SİSTEM SANCISI VE AKIL TUTULMASI

logo5

SİSTEM SANCISI VE AKIL TUTULMASI

Dünyadan kopan, duracağı yeri bilmeyen, dostunu ve düşmanını tanımayan bir akıl, akıl değil akılsızlıktır. Bir hastalık olmadığı sürece herkesin aklı vardır.

Akıl insan için hayati önem taşır ve insana dünyada mesafe aldırır. Akıl bir yol göstericidir. Akıl insanı hayvandan ayırır. Söz gelimi hayvan yalan söyleyemez. Fakat insan sık sık bu yola başvurur.

Akıl insanın hayatını devam ettirmesi, gelebilecek tehlikelere karşı koruması, neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu bilmesi için gereklidir.  Mesela ateşe el sokmak, elin yanmasına sebeptir. Bunun gibi çıplak elle elektrik kablosu tutmak çarpılmaya sebeptir.

Akıl tutulmasına, zihniyet bozukluğuna son verilmedikçe, dünyada kavgasız, kansız bir hayat sürdüremez, herkes inandığı gibi yaşayamaz ve dış baskılardan kurtulamaz!

Bir olayı anlamanın, ilişkileri kavramanın, yargılamanın, açıklayarak olayları çözmenin, düşünerek sonuç çıkarmanın adına “zekâ” denir.

Akıl ile zekâ arasındaki en önemli sayılacak taraf, akıl bir başkasından alınabilir de zekâ alınamaz. Zekâ insana mahsus bir özelliktir.

Aklın ve Zekânın zihniyetle ilişkisi vardır. Lakin “zihniyet” akıl ve zekâ değildir. Zihniyetin dinle ilişkisi vardır. Fakat zihniyet, din değildir. Yani zihniyet konusu oldukça girift ve karmaşıktır.

Zihniyet insanı etkisi altında tutarak yönlendirir. Yalan/yanlış kurgulanmış bir zihniyet, insanı robota dönüştürür. Zihniyet bir saplantıdır, algıdır ve bulaşıcıdır.

Günümüzün “hâkim güçleri” zihni yaklaşımları bir silah gibi kullanmaktadır. İstediklerinde milletleri top/tüfek kullanmadan ele geçirebilirler.

Tanzimat’tan bu yana Milletimiz dünyadan koparılmış, sahip olduğu değerleri anlamsız hale sokularak tembelliğe sürüklenmiştir. Bu tespit asla unutulmamalıdır.

Zihniyet; toplumda oluşan bir görüş, inanış ve düşünüş biçimidir. 

Acaba toplumumuzda oluşturulan bu bozuk zihniyet değişir mi?

Elbette… Zor da olsa değişir…

Diyelim ki, bir iş yerinde asgari ücret uygulanıyor. Burada ki sermaye/emek ilişkisi, Kapitalist bir zihniyet uygulamasıdır. İşin içinde sömürü vardır, alın terinden çalma vardır. Yani burada kötü bir zihniyet vardır ve burada huzur yoktur, barış yoktur, gelir dağılımı adaleti yoktur, karşılıklı bir rıza yoktur, ortada bir çaresizlik ve bu çaresizliğin istismarı vardır.

Bir zihniyet ya Hak olur ya Batıl,  ya adil olur ya zulüm, ya doğru olur ya yanlış olur… Devlet, sistem, kurum, parti, mezhep, meşrep, cemaat, aşiret, sendika, fabrika ve buralarda mevcut insanların zihniyetine bunlardan biri hakım olur.

Şimdi çıkan sonuç şudur. Birileri kabul etmese ve terakkiye manidir dese de din, insanları/toplumları idare etmeye devam edecektir… “Yurttu sulh, Cihanda sulh” ilkesi bir ideal olsa bile, “Haç/Hilal” mücadelesi sürecektir.

