İNSANOĞLUNUN “SENLİK-BENLİK” KAVGASI

logo5

İNSANOĞLUNUN “SENLİK-BENLİK” KAVGASI

Siz bu kavramın neresindesiniz bilmiyorum ama hepimizin bir tarafta olduğu kesin…

Dünyanın baş döndürücü gündemleri dışında kalarak, bu kavramı analize çalışacağım.

İnsan yaratıldığı günden beri, yeryüzünde bir “senlik-benlik” kavgası yaşanmaktadır.

Neden?

Çünkü insanın yaratılış mayasında dört unsur bulunmaktadır.

Ateş, su, hava ve toprak… Yani insanın bir yanı ateş, diğer bir yanı toprak…

Ateş, şu anlamda okumalıdır:

İnsan benliğinde ki kıskançlık, bencillik, çekememezlik, kendini beğenme, kibir, üstünlük taslama, öfke, hırs, şer saçma, acı verme, yakıcılık gibi kötülüklerdir. Ateş, insanın şeytan tarafıdır.

Toprak ise sükunet, bağışlama, tevazu, hayır üretme, ayıp örtme, kanaatkarlık gibi iyiliklerdir. Yani toprak insanın akıl, melek, vicdan, sağduyu tarafıdır.

Bu iki dürtü isanda sürekli olarak çatışma halindedir. Çatışmanın ekseni “iyilik/kötülük, güzellik/çirkinlik, doğruluk/yanlışlık, adalet ve zulüm” çelişkisidir.

Çatışma bazen iyiliğin (akıl-melek-vicdan-sağduyu) bazen de kötülüğün (şeytan) galip gelmesiyleve insanın bu dünyadan gitmesiyle son bulur.

Bu savaş, insanın iradesine (tercih/seçme yeteneği) bağlıdır. İnsanın iradesine rağmen, savaş aksine tecelli etmez. Eğer aksine tecelli etmiş olsaydı insan, sorumlu olmazdı.

Bununla birlikte insanın hiçbir özelliği onu, diğerine üstün yapmaz. Ne dili, ne ırkı, ne cinsi, ne bölgesi ve ne de kavmi; hiçbiri… İnsan bunları gerekçe göstererek üstünlük iddiasında bulunamaz. Zaten; dünyanın sorunları, bu üstün olma yanlışından çıkmaktadır.

İnsanoğlu bu kavramları yanlış kullanmakla “hırsın” içine düşmüştür.

Bugün toprağı kendine mekan tutan insanlar rahat değildir. Sebebi de, ateş yanlıların hırslarıdır. Hırs sahipleri, kendileriyle birlikte masum olanları da yakmaktadırlar.

İşte insanlığın yaşadığı sorun, bugün bundan ibarettir.

Sükunet, bağışlama, tevazu, hayır üretme, ayıp örtme, kanaatkarlık ilkelerine bağlı olmak isteyen insan, hep topraktan koparılmak istenmiştir. Özünden kopmamak için direnirken çok bedeller ödamiştir.

Dünyanın bütün sorunları, insanca yaşamak ve adalet istemekten doğmuştur. Fakat zulümden yana olanlar, bu fırsatı diğerlerine vermek istememiştir.

Zulmün temsilcileri dün Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Cehil’ler iken, bugün Beynelmilel Masonluktur.

Dünyanın emperyal devletleri içine kök salan, nihai amacı; Siyonizmin “dünya devltini” kurmak olan bu gizli güç, beşinci kolları vasıtasıyla mazlumlar için hayatı zindan etmiştir. Hayatı ayakta tutan “adalet” ve “aile” kavramlarını yok etmekle işe başlamış, teknolojiyi savaşın içine sokarak evleri yıkmış, toprağı yakmıştır. İnsanlığın önüne “servet, siyaset, şöhret ve şehvet” duygularını atmışlardır.

Kapitalizme destek veren Beynelmilel Masonluk, meydana gelen bütün olayları, yerli uşakları eliyle tezgahlamaya devam etmekte, insanlar da hep cambaza bakmaktadırlar.

Durum ne kadar vahim olsa da, bu kader değildir!

Hayat, deniz dalgası gibidir. Hergün dünya yeniden kurulur. Doğan güneş aynı gibi görünse de, bir önceki güneşe asla benzemez. Herkes boynuna asılan kaderini kendi iradesiyle ilmek ilmek dokur. Allah Âdemi kendi başına bırakmış değildir. Onu bilgi, akıl, konuşma ve dil gibi yeteneklerle donatmıştır. Onu ev yapan, ahlak ve hukuk üreten bir konuma kavuşturmuştur. Her doğan çocukla birlikte Âdemin, her gençle birlikte Hz. Yusuf’un serencamı yeniden başlar.

Hz. Ali’nin dediği gibi hayat ve hakikat basittir ve tekdir. Fakat, onu zorlaştıran insanoğlunun hırs duygusudur. Demek ki, yeryüzünü yaşanamaz, hakikati anlaşılmaz yapan insanı saran hırs/kötülük/şeytanın ta kendisidir.

Hayat, aklın alamayacağı kadar çeşitlilik sergiler. Bu farklılıkları bir arada tutmak, akıl sahibi insana aittir. Hayat, ancak bu bilinçle ayakta durur. Birbirini anlamak, birbirini kabul etmek bilinci budur. Toplumlar gelişse de, çeşitlilikler artsa da, düşünceler farklılaşsa da; hoşgörü asla değişmemelidir.

Aynı toprak parçası üzerinde yaşayalar arasında farklılaşma, düşmanlık ve nefret had safhadır.  Tahammül ve rızaya bugün ekmek kadar, su kadar ihtiyaç vardır.

Üzerinde yaşadığımız bu topraklar, iç kavgaları kaldıramaz. Kavga etmeden sürdürülecek bir yaşam, bizi birçok badireden kurtaracaktır.

Artık anlaşılıyor ki, bu kadar nüfus, tek bir fikirle bir arada tutulamıyor. O zaman yeni çözümler gerekiyor. Bunun için Hz. Peygamberin engin  hoşgörüsüne ihtiyaç vardır.

Yeni Medine Sözleşmesi ne ihtiyaç vardır.

Gönüllere tercüman, vicdanlara ses ve birbirini anlayan bir dile ihtiyaç vardır!

Kavga etmeden, kırıp/dökmeden yaşamaya, Allah’ın vadettiği “Darüsselam” ı inşa etmeye her zamandan daha çok ihtiyaç vardır!

 Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.