Hz. MUHAMMED’İN HAYATINDA CEREYAN ETMİŞ OLAN DÖRT OLAY

logo5

Hz. MUHAMMED’İN HAYATINDA CEREYAN ETMİŞ OLAN DÖRT OLAY

1- MEDİNE SÖZLEŞMESİ,

Bu sözleşmede en çok adalet kelimesi geçer. Sözleşmenin ana hatları şunlardır:

Medine’de yaşayan her topluluk kendi yaşadığı çevreden sorumlu olacak,

Müslümanlar ve Yahudiler birlikte barış içinde yaşayacak,

Her topluluk birbirinin dinine saygı gösterecek,

Medine’ye dışarıdan herhangi bir saldırı yapılırsa bütün topluluklar birlikte savaşacak ve şehri en iyi şekilde savunacak,

Yahudiler ve Müslümanlar arasında herhangi bir anlaşmazlık yaşanırsa hakem olarak Hz. Muhammed seçilecek,

Medine’de yaşayan herkes eşit haklara sahip olacak ve herkes eşit vatandaş olarak kabul edilecek, hiçbir topluluğun birbirine üstünlüğü olmayacak.

Dolayısıyla Medine sözleşmesi İslam ve Dünya tarihinde önemli bir anlaşmadır.

2-HILFU’L-FUDUL,

Adalet üzerine yemin edilerek girilen bir teşkilattır. İster Mekkeli, ister yabancı olsun kimliğine bakılmaksızın adaleti sağlayacağına, zulme uğrayan kişiye maddi manevi yardımda bulunacağına yemin edilerek girilen bir müessesedir. Hz. Peygamber de daha yirmi beş yaşındayken adalet üzere yemin edip bu teşkilata girmiştir.

3-VEDA HUTBESİ,

Veda Hutbesi de hakların nasıl kullanılacağı ve nasıl dağıtılacağı üzerinedir. Hutbe, şu dört maddeyle özetlenebilir.

Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın.

Allah’ın haram kıldığı canı, haksız yere öldürmeyin.

Zina etmeyin.

Hırsızlık yapmayın.

4-ADALET,

Kur’an’ı Kerimdeki sosyal içerikli ayetlerin özünde yatan ana kavram adalettir. Hz. Peygamberin düşünce, ruh ve gönül dünyasında hâkim olan esas kavramın “adalet” olduğunu görüyoruz. Mademki bize en güzel örnek Hz. Peygamberdir, o halde Müslüman’larında öyle olması gerekir. Çünkü bu dünya için lazım olan tek şey “adalettir.” İnsanları mutlu edecek, devleti/milleti düzlüğe çıkaracak, yeryüzünde barışı sağlayacak olan şey yalnızca bu karışımdır.

***

Şeytanın üç büyük günahı vardır. Bunların olduğu her yer cehennemdir.

Kibir,

Bununla Şeytan Âdem’i aşağıladı. Âdem çamurdan yaratıldı diye kibir gösterdi, Âdem’i kendisiyle kıyasladı “sen kim oluyorsun?” dedi.

Haset,

Şeytan, Âdem’de var olan özellikleri kıskandı. Hani Kabil Habil’i haset, kıskançlık ve mülkiyet sebebiyle öldürmüştü ya… Bu döngü kıyamete kadar sürecektir.

Kabil de sahip oldu bir yere  “burası benim” dedi. Habil de, “Hayır! Senin sahip olduğun bu yer, herkesin” dedi. Bu söz üzerine Kabil Habil’i öldürdü.

Hırs,

İnsan sonuna kadar bir şeyi toplama, yıkılmayacak bir iktidara ve mülke sahip olma hırsına kapılır. Sonra sahip olduklarıyla büyüklenir, kibirlenir nihayetinde başkalarının elindekini kıskanarak “onlara da sahip olayım” der.

Böylece Hırs ve Haset, ateşin odunu yaktığı gibi insanı yakar… Hırs öyle bir şey ki, aynen Davut kıssasında olduğu gibi…

Adamın doksan dokuz koyunu vardır, diğerinin bir koyunu vardır. Doksan dokuz koyunu olan o bir koyunu da almak ister, o da benim olsun der.

***

Bir Müslüman elinde ki bir birikimi varsa, onu; şu dört şeyden birine yatırmalıdır.

1, Ya işe veya istihdama yatırmalıdır,

2, Ya vakıf etmelidir,

3, Ya infak etmelidir,

4, Ya da karz-ı hasen yapmalıdır,

Bunların dışında parayı elde tutmak, bankaya yatırmak, biriktirmek, altın almak dinen yasaktır.

Aksi halde;   “Hesap günü biriktirdikleri altınlar, gümüşler cehennem ateşinde kızdırılacak; biriktirenlerin alınları, böğürleri, sırtları dağlanacaktır. Dağlanırken onlara; “İşte bu kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi! Tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!” denilecektir.

Tevbe Suresi 35. Ayet

***

Kur’an’ı Kerim, yeryüzündeki mücadele perspektifine göre insanları zalim ve mazlum diye ikiye ayırır. İnsanların üzerinden zulmü kaldırmak ve kurtarmak, yerine adaleti tesis etmek, hür ve özgür insanların üzerinde bir görevdir.

Kur’an’ı Kerim “Zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur” (2/193) der. Yani sadece zulme ve zalime düşmanlık vardır. Eğer bir yerde zulüm varsa, orada derhal harekete geçilmelidir. Zulm kime yapılırsa yapılsın zulüm, zulümdür… İşte hayat, bu mücadelen ibarettir!

Ateistler, Hindular, ateşe tapanlar, kilisede çan çalabilir. hepsiyle bir arada yaşanabilir. Diğer taraftan ezan okunabilir, yeter ki hepsi birbirine karşı hoş görülü olsun…

İnsanlar dilediği inanca sahip olsun. Yukarı kattaki ineğe, aşağı kattaki soğana tapsın, onlarla aynı apartmanda yaşanabilir.

