FİLİSTİN TOPRAKLARINDA KOPARILAN KIYAMET

logo5

FİLİSTİN TOPRAKLARINDA KOPARILAN KIYAMET

Allah, bir kavmi bir kavimden üstün tutmamıştır. Bir ayrıcalık göstermemiştir. Allah, herkesin rızkını çalışmasının karşılığında vereceğini söylemiştir. Hırsızlığı, çalmayı, haksız kazanmayı ve hırs yapmayı yasaklamıştır.

Ancak; Muharref Tevrat’ın tefsiri Talmut ve ırkçılığı telkin eden Tora böyle söylemiyor. Bu kaynaklar, Yahudilerin dünya barış ve huzurunu çıkar için yok edebileceklerini, hırsızlık, çalmak ve hırs yapmak gibi davranışlarda buluna bileceklerini normal görüyor. Çünkü Rab Yahova Yahudileri üstün (!) yarattığını söylüyor.

Bu sebepledir ki milletleri soymak, onların sütlerini emmek, onları borç içinde bırakmak tarih boyu Yahudilerin karakteri olmuş, bunun için de gizemli, şeytani, dinci ve ırkçılıklarından asla vazgeçmemişlerdir.

Bütün milletleri köle, yalnız kendilerinin efendi olacağı bir dünya tasarlamak için Kabalist Düşünüce sürekli şekilde Hahamlar, Siyon önderleri ve Masonlar tarafından beslenmiştir.

Yahudilerin 5000 yıllık rüyaları, vadedilmiş topraklara geri dönme maceraları dünyaya çok pahalıya mal olmuştur. Bu konu bir/iki sözle anlatılacak gibi değildir. Zira Kur’ar’da en çok anlatılan kavim İsrail Oğullarıdır.

Tarih boyu İsrail Oğulları fitneci yapıları itibariyle durdukları yerde durmamış, gittikleri her yerden kovulmuşlardır. Ellerine geçirdikleri maddi güç sebebiyle şımarmışlardır. İran’dan, Roma’dan, İspanya’dan ve 2. Dünya Savaşında Almanya’dan olduğu gibi, insanlık vicdanında kabul görmemişlerdir.

İsrail Devletinin Filistin Toprakları üzerinde kurulmasını ilk aşama, merkezi Filistin olan ve Nil’den Fırrat’a kadar uzanan topraklar üzerinde (Arzı-Mevut) kurulacak olan dünya devleti asıl hedef sayılmıştır.

Buna Siyonizm’in soluğu yeter mi bilmiyorum… Ama bakarsınız bir gün Theodor Herzl’ i makamından kovar, insanlığın ölmemiş vicdanından bir Abdülhamit çıkar ve bu şımarıklığa son verir, kim bilir…

1879 da tertip edilen 1. Dünya Siyonist Kongresi kararları doğrultusunda Siyonistler, “Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurmaya çalışsalar da” inanıyorum ki, döktükleri masum kanları içinde bir gün boğulacaklardır. Eşyanın kanunu bana bunu söyletiyor.

Yahudi devleti kurulması çalışmasını Haham Theodor Herzl başlatmış olsa da, daha sonraki çalışmalara parasal yardımda bulunanların başında “Rothschild”, “Rockefeller ve Morgan” aileleri gelmiştir.

Uluslararası Efendiler gizli çalıştıklarından sömürücü, köleleştirici güç olarak karşımızda daima ABD, Rusya ve Batı Devletleri görülmüştür. Oysa Yahudiler, ABD ve diğer ülkelere de hâkimdirler.

Örneğin ABD ‘de adeta iki hükumet var gibidir. Görüneni, Washington merkezli, görünmeyeni Newyork  merkezli olanıdır. Görünen ABD’nin yoksul, işsiz, evsiz, uyuşturucu bağımlısı, okuma oranı düşük ve borç batağına düşmüş kesimi, diğeri ABD’yi yöneten uygar ve ekonomik sorunu olmayan kesim…

Bu da üç semavi dinin babası saydıkları “İbrahim ve zürriyetine” sözde dünyayı miras olarak vermesi hikâyesidir.

İbrahimli dinler” diye dolaşanların kimlere hizmet ettiğini şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. “Siyon Önderlerinin Protokolleri” iyi okunmalıdır.

Ne zaman ki Yahudiler Avrupa’dan kovuldular, bundan dolayı Yahudiler, İslam toprakları (Filistin) üzerinde bir yer bulmaya çalıştılar.

Filistinliler kendi topraklarını geri almak için kana susayan Yahudilerle savaşıp durdular.

Armageddon, Yahudilerin dünyanın sonuna doğru yapacakları büyük savaşın adıdır.

Orta Doğu’da İsrail’in kurulmasından bu yana, Siyonizm’e hizmet edenler vardır. Bunların başında ABD askeri gücü gelir.

Orta Doğu’da gelinen aşamada, ‘Yeni Ortadoğu’ haritası içinde bazı ülkeler bölündü, bazıları federasyon haline geldi, sebebine gelince; yeni İsrail Devleti’ni ortaya çıkarmak asıldır.

