Ayet, “mümin” kadınlara bir hitaptır. Ayet, başı açıklığın yaygın olduğu bir topluma inmiş değildir. Arap’lar da değil kadınlar, erkekler bile sıcaktan ve Arap örfünden dolayı zaten başlarını örterlerdi. Yani erkek kadın hemen hiç kimse “başı açık” gezmezdi.
O zaman ayet, sadece baş örtmek için gelmiş değildir. Takılan başörtüyü aşağıya doğru salın ve başınıza toplamayın, boynunuzu, omzunuzu, göğsünüzü, sırtınızı açık giysi şekilde açıkta bırakmayın” İçindir…
Kur’an çok eşliliğe ruhsat vermediği gibi, çoğu aza indirme yönünde bir düzeltmesi vardır.
Cuma namazı kadınlar üzerine de farzdır! Kur’an’da kadınların Cuma namazından muaf tutulduğuna dair bir ayet bulunmamaktadır.
Miras konusunda kadınlara erkeklerden daha çok pay vermek, Kur’an’ın ruhuna ve adaletine daha uygundur. Bundan maksat mağduriyeti ortadan kaldırmak, ezileni koruyup kollamaktır.
Müslüman kadın, devlet başkanlığı yapamaz diye Kur’an’da yasak bir hüküm bulunmamaktadır. Bir göreve gelmek için gereken temel kıstas, ehliyet ve liyakattir. Onlarda sonradan kazanılan ve kaybedilen şeylerdir.
Kur’an’ın indiği toplumda feodal ve ataerkil toplum olması sebebiyle kadın, bazı haklardan mahrum bırakılmıştır. Bu sebeple kadının mahrumiyeti sosyal bir durumdur. Değilse kadın namaz da kıldırır, cumaya da, bayram namazlarına da katılır, cehren Kur’an da okur…
İslam’ın kadına bakışı, Arapların, Türklerin ve Farsların bakışı gibi değildir. Kadın ile erkeğin neler yapamayacağı Kur’an’da bellidir. Mesela nikâhsız ilişki yasaktır. Nikâhlı olsa dahi aybaşı halinde cinsel ilişki yasaktır.
Kadın ile erkek, Tanrı önünde ve kanun karşısında eşittir.
Ahirette erkeğin sorumlu olup da kadının sorumlu olmadığı bir şey yoktur.
Adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, yalan, zina, iftira, içki, zulüm, zorbalık vs erkeğe olduğu kadar kadına da haramdır.
Namaz, oruç, hac, zekâttan ikisi de muaf değildir.
Bugün milyonlarca kadını kim kötü yollara düşürüyor?
Üzerlerinden kim çalıştırıp zengin oluyor?
Kadın bunları kendi kendine isteyerek mi yapıyor?
Bir zalimin elinde kadın bir oyuncak değil mi? O zalimler de genellikle erkekler olmuyor mu?
Kadın erkek için fitneyse, erkek de kadın için fitne değil mi?
Fitne, bedenimizde kanın dolandığı gibi dolanan şeytandır; o şeytan da içimizdeki kötülük dürtüleridir.
Mahmut AKYOL