Yeter ki Zerre miktar kimse kimseye zulmetmesin. Yukarıdan aşağıya kimse kilim çırpmasın…

İnsanların inançları ve yaşayışları sorgulanmasın. Ne Kur’an’da, ne de Hz. Peygamberin hayatında böyle bir şey görülmemiştir.

***

Adama “sen ineğe tapıyorsun”, o da sana der ki, “sen de eve tapıyorsun” derse, sonuç ne olur? “Müslümanların avamı ile Hinduların avamının birbirlerini putperestlikle suçlamasından başka bir şey olmaz denilir.”

O halde yukarıdan aşağı kilimi çırpan kişi, hem yargılanır hem sorgulanır hem de kınanır. Çünkü kötü davranışlar kınanır, iyi davranışlar övülür.

İnsanları inançlarından, davranışlarından ötürü dışlamak doğru değildir. İnsanlar yalnızca davette bulunabilir.

Cennet, dinlerin ideal dünya ülküsüdür. Cennetin bu dünyaya dönük yüzü, İnsanların inançlarını ve davranışlarını ifade eder.

Cennet girmek önce evden başlar, yüz metrekare içerisinde cennet hayatı yaşanabilir. Buradan mahalleye geçer, sonra cemaate, arkadaş topluluğuna, ardından şehre, ülkeye nihayetinde de dünyaya geçer.

Neyi nereye kadar becerebilirsen onu o kadar yaparsın…

Cennet hayatı yaşamak demek, bir takım değerleri hayata geçirmek demektir. Bunların başında sevgi, merhamet, kardeşlik, paylaşım, adalet ve eşitlik gelir. Bunların olduğu, yaşandığı yer cennettir.

İslam’da hegemon ilişki yoktur. Mescid de de yoktur. Toplantıda da yoktur. Mesela; topluluğa giren bir adam “Hanginiz Muhammed” diye sorar. Çünkü bu kişi Hz. Muhammed’i tanıyamıyor… Çünkü İslam’da hegemon ilişki yoktur. Topluluğun içinden  “Bu cemaate hizmet edendir!” Sesi duyulur…

Mahmut AKYOL

1- MEDİNE SÖZLEŞMESİ,

Bu sözleşmede en çok adalet kelimesi geçer. Sözleşmenin ana hatları şunlardır:

Medine’de yaşayan her topluluk kendi yaşadığı çevreden sorumlu olacak,

Müslümanlar ve Yahudiler birlikte barış içinde yaşayacak,

Her topluluk birbirinin dinine saygı gösterecek,

Medine’ye dışarıdan herhangi bir saldırı yapılırsa bütün topluluklar birlikte savaşacak ve şehri en iyi şekilde savunacak,

Yahudiler ve Müslümanlar arasında herhangi bir anlaşmazlık yaşanırsa hakem olarak Hz. Muhammed seçilecek,

Medine’de yaşayan herkes eşit haklara sahip olacak ve herkes eşit vatandaş olarak kabul edilecek, hiçbir topluluğun birbirine üstünlüğü olmayacak.

Dolayısıyla Medine sözleşmesi İslam ve Dünya tarihinde önemli bir anlaşmadır.

2-HILFU’L-FUDUL,

Adalet üzerine yemin edilerek girilen bir teşkilattır. İster Mekkeli, ister yabancı olsun kimliğine bakılmaksızın adaleti sağlayacağına, zulme uğrayan kişiye maddi manevi yardımda bulunacağına yemin edilerek girilen bir müessesedir. Hz. Peygamber de daha yirmi beş yaşındayken adalet üzere yemin edip bu teşkilata girmiştir.

3-VEDA HUTBESİ,

Veda Hutbesi de hakların nasıl kullanılacağı ve nasıl dağıtılacağı üzerinedir. Hutbe, şu dört maddeyle özetlenebilir.

Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın.

Allah’ın haram kıldığı canı, haksız yere öldürmeyin.

Zina etmeyin.

Hırsızlık yapmayın.

4-ADALET,

Kur’an’ı Kerimdeki sosyal içerikli ayetlerin özünde yatan ana kavram adalettir. Hz. Peygamberin düşünce, ruh ve gönül dünyasında hâkim olan esas kavramın “adalet” olduğunu görüyoruz. Mademki bize en güzel örnek Hz. Peygamberdir, o halde Müslüman’larında öyle olması gerekir. Çünkü bu dünya için lazım olan tek şey “adalettir.” İnsanları mutlu edecek, devleti/milleti düzlüğe çıkaracak, yeryüzünde barışı sağlayacak olan şey yalnızca bu karışımdır.

***

Şeytanın üç büyük günahı vardır. Bunların olduğu her yer cehennemdir.

Kibir,

Bununla Şeytan Âdem’i aşağıladı. Âdem çamurdan yaratıldı diye kibir gösterdi, Âdem’i kendisiyle kıyasladı “sen kim oluyorsun?” dedi.

Haset,

Şeytan, Âdem’de var olan özellikleri kıskandı. Hani Kabil Habil’i haset, kıskançlık ve mülkiyet sebebiyle öldürmüştü ya… Bu döngü kıyamete kadar sürecektir.

Kabil de sahip oldu bir yere  “burası benim” dedi. Habil de, “Hayır! Senin sahip olduğun bu yer, herkesin” dedi. Bu söz üzerine Kabil Habil’i öldürdü.

Hırs,

İnsan sonuna kadar bir şeyi toplama, yıkılmayacak bir iktidara ve mülke sahip olma hırsına kapılır. Sonra sahip olduklarıyla büyüklenir, kibirlenir nihayetinde başkalarının elindekini kıskanarak “onlara da sahip olayım” der.

Böylece Hırs ve Haset, ateşin odunu yaktığı gibi insanı yakar… Hırs öyle bir şey ki, aynen Davut kıssasında olduğu gibi…

Adamın doksan dokuz koyunu vardır, diğerinin bir koyunu vardır. Doksan dokuz koyunu olan o bir koyunu da almak ister, o da benim olsun der.

