OSMANLININ KÜLLERİ ÜZERİNE İNŞA EDİLEN CUMHURİYET VE 15 TEMMUZ

logo5

OSMANLININ KÜLLERİ ÜZERİNE İNŞA EDİLEN CUMHURİYET VE 15 TEMMUZ 

Dünya, ‘güç’ siyasetinden bahsediyor.

ABD, bugünlerde 3. Dünya Savaşı’nı dillendiriyor.

Eğer bu savaş patlayacaksa, güç üzerinden yapılacaktır. Çünkü milletlerin ambarları silah, hangarları uçak ve füze dolu…

Fakat görülen o ki, dünya milletleri ellerindeki güç sayesinde, kendi sınırlarını genişletmek isteyecektir. Daha önceki savaşlarda olduğu gibi bu savaş öyle kolay olmayacaktır…

Eğer bana 3. Dünya Savaşı olur mu diye sorarsanız, hiç tereddüt etmeden söylerim ki, 4. Dünya Savaşı, taşlar ve sopalarla olacaktır derim…

Her neyse; biz konumuza dönelim.

Benim mücadelem, varlık sebebim İslam’dır.

Bu benim yeryüzünde vazgeçilmez bireysel hakkımdır. Ömrüm yettiği sürece ve bayrağım dalgalandıkça bu hakkımı kullanmaya devam edeceğim!

Fakat dünya yönetimleri totaliter, ceberut, darbeci ve mankurt bir anlayış içindeyse, bu hakkı elde etmek çok zordur…

İnsan haklarının başında ‘yaşama’ hakkı gelir.

Yeter ki insanların bu hakkı, birbirini yaralamasın, birbirini bölmesin ve birilerini şiddete çağırmasın!

Bakınız; Osmanlı Devleti’nin küllerinden doğmuş olan Türkiye Cumhuriyet’i, tek bir kişinin iradesi veya tek bir partinin ilkeleri üzerine kurulmadı…

Cumhuriyet, ortak aklın bir sonucudur. Milletin kılcal damarlarından süzülerek geldi!

Esasında Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devletinin yıkılması için planlandı. Bu planın birinci sebebi, Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurmak istemesiydi.

1920–1924 yılları arasında verdiğimiz ‘İstiklal Mücadelesi’ sonunda Türk Milleti yeni bir devlet kurdu. Bu, ‘Cumhuriyet’e dayalı bir devletti.

Cumhuriyet tek bir kişinin eseri değil, ortak aklın eseridir. Yönetimi yediden yetmişe herkesin katkılarıyla gerçekleşmiştir. Ecdadımız, İstiklal Mücadelesinin bütün ileri cephelerinde ve yerinde vardır. Tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi…

Osmanlı, 1912 Balkan yenilgisine, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşına, ardından 1920–1924 ‘İstiklal Mücadelesine’ sokulmuştur.

Osmanlının Pay-ı Tahtı İngiliz gemileriyle kuşatılmış, eli/kolu bağlı (Türkiye Milleti) Sevr’e zorlanmıştır. Savaşın sonunda yorgun, yılgın, çoluk-çocuk-yaşlı-hasta-dul ve yetimlerden ibaret bir millet, yeniden ayakları üstüne kalkacaktı.

Fakat bu nasıl olacaktı?

Türk Milleti, kurtlar sofrasına oturtuldu.

Lozan Antlaşması aleyhine işletildi!  

Buda yetmezmiş gibi cepheden dönen, cahil bırakılan, yığınla problemin içine sokulan Türk Milleti, her defasında kendilerini demokrat, Atatürkçü, laik ve Cumhuriyetçi görenler tarafından aşağılandı.

Hiç düşüneniz oldu mu?

İstiklal Marşı’nın ilk ve son kelimelerinde yer bulan ‘Korkma’ ve ‘hakka tapan!’ üzerine Cumhuriyet inşa edildi…

Hz. Resul, bir arada yaşamak zorunda olduğu Yahudi, Hıristiyan, Süryani, Mecusi, Müşrik, Putperest, Ateistleri ‘Medine Sözleşmesiyle’ bir arada tutmuştu…

Lakin Cumhuriyet, ‘ulus’ devlet anlayışına indirgendiği için bunu beceremedi.

Hala dağılan Osmanlı bakiyesi toplanmış değildir. Çünkü Osmanlı Siyaseti, Ümmete dayalıydı.

