BİZİM ORTAK AKLA VE 1921 RUHUNA İHTİYACIMIZ VAR!

logo5

BİZİM ORTAK AKLA VE 1921 RUHUNA İHTİYACIMIZ VAR!   

Bir sosyal araştırmacı bir olayı tümden görebilmesi için olayın içine girmemelidir. Yoksa bütün gözden kaçar ve araştırmacı objektifliğini kaybeder.

Yazının başına bu şartı niçin koydum dersiniz?

Mesela akıl dışı bir siyasi ve ekonomik öfke, insanları servet düşmanlığına, yağmalamaya, hatta insanları linç etmeye kadar götürebilir.

Bu günlerde birileri olanca gayretle yurdumun insanını bu noktaya getirmeye çalışıyor. Bazı şer odaklar, Milletin öfkesini kaşımayı sürdürüyor.

Millet Düşmanlarının bu oyununu, en basit akıl bile görebilir.

Aslında bu kaşıma bugünün işi değildir. Dünde vardı, bundan sonrada olacaktır!

İnsanın bu zaafı öyle tahrik ediliyor, öfkesi o derece pompalanıyor ki, bir hastalık bile onun için kazanç kapısı oluyor.

Öyle ki 83 milyon Yurdumun insanı sanki Yunan İzmir’e, İngilizler İstanbul’a, Ruslar Kars’a, Fransızlar Urfa, Antep ve Maraş’a girmiş gibi kıyama kaldırılıyor…

Bunun için bizim ortak akla ve 1921 ruhuna ihtiyacımız var!

Görülüyor ki, yapısı gereği insan doyumsuzdur. Bir dünyası olsa diğerini de ister.

Demem o ki, milletin önderleri düşmana fırsat vermemeli, kimse kimseyi kendine benzetmeye çalışmamalı, farklılıklar zenginlik sayılmalı, herkes merkezin rengini almalı, ortak bir akılla sorunların üstüne gitmelidir…

Aklıma hemen 1921 ruhu geldi. Bu ruhun en büyük özelliği ortak akıldır. Bu akılla yurdumun insanları, bu ülkenin her belasına el atmış, dertlerin üstesinden gelmişlerdir.

Şimdi olması gereken de budur. Böyle olunca, kimse kimseyi dışlamamalı, kardeşliğimiz düşmanlarımızı çatlatmalıdır!..

Şakası yok, şimdi böyle bir zaman içindeyiz!..

Şimdi yurdumun insanı savaşa gider gibi neden böyle öfkeli?

Kendilerini Atatürkçü, Kemalist, laiklik ve cumhuriyetçi zannedenlere, paralel bir yapı kurmaya çalışanlara sormak isterim:

Acaba biz, neredeyiz? Yoksa biz birilerinin gözünde dâhili bedhah olduk da, bizim mi haberimiz yok?..

Şaşkınım!

Cumhuriyeti kuran o büyük kurucu irade ve ruh nasılda dağılmış!…

Aynı ülkenin insanları yumruklarını birbirlerine sıkmış, kıvılcımı tutuşturacak bir meczup bekliyor gibi!..

Ey millet evladı! Kendine gel, enerjini vatanının, milletinin ve devletinin imarına sakla…

Bakın, Kurtuluş savaşında paşalar cepheyi yönetirken, camilerde hocalar halkı düşmana karşı ayaklandırdı, millet Allah, Allah diyerek cepheye koşarken, analar, nineler ve dedeler cephe gerisinde mühimmat taşıdılar!..

Şimdi ayni millet evlatları birbirini neden suçluyor? Bunun bir düşman oyunu olduğunu görmüyor musun?

Halbuki Cumhuriyeti kuranların içinde ben de varım.

Allah için düşmanın oyununa gelmeyelim!

Vatanın, Cumhuriyetin, bayrağın ve diğer değerlerin sahibi hepimiz değil miyiz?

Birimiz cephede savaşırken, diğerimiz İstiklal Marşını yazmadı mı?

Ey yurdumun insanı, unutma ki Türkiye’nin düşmanı dışarıdadır. İçeriden düşmana ajan olmayalım yeter. Yeterki birbirimize karşı hazımsız, tahammülsüz, peşin hükümlü, ön yargılı olmayalım.

İşte o zaman bu ruhu yeniden tesis edebilir ve diriltebiliriz?

Tekrar ediyorum, içeride farklı düşünenler, Türkiye’nin zenginliğidir.

Halbuki düşman bu zenginliğimizle oynadı. Kimimize sağcı, kimimize solcu, kimimize laik, kimimize dinci, kimimizi alevi, kimimizi Sünni, kimimizi Türk, kimimizi Kürt diye bölerek bu ülkenin muazzam enerjisini tüketti…

Bu oyunu hala görmüyor musun?

İddia ediyorum:

Cephelerde savaşan ile İstiklal Marşını yazan ruh bir arada olmadıkça, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ile “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” sözü birlikte telaffuz edilmedikçe, bu topraklarda rahat bir yüz görmek mümkün olmayacaktır.