***

Bir Müslüman elinde ki bir birikimi varsa, onu; şu dört şeyden birine yatırmalıdır.

1, Ya işe veya istihdama yatırmalıdır,

2, Ya vakıf etmelidir,

3, Ya infak etmelidir,

4, Ya da karz-ı hasen yapmalıdır,

Bunların dışında parayı elde tutmak, bankaya yatırmak, biriktirmek, altın almak dinen yasaktır.

Aksi halde;   “Hesap günü biriktirdikleri altınlar, gümüşler cehennem ateşinde kızdırılacak; biriktirenlerin alınları, böğürleri, sırtları dağlanacaktır. Dağlanırken onlara; “İşte bu kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi! Tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!” denilecektir.

Tevbe Suresi 35. Ayet

***

Kur’an’ı Kerim, yeryüzündeki mücadele perspektifine göre insanları zalim ve mazlum diye ikiye ayırır. İnsanların üzerinden zulmü kaldırmak ve kurtarmak, yerine adaleti tesis etmek, hür ve özgür insanların üzerinde bir görevdir.

Kur’an’ı Kerim “Zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur” (2/193) der. Yani sadece zulme ve zalime düşmanlık vardır. Eğer bir yerde zulüm varsa, orada derhal harekete geçilmelidir. Zulm kime yapılırsa yapılsın zulüm, zulümdür… İşte hayat, bu mücadelen ibarettir!

Ateistler, Hindular, ateşe tapanlar, kilisede çan çalabilir. hepsiyle bir arada yaşanabilir. Diğer taraftan ezan okunabilir, yeter ki hepsi birbirine karşı hoş görülü olsun…

İnsanlar dilediği inanca sahip olsun. Yukarı kattaki ineğe, aşağı kattaki soğana tapsın, onlarla aynı apartmanda yaşanabilir.

Yeter ki Zerre miktar kimse kimseye zulmetmesin. Yukarıdan aşağıya kimse kilim çırpmasın…

İnsanların inançları ve yaşayışları sorgulanmasın. Ne Kur’an’da, ne de Hz. Peygamberin hayatında böyle bir şey görülmemiştir.

***

Adama “sen ineğe tapıyorsun”, o da sana der ki, “sen de eve tapıyorsun” derse, sonuç ne olur? “Müslümanların avamı ile Hinduların avamının birbirlerini putperestlikle suçlamasından başka bir şey olmaz denilir.”

O halde yukarıdan aşağı kilimi çırpan kişi, hem yargılanır hem sorgulanır hem de kınanır. Çünkü kötü davranışlar kınanır, iyi davranışlar övülür.

İnsanları inançlarından, davranışlarından ötürü dışlamak doğru değildir. İnsanlar yalnızca davette bulunabilir.

Cennet, dinlerin ideal dünya ülküsüdür. Cennetin bu dünyaya dönük yüzü, İnsanların inançlarını ve davranışlarını ifade eder.

Cennet girmek önce evden başlar, yüz metrekare içerisinde cennet hayatı yaşanabilir. Buradan mahalleye geçer, sonra cemaate, arkadaş topluluğuna, ardından şehre, ülkeye nihayetinde de dünyaya geçer.

Neyi nereye kadar becerebilirsen onu o kadar yaparsın…

Cennet hayatı yaşamak demek, bir takım değerleri hayata geçirmek demektir. Bunların başında sevgi, merhamet, kardeşlik, paylaşım, adalet ve eşitlik gelir. Bunların olduğu, yaşandığı yer cennettir.

İslam’da hegemon ilişki yoktur. Mescid de de yoktur. Toplantıda da yoktur. Mesela; topluluğa giren bir adam “Hanginiz Muhammed” diye sorar. Çünkü bu kişi Hz. Muhammed’i tanıyamıyor… Çünkü İslam’da hegemon ilişki yoktur. Topluluğun içinden  “Bu cemaate hizmet edendir!” Sesi duyulur…

Mahmut AKYOL

 

İNSANIN YARATILIŞI VE DİNİ DÜŞÜNCEDE Kİ AYRINTILAR…

logo5

İNSANIN YARATILIŞI VE DİNİ DÜŞÜNCEDE Kİ AYRINTILAR…

Her canlı, bir erkekle bir dişinin birbirine karşı duydukları ilgi, alaka ve sevgisinden oluşur.

Rahim, sevgi ve merhametin dopdolu olduğu mekândır. O rahim ki sırrı çözülmüş değildir…

Allah, var edeceği bir varlığı kendilerine uygun bir mekâna (rahim) koyar. O mekânda Sperm/Yumurta birleşmesini sağlıyor ve tayin edilen zaman içinde canlıya dönüşür.

Biz buna “yaratılış kanunu” diyoruz.

Bu kanuniyet sadece insana mahsus değildir. Diğer bütün canlılarda aynı kanuna tabidir.

Tohum toprağa, toprak tohuma, ağaç suya, ateş oduna nasıl ilgi ve alaka duyarsa, hayat da bu yaratılışa uyar, kıyamete kadar böyle sürüp gider.

“Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları İslâm üzere tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar, kendilerine irade hürriyeti verildiği için haktan ayrılıp farklı farklı yollara gitmekten hiçbir zaman kurtulamazlar. “

Hud Suresi 118 Ayet

“Ancak Rabbinin merhamet ettikleri haktan ayrılmaz ve anlaşmazlığa düşmezler. Zaten Allah onları asıl bunun için yaratmıştır. Böylece Rabbinin: “Cehennemi mutlaka cinler ve insanlarla dolduracağım” sözü yerine gelmiş olacaktır.”

Hud Suresi 119 Ayet

Yani eğer Allah dileseydi, bütün insanları bir topluluk yapardı. Fakat görüldüğü gibi yapmadı.

