DİN DİLİNDE KORKU VE DİN ANLAYIŞIMIZ

logo5

DİN DİLİNDE  KORKU VE DİN ANLAYIŞIMIZ

Şu üç günlük dünya yalan söylemeye, zulüm yapmaya, kırıp dökmeğe değer mi?

Hepimiz Âdem’in çocukları değil miyiz?

Âdem’de topraktan değil mi?

Bir damla sudan yaratılan insan, sonunda aynı toprağa düşmeyecek mi?

O halde kibirli olmaya, kin ve nefret duymaya ne gerek var?

Hz. Resul buyurdular ki, ‘müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz; kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz‘ demesine rağmen, Müslüman’ın dini söyleminde korku neden egemendir?

(Buhâri, İlim 11, Edeb 80, Cihâd 164; Müslim, Cihâd 6-7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 17)

İnsanlar, günah korkusuyla neden bütünleşti?

Çünkü günahı işleyen insanın bizzat kendisidir. Ancak, Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatıcı olmasıdır. Allah, ‘Rahman’dır; merhamet O’nun en belirgin vasfıdır!  Allah’ın sonsuz rahmeti, varlık sahnesine çıkan, her şeyin var olmasını mümkün kılar.

Allah Rahim dir; bütün her şey, O’nun sonsuz merhameti sonucuyla açığa çıkar!

Bu sebeple Allah, Hz. Muhammed’i ‘âlemlere rahmet‘ olarak göndermiştir.

Dinin ve siyasetin korku merkezli dilini anlayabilmek için biraz, gerilere gitmek lazımdır.

Bu Millet, son iki asırdır korku içinde yaşatılmıştır. Hala da bu Millet, birbiriyle uğraşıyor! Birbirini suçluyor! Kimse, kimseyi anlamak istemiyor.

İki asırdır hala bu Millet, kendine gelmiş değil…

Osmanlı’nın son dönemlerine damgasını vuran, Batıcı, Türkçü, İslamcı çatışmasıdır…

Osmanlı’nın son kalesi, bu topraklarda kaim oldukça, Batıcı, Türkçü, İslamcı çatışması sürecektir…

Bu millet, yedi düvele karşı muazzam bir istiklal mücadelesi vermiş, vatanını dişiyle, tırnağıyla, kanıyla, canıyla inşa etmiştir…

Ne var ki, Cumhuriyetle birlikte bu millet, ciddi bir akıl tutulmasına sürüklendi. Kendi tarihiyle, devletiyle, değerleriyle kavgalı hale getirildi…

Bu Millet bundan sonra korku kültürüyle besledi…

Korku merkezli din ve siyaset dili, olup biteni, doğru anlama imkânını ortadan kaldırdı. Öyle ki tutunacak bir dal bile bırakmadı.

İnsanlar sadece yalnız kalmaktan, karanlıktan, hesap vermekten, ölümden, günahtan ve dinden çıkmaktan korkarlar.

Fakat ölüm korkusunun dışında kalan bütün korkuların öğrenilebilir

Korku, hayatı etkisi altına alınca İslam, insanın korkularını güvene çevirmeye çalışır.

Korku, aklın en büyük düşmanıdır. Çünkü korku akıldışı alanda serpilip gelişir. Korkaklardan korkmak gerekir! Korkuyu yaşam biçimi haline getirmiş insanların davranışlarını bilmek oldukça zordur.

Korku ile ilgili algı ve iletişim daima ‘güç’ üzerinden gerçekleşir. Korkak insanların ne yapacağı kestirilemez; öğrenilen korkular aklın sağlıklı işlemesini engeller.

Din dilinin ve siyaset dilinin korku merkezli olması, çok ciddi sorunları beraberinde getirmektedir.

Siyasetin ürettiği birtakım olumsuzluklar, toplumda kalıcı hale gelmeye başlamaktadır. Daha açık bir ifadeyle korku kültürü, hem dinin etkinliğini azaltmakta, hem de din istismarını kolaylaştırmaktadır.

Gelecek açısından, din ve siyaset dilinin mutlaka korkudan ve şiddetten arındırılması gerekmektedir.

Toplumu bir arada tutan temel kurucu değerlerin aşınmasına yol açan bu durum, aynı zamanda uzlaşı kültürünün inşasınada engel olmaktadır.

Toplumda korku üretim merkezleri oluşmuştur. Herkes, sesini duyurabilmek için bağırmak gerekir. Bağırmak, başkalarını dinlemek gibi bir niyetin olmadığını gösterir.