Büyük Orta Doğu Projesi sadece İslam Dünyasını değil, Türk Dünyasını da hedef alıyor. Kıyamet Savaşı, bizlerin de sonu olabilir.

Türkiye; Irak ve Suriye’de olduğu gibi İran konusunda da ABD’nin tuzağına düşebilir.

Allah, her hangi bir kavmi bir kavimden üstün tutmamıştır. Bir ayrıcalık göstermemiştir. Allah, herkesin rızkını çalışması karşılığında vereceğini söylemiştir.

Allah hırsızlığı, çalmayı, haksız kazanmayı ve hırs yapmayı yasaklamıştır.

Ancak; Muharref Tevrat’ın tefsiri Talmut ve ırkçılığı telkin eden Tora böyle söylemiyor.

Bu kaynaklar, Yahudilerin dünya barış ve huzurunu çıkar için yok edebileceklerini, hırsızlık, çalmak ve hırs yapmak gibi davranışlarda buluna bileceklerini normal görüyor.

Çünkü Rab Yehova Yahudileri üstün (!) yarattığını söylüyor.

Bu sebepledir ki milletleri soymak, onların sütlerini emmek, onları borç içinde bırakmak tarih boyu Yahudilerin karakteridir.

Bunun için Yahudiler gizemli, şeytani, dinci ve ırkçılıklarından asla vazgeçmemişlerdir.

Bütün milletlerin köle, yalnız kendilerinin efendi olacağı bir dünya tasarlamak için Kabalist Düşünüce sürekli şekilde Hahamlar, Siyon önderleri ve Masonlar tarafından beslenmiştir.

Yahudilerin 5000 yıllık rüyaları, vaat edilmiş topraklara geri dönmektir.

İsrail Oğulları’nın bu maceraları dünyaya çok pahalıya mal olmuştur.

Zira Kur’an’da en çok anlatılan mevzu, İsrail Oğullarıdır.

Tarih boyu İsrail Oğulları fitneci yapıları itibariyle durdukları yerde durmamış, gittikleri her yerden kovulmuşlardır. Ellerine geçirdikleri maddi güç sebebiyle şımarmışlardır.

İran’da, Roma’da, İspanya’da ve 2. Dünya Savaşında Almanya’da olduğu gibi, insanlık vicdanında bile kabul görmemişlerdir.

İsrail Devletinin Filistin Toprakları üzerinde kurulmasının ilk aşaması, merkezi Filistin olan ve Nil’den Fırat’a kadar topraklar üzerinde kurulacak olan dünya devletidir.

Buna Siyonizm’in soluğu yeter mi bilmiyorum…

Ama bakarsınız bir gün Theodor Herzl’i makamından kovan bir Abdülhamit çıkar ve bu şımarıklığa son verir, kim bilir…

1879 da tertip edilen 1. Dünya Siyonist Kongresi kararları doğrultusunda Siyonistler, “Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurmaya çalışsalar da” inanıyorum ki, döktükleri masum kanları içinde bir gün boğulacaklardır.

Eşyanın kanunu bana bunu söyletiyor.

Yahudi devleti kurulması çalışmasını Haham Theodor Herzl başlatmış olsa da, daha sonraki çalışmalara parasal yardımda bulunanların başında “Rothschild”, “Rockefeller ve Morgan” aileleri gelmiştir.

Uluslararası Efendiler gizli çalıştıklarından sömürücü, köleleştirici güç olarak karşımızda daima ABD, Rusya ve Batı Devletleri görülmüştür.

Oysa Yahudiler, ABD ve diğer ülkelere hâkimdirler.

Misal olarak ABD ‘de adeta iki hükumet var gibidir.

Görüneni, Washington merkezli, görünmeyeni New York merkezli olanıdır. Görünen ABD’nin yoksul, işsiz, evsiz, uyuşturucu bağımlısı, okuma oranı düşük ve borç batağına düşmüş kesimi, diğeri ABD’yi yöneten uygar ve ekonomik sorunu olmayan kesim…

Bu şifre, Tevrat’ta başlanan işin tamamlanmasını anlatılmaktadır.

Bu da üç semavi dinin babası saydıkları “İbrahim ve zürriyetine” sözde dünyayı miras olarak vermek hikâyesidir.

İbrahimli dinler” diye dolaşanların kimlere hizmet ettiği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

Siyon Önderlerinin Protokolleri” iyi okunmalıdır.

Mahmut AKYOL

 

 

 

DAVUD’UN YILDIZI

logo5DAVUD’UN YILDIZI

Davud’un Yıldızı, Yahudiler için önemlidir.

Yahudiler, haftanın altı gününde çalışmış, yedinci günü dinlenmeye çekilmiştir.

Davud’un Yıldızı, Yahudiler için MÖ 1000’yıldan beri millî sembolüdür.

Yahudiler, yurt olacak Filistin’de bir devlet kurmaya çalışmıştır.