Niçin yapmadı?

Çünkü Allah, insanın kendisine verdiği seçme yeteneğine saygı duymuştur…

Fakat insanın zalim ve cahilliği olduğu bir kere daha göstermiştir ki, zalim ve cahil insandan ilgi, sevgi, iyilik, güzellik ve doğruluk çıkmıyor. Çıkmadığı şöyle dursun, daha umursamaz bir tavır sergiliyor.

Eğer insan sevgiyi bilmezse, hayvanlaşır. Kendi evlatlarını yer, nitekim de öyle oldu ve hayat bozuldu.

Bu asırda insanın en büyük günahı sevgiyi unutmuş olmasıdır.

O halde insan hayat üzerinde düşünmeli… Gözünü yıldızların ötesine dikmeli… Varoluş sancılarını çekmeli… Kendi kozasını kendisi örmeli… Kendi Hıra’sını kendi vicdanında yeniden inşa etmeli… Üzerindeki ölüm örtüsünü kaldırıp atmalı… Mazlumların yanında durmalı… Her tür baskı, zulm ve zorbalığa meydan okumalı… İnancına, emeğine zincir vurulamayacağını haykırmalı… Şehrin sokaklarına inmeli ve toplumsal sorumluluk yüklenmeli… Allah’ın kendisine verdiği sayısız nimetlerine karşı nankör olmamalıdır…

İşte insan bunun için var edilmiştir!

Allah’ın ezeli ve ebedi mesajı hayatın içinden okunduğunda görülecektir ki; Allah insanı söze, adalete, özgürlüğe, sevgiye, merhamete, doğruluğa, dürüstlüğe çağırmaktadır!

Eğer insan hayatı içinde bunlar yoksa o zaman insan; “niçin vardır?”

O zaman dine yeni bir gözle bakmalı, kendi çağımızın çocukları olmalı, toplumda var olan eşitsizliği ve mülkiyetin dağılımındaki bozukluğun nedenlerini yeniden ortaya koymalıyız…

Hz. Peygamber şöyle dedi:

“Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın”.

Buradaki kasıt, kişinin sahip olduklarını nasıl kullandığı, eline bir güç, servet ya da iktidar geçtiğinde nasıl bir davranış sergileyeceğini gözleyin. Yani kişi bir şeye sahip olduğunda şımarıyor mu, yoksa ye’se mi düşüyor ona bakın. Kişinin dindarlığı burada ortaya çıkar.

Zayıfın ve ezilenin gözüyle Kur’an okunursa görülecektir ki, O hep “Mülk” etrafında dönüyor!

Kur’an, “Allah’a ve Ahiret gününe” imanın saf bir iman olduğunu söylüyor. Yani Allah, dış dünyada görünen bir nesne olmadığı için,  O’nu görüyormuşçasına, Kıyameti de henüz gerçekleşmemiş olduğundan, O’na gidip gelmişçesine iman etmemizi ister.

Araf Suresi 158 de, üç şeyi ortaya koyar, Hz. Peygamberde bu üç şeyi insanlığa haykırır:

Mülk Allah’ındır.

Allah’tan başka ilah yoktur.

Muhammed Allah’ın yeryüzündeki elçisidir.

Peygamberin geliş nedeni de budur.

Bu üç şeyi tam olarak anlamamış olanlar, İslam’ı anlamamıştır. Dine önce “Lehu’l-Mülk” kapısından girilir.

Kur’an’da inananlar için “mülk peşinde koşun” diye bir hükmü yoktur. Fakat “adalet, iyilik güzellik ve doğruluk” peşinde koşmak vardır.

İnfakta buluşmak hayatın zevkidir. Bu zevki tatmayan birisi, emanetçi olduğunu unutandır, açın halini anlamayandır, paylaşmayı bilmeyendir. Zaten Allah, ona sevgi ve kardeşliği unutturur. Bir araya gelmelerini zorlaştırır. Aralarında münafıklığı yaygınlaştırır.

Kur’an inanana öğüt veren ve sorumluluk yükleyen bir kitaptır. İşte Müslüman’ın içinde çıkamadığı müşkülü burasıdır. Sorumluluk almakta direniyor olmasıdır.

Allah her an bir işte ve oluştadır. Tevhidin mahiyeti de budur.

***

Mekke’de müşrikler kendi aralarında dediler ki:

“Biz bu Muhammed’le başa çıkamıyoruz. Kimse bunu dinlemesin. Bu delidir, kâhindir… Ne yapalım? Ehli kitaptan yardım isteyelim.” dediler.

Kalkıp Yahudilere gittiler. Onlara dediler ki:

“Siz kitap ehli olan insanlarsınız. Bizim kavmimizde bir adam çıktı, bize yardımcı olun,

Yahudiler de dediler ki:

“Gidin ona üç soru sorun. Eğer bu üç soruya cevap verirse, o bir peygamberdir. Bu üç soruya cevap vermezse o bir yalancıdır” dediler.

Ona:

Kehf Ashabını (yedi uyurlar) sorun.

Dünyanın doğusunu ve batısını gezen adamı sorun. Yani Zulkarneyn’i (as) kastediyorlar.

O’na ruhtan sorun.

Müşrikler, gelip bu üç soruyu sordular.  Hz. Peygamber de: “Yarın size cevap vereceğim.” dedi.

Hz. Peygamber sandı ki Allah vahiy indirecek,  onları çağırıp, bu üç sorunun cevabını verecek…

Aradan bir hafta, iki hafta geçti, bir işaret gelmedi. Hz. Peygamber çok daralmıştı ama vahiy hala inmiş değildi, şu sözler ayyuka çıktı, Muhammed’e cini küstü‘,  sihirbazı terk etti‘ diyorlardı…

Buradan çıkacak sonuç şudur:

Sakın yapacağınız işleri, kendinize nispet etmeyin. ‘yarın şöyle yapacağım, öbür gün böyle yapacağım.’ demeyin. ‘İnşallah‘ deyin. ‘Allah dilerse’ deyin.

