ÖLÜM, KIYAMET VE KADER

logo5

ÖLÜM, KIYAMET VE KADER

Yaptığım çalışmalar beni şu sonuca götürdü. Kader gayreti sever. Yani gayret kaderdir. Gayret, Allah’ın takdirine imandır.

Rahmetli Yazıcıoğlu, ‘Bir saniyesine bile hâkim olamadığın bir dünya için bu kadar fırıldak olmaya gerek yok, düz duracağız, düz yaşayacağız…’ Derdi…

Yazıcıoğlu’nun dağlarda ölmesini Allah takdir etti, O da onun kaderi oldu.

Bu sebepledir ki varlıklar içinde sorumluluk taşıyan tek canlı insandır.

Anaç bir tavuğun altına yirmi tane yumurta koyun, bazısından civciv çıkarken, bazısı cılk çıkar. O mevsim Allah’ın takdiri, tavuğun kaderidir.

Geleneksel kader anlayışı, her şeyin önceden belli olduğu kabulüne dayanır. Emevi kader doktrin anlayışı, kendi adaletsizliklerini meşrulaştırmak için ortaya konulmuştur. Hâlbuki Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği Dinde, kader anlayışı böyle değildir.

İslam’da kader, ‘zaman içinde Allah ile birlikte yürürken gerçekleşir. Ne önceden ve ne de sonradan olan bir şey değildir.’

Yani Kader, Allah’ın bilgisi dışında ve O’nun katılmadığı hiç bir şey değildir!

Mesela insan insandan yaratılmıştır. Bizim sorumluluğumuz oldukça olan, oldukça bilinen şeylerle alakalıdır.

Şunu söyleyelim ki, kulun yürümesi, bir şeyi atması, seçmesi, hepsi Allah’tandır. Ancak bu esnada Allah kulunun hayrını ister, şerrini istemez, kuluna hiç eziyet etmez.

Eziyet, kulun kendi tercihi sonucudur. Değilse Allah kulunu ‘sevgi ve merhamet’ üzerine yaratmıştır.

Cahil bırakılmış toplumlar birbirlerine karşı inançlarını kaybedince, ‘yaşam gücünü’ kendilerinin dışında ararlar. Bir kurtarıcı beklemekten başka bir iş yapmazlar. Kurtuluşu mehdi ve şeyhlerin eteğine yapışarak ararlar.

Hâlbuki her şeyi yaratan Allah’tır!

Nehirler boşa akan sular zannedilmesin! Nehirler tıpkı vücuttaki damarlar gibidir. Nehirler denizlere karadan can taşırlar. Kaderin üstünde ki kader, suya biçtiği kaderdir.

Eleştirmek reddetmek demek değildir. Eleştiri insanı diri tutar. Allah’ı görüyormuşçasına yaşamak, her daim onunla birlikte yürümeye çalışmak, hatta kıyamete gidip gelmişçesine davranışlar sergilemek insanın tek amacı olmalıdır.

Eleştirmek zihniyet değişikliğinin ontolojik altyapısı bu ülkede mevcuttur. Kur’an’ın özü ve ruhu olan “adalet, doğruluk ve dürüstlük” herkesçe bilinen değerlerdir. Cenab-ı Hak peygamberleri ilk önce bu öze çağırmıştır. Geride kalan tembellik, kölelik, cehalet ve geri kalmışlık psikolojisi insanın elindedir.

Ayrıca ‘siyaset, servet, şöhret ve şehvet’ insanları yoldan çıkaran sebeplerin başında gelir. Bunları dengede tutup tutmamak yine insanoğlunun kendi elindedir…

Unutulmasın ki şahsi egemenliklerini gayri şahsi egemenliğin yerine inşa edenler, yönlerini cehenneme çevirirler.

İnsanı zulme boğanlar, dokunulmazlığı ve egemenliği kendileri için bir hak görenler, yeryüzünde ve ahirette hesap vermek istemezler.

Kaldı ki Allah, hayatı adaletle yönetir, sevgi ve merhametle ayakta tutar. Onu değiştirmeye hakkımız yoktur. Hırsa da kenze de gerek yoktur.

Nasıl olsa sonunda ölüm vardır. Ve kimse mezara her hangi bir şeyi götüremiyor. Götürse bile bir işe yaramıyor.

Hiç kimse egemenlik noktasında mutlak değildir. Bunun adı demokrasidir.

