AFRO-AVRASYA DEYİMİ VE KADİM DEĞERLERİN COĞRAFYASI
Afro–Avrasya deyimi, Afrika ve Avrasya‘yı tek bir kıta olarak tanımlar.
Bir bütün olarak oluşturulan Afro-Avrasya kıtaları, Dünya nüfusunun yaklaşık %85’ini kapsar.
İnsanlığın temel değerlerinin, en eski tarihlerinden itibaren, Afro-Avrasya uygarlık kuşağından peygamberler, bilgeler ve filozoflar çıkmıştır.
Bu değerlerin nereden bakılsa bakılsın on bin yıllık yazılı tarih olduğu görülür.
Son alarak Afro-Avrasya’nın en merkezi yeri, Mekke’de ortaya çıkan Hz. Muhammed, kendisinden önce doğruluk namına ne kalmışsa hepsini sürmüş ve insanlığın atardamarlarını harekete geçirmiştir.
***
Filistin’de yaşayan Nuh’un yedi kanunu olarak bilenen ahlak ve adalet kuralları kendisinden sonra tüm İbrahim’i peygamberler tarafından izlenmiştir.
Nuh’un bu yedi kanunu, Musa’nın on emrinin adeta bir özeti gibidir.
1-Öldürmemek,
2-Çalmamak,
3-Zina yapmamak,
4-Putlara tapmamak,
5-Küfürden kaçınmak,
6-Adalete riayet etmek,
7- Canlı hayvan yememek…
Mısır’da yaşayan Hz. Musa’nın on emri, Nuh’un yedi ilkesini yinelemekte ve insanlığın atardamarını bir kez daha harekete geçirmiştir.
1- Tanrı’ya şirk koşmamak,
2- Put yapmamak ve onlara tapmamak,
3- Rab’in ismini boş yere ağzına almamak,
4- Cumartesi yasağına riayet etmek,
5- Anne-babaya saygı göstermek,
6- Öldürmemek,
7- Çalmamak,
8- İftira atmamak,
9- Zina yapmamak,
10- Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine tamah etmemek.
Hindistan’da yaşayan Buda’nın beş buyruğu,
1- Öldürme,
2- Verilmeyeni alma,
3- Yalan söyleme,
4- İçki içme,
5- Eline, Beline, diline hâkim ol.
Zerdüşt ve Mani’nin İran Aryaları arasındaki çağrısı da benzer değerler vazetmektedir.
- Mani’nin beş ilke ve üç mühür diye ifade ettiği kurallar insanlığın atardamarını bir kez daha harekete geçirmiştir.
- Kötü söz söylememek
- Et yememek
- İçki içmemek
- Zinadan uzak durmak
- Hiç bir canlıya zarar vermemek; insanı, hayvanı, bitkiyi, toprağı, ekini, suyu vs. korumak…
1-Eline 2-Beline 3-Diline sahip olmak (Üç mühür)…
Çin’de Konfüçyüs gelenek, erdem, töre ve atasözlerine yaptığı ısrarlı vurgular vardır.
- Eflatun’un iyilik idesi, Eflatun’a göre dört ana erdemdir;
1-Ölçülülük,
2- Cesaret,
3- Bilgelik,
4-Adalet.
Bu erdemlerin ilk üçü insan ruhunun arzu, öfke ve akıl güçlerini dengeli bir şekilde kullanmasıyla oluşur. Tüm güçlerin denge içinde tutmasıyla da insanda adalet erdemi oluşur.
Yunan filozofları, özellikle Sokrates, Aristo kadim değerler üzerine aynı tartışmayı devam ettirir. Burada Aristo’nun altın ortasından söz edebiliriz. Bu evrensel kadim değerler insanlık vicdanının atardamarlarıdır.
Keza Laotse’nin Taocu felsefesi insanları evrendeki kozmik adaletle uyum içinde yaşamaya çağırmaktadır.
‘Kişi içinde bulunduğu yerin yasasına uyar. Yer göğün yasasına uyar. Gök Tao’nun yasasına uyar. Tao ise kendi yasasına uyar. Sonsuz Tao’nun adı yoktur. Tao gizlidir, adsızdır. Adını bilemiyorum ama ona Tao diyorum…’
***
Kur’an’ın musaddık olması, insanlıkta ki iyilik, güzellik ve doğruluk adına hepsini sürdürür.