Eğer Allah dilerse derseniz, Allah ta sizin işlerinizi kolaylaştırır… Her şeyinizi Allah’a bağlayın… Her şeyi Allah bilir deyin… Çünkü Allah, inananları kendine bu kadar yakın görmek ister…

Tıpkı Bedir’de olduğu gibi… Allah Bedir ehlinin bütün günahlarını affetmiştir? Çünkü Bedir Ehli imkânsızı başarmıştır. Fiziki sayıları üç yüz kişiydi, karşılarında Mekke’nin donanımlı, güçlü, en savaşçı Bin kişi…

Bu konuda ayet indi:

“Zafer sadece ve sadece aziz ve hâkim olan Allah’ın katındadır.”

(Al-i İmran, 126)

“Sakın böbürlenmeyin, sakın bir şeyi kendinize nispet etmeyin,” Zafer Allah’tandır deyin!!!.

Mahmut AKYOL

 

TA ZARRU, İNSANIN KORKULARI VE DİNİ DÜŞÜNCE YANLIŞLARI…

logo5

TA ZARRU, İNSANIN KORKULARI VE DİNİ DÜŞÜNCE YANLIŞLARI…

Tazarru, Allah’a yalvarmak ve yakarmaktır.

Korku, insan fıtratının bir gereğidir. Bu korkuların başında ‘AÇLIK’ gelir. Yaşamı tehdit eden açlık, insanı akıl almaz yollara götürür… Paranın gücü insanı azdırır. Hayvanların aç, insanların tok olduğu bir beldede tehlike çanları çalıyor demektir!

Eski İslam kültürünün Kur’an’la bir ilgisi yoktur. Müslümanlar kendilerini sorgulamaya cesaret edemedikleri ve kendilerini sorgulamaktan korktukları için, Siyasallaştırılmış İslam’ın içinde bocalamakta, birbirlerine kılıç sallayıp duruyorlar.

Kendini sorgulamayan kişiler ve toplumlar sadece mazeret üretirler. Bu cümleden bakıldığında görülecektir ki Kur’an, Müslümanların gündeminde yok! İslam’dan nasipsiz güçler, içimizdeki hainler, bize hep tuzaklar kuruyor ve bizi param parça yapmaya çalışıyorlar. Allah bunlara fırsat vermesin…

***

Biran için kendilerine bir hayrı olmayan Müslümanların iktidar olduklarını düşünün. Acaba İslam dünyasının hali nice olur, akan kan durur mu?

Durmaz! Çünkü kendisi kan davalı olmuştur…

Peki, din adına ülkemizde neler olur?

Yakmaz ölü kefenleri yok satar…

***

Geçmişin acıları

Dört halifeden üçü suikast sonucu öldürüldü. On İki İmamın yedisi zehirlendi. Üçü katledildi. Hazreti Peygamber’in torunu Kerbela’da şehit edildi, Harre Vakası oldu. Mekke yakıldı. Bütün bunları Müslümanların iktidar hırsları yaptı!

***

Eski İslam kültür anlayışı önümüze şu itikatları koydu:

‘Dinden döneni öldürün’,

‘Yedi yaşına kadar çocuk namaz kılmazsa dövün’,

‘Namaz kılmayanı kırbaçlayın’,

Muhafazakâr İslam Anlayışı, hala Allah’ın birliği ‘Tevhit’ konusunda birlik sağlamamışken, ‘Hâkimiyet Allah’ındır’ demekle neyi anlatmak istiyor?

Tek olan sadece Allah’tır.

Fakat yarattığı âlem ve her şey çoktur ve rengârenktir. Yani yaratılan insanlık dünya âlem çoktur ve rengârenktir. Akılda, fikirde, yaşantılarda böyledir. Hayat çokluk ve çeşitlilik üzerine kurulmuştur.

***

Namaz, Hacc, Oruç, Zekât ve Cihat nüsuktur. Bunlar ibadete giriştir. Bunlar doğrudan ibadet değildir. Bunların hepsi aynı zamanda fiili dua ve tazarrudur.

Hacc, merhamet, eşitlik mahşer provasıdır. Zekât, ötekini düşünmektir.

Mesela bir kişinin kıldığı Namaz, tuttuğu Oruç, yaptığı Hacc, Zekât ve Cihat; eğer bunlar kişide bir değişiklik yapıyorsa, o kişi ibadet yapıyor demektir. Değilse, Ebu Cehil gibi ibadet yapıyordur.

Allah insanları, başkasına değil, sırf kendine kulluk etsinler diye yaratmıştır.

Subhaneke en güzel bir tazarrudur.

‘Allah’ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.’

Peygamberler yanlış gelenekleri ve yanlış atalar kültürünü düzeltmek için gönderilmiştir.

Nebiler, Usvetün Hasenedir. Yani İyilik, güzellik, doğruluk davranışlarıyla örnektirler. Diğer yandan bütün Peygamberler ‘ahbâr’ dır.

Evanjelist Hıristiyanlar İsa’nın dünyaya yeniden geleceğine inanırlar. Hâlbuki her insan gibi İsa’da ölmüştür, ancak mahşerde dirilecektir.

Hepimiz de zamanın ahbarları olmak, bilgi, iktidar ve serveti ellerinde tutanlara karşı adaleti savunmak zorundayız.

İmanın içinde potansiyel olarak imkânda vardır! Bunu ortaya çıkarmak Müslüman’ın imkân ve kabiliyetine bırakılmıştır.

İbadette olduğu gibi imanda da şahsilik vardır.

***

Sıkça söylemeye çalıştığım gibi, Allah zenginleri zenginlikleriyle, fakirleri de fakirlikleriyle imtihan etmez. Bunu kaderden saymak, başka bir gaflettir.

