KUR’AN’I KERİMİ DOĞRU OKUMAK VE DOĞRU ANLAMAK

logo5

KUR’AN’I KERİMİ DOĞRU OKUMAK VE DOĞRU ANLAMAK 

Dört elle sarıldığımız Kur’an’ı Kerim bize ne söylüyor?

Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” Maide Suresi 44. Ayet

Kuran’ı Kerim okunduğu zaman, Ona abdestsiz dokunulur mu?

Evet…

Din, Kur’an ve Peygamber her hangi bir zihniyetin tekelinde değildir.

Evet…

Kâbe’nin taşı, toprağı kutsal değildir. Kâbe’nin taşı, toprağı dinin sembolüdür.

Evet…

Takım arması, forması o takımın sembolüdür.

Evet…

Bayrak bir milletin sembolüdür.

Evet…

Demek ki semboller milletleri, takımları birbirinden ayırt ederler.

Evet…

Allah’ın kelamı olan Yaşayan Kuran, İslam Dini’nin en muhteşem kaynağıdır.

Evet…

 Bu kaynağa ulaşmak için insanoğluna adalet, eşitlik, sevgi ve merhamet vermek yeterlidir.

Ayrıca evrensel bir din olan İslam’ın “devlet, iktidar ve otorite” hakkında ki görüşlerinin de bilinmesi gerekir.

Örneğin 1896’da cumhuriyeti savunan,  bu konunda risale yazan Hoca Muhiddin Efendi bulunmaktaydı. O yıllarda M. Kemal, henüz 15 yaşındaydı.

Demek ki Türkiye’de bir kesim halkı kendini cumhuriyet taraftarı görüp, diğer kesim kendini saltanat yanlısı görmektedir.

Biri cumhuriyeti ilan etmiş, diğeri onun İstiklal Marşı’nı yazmıştır. Biri bedeni olmuş, diğeri ruhu olmuştur.

Bu ortak iradede milletin tüm kesimlerinin (Askerler, Hocalar, Kürtler, İslamcılar vb.) katkısı vardır.

Kur’an’ın muhatabı insandır, amacı da insanın kurtuluşudur.

Kur’an metni ancak doğru okunursa anlaşılır. Yani, doğru okumak demek; hayata o gözle bakmak, o gözle görmek, o kulakla duymak ve o akıl ile akletmek demektir.

Bu yol, “Sırat-ı Müstakim” dir.

Sırat-ı Müstakimaydınlığa, selamete kavuşmaktır.

Zulmü yok etmenin ve adaleti hâkim kılmanın kitabı Kur’an’dır.

Eğer bir belde de zulüm var ise, o belde de Kur’an anlaşılarak okunmuyor demektir.

Kur’an bir istikamet kitabıdır.

Cihad” meydanlarına koşanlarla, “kervana” koşanlar hep aynı olmuştur.

Sizlere “İlmihal” bilgileri aktarmak, eskileri tekrar etmek istemiyorum.

Buna   “Metal yorgunluk” denir.

İnsan yorulmasa da dinlenmeye ihtiyacı vardır.

Bunun dışında insan hayatını prensip olarak kolaylaştıran sosyal düzen kurallar, (Örf/adet ve gelenekler) zamana ve zemine göre değişirler.

Mesela selamlaşmayı ele alalım. Bunlar aynı zamanda dini ve ahlaki değerdir.

Biz insanlara selam verirken her defasında selamın ne olduğu, selam vermenin yararlarının neler olduğu konularında fazla düşünmeden veririz/alırız. Adeta nefes alırken nefes aldığımızı fazla düşünmediğimiz gibi…

İşte insanın yaşarken duyduğu heyecan budur.

Müslüman, bu iman ve heyecanı bir ömür boyu duyar.

Müslüman’ı bu heyecan bazen taşırır, bazen coşturur, bazen de iflas etmiş sefil bir tüccar durumuna düşürür.