İsrail Oğulları, merkezi Filistin olan, (Arzı-Mevut) Nil’den Fırat’a kadar uzanan topraklar üzerinden İsrail Devleti kurmak istedi.

Allah, bir kavmi, bir kavimden üstün kılmadı. Bir kavmi bir kavimden ayrıcalıklı yapmadı.

Fakat Rab Yahova, Yahudileri Talmut ve Tora’ya göre üstün (!) yarattığını söyledi.

Allah, canlıların rızıklarını taksim etti.

Fakat Yahudiler buna yetinmediler.

Yahudiler, milletleri derilerine kadar soydular.

Onların sütlerini emdiler.

Onları borç içinde bıraktılar.

Bunun için Yahudiler şeytani, dinci ve ırkçı davranışlardan asla vazgeçmediler.

Yahudiler bütün milletleri köle, yalnız kendisinin efendi olduğu bir dünya tasarlamak istediler.

Yahudiler sürekli şekilde Kabalist Düşünceden beslendiler.

Yani Yahudilerin 5000 yıllık rüyaları, vaat edilmiş topraklara geri dönme macerası, dünyaya çok pahalıya mal olmuştur.

Kur’an’da en çok anlatılan kavim, İsrail Oğullarıdır.

Tarih boyu İsrail Oğulları yapıları itibariyle durdukları yerde durmadılar.

Gittikleri her yerden kovuldular.

Ellerine geçirdikleri her maddi güç sebebiyle, fitneci yapılarından asla vazgeçmediler.

Arzı-Mevut, Haham Theodor Herzl’in idealiydi.

Haham Theodor Herzl, İkinci Abdülhamit ile ilgili hatıratlarında demiştir ki; Osmanlının bütün borçlarına karşılık İkinci Abdülhamit’ten alamadığımız Filistin topraklarını ittihatçılardan yarım teneke altına aldık…

Yahudi devletinin kurulması çalışması, Haham Theodor Herzl başlatmış olsa da, daha sonraki çalışmalara parasal yardımda bulunanların başında “Rothschild ve Morgan” aileleri geliyordu.

1879 da tertip edilen 1. Dünya Siyonist Kongresi kararları doğrultusunda Siyonistler, “Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurmak istemişlerdi.

Yahudilerin Uluslararası Efendileri olan ABD, İngiltere, Rusya ve Batı Devletleri’de destek çıkmıştır.

ABD’nin kendine ait resmi bir Merkez Bankası yoktu. “Federal Rezerv” adıyla, birkaç Efendi bankerin oluşturduğu özel bir kuruluş, Amerika ekonomisine hâkimdi. Merkez Bankası gibi, para piyasaları yoktu.

Amerika’ya doları basan ve satan “Federal Rezerv” dir.

Yani ABD’ nin kendine ait bir parası yoktu. Dolar ise karşılığı olmayan hayali bir paradır.

Başkan KennedyHazine Bakanlığı’na, gümüş karşılığında para basma yetkisi alması, 4 trilyon dolara yakın ABD doları piyasaya sürmesi üzerine, 22 Kasım 1963’te öldürülmüş ve bastırılan dolarlar piyasadan toplatılmıştı.

Bir doların sağ tarafındaki daire içinde üst kısımda, simetrik olarak birbirine geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan 6 köşeli Davut Yıldızı vardı.

Şimdi, “Siyon Önderlerinin Protokolleri’ni” iyi okunmalıdır.

Kur’an penceresinden bakıldığında, İlahi adalet şöyle tecelli eder!

De ki: ‘Hak geldi, bâtıl yok oldu. Zâten bâtıl yok olmaya mahkûmdur!’

İsra Suresi 81 Ayet

İnsan fıtratına aykırı sistemler, birer ikişer yıkılmış, İsrail’de er/geç yıkılacaktır! Fakat İslam Medeniyeti uykusundan yeni/yeni uyanmaktadır!

Milletim, duy beni!

Sözlerimi iyi dinle!

Parçalanmanın, ölüm olduğunu iyi anla!

Bayrak hürriyettin, özgürlüğün, bağımsızlığın sembolüdür.

Bayrak vatandır, namustur!

Vatan, bayrak, namus, adalet ve din milletlerin temeli ve çimentosudur.

Şimdi düz bir akıl (Aristo mantığı) kullanalım ve diyelim ki:

Eğer siz, binlerce Km uzakta bir takım ülkelerin, Irak, Suriye, Libya vb. yerlerde, burnunuzun dibinde cirit atanların ne işi var diye sormazsanız, o zaman siz düşmanla birlik içinde oluyorsunuz demektir!

İşte Allah’ın insana verdiği aklı kullanmak budur.

Her insan gibi Yahudiler de bir gün ölecektir. Ölüme sırası onlara da bir gün gelecektir.

Şimdi gelelim günümüzün Kutsal İttifakına.

