EMPERYALİZMİN YENİ OYUNU

logo5

EMPERYALİZMİN YENİ OYUNU

Yaşanılan devleti ele geçirme yahut ortadan kaldırma operasyonu için söylenmedik söz kalmasa da, inanıyorum ki asıl söylenecekler geride…

Olayı kişiselleştirmeden, duygusallaştırmadan tarih, ekonomik, sosyal ve askeri açıdan ve bir sistem sorunu olarak ele almak gerekmektedir.

Başımıza sarılmak istenen bela; “ABD” ve “NATO” kaynaklıdır. Bunu bilmeyen kalmamıştır. Ne kahpeliktir ki, herkesin eli herkesin cebindedir.

Olayı biraz gerilerden başlatmakta yarar var… Batılı emperyalistler, son iki asırdan fazla bir zamandır Müslüman Türk milleti için ayrım gözetmeksizin bir savaş sürdürmektedir.

Kurudukça sula, uzadıkça buda” formülüyle hareket eden ve bunun için içimizde ki artıklarını kullanarak iç savaş başlatan, dolayısıyla Müslüman Türk milletini tarihten silmeye çalışan bu alçaklığa tarih, bir kere daha şahitlik etmiştir.

ABD ve Batı, emperyalist emelleri uğruna yapmadığı kepazelik kalmamıştır.

Ne yazık ki Milletin kahir ekseriyeti masa başı olanlardan habersiz olsa da, meydanlarda kimin ne yaptığını bütün dünyaya göstermiştir. Bazıları ikballeri uğruna gaflet ve delalet uykusuna yatsalar da, bıçak kemiğe dayandığında millet evlatlarının şahlanışına hiçbir güç mani olamamıştır.

Buradan geçmişe uzandığımızda 1699 tarihi, Osmanlı için yok oluşa doğru giden yıkılışın başlangıcıdır. Osmanlı, bu tarihten sonra gerilemeye başlamıştır. Karlofça, Osmanlının “Kutsal İttifak” karşısında ilk yenilgisi ve toprak kaybetmesinin adıdır. Osmanlı ilk borcu 1854 tarihinde, Mısır’dan gelecek vergiler karşılığında İngilizlerden almıştır.

Dolayısıyla Müslüman Türk milleti için 1699 ve 1854 bir kırılma noktalarıdır.

Kutsal İttifakın emperyalist oyunları, en şiddetli şekilde hücumlarını bu tarihlerden itibaren hep üzerimizde patlamış, hep göğsümüzde sönmüştür. Sömürü sistemlerini kolaylaştırmak için milletin kimliğiyle oynamışlardır.

Ortadoğu, Asya ve Afrika’da da aynı yolu takip etmişler, din ve değerlerle oynamışlardır. Mankurtlaştırdıkları insanlarla ülkeleri idare etmişlerdir.  Ta ki, ülkeler pes edinceye, küresel güçlere el açıncaya ve boğazına kadar borç batağına batıncaya, köleliği kabul edinceye kadar bu eylemlerini devam ettirmişlerdir.

Batı’nın sanayileşmiş zenginleri, az gelişmiş sanayileri hep engellemiş, büyük atılımlara imkân vermemişlerdir. Sanayileşmeye çalışan ülkelerin kendilerine ulaşmalarını engellemek için, aradaki tüm merdivenleri kaldırmışlardır. Bunun için o ülkelerin ellerindeki insan potansiyelini kendilerine benzetmişlerdir.

Böylece sanayileşmesi engellenen, kaynakları sömürülen, pazarlarını ele geçirilen ülkelere son olarak, çeşitli ekonomik ve politik ve silahlı müdahalede bulunmuşlardır. Bugün Yurdumun karşı karşıya kaldığı bela bundan ibarettir. Dayatmak, borçlandırmak ve sanayii durdurmaktır. Yabancı sermaye teşviki ve AB projesi buna örnektir.

Ne yazık ki dünya gemisinin dümeni, Derin Merkez’in elinde bulunmaktadır. Bu merkezin bütün gayreti dünya ülkelerini kendi “gizli” hedefi istikametinde kullanmaktır.