Bağıran insanların ‘anlaşılmak’ gibi bir dertleri de yoktur…

Bağırmak, çok yoğun bir korkunun varlığını açığa vurur.

***

İslam’ın temel dinamiklerinden biriside salim akıldır.

Din, insanın diğer varlıklarla olan münasebetini düzenler, hayatına yön verir…  Din, akıl sahiplerini imana çağıran ilâhî bir kanundur.

Dini vazeden Allah’tır. Kaynağı Kur’an’dır.

Bütün sahih dinler Allah’tan gelmiştir. Din, safiyetlerini korudukları sürece yürürlükte kalmışlardır.

Bu din, Tevhid tir.

Hz. Âdem’den itibaren bütün insanlar, Allah tarafından gönderilen tevhid dinine çağırılmışlardır.

Tevhid dininin esaslarını kavrayan, benimseyen ve hayatını bu esaslara göre düzenleyenlere Mü’min denir.

Din sadece vicdanlarda yaşayan bir düşünce değil; hayatın her alanında canlı bir şekilde vicdanla birlikte yaşayan bir sistemdir.

Din, tutulan yol, itaat ve ceza anlamlarına gelir.

Tekrar edecek olursak Din:

Allah tarafından konulmuş, insanların dünyadaki yaşayışlarını düzene sokan, Peygamberlere indirilen vahiy aracılığıyla insanlara ulaştırılan ilahi kanun ve nizamlardır.’

Dinin muhatabı insanlardır. Amacı, insanlara iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini birbirinden ayırmasını temindir.

  1. İman; Allaha, Meleklere, Peygamberlere, Kitaplara ve Ahiret Günü’ne inanmaktır.
  2. İslam; Namaz, Oruç, Hac, Zekât ve Cihat’tan ibarettir.

Bu iki kelimeyle ifade edilenler, Allah’ın diğer bütün emir ve yasaklarını içine alır. Yani Kur’an da ne kadar emir ve yasak varsa, onların tamamı Allah’ın farzlarıdır, imanın ve İslam’ın esaslarıdır.

Görüldüğü gibi iman başlığı altında sayılanların arasında ‘kaza ve kadar’, İslam başlığı altında sayılanların arasında da ‘şahadet’ yoktur, Bunun yerinde ‘cihat’ vardır.

Bakın, Emevi iktidarının maliyeti, İslam Ümmet’ine çok pahalıya mal olmuştur. 90 bini aşkın Müslüman dünyanın gözü önünde bir iktidar, bir siyasi ihtiras, uğruna yok olmuştur.

Emeviler döneminde, Kur’an’a ve İslam’a aykırı şekilde bir yığın yanlış yapılmıştır.

İslam Dininin en girift meselelerinin başında ‘Kaza ve Kader’ konusu gelir. İnkârı küfürdür, fakat imanın olmazsa olmazı değildir. Yani bu konu bir şart değil, bir gerektir.

İslam kelam tarihinde İmam Maturidi’den sonra ekol içinde, ikinci adam durumda olan kişi, Ebu Muin en-Nesefi’ dir. (öl.508/1114)

Nesefi, ‘Tabsıratu’l-Edille’de aynen şöyle demiştir:

Deriz ki, inançlara gelince, din âlimlerine göre bunlar beş esasa ayrılır; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman, ibadetler de onlara göre beşe ayrılmış olup salât, savm, hacc, zekât ve cihad’dır.’

Nesefi, bu sıralamayla dikkat çekici bir şekilde “kaza ve kaderi” iman esasları arasında saymamıştır.

İbadet:

İbadet, hayatın içinde faaliyet yürütürken ortaya çıkan her şeydir.

Kur’an’da 278 yerde de geçer. Kur’an-ı Kerimde nusuk 9 yerde geçer. Çünkü Müslüman takva sahibi olan kimsedir. Yani Her daim kendini Allah ile birlikte bilir. O’nu görüyormuşçasına yaşar.

Demek ki nusukların dışında yapılan her şey ibadettir.

Demek ki din, ahlaklı yaşamaktır.

Allah Resulü buyurdu ki: “Size hafif gelecek bir ibadeti söyleyeyim mi?” O ibadet, “Güzel ahlaktır.”

Ahlak:

Bir ilkeyi “huy” edinmektir. Doğru olmak, ahlaklı olmaktır.

İnsanı ayakta tutan sevgi, insanlığı ayakta tutan da adalettir. Bunların ana kaynağı da ahlaktır.

Mahmut AKYOL

 

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.