PKK, YPG, FETÖ terör örgütlerinin arkasında duran Kutsal İttifak, ABD, İngiltere Batı ve İsrail güçleridir.

ABD’nin Irak’ı önce üçe bölmeye, sonrada Kuzey Irak’ta Yahudi Kürtlere dayalı bir devleti kurmaya çalıştı. Hepsi birlik olmuş Yahudi Kürtlere dayalı bir devlet kurmaya çalışıyor!

Mezhep ve ırkçılık temeline dayalı parçalama işinde ABD yalnız değil,  yanında İngiltere, Batı ve İsrail vardır…

Kutsal İttifak, PKK, YPG terör örgütleri eliyle İsrail’e Ermenistan’dan yol açmak istiyorlar.

Değil mi ki yukarıda sayılan devletler, varlıklarını ve geçimlerini ‘zulüm’ ve ‘haram’ üzerine kurmuşlardır.

İsrail, mazlumun kanını dökmeye ve içmeye devam ediyor.

Irak’ta ilk kurşunu atan, Saddam’a türlü yalanlar isnat eden güç ABD, İngiltere, Batı ve İsrail’dir.

Libya’da İngiliz çıkarlarını dikkate alan ajan Sisi aracılığıyla Ulusal Ordu Komutanı Hafter’e destek vermeyi sürdürmektedir.

Sonuçta; ‘Siyon Yıldızı’ , ‘Hıristiyan Haçı’ ve ‘İslam’ın Hilali’ arasında sürüp gelen Din Savaşı Kıyamete kadar sürecektir.

Yeter ki, Müslümanlar tek bir Ümmet olsun!

Yeter ki, Müslümanlar tek bir Adalet Devleti olsun!

Yeter ki, İslam dünyası, Emperyalistlerin tuzağına düşmesin!

Yeter ki, Müslümanlar tek bir ekmeğini paylaşsın!

Yeter ki, kanayan yarasını el birlik sarsın!

İşte din Kardeşliği budur.

O halde, Soros’un ve İsrail MOSSAD’ın oyununa gelmeden; Allah’ın ipine sarılalım!

Mahmut AKYOL

 

NAMAZDA HAYAT VARDIR

logo5

NAMAZDA HAYAT VARDIR

Namaz duadır, istiğfardır, tövbedir, tazarrudur, yere kapanmadır.

Namaz’da Hamd, Akit sözleşme, Kıyam, Rükû ve secde vardır.

Namaz’da yardımlaşma, dayanışma ve destekleşme vardır.

Namaz’a Allahu Ekberle başlanır. O Allah ki kerimdir,  cömerttir.

Hasan-ı Basri der ki:

“Bazı ümmetin bir putu vardır. Bu ümmetin putu da bilgi, iktidar ve servettir.”

Kur’an ‘da “nusuk” kavramı 9 yerde, “ibadet” kavramı 278 yerde geçer.

Nusuk Allah için yapılan şeylerdir. Bu sebeple “namazım Allah içindir” denilir.

Allah, Namaza insanın bedeniyle ve ruhuyla gelmesini ister.

Allah, yüzümüzü Kâbe’ye doğru çevirmemizi istiyor. Yani dünyanın neresinde olunursa olunsun, namaz kılan bütün Müslümanların hepsi yüzlerini Kâbe’ye çevirmişlerdir.

Namaz için bütün Müslümanlar tevhide çağrılmıştır.

Yani Kâbe’ye doğru yönünüzü döndürün Müslümanlar ‘Allahü Ekber’ demişlerdir.

Bu, Allah’tan başka kulluk edecek secde edecek hiç kimse yoktur demektir.

Sonra yüce Allah’a duyulan saygının gereği önünde eğilerek secde edilir. O Celâl ki, azameti önünde durulacak başka bir güç yoktur.

O’nun önünde bir toz zerresinden, yokluktan, hiçlikten başka bir şey olunmadığı, O’nun yüceler yücesi Rab olduğu duyularak alınlar coşkuyla yerlere kapanır.

Sonra alınlar yerden kaldırılır ve oturup, günahların bağışlanması için, kullarını rahmetiyle yarlıgaması için, doğru yola yöneltmesini, sağlık ve rızıkla niyetlendirmek için dua edilir.

O’nun haberini insanlığa ulaştıran Muhammed (sav)’e, ondan önceki peygamberlere, doğru yolu izleyen herkese Allah’ın selâm ve rahmeti dilenir.

Allah’tan bu dünya ve öteki dünya için iyilik, güzellik, ihsan etmesi niyaz edilir.

Sonunda da, başımızı sağa ve sola çevirerek namazdan çıkılır.

Peygamberimiz böyle namaz kıldı, böyle dua etti ve kendisini izleyenlere de böyle yapmalarını öğretti.

Namaz bir borç ödeme şekli değildir.

Namaz bir irtibat şeklidir.

Namaz miraçtır.

Kılınmaya çalışılan namaz gönülden olmalıdır, gönüle girip gönülden çıkmalıdır.

