MÜŞRİKLERİN MALLARINA KARŞI DUYDUKLARI GÜVEN, KİBİR VE HIRS…
Kur’an’ı Kerimde Müşrikler için indirilen ayetleri birde Müslümanlar için okuyalım!
Şöyle bir sonuç karşımıza çıkar… ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!
***
İnsanlar Allah’ın mülkünde sağa sola sınırlar çizdiler. Bu sınırları korumak için ordular kurdular.
Kamu mülkünün hesabını tutan devlet, sürekli şekilde kendisini yeniler. Bunun başında da ‘hukuk ve ordu’ gelir.
Devlet, adaletle yaşar. Daha doğrusu devletin dini adalettir. ‘Adalet mülkün temelidir.’ Bu da devletin, iktidarın ve servetin temeli demek olur.
Eğer bir ülkede mülk adil dağıtılmaz, mülk bir kişi veya bir grup elinde toplanırsa, çok geçmez devletin varlığı tehlikeye düşer.
***
Burada üç konu üzerinde durmak lazım:
- MÜLK
Mülk, insanın canı ve bedeni dâhil sahip olduğu her şeydir. Bu her şey bütünüyle Allah’ındır.
Yani insan hiçbir şeyin sahibi değilken, her şeyin sahibi Allah’tır denilir.
‘İtikat’ olarak önce bunun kabul edilmesi gerekir.
‘Mülk Allah’ındır’ ifadesi, Kelime-i Şehadet’tendir. Bunu anlamak istemeyen dine girmiş olmaz! (Araf Suresi 158)
Allah, insanın sahip olacağı şeyleri şöyle açıklamıştır. ‘İnsan için dünyada emeğinden başka hakkı yoktur’(Necm 39)
İnsanın sahip olduğu şeyler için insana sorarlar:
Acaba ne kadar alın teri döktün? Eğer dökmediysen, kazandıkların senin için haramdır. Yine İslam’da Kamu üzerinden servet sahibi olmak yasaklanmıştır!
İnsan ahlâkı, doğruluğu, dürüstlüğü helal lokma üzerine bina edilmiştir.
Hz. Peygamber der ki:
‘Kişinin namazına, niyazına değil; siz o kişinin dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın’.
Yani kişinin sahip olduğu şeyleri nasıl ele geçirdiğine, elindeki güç, servet ve iktidarı nasıl kullandığına bakın. Çünkü asıl dindarlık buradadır.
- ADALET
Kur’an’ı Kerim, adaleti ve hakkı yok sayanlara ‘kâfir’ diyor. ‘O kâfirlere verdiğimiz rızıklardan infak ediniz dendiği zaman şöyle derler. Allah isterse onları doyurur, biz mi doyuracağız onları?’ (Yasin Sûresi 47 Ayeti)
Hz. Peygamber müşriklere ‘infak edin, Kâbe’ye yığılan malları çalmayın, bunlar; sizin hakkınız değil, bunları hakkı olanlara verin’ dedi. Onlar da buna karşı çıktılar ve kâfir oldular.
Hıristiyanlar Hz. İsa’ya biçtikleri rolü kitaba geçirip “Tanrı’nın Oğlu” dediler. Müslümanlarda Hz. Muhammed için, âlemler onun yüzü suyu hürmeti yaratılmıştır dediler.
Hıristiyanların Hz. İsa’ya biçtikleri rolden daha ileri giderek Müslümanlar Hz. Peygamber’e rol biçtiler. Haşa, iki Peygamberi birbiriyle yarıştırdılar…
Bu adaletin ve eşitliğin katli değil midir?
Allah insanı önce eşit olarak var etti. Kadını da erkeği de eşit yarattı. Yaratılışta kimseye bir avantaj ve imtiyaz sağlamadı.
Bu eşitliği bozan insan ‘Nüsukları’ yaparken eşitlendi. Birde ‘ölüm’ insanı eşitler!
Denilebilir ki insanların içinde adalet duygusu vardır.