Müslüman olmadan önce Ebu Zer, ‘Gıffar Kabilesinin’ reisiydi. Mekke’de bir peygamber çıktığını duyan Ebu Zer hemen Mekke’ye geldi, ona sordu, buna sordu, tatmin edici bir cevap bulamadı. Sonunda kendisi aramaya ve gözlemlemeye koyuldu. Daha sonra bir çocuk olan Ali Onu Allah Resulünün yanına götürmek üzere almaya geldi…

İslam’da önce gönülleri fethetmek vardır, toprakları fethetmek kolaydır.

Ebu Zer Müslüman olur olmaz neyi var, neyi yoksa ihtiyacı olanların önüne serdi.

Sümame bazılarının bir haftada yediğini bir öğünde kısa zamanda yiyen birisiydi. Müslüman olduktan sonra bir şey yiyemez oldu. Ben İslâm’a girince doydum. Dedi.

Ne zorunuza gidiyorsa, o sizin cihadınızdır. Onu yapmaktan geri durmayın. Çünkü kurtuluş zoru başarmaktır.

Hayatınızda olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek fasıklıktır.

Allah Resulü, Ebu Cehil’e “Yazıklar olsun sana!” dedi ve ona, “ölümü ve kıyameti” hatırlattı.

Bunun üzerine Ebu Cehil, Allah Resulünün elini silkip bir kenara attı. “Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun. Sen de, Rabbinde bana bir şey yapamazsınız” diyerek adamlarının yanına gitti.

Böyle azmış olanlara karşı Müslümanların elinde olan en kuvvetli silah, “ölümü ve kıyamet” kavramlarıdır.

Kur’an’da Şirkin temsilcisi bu sembol isimler Kıyamete kadar yaşayacaktır. Belki şimdi kıtalar arası dolaşmaktadır.

Sonuç ne olursa olsun ‘adaleti, eşitliği, özgürlüğü’ bozmak isteyenleri sürekli olarak uyarmak Müslümanların görevidir.

Çünkü topluma ve insana “ölüm, afet ve kıyamet” ansızın gelir. O vakit toplumun ve insanın her zaman hazırlıklı olması gerekir. Hazırlıklı olmayan fert ve toplum, kendine yazık etmiş olur.

Ölüm karşısında insanoğlu acizdir. Ağzına gelen bir kelime bir anda donar, ne ileri gider ve ne de geri…

Ölümün gelişi çarpıcı ve sarsıcıdır. Acısı yürekleri sızlatır, gözyaşı olarak dışımıza taşar…

Acaba; hiç gördünüz mü? “Zenginliğim bana yeter” diyenleri…

Acaba; hiç gördünüz mü? Uğruna ölüp durdukları mallarıyla tek bir nefes, tek bir tas su satın alabildiler mi?

Acaba; hiç gördünüz mü? “ah ben ne yapmışım, Rabbime karşı ne kadar da nankörlük etmişim” diyenleri…

Acaba; hiç gördünüz mü? “Şimdi ben ne yapacağım” diye dövünenleri…

O halde gelin; insanın elleri ve ayakları birbirine dolaşmadan önce, yoksulla ve yetimle lokmamızı paylaşalım.

Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi insanlara tepeden bakmayalım.

Dünya mülkü gözümüzü kör etmesin. Çıkar ve menfaatimiz bizlere haksızlık yaptırtmasın. Hırs, aklımızı başımızdan almasın, bizi birbirimize düşman yapmasın!

Bakın; ABD’nin hamisi İngiltere, onun hamisi Siyonizm, onunda elinde para (Altın)…

Para güçtür. Para iktidardır. Ona sahip olan kendini dokunulmaz görüyor. Dokunulmaz olan efendidir, kendisi dışındakini köle görür. Efendiler kölelerin kanından beslenir.

Fakat inanıyorum ki altında, dolarda, Kölelerde, ABD, İngiltere, İsrail vs. de Allah’ındır!

O halde kimse ‘kibre, hasede ve hırsa’ kapılmasın! İşin sonu dönüşü olmayan pişmanlıktır!

Yeter ki; Gücü ve Kudreti ‘bölünmez bir bütün olan’ Cenâb-ı Hakk ‘ol’ desin…

İşte insanoğlu ‘ölüm, kıyamet ve kader’ arasında gider/gelir ve ömrünü sonlandırır…

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.