Görülüyor ki evrensel kadim değerler özü itibariyle ‘birlikte’ olmanın sonucu doğmuş, ‘ötekine’ zarar vermeme endişesi bu değerler ontolojisini ortaya çıkarmıştır.
Bu değerlerin özünde derin bir maneviyat, duyarlı bir metafizik, engin bir insanlık, doğa ve Allah sevgisi, birliktelik ve hoşgörü ruhu vardır.
Yani şeriatın maksadı öteden beri beş temel insan hakkını korumaya kilitlenmiştir. Bunlar din, can, emek, akıl, nesil…
Nuh’un, Musa’nın, Buda’nın, Mani’nin, Konfüçyüs’ün, Sokrates’in, Eflatun’un, Aristo’nun, Muhammed’in ahlak ilkelerinin ısrarlı bir şekilde bu beş temel hak etrafında döner.
Bugün dahi yapılması gereken, Afro-Avrasya uygarlık kuşağının derin tarihinden gelen bu değerlerin yeniden inşasından başkası değildir…
***
Bütün Peygamberlerin söz ve davranışları Hz. Muhammed’de ve bütün kitapların sözleri de Kur’an’ı Kerimde toplanmıştır.
Allah, Peygambere vicdanı üzerinden seslenmiştir ki buna ‘Vahiy’ denir.
Allah, diğer bütün insanların vicdanları üzerinden konuşmuştur. Ayrıca Allah hiçbir yarattığı varlığı terk etmiş değildir.
Kur’an ‘Menkıbe’ olarak bahsettiklerine Yahudiler ‘Mucize’, Hıristiyanlık ‘Kehanet’, Şia, ‘İntizar’ demiştir.
***
İslam Dünyası; dinamik bir coğrafyadır.
İslam dünyası bugün için yaklaşık iki yüz ellişer milyonluk beş bloktan oluşmaktadır.
Adriyatik’den Çin Seddi’ne kadar Türkçe kökenli dilleri konuşan Müslüman topluluklar,
Hazar-İndüs havzasında Farsça kökenli dilleri konuşan Müslüman topluluklar,
Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış Arapça konuşan Müslüman topluluklar,
Afrika’nca kökenli diller konuşan orta Afrika Müslüman topluluklar,
Güney Asya’da Malayca kökenli diller konuşan Müslüman topluluklar.
Bu beş blokta beş ülke öne çıkmaktadır; Türkiye, İran, Mısır, Nijerya ve Endonezya. Bunlar Batının Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’sına benzemektedir.
İslam dünyasının oluşturduğu ‘Afro-Avrasya Milletler Topluluğu’ projesi çerçevesinde Balkan, Kafkas, Uzak Asya, Güney Afrika ve Latin Amerika ülkelerinden muhtemel müttefikleriyle birlikte ‘İslam dünyası’ kavramı dini bir terim olmaktan öte bir şeydir.
İslam Dünyası, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihten çekilmesiyle birlikte himayesiz kalmıştır.
İslam Dünyası tarihinde görülmedik bir şeklide Batı istilası yaşamıştır.
İbadet iş ve değer üretmektir. İnsanların hayrına işler yapmak, adalet ve iyilik için çalışmak, yoldan bir taşı kaldırmak ibadettir.
Bu dini mekânlardan çıktıktan sonra eğer siz yeryüzündeki nimetlerden eşitçe yararlanmaya yöneliyor ve böyle bir sistem kurmak için çalışıyorsanız, işte o zaman Allah’a ibadet etmiş olursunuz.
İslam, hayat dinidir. İslam bir tapınak eyleminden ibaret değildir.
Demem o ki İslam gerçek hayat dinidir, afyon değildir. Afyon demek, İslam’ı gündüzden kovup geceye hapsetmek, sokaktan çekip tapınağa sokmaktır.
Mübarek gün ve geceler dini değildir. Din, gündüzün ortasında, hayatın kalbinde atarsa bir mana ifade eder.
Yani ibadet, iyilik, adalet, zulme ve haksızlığa isyan, sözün namusu, doğruluk, dürüstlük, vefa, sevgi, merhamet ve cihat yolunun kendisidir.
Mahmut AKYOL