Deruni dilden, canı gönülden, samimi ve içten Allah’a inanmak, peygambere uymaktır…

Eğer bu ve buna benzer şeyler böyle yapılmıyorsa, o zaman sormak gerekir:

Siz ne yapıyorsunuz?“

Namazı gösteriş boyutundan çıkıp, ihlâs boyutuna getirmek gerekir.

Canı gönülden namaz kılmalı.

Namazı miraç bilmeli.

Allah’a en yakın yerin secde olduğu unutulmamalı.

Aslına bakılacak olursa, direk; iki kişinin arsasına dikilen değil, herkesin gelip geçtiği bir yere dikilendir. O da; “doğruluk ve dürüstlük” olabilir.

Çünkü “eminlik” kavramını tesis edecek olan şey, doğruluk ve dürüstlük ilkeleridir.

Bir kelâmı kibar söze göre “dinin direği” namaz denilmektedir. Bu söz, hadis değildir ve burası için söylenmesi de doğru değildir.

Yani namaz dinin direği değil, dinin gereğidir.

Müslümanlık lafla olacak bir şey değildir. Hacca gidip şeytan taşlayan birisi eğer içindeki kötülükleri de taşlamıyorsa, o zaman sormak gerekir:

Sen neyi taşladın?”

Eğer Allah bilinci ile yani O’ nu görüyormuşçasına bir hayat sürdürülebilirse, o zaman saf bir yürek temizliği içinde de O’na secde edilebilir.

İbadetlerin hepsinin amacı insanı özgürleştirmek, sınırlamak ve kötülükler karşısında tutarak ziyan görmesine mani olmaktır.

Kendini tutmak zor ve zahmetli bir iştir.

Bunun için gerekli olan yardım Allah’tan istenmelidir. Cenab-ı Hakk,  kuluna sevgi ve merhametiyle muamele edecektir İnşe Allah…

Kanaatimizce dinin direği “dürüstlük” tür.

Seninle Allah arasında yapılmakta olan bir ibadet, direk olmaz. Direk insanların gelip geçtikleri yere dikilmelidir.

Ancak dürüst davranışların sergilendiği bir ortamın tesis edilmesi sonucunda o ortama direk dikilmiş olur.

Din hayattan çekilir mi?

Evet çekilir.

Peki, bu iş nasıl olur?

Şöyle:

Din gelenek haline geldiğinde, din akıl, vicdan ve düşünceden uzaklaştığında, hurafe istilasına uğradığında, uçtu kaçtıya boğulduğunda, tarih hayat ve tabiatın dışına çıkarıldığında, kısaca gereği yapılmadığında; dinin hayattan çekildiğini görürsün.

Yine bugün dinin kaynağı olan Mushaf büyük bir saygıyla duvarlara asılmasını sürdürdükçe, ona abdestsiz dokunulmaz, salâvatsız dahi okunmaz denildikçe, Mushaf kutsandıkça dinin hayattan çekildiği görülmeye devam edecektir. 

Çünkü manasının anlaşılması noktasında gayret gösterilmiyor. Sadece teberrüken okunumakla, sadece ezberlemekle yetiniliyor. Bu da onu mehcur bırakıyor…

Bakın bir yangını söndürmek için su lazım. Her yerde de yangın var deniliyor. Söndürmek için su var, fakat suyu getiren yok.

Birçok sosyal alanda problem var.

Elimizde Kur’an, Sahih hadis var.

İşte Kur’an’ın hayattan çekilmesi de böyle bir şey. O hala ölülerin üzerlerine üflenip duruluyor.

Hayatın kendisi, mucizedir.

Ancak Allah, Peygambere iki şeyi mucize olarak verdi. Kur’an-ı Azim ve Hulg-ı Azim.  Muhakkak ki sen, yüksek (bir ahlâk üzeresindenmiştir.

 

Mahmut AKYOL

ALLAH’IN DEVESİNE DOKUNMAYIN

logo5

ALLAH’IN DEVESİNE DOKUNMAYIN

SEMUD KISSASI:

Geçmiş çağlarda olup bitmiş bir mucizeyi değil, verdiği muazzam mesajla günümüzü anlatıyor. Öyle görüyor ki söylenmek istenen şudur. Rabbinizden size apaçık bir numune bir örnek veriliyor. Bu örneği şunun için veriyoruz:

Siz Semud ileri gelenleri; yeryüzünde bozgunculuk yapıyorsunuz. Zayıflara, güçsüzlere, kimsesizlere; arkası olmayanlara; sahipsizlere ve zayıf gördüğünüz herkese, her varlığa kaba ve küstahça davranıyorsunuz. Güç bizim elimizde istediğimizi yaparız; asarız, keseriz, kimse bizden hesap soramaz diye büyüklük taslıyorsunuz. İşte size hayatınızda çok önemli bir yeri olan Allah’ın şu devesi!   Allah onu vicdan ve merhamete gelmeniz, doğruluk ve dürüstlük yoluna girmeniz için bir alamet, bir nişane, bir gösterge olarak size örnek veriyor.