Esasında Ümmet, Sosyo-politik bir birliktelikti. Lakin tespih kırılmış, taneler dağılmıştı…

Ancak ‘Harici-Selefi’ zihniyetinden kurtulamayanların bunu anlaması zordu. Yani Osmanlıdan kalma çürümüş, istismara açık bazı yapıları savunmanın İslam’a hizmet olduğunu anlamak boş bir çabaydı!

Mesela ‘Saltanat’ı ele alalım. O dönemde yapılanları takdir etmek başkadır, günümüze taşımaya çalışmak başkadır. Yani İslam’ın özünde ki yönetim, dine dayalı değil, ‘adalete’ dayalıydı.

Yurdumun insanı farklı çizgilerde yaşıyor olsa da, beraberce zulme ve zalime karşı durmak zorundadır. Zira birbirimizi anlamanın ve yardım etmenin başka bir yolu yoktur.

Evrensel değerlere ve yeryüzünün gerçeklerine insan gözlerini ve kulaklarını kapayamaz. Birlikte yaşayanlar adalet için, ekmeğini çalana kılıç çekmek zorundadır.

Bu topraklarda yaşayanlar parçalamayı, ayrılık tohumları ekmeyi, birbirine ilgisiz olmayı,  birbirine sırt çevirmeyi, birbirine kin beslemeyi, birbirine haset etmeyi asla aklından geçirmemelidir!

Sadece ‘ulus’ devlet anlayışı, Osmanlının küllerinden kalan kısımdır. O da kurulurken Osmanlı göz ardı edildi. Geriye bir gerçek kalıyor ki, o da bastığımız toprakları el birlik korumak…

Müslüman Türk Milleti tarihte çok sıkıntılar çekmiştir. Kabul etmek gerekir ki, O sıkıntıları bize reva görenlerin kendileri de sıkıntıdan asla kurtulamamıştır.

Türk Milleti, tarihin en merhametli ve en mazlum milletidir…

Ey Yurdumun İnsanları, gelin “783.562 km²” toprak parçasında birbirimizle çekişmeyelim. Eğer çekişirsek gücümüzü kaybederiz.

Bakın, Hz. Ali’nin iktidar anlayışıyla, Muaviye’nin siyasi anlayışı birbirinden farklıydı. Muaviye’nin bu farklı anlayışı sonunda, Müslümanlar param parça oldu. Binlerce Müslüman’ın kanı döküldü. O gün bugündür hem kanı dökülüyor ve hem de parçalanma sürüp gidiyor…

İçinde bulunduğumuz şartlara objektif olarak bakıldığında görülecektir ki, Osmanlıya, Türk Milletine reva görülen oyunlar, hep dışarıdan tezgâhlanmıştır.

Rica ediyorum, Ülkemizde oynanan oyunun resmine büyük açıdan bakın!

Birinci Dünya Savaşı çıkarılışının altında, İsrail’in ‘Arz’ı- Mev’ut’ (Vaat edilmiş Topraklar) düşünce ve ideali yatar. Osmanlının yıkılışı bundandır!

Asırlardan beri yaşadığımız onca sıkıntı ve meydana gelen olaylar hep bu ideolojinin hayata geçirilmesinden dolayıdır. Eğer insanlık ve insanımız bu ve benzeri olaylardan bir ders almazsa, dünyada insanlık rahat bir nefes alamaz!

Arz’ı- Mev’ut’ taraftarlarının elindeki imkânlar ve benzeri güçler bulundukça, dünya kirlenmeye devam edecek, yakmanın/yıkmanın sonu gelmeyecektir.

Bu topraklar üzerinde yaşayanlar mutlaka kader birliği yapmalı, kendi aralarında oluşan siyasi, sosyal, dini ve mezhebi farklılıklar derinleştirmemeli, ahlaki değerlerin çürümesine daha fazla imkân vermemelidir!

Ancak üzülerek şahit oluyoruz ki, insanlar tarihten ibret almıyor! Başına gelenleri hemen unutuyor! Savaş, terör ve zulüm sebebiyle milyonlarca insan yerinden, yurdunu kaçıyor.

Nice mazlum, masum, mağdurun hayat hakkı yok olup gidiyor!

Kim İslam’ın gereklerini içten yerine getirir, pratiğe aktarır, ikiyüzlü davranmazsa; Allah onun etrafında bir sevgi halesi oluşturur, diğer insanların da bu saf imanın etrafına toplanmasını sağlar.

Ben bunu bilir, bunu söylerim…

Fakat biz bu yok oluşu hala kavramış değiliz!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.