İşte benim Türkiye’ye, Cumhuriyete, demokrasiye baktığım yer burası!

Herkes, her kesim kendini bu ruhta böyle aramalıdır. Çünkü Türkiye’nin tüm kılcal damarları, bu felsefeyle beslenmektedir.

Bu beslenme en alttan tavana kadar böyle gelmiş, inşaAllah böylede gidecektir. Yeter ki, toplumun en dinamik yapı taşları olan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, sanatçılar yazarlar yerli ve milli olsun.

Bu birlikteliği sağlayamayan, bundan sapan, bunu bozan, bunu dinamitleyen 1921 ruhundan kopan her kurum ve kuruluş sadece düşmanın ekmeğine yağ sürer. Türkiye’nin aklından vicdanından ayrı düşen herkes, başka limanlara demir atmak için sıra bekler. AB olduğu gibi…

İnanıyorum ki, Türk Milletini defalarca kandıran, aldatan onurunu rencide eden, açlıkla, geri kalmışlıkla tehdit edenlere karşı ekonomik, siyasi ve teknolojik mücadelesini verecek ve 1921 ruhuna sahip çıkacak yeni bir nesli Rabbim bağışlayacaktır!..

Kendilerini Türkiye’nin ve cumhuriyetin sahibi, öteki kesimleri özellikle dindar çevreleri maraba görenler, kendilerini efendi diğerlerini köle yerine koyanlar; akıllarını başlarına alsınlar.

Çünkü bu ülkede kimsenin kimseye bir üstünlüğü yoktur! Eğer biri diğerinden kendini üstün görmeye kalkarsa, bunun adı parçalanmadır. Parçalanmayı kim başlatmışsa o hainin ta kendisidir!..

Türk Tarihinde parçalanmayla ilgili sayısız örnekler vardır.

En son örneği 17-25 Aralık ve 15 Temmuz 2016 da görüldü. Olaylar gözlerimizin önünde oldu. Devletin kılcal damarlarına kadar sızan terör örgütü, Türkiye’yi beşe bölecekti. Yani “Sevr” kaldığı yerden işleme konulacaktı. Tehlike hala geçmiş değildir. Kanaatim o ki, bu tehlike Coronavirüsten daha tehlikelidir.

Türkiye’nin kökleriyle uğraşanların derdi, Türk Milletinin alın terini ve lokmasını çalmaktır.

Görülüyor ki; olayların arkasında karanlık örgütler, yabancı istihbaratlar ve Türkiye’nin büyümesinden rahatsız olanlar var…

Öte yandan dindar kesimler, ülkenin İstiklal Marşını yazan ruhu ve vicdanıdır. Nasıl olur da devletine/milletine ters bakar… Alnı açık, başı dik yürüme hakkına en çok sahip olan kesim bu kesimdir.

Cumhuriyeti hala dindarlarla paylaşmak istemeyenler, hırslarına esir olmaktadırlar. Türkiye’nin tarihi, coğrafyası, sosyolojisi ve ontolojisi bu hırsı kaldırmaz!

Muhalefetin türlü oyunlar sergileyerek kazandığı belediyelerde paralel bir şeylerin deneniyor olması dikkatlerden kaçmıyor.

Birileri bir halk sağlığı sorunu üretiyor ve bunun suçunu da yönetime atıyor. Bu süreci kötü yöneten bir aktör gibi sunup, kendilerine yakın televizyon kanallarında; “yerel hükumet gereken tedbirleri alıyor” dedirterek, üstü örtülü bir özerklik provası yapıyor..

Bakın açık söylüyorum, muhalefet ateşle oynuyor! Bu milletin alavere dalavereye tahammülü yoktur.

Bugün muhalefet ülkede, sokağa çıkma yasağıyla başlayan bir “Ohal” ilan ettirme gayreti içinde…  Bunun için ne gerekirse yapıyor..

Fakat birileri, ohal ilanıyla 15 Temmuz’da başlayan ve yarım kalan işlerini bitirme gayretindeyse, söyleyelim başları büyük belada demektir… Bu millet Korona morona dinlemez, kimin ne hesabı varsa başına geçirmesini çok iyi bilir.

Herkes aklını başına almalıdır. Zor zamanlardan geçiyoruz.

Sol zihniyet, yıllarca Anadolu halkına kin ve nefret tohumları ekmeseydi, milletin değerleri ve inancıyla uğraşacağına işini yapmış olsaydı, bugün Türkiye bambaşka bir konumda olacaktı.

Yıllarca müşahede etmişimdir…

Türkiye’de zengin ve fakir arasındaki uçurumu anlatan, istismar edenler, sol zenginlerdir. Komik olan taraf burasıdır.

Herkesin can derdine düştüğü bir zamanda dahi kargaşa çıkartan ve kargaşadan beslenenler Boğazda ve adalarda yaşayanlardır.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.