Diyor ki; şu Allah’ın dağında taşında otlanacak. Ona kimse dokunmayacak. Hiç kimse Onu nasıl olsa sahipsiz, arkası yok, başıboş otluyor diye ele geçirmeye, kötülük yapmaya, hele öldürmeye kalkışmayacak.

Kim bunu yaparsa Allah’a isyan etmiştir…

İyi dinleyin! Yeryüzünde kimsesiz gördüğünüz, sahipsiz sanarak talan etmeye, yağmalamaya kalkıştığınız her şey; kimsesizler, yaşlılar, çocuklar zayıflar, güçsüzler, her türden canlılar, hayvanlar bitkiler, dağlar, taşlar, toprak, hava, su, maden vs. Allah’ındır.

Bütün bunları Allah, insanlar istifade etsin diye yaratmıştır. Hepside birer ayettir. Sakın bunlara azgınlık ederek, büyüklük taslayarak, hepsi benim olmalı, bana hizmet etmeli diyerek saldırmayın.

Sonuç olarak, bundan böyle Allah’ın aranızda dolanan şu dişi devesine saldırıp saldırmamanız, sizin bu işlerden vazgeçip vazgeçmediğinizin, vicdan ve merhamete gelip gelmediğinizin, Allah yoluna girip girmediğinizin göstergesi sayılacak, seçin artık yolunuzu…

Kur’an’ı akıp geldiği gerçek tarihyaşayan hayat ve canlı tabiat mecralarından koparmak dediğimiz şey tam da bu.

Feryadının, hafızların ezberinden vaizlerin kürsülerine yankılanıp durduğu mabet duvarlarında değil; şehrin arka sokaklarında, karanlık gecelerin dumanlı, puslu mekânlarında, ateş pazarlarında, organ mafyasında, okul önlerinde vs. yaşadığına inanıyoruz.

Biz  buna “Yaşayan Kur’an” diyoruz.

Allah’ın devesine dokunmayın!” çağrısı Peki, bunun bugün anlamı nedir?

Öyle ki Semudlular kendi döneminin süper gücü haline gelmişlerdi. Sahipsiz bulduğu her şeyi talan etmeleriyle, saldırganlıklarıyla ve işgalcilikleriyle tanınırlardı. Ne garip, buralar bugün de saldırı, talan ve işgal altında!

Şimdi, aşağıdaki pasajda yer alan ayetleri okurken, lütfen olayın zamanını, mekânını ve aktörlerini, bugünün zamanı, mekânı ve aktörleriyle zihninizde yer değiştirerek okuyun…

“Semûd halkına da kardeşleri Salih demişti ki:

Ey halkım! Allah için çalışın, O’na ibadet edin. Sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Rabbinizden size apaçık sözlü uyarı geldi:

Bir gösterge olarak Allah’ın şu dişi devesi

Bırakın Allah’ın arzında otlansın. Ona dokunmayın; can yakıcı bir afete maruz kalabilirsiniz.” A’raf/73

“Hiç değilse Ad kavminin ardından nasıl hızla geliştiğinizi, yeryüzüne nasıl kök saldığınızı düşünün. Yazları sayfiyelerde kışları köşklerde yaşıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini düşünün de yeryüzünü talan etmeyin. ” A’raf/74

Halkının büyüklük taslayan ileri gelenleri, ezilen müminlere dediler ki:

Siz Salih’in Allah’ın peygamberi olduğunu kabul ediyor musunuz?

Onlar da “Elbette, getirdiği şeylere inananlardanız.” dediler. A’raf/75

Büyüklük taslayanlar dediler ki:

Biz de siz neye inanıyorsanız onları reddediyoruz.” A’raf/76

Derken Rablerinin emrini hiçe sayarak o dişi deveyi alçakça öldürdüler. “Ey Salih! Eğer gerçekten peygambersen şu diline doladığın afet gelsin bakalım” dediler. A’raf/77

“Çok geçmeden ansızın gelen şiddetli bir deprem ile sarsıldılar; kendi kâşanelerinde yüzükoyun serildiler.” A’raf/78

Salih o vakit onlardan yüz çevirmiş ve şöyle demişti:

Ey halkım! Gerçek şu ki ben size Rabbimin mesajlarını ilettim ve size nasihat ettim; fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz.” (A’raf/79

Görüldüğü gibi verilen mesajda “Allah’ın devesi” (nagatallah) tabiri, hemen sonraki cümlede “Allah’ın arzı yeryüzü” (arzillah) tabiri ile adeta tefsir ediliyor.

Bugün için denmek isteniyor ki:

Siz sahipsiz bulduğu her şeyi talan eden, siyasi ve askeri gücüne güvenerek, yeryüzünde hiç kimsenin size karşı koyamayacağını sanan, despotik, saldırgan ve işgalci bir güçsünüz.