Muhafazakâr akıl, bunca çıplak gerçekler ortada duruyor iken hala zekâ kullanmayı sevmiyor, akıl kullanmayı “kerih” görüyor, bu ne biçim bir zihniyet… Yenilikçiliği “bidat” sayıyor. Koyma akılla hareket etmekten, taklitçilikten zevk duyuyor. Mevcut yapılarını korumak adına, ezberlerini bozmamak adına şablonlarını değiştirmek istemiyor, “bana değmeyen yılan bin yaşasın” diyor…

Bu cümleden mülhem olarak eğer herkes kendi ezanına “Aziz Allah” der, kendi duasına “Âmin”, kendi peygamberine “Salâvat” getirir,   kendi “İslam anlayışını” yere göğe koymaz, sadece kendi “kıblesini” tanır, “kargadan” başka kuş tanımazsa; ne “Yenilikçi bir zihniyet” anlayışı oluşur ve ne de insanı hayattan koparan zihniyet ortadan kalkar!  Ve ne de Irkçı, terörist, toprak hırsızı Siyonist İsrail Zihniyetinin hâkimiyetine son verilir! Elin adamı Kudüs’te Ezan-ı Muhammedinin okunmasını yasaklıyor! Yazık ki, şartlandırılmış zihniyetler altında ki Müslümanlar, bu olanlar karşısında sessiz ve seyirci kalıyor!

Burada kullandığım “Muhafazakâr” kavram, sadece Müslümanları değil, herkesi kapsıyor!

Muhafazakâr zihniyet anlayışı, insanları ve toplumları dünyadan/hayattan koparıyor, uzaklaştırıyor, işleri yavaşlatıyor. Muhafazakâr zihniyete sahip olanlar hayat yarışında geriye düşüyor.

Doğa her an, an be an kendini yeniliyor. Hayvanlar içgüdüleriyle hareket ediyor. İnsanlar iradi bir yol çiziyor. Bunları var eden, yaşatan güç Allah’tır demek bir zihniyet yaklaşımdır. Zıddını düşünmek de mümkündür, fakat bu ikinci yaklaşım aklen ve ilmen yanlıştır. Burada bir hüküm koymak gerekirse, ”bu muhafazakârlık taassuptur, fanatizmdir.” Yani Materyalizmi ret etmek yeni bir zihniyeti gerekli kılıyor.

Sonuçta muhafazakâr zihniyet yaklaşımlar insanı “Ben zenginim, ben asilim, benim tarikatım, aşiretim, partim güçlüdür” gibi gösterişe kaydırıyor ve insanı güce esir ediyor. Bu (şeytani) zihniyet, insanı helak eder.

Bu durumda, merak ediyorum:

  • Tevhit”, “kardeşlik”, “sevgi” ve “paylaşım” nasıl oluşacak?
  • Kapitalist, çıkar/menfaat zihniyetin ağlarından kurtulmak ne zaman gerçek olacak?
  • Allah’ın rahmeti ümmetin üzerine ne zaman yağacak?
  • İslam Beldeleri toprakları çölleşmekten ne zaman kurtulacak?
  • Akıl kiraya verilmekten ne zaman vazgeçilecek?
  • Müslümanlar hayatlarına uzanan dış güçlerin ellerini ne zaman kıracak?
  • İslam Beldeleri Sokakları viranelikten, barut kokularından ne zaman kurtulacak?
  • Müslümanlar düşman oyununa gelerek birbirini kandırmaktan, birbirini itibarsızlaştırmaktan, birbirinden çalmaktan ne zaman kurtulacak?
  • Müslümanın hayatından iyilik, güzellik ve doğruluğu söküp atan, tembelliği ve geri kalmışlığı pompalayan bu zihniyete ne zaman dur denilecek?

Soruların cevabını ben biliyorum…

Önce hayatta memnun olmadığımız ne varsa, bunların değişmesi için özgür bir akla ve yeni bir zihniyet anlayışına ihtiyacımız var… Bu bizi, köleleşmekten kurtarmanın başlangıcıdır.

Sonra Batı Kültür ve Medeniyet zihniyetinin bize diktiği “elbisenin” dar geldiğini ve bedeli ne olursa olsun çıkartmak gerektiğine karar kılmaktır!

Gayret bizden, Tevfik Allah’tan…

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.