LEHU’L-MÜLK/LAİLAHE İLLALLAH

logo5

LEHU’L-MÜLK/LAİLAHE İLLALLAH

İnsanın yapısı düzenden çok, düzensizliğe yatkındır. Bu düzensizliği düzende tutmak, akıl ve vicdan gerektirir. Allah, insanlık tarihi boyunca insanlara sorunlarını, kendi aralarında çözmeleri için evrensel yasa anlamına gelen dini bir nimet olarak sunmuştur. Fakat görülen o ki bu din hayatta, sokakta, çarşıda, insan ilişkilerinde gözükmemektedir.

Dinin hayatta olmayışının çeşitli sebepleri sayılabilir. Benim görüşüme göre en önemlisi “Mülk” meselesidir. Zira Din mesajını insanlığa ilk önce mülk üzerinden vermiştir.

Allah, dini; tarihi boyu yenileyerek insan idrakine surduğu her zaman hiç değiştirmediği ilke şu olmuştur:

Lehu’l-Mülk’ ve ‘Lailahe illallah’ ..! Bu gerçeğin yanı sıra Allah, ‘bilgi, iktidar/güç ve serveti’ insana ihtiyaçlarını gidenmek ve diğerlerinin hakkına tecavü etmemek için vermiştir.

Ancak yeryüzünde kendilerini ‘tanrının gücünün’ yerine koyanlar, bu dengeyi bozmuşlardır. İnsanlığın yaşadığı acı, sıkıntı, açlık ve ahlaksızlık hep tanrının gücünün kendilerinede olduğunu söyleyenler tarafından bozulmuştur.

Acaba Kur’an’ı Kerim insanlığa mülkle ilgili mesajını bunun için mi verdi? İlk olarak neden işe buradan başladı?

Çünkü insanlığın en can alıcı yıkılmaları, mülkün kullanılması yüzünden meydana gelmektedir. Mekke’de yoğun bir şekildi putperestlik yaşanırken, buna vurgu yapılmadan, doğrudan Mekke tefecilerinin hedef alınması oldukça manidar değil mi?

Kur’an tefecilerin yüzüne ‘Mülk Allah’ındır’ gerçeğini bir tokat gibi çarpmış olması bunun için olmasın? Çünkü Mekke’nin tefecileri kendilerini “Rab” olarak görüyorlardı. Bunun için Kur’an; ilk surelerden itibaren ‘Rab Allah’tır’,  ‘Mülk Allah’ındır’ dedi.

İnsanın zaaflarında biri de, zenginliğe kavuştuğunda hemen ‘azgınlığa’ ve ‘sapkınlığa’ dönüşüyor olmasıdır.

Tarih boyu mülk/toprak belirli ellerde kaldığı zaman; açlık ve ahlaksızlığın artmakta olduğu görülmüştür. Açlık ve ahlaki sorunlar çoğaldıkça, insanların öfkesi artmış, beraberinde suç işleme oranları çoğalmıştır.

İslam’ın doğuşu üzerinden kısa bir süre geçmemişti ki, cahiliye mülk ve köleci anlayışına geri dönmeler başladı. Acaba neden mürtedlik sadece zekât/mülk/infak ve kenz konularında oluyordu, hiç düşündünüz mü? Müslümanların (!) cahiliye döneminin vahşi kapitalizmine geri dönmelerinin sebebini anlayabiliyor musunuz? İslamın tespiti ne kadar önemli değil mi? ‘Mülk Allah’ındır’…

Dünya, “en yakın ve en aşağıda olan” anlamına gelmektedir. Orta ve son harfinin yer değişmesiyle (DYN) şeklini alır ve “din” kelimesi ortaya çıkar.Yani en yakın ve en aşağıda olan dünyaya dinin getirdikleri ilkelerle bakmak icap etmektedir.

Bu bakımdan insanın önce, İslama/Dine “Mülk” kapısından girmesi gerekmektedir. Yani ‘Lehu’l-Mülk’ ve ‘Lailahe illallah’ kapısından… Bu; İslamın da, dinin de özetidir.

Din” ile “dünya” kelimelerinin bu şekilde aynı kök harflerinden geliyor olması oldukça dikkat çekici değil mi? Görünen o ki, din ile dünya birbiri içindedir. Biri olmadığında diğeri de olmuyor demektir.

Demek ki dünyayı aşağı, adî, pis demek yerine, yaşanılması gereken yer olarak anlamalıdır. Kuran’ın ruhu ile bağdaşan taraf burasıdır. Çünkü dünya, Şeytanın egemenliği altında lanet, sürgün bir yer değildir. Yer ve gökler oyun ve eğlence için  değil; gerçeğin ta kendisinini göstermek içindir.

Özetle “Mülk” Allah’ındır, Ondan başka “İlah” yoktur, hiçbir faninin ilahlık taslama hakkı yoktu.

Eğer Kur’an’a bu gözle bakarsanız, onu mezarların üzerine üflemez, hayatın içine doğru çekersiniz..!

Bu anlamda İslam, Kitap ve Hikmet kavramlarıyla açıklanmalıdır.  Kitap’ta kasıt ‘Kur’an’, ‘Hikmet’ te kasıt Peygamberin Kuran’ı anlama, yorumlama ve içtihad çabasıdır.

Kur’an İslamını savunmak bir iddiadan ibaret olmaması için, Müslümanların Mehdi olarak Allah’ı ve Kitab’ı düşmemeleri, düşünürken de hangi Allah, hangi Kitap diye sormaları gerekir.

Bunun yanında Ebu Hanife’nin, Gazali’nin, İbni Teymiyye’nin, İbni Haldun’un, felsefecilerin yaptıklarını ve düşüncelerini günümüze aktarmak yerine, o düşünceleri ihya etmek yerine, onları yok saymadan, sorunlara ışık tutacak yeni düşünürleri içimizden çıkartmak bir zorunluluktur.

İnsanlık tarihini ve olaylarını oluşturan üç tür aklın üçüncüsüne kuvvet vermek zorundayız. Bu Batı, Doğu akıldan öte, Müslüman akıldır. Varlığa hapsolan, varlıktan kopan akıldan ziyade, her ikisini de aşabilen akıldır.

Ne yazık ki Müslüman toplumların çoğu, Müslüman akıl denince hep doğu aklını anlamışlardır.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.