Sahipsiz ve savunmasız bulduğunuz ülkelerin yer altı ve yerüstü kaynaklarına; petrollerine, doğalgaz yataklarına büyük bir iştah ve ihtirasla saldırıyorsunuz. Bunun için ülkeler işgal ediyor, dünya savaşları çıkarıyorsunuz. İşgal ettiğiniz sahipsiz ülkelerin kimsesiz çocuklarını toplayıp götürüyor, fuhuş mafyasında kullanıyor, organlarını satıyor, insan ticareti yapıyor, kâşanelerinizde köle ve hizmetçi olarak, fabrikalarınızda da ucuz işçi olarak çalıştırıyorsunuz…

Unutmayın ki yeryüzünde sahipsiz ve kimsesiz sandığınız her ne şey varsa işte o Allah’ın devesi (nagâtallah) tır; hava, su, petrol, doğalgaz, ağaçlar, bitkiler, ormanlar, çevre, kimsesiz çocuklar, garipler, ihtiyarlar, zayıflar, güçsüzler…

Kimsesiz ve sahipsiz otlanan şu “Allah’ın devesi” işte bunun işareti olacak. Bakalım aynı şeyleri hala yapıyor musunuz, yoksa vaz mı geçiyorsunuz…”

Malum, Hz. Salih bu çerçevede ısrarla mesajlar vermesine rağmen, o azgın ve saldırgan güruh kulak asmadı. İnadına “Allah’ın devesini” küstahça kesip öldürdüler.

Bu Salih de kim oluyormuş, ne diyor bu adam, hem Allah da kimmiş

Bütün dünyayı dize getirdiklerini, kimsenin onlara karşı koyamacağını, süper güç olduklarını, asla yıkılamayacakları söyleyerek burunlarından kıl aldırmadılar…

Ve günlerden bir gün korkunç bir depremle o çok övündükleri kâşanelerinde, korunaklı sayfiyelerinde, saray yavrusu malik hanelerinde yüzükoyun yere serildiler ve bir daha kalkamadılar. Yurtları viran, ülkeleri harap oldu…

Kulak ver ve dinle ey insanoğlu! Tarihin derin sessizliğinden gayrı

Onlardan önce nice kuşakları yok ettik. Onlardan bir ses bir seda işitiyor musun?” Meryem/98

Demek ki “Allah’ın devesi” örneği vaaz konusu bir menkıbe olsun diye anlatılmıyor. Tarih boyunca çeşitli örnekleri görülmüş, halen görülen ve bundan sonra da görülmeye devam edecek olan, can yakıcı bir insanlık sorununa parmak basıyor; sahipsizler, kimsesizler ve ezilenlere (mustaz’afin) karşı yürütülen her tür talan, işgal ve saldırıya insanlık, vicdan ve adalet adına ses yükseltmek…

Hz. Salih’in dilinden bize ulaşan Allah’ın sesi (kelimullah) bu olmak icap eder. Bugün bu sesi Kur’an’dan ilham alarak biz yükselteceğiz. Biz; yeni talan, saldırı ve işgallere karşı yeni Salihler…

Kulak ver ve dinle ey modern Semud!

SEMUD kısasında verilen mesajı günümüze taşıdığımızda karşımıza İsrail’in yaptığı soykırım çıkmaktadır. Yani İsrail “Allah’ın devesine dokunma!” Emrini çiğneyerek zalim kavimlerden olmuştur, sonu da onlar gibi olacaktır.

Mahmut AKYOL

 

 

 

 

DİNDE ZORLAMA YOKTUR

logo5

DİNDE ZORLAMA YOKTUR

Fazla söze ne hacet!

Yani dini kabul ettikten sonra, bu dinde zorlama yoktur.

Yani Namaz, oruç, hac, başörtüsü gibi hükümlerin yerine getirilmesi gibi hükümlerde bir zorlama yoktur.

Kur’an’da, ne de Hz. Peygamber’in sünnetinde zorlama yoktur.

Herkes hesabını kıyamette Allah’a verecektir.

Dinden çıkmak isteyenler için, ne bir zorlama yoktur. Ne de dine çıkarken zorlama yoktur.

Kur’an’da dinden dönene mürted denir.

Müslümanın kanını dökmek ancak şu üç durumda caizdir.

Evlendikten sonra zina etmesi, cinayet işlemesi ve dinini terk edip cemaatten ayrılması…

Bir kadını başörtülü, devlet dairelerine, okullara, üniversitelere sokmamak, seçildiği meclisten bağırarak; “Bu kadına haddini bildirin” diye üzerine yürümek,

Bir esnafın ezan vakti dükkânı açık tutuyor diye kapatmayan, diğer taraftan oruç tutmuyor diye azarlamaya hakkı yoktur…

Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Afganistan olmuş ne yazar?

Tanrı adına insanı öldüren doğu ve insan adına Tanrı’yı öldüren batı, bu ikisi arasında kopmaz bilmez bir ilişki olduğunu ne zaman göreceğiz?