Allah insana her şeyi bir emek karşılığında vermiştir. Bu sebeple, herkesin kaderi kendi boynuna asılıdır. Allah’ın içinde bulunmadığı hiçbir olay yoktur.

Yani kulun yaptığı şeylerin enerjisi Allah’a aittir. Allah bu enerjiyi vermezse, kul hareket edemez!

Yeryüzünde rızık meselesi, büyük sorun olmaya devam ediyor. Allah’ın her günü yeryüzünde milyonlarca insan aç yatıp aç kalkıyor. İşte insanoğlunun imtihan alanı burasıdır. Buna, ‘Hukuku’l İbad’ (Kul Hakları) denir.

Kul Hakları Dinin direğidir.

Eğer insan Allah’a güvenmiş olsaydı, rızık için gökten bir damla fazladan su indirdiğine, yerden bir nebat fazladan bitirdiğine de inanırdı.

Para tanrısı ‘Mamon’ egemenliğini sürdürmezdi. Yeryüzünde “Bilgi, iktidar, servet” bir avuç insanın elinde bir tahakküm aracı olmazdı. ‘Kapitalizm’ alabildiğince çıldırmaz, para büyücüleri (bankalar) halkı köle etmezdi…

Artık daha geç kalmadan ‘Lehu’l-Mülk’ diyelim! Ne yazık ki günümüzde ‘Kelime-i tevhid, Lehu’l-Mülk’ den’ koparılmış, sadece zikir virdi haline sokulmuştur.

Hacc’da milyonlarca hacı yeri göğü inleterek Kâbe etrafında ‘Telbiye’ getirirler. Yazık ki bunun ne anlama geldiğini Hacılar bilmiyor. Hâlbuki en büyük ‘eşitlik’ Kâbe’nin etrafında dönmektir.

Batıda Rönesans ve reform, hareketleri dini alanda yapılan tartışmalar ile başladı. 1789 Fransa devriminin temelleri 300 yıl önce, kiliselerde ve dini alandaki tartışmalarla atıldı. Özgürlük, kardeşlik ve eşitlik devrimlerine ancak bu zamanda ulaşıldı.

Hâlbuki Müslümanlar bu nimetlere 14 Asır önce ulaşmıştı…

***

Kur’an, Peygamber ve Din üzerinde yapılan her olumsuz davranış Müslümanları rencide etmiş ve incitmiştir. Batının bu sömürge ve emperyalist heveslerine karşı çıkmak, İslam dünyasının yeraltı ve yerüstü kaynaklarını gasp etmelerine karşı çıkmak, Müslümanların önde gelen birinci görevi olmalıdır.

O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini veya onlarla alay edildiğini duyduğunuz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar onlarla birlikte oturmayın! Aksi takdirde siz de onlar gibi olursunuz.  Şüphesiz ki Allah münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.

(Nisâ Suresi 140. Ayet)

Şimdi de aslı yok, uydurma bir rivayetten bahsedelim. Güya Hz. Muhammed, kendisine şiirler yazarak alay eden bir müşrik şair için:

‘Beni bunun elinden kurtaracak yok mu’? Der…

Bunun üzerine iki sahabe, şairi arkadan hançerleyip öldürür. Hâlbuki Hz. Muhammed’in böyle bir teşebbüste asla bulunmamıştır!

Mehmet Akif; ‘Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun./Yıktın da dini Mübin’i yeni bir din kurdun.’ Hurafe tartışmalarına güzel bir cevaptır.

Mahmut AKYOL

 

ÖLÜMÜ GÖZE ALANLAR VE GEÇMİŞİN HAFIZASI…

logo5

ÖLÜMÜ GÖZE ALANLAR VE GEÇMİŞİN HAFIZASI…

Gençliğimi kaybedeli yıllar oldu. Çevrem birer ikişer boşalıyor. O yılları meğer ne kadar da duygusal ve müsrif tüketmişim. Alacaklı olanlardan Rabbime sığınırım!

Geçte olsa bugün için söz verdim. Ülkeme, İslam coğrafyasına, doğaya, iyilik, güzellik ve doğruluk adına bir şeyler hala yapabilirim. Yapmakta geç kalmış sayılmam. Çünkü şehitlerimin ve ölmüş olanlarımın bıraktığı mirası yemek bana “AR” geliyor.

***

Gelin birbirimize iyilik edelim, adalet ve merhametli davranalım, kimseyi ezmeyelim, kimseyi sömürmeyelim, yoksulu gözetelim, zayıfın elinden tutalım… Bu duyguları zinhar kaybetmeyelim.

Bu duygular imanımızın görüntüleridir. Dahası bunlar kul hakkıdır… Bunlar, kulların birbirlerine karşı yaptıkları fiili dualardır…

Çünkü Allah, önce bu davranışlarımıza bakacaktır!

İnsan hırsı sebebiyle tabiatı bozdu ve değiştirdi. Bu büyük bir ‘Kamu’ hakkıdır. Allah, cümlemizi korusun!

***

Gün gelir de bu âlemden gidersem; dost bildiklerine hiç sırtını dönmedi, hep sevdi, zulme karşı ve mazlumun yanında hep durdu deyin…

Vatan diye bir derdi vardı diye söyleyin!…

‘Niceleri geldi, neler istediler,

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.’

***

Yeryüzünün en tehlikeli silahı, ‘ölümü göze alan insandır.’

Bu Millet, Abdülhamid’den beri bedel ödüyor!

En şiddetli bedeli de, 15 Temmuz FETÖ darbesinde ödendi. Çünkü Abdülhamid zamanında Osmanlı yıkıldı ve parçalandı. 15 Temmuz FETÖ darbesinde Türkiye tarihten silinmek istendi!

Her zaman olduğu gibi bu aziz millet çıplak ve kavruk elleriyle yeniden bu zincirleri parçaladı. Bu prangaları boynumuza ‘NATO’ marifetiyle ‘ABD’ tarafından geçirilmek istendi… Yani bu iş Evanjelist Hristiyan ve Siyonist Yahudiler eliyle yapıldı.