İnsan yeryüzüne ‘Hakk Din ve adalet’ talebiyle gönderildi. Bir de yeryüzündeki bozulan eşitlik mücadelesini düzeltmek için gönderildi…
Dünyanın herhangi bir yerinde bir isyan çıkması halinde, orada bir adalete ihtiyaç vardır. Çünkü yapılan isyan, eşitliği bozmak için başlatılmıştır.
- VELAYET
Velayet, dost ve düşman idrakini belirlemek için kullanılan bir kavramdır.
Mesela şu an dünyanın ezan okunan yerlerine bombalar yağdıran, Müslüman ülkeleri işgal, talan ve yağma eden, kadınlara tecavüzde bulunan, Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da diğer Müslüman ülkelerinde milyonlarca masumu öldürenler, acaba bizim dostumuz mu?
Sahip olduğumuz din bu üç yapıya bir şey demiyorsa, o zaman, biz ölü bir dine inanıyoruz demektir.
Ölü bir dine inanmanın sebeplerinden bazıları:
- Müslümanlar olarak Kur’an’ı iyi okumuyor ve anlamıyoruz. Bu sebeple Müslümanın zihninde Kur’an silikleşmiştir.
- Dinin olmazsa olmazı iki kavramından biri olan ‘Ahiret inancını’ hafife alıyoruz.
- Eğer bizler dinin bu ana kavramlarını terk edersek, Unutmayalım ki Allah da bizleri terk edecektir…
- Mekke’deki verilen mücadele aslında bir ‘adalet ve eşitlik’ mücadelesidir. Biz Müslümanlara kalan miras ta budur.
- Adalet ve eşitlik’ mücadelesi veren Müslümanlardan müşrikler hep korkmuştur.
Hz. Peygamber’e Ebu Cehil gelir ve der ki: ‘Senin dinine girdiğimde bana ne var?’ Hz. Peygamber de şöyle cevap verir: ‘Şu yanımda oturan siyah yüzlü Bilal’e ne varsa, sana da o var’. Buna karşılık Ebu Cehil’ de ‘Öyleyse bu din olmaz olsun’ demiş ve oradan çekip gitmiştir.
Görüldüğü gibi Müşriklerin kibirli halleri, Müslüman olmalarına hep engel olmuştur. Müşrik olan kişi ‘ben kölem olan birisiyle aynı yerde oturamam’ demiş, eşitlikten rahatsız olmuş ve Allah’ın kendisini niçin yarattığı fikrini yeterince anlamamıştır.
Müşrikler ellerinde ki mallar karşısında hep güven duymuş, kibir taslamış, hırsları bu çıplak gerçekleri görmesine engel olmuştur.
Müşrikler de hiçbir ayırım gözetmeden ölecek, sonunda Allah herkesi hesaba çekecektir.
Kur’an’ın ilk hayır dediği şey, ‘Müstağni olduğu için, kendini yeterli gördüğü için, kendini mutlaka üstün, yıkılmaz zanneder’ Alak Suresi 6
Bu para ve güç bende, benim dediğim olacak demektir. Eğer bir toplulukta para varsa onun dediği oluyorsa orada tuğyan vardır.
Kur’an’ın ilk anlattığı kıssa, bahçe sahipleri kıssasıdır. O zaman onlara bahçe sahipleri deniyor. Tarım toplumu olduğu için bahçe sahibi olmak zenginliği ve serveti ifade ediyor.
Peki, nasıl oluyor da Kur’an’ın ilk kıssası bahçe sahipleri; Kur’an’ın hayır dediği ilk şey, zenginliği kişiyi tuğyan ettirmesi; İlk karşı çıkılan Kâbe’ye egemen olan tefeci bezirgân çetesi oluyor?
Bunların hepsi tefeci, bezirgân ve servet sahibidir. Bunların hepsi mele-i mütreftir. (Kavminin zenginlikten şımarmış ileri gelenleridir.)
Kur’an’ın ilk Sure ve ayetlerinde Müşriklere karşı bir saldırı vardır.
Sen bunu nasıl görmüyorsun?
Mahmut AKYOL