İslami dünya görüşü ve yaşam tarzı üzerinde yapılan zorbalıklara karşı, yazı yazmaktan öte meydanlarda, sokaklarda ve nihayet mahkemelerde klasörler dolusu cevabım olduğu için, bu yazıda daha çok zorbalığın “dini dünyadaki” teorik kökleri ile yüzleşeceğim.

Şimdi, Allah’ın kitabı der ki: “Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.”

Ğaşiye; 88/21-22

Ayette geçen “Sen musaytır değilsin” ifadesindeki musaytır, Türkçede “satır sallayan” deyimindeki satır ile aynı kökten gelir.

Buradan “dayatan, zorba” manası çıkıyor. Kimi müfessirler Mekke’de inen bu ayetin, Medine’ye gelince savaş ayetleriyle birlikte nesh edildiği görüşündedir.

Mekke’de “Sen bir dayatan zorba değilsin” diyen Kur’an, Medine’ye gelince “Artık dayatan bir zorba olabilirsin, nasıl olsa güç eline geçti” diyor öyle mi?

Kur’an’da savaş ayetleri zorbalık yapılsın diye değil; tam tersi zorbalığı ortadan kaldırmak için inmiştir. Tamamı böyledir ve hiçbir istisnası yoktur.

Buradan “Bütün sosyal içerikli ayetler ezilenlerden, mağdurlardan yanadır” gibi, “Bütün savaş içerikli ayetler zorbalığa maruz kalanlardan yanadır” şeklinde bir tefsir ilkesi daha çıkarabiliriz:

Oysa az önceki “Sen dayatan bir zorba değilsin” ayeti Medine’de de geçerli olmak icabeder ve kıyamete kadar da geçerli olması gerekir. Çünkü Medine’ye gelince, nesh (yürürlükten kaldırmak, silmek) bir yana “Dinde zorlama yoktur

Kur’an, peygamber üzerinden tüm Müslümanlara, din adına satır sallayan zorba (musaytır) değil; hatırlatıcı, hatırlatan (müzekkir) olmaları gerektiğini söylüyor.

Peki, Kur’an insanları hiçbir şeyde zorlamaz mı?

Az önce geçti, Kur’an’da hemen herkesin bildiği başka bir ayet var:

Dinde zorlama yoktur. Doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır. Şu halde her kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse, hiç kopmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor” (Bakara: 2/256)

Bu ayet bir kimsenin din ile (İslam) kuracağı üç tür ilişkinin üçünde de zorlama olamayacağı manasına gelmektedir. Çünkü herhangi bir tahsis (sınırlandırma) yapmamaktadır. Şurada var, burada yok dememektedir.

Bir kimsenin “din ile ilişkisi” mantıki olarak üç türlüdür: Dine girmek, dini yaşamak ve dinden çıkmak… Kanaatimce ayette her üçünde de zorlama, hele de “devlet zorlaması” yasaklanmaktadır.

Tıpkı bizim Ebu Hanife’nin Emevi sultanının kıldırdığı cuma namazına zorla götürülmeye çalışılması ve zindanda işkence altında öldürülmesine şaşmamız gibi…

O çağlarda da sultanı eleştirmek, ona biat etmemek, verdiği hutbeyi protesto için cuma namazına gitmemek, vergi vermeyi reddetmek vs. namazı, zekâtı inkâr etmek, peygamberin vekili olan sultana hakaret, ona itaatten dönmek, cemaatten ayrılmak yani irtidat etmek (vatandaşlıktan çıkmak, vatana ihanet!) olarak algılanıyordu.

Demek ki “siyasi iktidar için dini fetva” olarak doğan irtidat fıkhının, iktidarı tarih olmuş fetvası hala sürüyor. Bugün için artık bunlar alelade dinden dönme olaylarına nasıl uygulanır?

Bakınız, “Din bir vicdanı işi” değil; “Vicdanla başlayan bir iştir.” Kökünde sevgi ve merhamet, gövdesinde akıl ve vicdan, dallarında özgürlük ve adalet, meyvelerinde ise dünya ve ahiret mutluluğu vardır.

Bu dinin kilisesi, papazı, din adamı, keşişi, rahibi yoktur. İslam imanı halkın gönlünde yaşar, “ma’şeri vicdanda” kök salar, özgür vicdanlarında boy atar. Toplum için yaşam kaynağı olan “Adalet devleti” vardır.

Onunla da can, mal, akıl, nesil, ırz gibi insanoğlunun temel değerlerini koruyup kollar; her tür zorbalığa mani olur. İslam’da devletin manası bundan başka bir şey değildir.

Bir kimse İslam’dan döndü diye İslam’ın şerefi azalmaz. İslam kişiyle değil; kişi İslam’la şeref kazanır. İzzet ve şeref bütünüyle Allah’a aittir.

Dünya zaten zorbalardan geçilmiyor. “Şu kalpsiz dünyanın kalbi”, insanlığın basireti ve vicdanı olan Kur’an’dan dahi din namına zorbalık çıkarılacaksa, artık tuz da kokmuş demektir…

Mahmut AKYOL