FETÖ, bu güçler eliyle dünyaya servis edildi. Tıpkı PKK, PYD, DAİŞ gibi…

Araf suresi 51. ayetinde mealen şöyle denildi:

‘O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardır. Ayetlerimizi inkâr ettikleri ve bugüne kavuşacaklarını unuttukları gibi, biz de bugün onları unuturuz!’

Ezcümle unutulmasın ki:

Siyaseti, Cemaatları ve tarikatları ‘KİBİR, HIRS ve HASET’ besler.

***

Müslümanlar için çarpıcı bir misal:

Sahabiden Sümeyye ve kocası Yasir İslam’ın ilk şehitleridir. Bunlar hem köle ve hem de ihtiyardılar. Müşrikler bunlara akıl almaz işkenceler yaptılar. Onların bu halini gören Hz. Peygamber; ‘Sabredin, ey Yasir ailesi! Size vadeliden yer, Cennet’tir.’ Dedi.

Oğulları Ammar, Bedir Savaşında Ebu Cehil’i öldürüldüğü zaman, Peygamberimiz ‘Allah’u Teâlâ annenin katilini öldürdü.’ dedi.

Bu üç sahabe görünüşte zayıf kimselerdi…

Lakin yanlarında Allah’ın gücü vardı, bunu azgın Müşrikler göremiyordu. Müşrikler, Allah’ın bu Müminlere cenneti canları karşılığında verdiğinden haberleri yoktu… Müslümanların gücü buradan gelir!

O halde:

Gelin, Cenneti kazanma yollarını arayalım,

Gelin, insanlığın iyiliği için çalışalım!

Gelin, Sözün namusunu savunalım,

Gelin, adaletin inşası ve zulmün zail olması için yaşayalım!

Çünkü yaptıklarımız bize ‘ŞAHİT’ olacaktır. Değilse dünya, kimseye kalmaz…

***

Kur’an tembeli ve cehaleti asla sevmez! Bu bakımdan Müslüman bilinç sahibi olmalıdır.

Yani bir Müslüman şirke düşmemek için ‘Tevhidi’ iyi kavramalıdır.

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla

De ki; O Allah bir tektir.

Allah eksiksiz, sameddir. (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir)

Doğurmadı ve doğurulmadı.

O ‘na bir denk de olmadı.

(İhlas Suresi 1-4)

Mesela ‘Melek’ kavramını bu açıdan misal olarak ele alalım.

‘Melek’ Allah’ın melekeleridir. Melek; İbranca da, Arapça da ve Sami muhayyilesinde farklı farklı anlaşılmakla birlikte, hepsi de Allah’ın Melekeleridir. Mesela ‘Cebrail’ denildiğinde Allah’ın karşı konulmaz gücünden, ‘Mikail’; denildiğinde Allah’ın bereket, bolluk gücünden, ‘Azrail’ denildiğinde Allah’ın sonlandırma gücünden söz etmiş olursunuz…

Yoksa bunlar Allah’ın ortağı şeyler değildir!

***

Bu neme nem bir demokrasi ve özgürlük ki, herkes her şeyi yapıyor, ekonomide akıl almaz yollara sapılıyor, hırsızlık yolsuzluk yapılıyor yine de demokrasi ve özgürlük yok deniliyor.

İnsanlık azdı, sapkınlık arttı. Helal ve haram tanınmaz oldu. Yine de Memleket şeriata geri döndü deniliyor.

Bugün Türkiye’de Menderes, Erbakan ve Özal döneminde olduğu gibi sanayi ve enerji koridorları hamleleri yapılmaktadır.

Adnan Menderes, girdiği her seçimden halkın açık ara desteğiyle çıksa da ‘diktatörlük’ iddiasıyla 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldı.

İngiltere ve ABD arşivlerinde ortaya çıkan belgelerde, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardında bu iki siyasi gücün olduğu görülmüştür.

Bugün Türkiye Batıya, ekonomik ve siyasi bağımlı olmaktan kurtulmak için var gücüyle çalışmaktadır.

Buna rağmen Türkiye’nin önü ‘terör ve post modern darbelerle’, bugün ki gibi 27 Mayıs 1960’daki operasyonlarla kesilmek istenmektedir. Yani Abdülhamit Han’dan beri aynı oyun oynanmaktadır!

O dönemde de her yapılan iyi işler engellenmiş, her vatansever ‘hainlikle’, her dürüst yönetici ‘hırsızlıkla’ suçlanmış ve itibarsızlaşmaya çalışılmıştır.

Millet evlatlarının bu oyunları görmek zorundadır.

Bu Millet evlatları bir avuç da olsa, canı gönülden mücadele verirler ise inkârcılara, müşriklere ve münafıklara karşı galip geleceklerdir.

Yeter ki hak ve adalet üzere el birlik göğüs gersin, el birlik acıları paylaşsınlar!

O zaman şanı yüce Allah, vadini yerine getirir, Hakk’ı üstün tutar!

Mahmut AKYOL

KUR’AN VE DİN

logo5

KUR’AN VE DİN

Din yaşayan hayattır.

Eğer bir din yaşayan hayat için bir şey demiyorsa, o din ölüdür…

Bir din yaşayan hayat Mülkiyet, adalet ve velayet için bir şey demiyorsa o din ölüdür…

Kur’an’ı Kerim, Peygamberlerin hayatında önemli bir yer tutar.

Peygamberimiz bir adama dedi ki:

ne iş yapıyorsun

Adam da “tarlalarda ailemi geçindirmek için çalışıyorum” diye cevap verdi.

Peygamberimiz adamın elini tuttu, önce öptü, sonra eli yukarı kaldırdı, “cehennem ateşi bu ele asla dokunmayacaktır” dedi.

Kur’an’ı Kerim “Zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur

2/193

Bir tarafta ezan okunabilir, diğer tarafta çan çalabilirsin. Yeter ki zulmedilmesin.