Çok geç olmadan, kendi özümüzle tanışmak ve varlığın diliyle yeniden doğabilmek için ötelediğimiz, ertelediğimiz ne varsa hayata geçirmeli ve hepsinden önce bilgilenip sonra fikir sahibi olmalıyız.

İgra!

Ruha vaat edilen tek kullanımlık bir yaşamdır.

Her Yokluk Bir Rahatlıktır”.

Diktatör; danışmadan sadece kendi keyfince hareket eden kişi iken, Tiran ise bunu değişmeyecek huy haline getiren anlamlarındadır.

Haram; hak gözetmeden bir değere ulaşmaktır.

Bir insana bir makamı hak etmediği halde verirsen, bu da haramdır.

Liyakat sistemini uygulamamak haramdır.

Devletin imkânlarını haram işlemeden kullanın, aksi halde haramzade olursunuz demek her vatandaşın hakkıdır.

Bizim imkânlarımız ile oluşan mevkilere, hak etmediği halde oturan yok mu?

Tarih boyu hep olup gelen bu tarza dikkat çekmek istedim.

Yiyici olmamak, yetim hakkı yememek, hükümleri birer emanettir.

Halk da emaneti ehline vermek için çaba sarf eder ve en uygun gördüğüne emaneti verir.

Yalancılık; gerçekleri kapatmak, örtmek, gizlemek, söylediği şeyi yapmamak veya ertelemek ilkesel değildir.

Bu kavramları hakaret kavramı olarak algılamak yerine, eleştiri olarak algılamak daha makuldür.

Bilindiği gibi, Kur’an’dan ayetler okuyan Müslümanlar, sonunda “Sadakallahulazım azim” yani, “Allah doğruyu söyledi” demektedirler.

Peki, “Allah doğru söyledi” de sen de doğruyu söyledin mi?

Sen ne yaptın?

Cevap yok.

Maalesef biz Müslümanların pek çok işi sadakattan uzak ve gösterişe dayalıdır.

Kur’an okuyacaksan Allah’ın öğrettiği şekilde okumalısın.

Yüzlerce ayette Allah, “anlayasınız diye size ayetlerimizi böyle açıklıyoruz” demektedir.

Dolayısıyla anlamadan, hatta ayetler üzerinde  Akıl etme, anlama, Kur’an’daki lafızların manasını derinlemesine anlamaya çalışma ve tefekkür etmeden nasıl Kur’an okuduğumuzu söyleyebilirsin!

Allah’ın belirttiği amaca matuf olmayan bir okumayı nasıl bir okuma sayarsın!

Senin amacın Allah’ın ne söylediğini anlamak mı yoksa hatim indirerek geleneği sürdürmek mi?

Hala, “anlayarak Kur’an okunduğunda hatim sayılır mı” sorusuyla karşılıyorsun.

Adamın derdi “hatim” indirmek.

Zannediyor ki sevabın büyüğü orada.

Allah, zaten onu sana indirdi.

Sen onu kime indiriyorsun?

Tabi, bu noktada saf niyetle Kur’an’ı anlamadan okuyan Müslümanların belki fazla bir vebali yok; asıl vebali olanlar, onlara bu geleneği öğreten ve hala dayatan hocalardadır.

Onun için, gelin Allah’ın istediği şekilde Kur’an okuyalım.

İmkânlarımızı zorlayarak sadece Ramazan ayında değil, her gün düzenli birkaç ayet anlayarak, üzerinde teakkul, tedebbür ve tefekkür ederek okuyalım ve gereğini yerine getirelim.

Kur’an’ın sahibi olan Allah’a karşı dürüst olalım.

Bu okumadan dolayı ne kendimizi, ne de başkasını kandırma yoluna gitmeyelim.

Hele hele Allah’ın ne söylediğini bilmeden “Allah doğru söyledi” söyleminden uzak duralım.

Önce ne söylediğini öğrenelim, sonra da “Allah’ım sen doğru söyledin” diyelim.

Allah, bizleri Kitabı doğru okuyan, doğru anlayan ve uygulayan Salihlerden kılsın!

Mahmut AKYOL

 

 

 

 

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.