Yukarı kattaki ineğe, aşağı kattaki soğana tapabilirsin, yeter ki zerre miktarda zulmedilmesin.

Adam:

Sen ineğe tapıyorsun derse,

Adamda:

sende ineğe tapıyorsun.

O da sana der ki “sen de eve tapıyorsun.

O zaman kınanan kınansın.

Kötü davranışlar kınanır, iyi davranışlar övülür.

Cenneti aynı zamanda dünyevi bir ideal olarak görüyorum. Cennetin bu dünyaya dönük yüzü, öteki dünyaya dönük yüzü de itikadımızı ifade eder.

Veda Hutbesi.

Onun düşünce, ruh ve gönül dünyasında hâkim olan esas kavramın adalet olduğunu görüyoruz.

Kur’an ruhu ile Peygamber vicdanı ve adaletinin bir araya geldiğini görüyoruz. Hz. Peygamber de önceden yer tutan bir kişinin barakasını önce yıktırıp, sonra da yaktırıyor.

Kur’an, yeryüzündeki mücadele perspektifine göre insanları zalimler ve mazlumlar diye ikiye ayırır.

Zulmün kaldırılması, mazlumların kurtarılması ve adaletin tesis edilmesi insana emredilen şeydir. Hayat da bu mücadelen ibarettir.

Şeytanın üç büyük günahı vardır.

Bunların olduğu her yer, cehennemdir.

Birincisi kibirdir.

Şeytan Âdem’i aşağılamıştır. Çamurdan yaratıldı diye kibir göstermiş, bir şeyi öbürüyle kıyaslayarak “sen kim oluyorsun?” demiştir. Bunu dediğin an kibir sahibi olursun.

İkincisi hasettir.

Âdem’de var olan özellikleri kıskanmıştır. Kabil de Habil’i haset, kıskançlık ve mülkiyet sebebiyle öldürmüştür. Kabil bir yere sahip oldu ve “burası benim” dedi. Habil de “hayır senin değil, herkesin” dedi ve öldürüldü.

Üçüncüsü hırstır.

İnsan önce sonuna kadar bir şeyi toplama, yıkılmayacak bir iktidara Sonra sahip olduklarıyla büyüklenir, kibirlenir nihayetinde başkalarının elindekini kıskanarak “onlara da sahip olayım” der.

Bir adamın doksan dokuz koyunu vardı. Diğer adamın da bir koyunu vardı. Doksan dokuz koyunu olan o bir koyunu almak istiyordu. Buna rağmen Hz. Muhammed zamanında dünya düzelmedi.

İnsanın yüz tane evi olmasının ne anlamı var?

Yağmur yağacak, nebat bitecek, güller açacak ve Allah rızkının sözünden dönmeyecek diyor.

Hz. Peygamber çıkıp da “fekku rakabe (kölelere özgürlük)”

Beled;13

Yanlarınızdakiyle eşit hale geleceksiniz, bunun için niye vermiyorsunuz

Nahl; 71

Allah yeryüzündeki rızık ve rızık kaynaklarını insanlar eşit bir şekilde kullansın diye yarattı

Fussilet; 10

Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmamıştır.

Kadın da erkek de Dünyada beraber çıkmıştır.

İnsanlar tek bir ümmetti. Onlar tek bir ümmetti. Bir ve eşitti. Fakat aralarında kibir ve kıskançlık sebebiyle (şurası senin olacak, burası benim olacak; şuna daha fazla sahip olacağım savaşı yüzünden) parçalanıp, ihtilafa düştüler. Sonra da Allah, peş peşe adalet’in yolunu gösteren peygamberler gönderdi.

Bakara Sûresi 213. Âyet

Müstağni olduğu için, kendi zenginliğini yeterli gördüğü için, insanoğlu kendini mutlaka üstün, yıkılmaz zanneder

Alak Sûresi’nin 6. Ayeti

Kur’an’ın ilk anlattığı kıssa, bahçe sahipleri kıssası, bugünkü tabirle burjuva denilen sınıf. O zaman onlara bahçe sahipleri deniyor. Tarım toplumu olduğu için bahçe sahibi olmak zenginliği ve serveti ifade ediyor.

Nimet sahiplerini bana bırak

Allah Musa’ya dedi ki,

Tâhâ Sûresi 18. Âyet

Bu nedir?

Musa cevap verdi:

Benim asamdır.

Allah, at onu dedi.

Şeklindeki diyalog büyük bir Sûfi olan Şakiki Belhi tarafından şöyle yorumlanıyor:

Benim” asam demek şirktir.

Bu yüzden “at onu” denildi.

Şimdi bu kültürden nasıl böyle bir kapitalizm çıkar ben anlamıyorum.

Benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir

Hûd Sûresi 56. Âyet

Eğer siz bir şey yapıyor ve insanlara “ben böyle bir şey yapıyorum, siz de buna gelin” diyorsanız, ahlâk çağrısı yapmış olursunuz.

Siz bir laf ediyor ama o lafla kendiniz amel etmiyor, insanları da ona uymaya çağırıyorsanız, bu ahlâki bir çağrı olmuş olmuyor.

Allah, sırat-ı müstakim üzere olduğunu söylerken, rahman olduğunu da söylüyor.

Ahrette, kıyamette Allah rahmetiyle mi muamele edecektir, adaletiyle mi muamele edecektir?

Ahlâk der ki:

adam öldürmek kötüdür, bu katilliktir. Katil olmak gayri ahlâki bir durumdur ve ahlâksızlıkların başıdır.

Adalet der ki:

Kim kimi öldürürse; zengin, fakir, siyah, beyaz, doğulu, batılı oluşuna bakılmaksızın hesabı sorulmalıdır.

Hukuk da der ki:

Kim birisini öldürürse kısas edilmelidir, idam edilmelidir veya ona şu kadar yıl ceza verilmelidir.

 

Mahmut AKYOL