Dünya Derin Devletini bir ahtapota benzetirsek eğer, kolları küresel şirketlerdir. Bir yazımda işaret etmiştim. “Osmanlıyı düşmanın silahlı güçleri yıkmadı, onu yıkan küresel şirketleridir.”

Yukarıda değindiğimiz gibi, Milletlerin ayakta durması kimlikleriyle ilgili bir konudur. Kimlik bozulmasının yanında rüşvet, seks, zorbalık, cinayet, suikast gibi hususlarında kullanılmasıyla millet, millet olmaktan çıkarak başka bir şekle döner. Sonrasında da münafıklık ve Makyavelizm başlar. Ve korkaklar himayesiz yaşayamazlar!

Dünya Derin Devletinin elinde ki en güçlü silah açlıktır.  Emperyalizmin milletler üzerinde baskısı buradan gelir. Ya aç kalırsam korkusu insan şuurunu esir alan güçtür. İşte zenginler, dünyada ki üstünlüklerini kaybetmemek için, insanlığı sürekli şekilde açlıkla tehdit etmişlerdir.

Kültür Emperyalizminin başta gelen araçlarından biri, dilde eğitim ve öğretimdir. Hepimiz de biliyoruz ki Türkiye’de bilinçsiz bir Batı hayranlığı vardır. Bu eğilim, milli varlığımıza ve devletimize yönelmiş en büyük tehdittir. Yabancı dilde eğitim ve öğretim, kendi dilini bilmeyenler kölelik getirir.

Yabancı dilde eğitim, kreşlere kadar inmiştir. 4/5 yaşında ki yavrularımıza yabancı bir milletin dilini dayatmak en büyük kölelik değil de nedir?

Bundan daha büyük cinayet olur mu?

Hadi diyelim ki bir Darbeye Kalkışıldı… Peki; ülke de her gün ardı ve arkası kesilmeyen bu darbeleri nereye koyacağız?

Türkçe’nin bilim dili olmasını engelleyenleri ne yapacağız?

Türk dilini, kültürünü ve yapısını yozlaştıranların ihanetlerini ne yapacağız?

Beyin göçüne hizmet etmek, yok bilmem dünyanın şu kadar ülkesinde yabancı dilde okul açmak acaba hangi üst akla hizmettir?

Bu ülkelerin o üst akla bir sömürge alanı açmanın vebali acaba Mehdilikle çözülür mü?

Bir önceki yazımda başlık bölümünde ifade ettiğim gibi, bütün sorunlar dönüp dolaşıp yine iktidarın (servetin) el değiştirmesine geliyor.

Emperyalizmin bir hırsı olabilir, bunu anlarım fakat Müslüman olduğunu söyleyen birilerinin kendilerine hiçbir faydasının olmayacağı, mezara götürse bile ondan öte götüremeyeceği bir “para” hırsına kapılması da neyin nesi?

Hiç öleceğiniz aklınıza gelmiyor mu? Öldükten sonra bedeninizi yılanlar/çıyanlar yemeyecek mi?

Dünyayı yöneten en güçlü bir silah olarak parayı görebilir, peki, siz nasıl oldu da bu güce inandınız?

Para, günümüzde bütün değerleri alıp/satabilir de, siz nasıl olurda kendinizi iki dolara sattınız?

Şerefli, izzetli yaşamak dururken tarihe iktidar uğruna her şeyi yapan diye geçtiniz?

Dünyaya hâkim olmaya çalışan küresel oligarşi (Derin Merkez), para ve güç sahibi olsa bile, bir Müslüman nasıl olur da böyle bir oyuna gelir?

Özgürlükten daha büyük bir değer yoktur!” Buna inanmadığınız için mi vatanınızı terk ettiniz?

Sevindim ve gördüm ki:

Şerden hayır çıkmıştır.

Millet ayağa kalkmış, bu topraklarda yaşayan “Laik-Anti laik, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Asker-Sivil, Zengin-Fakir” kim varsa, iktidarıyla/muhalefetiyle kucaklaşmış, birlik içinde özgürlüğüne sahip çıkmıştır. Herkes aynı gemide olduğun fark etmiş, kulağına sahte ve taklidi iman üfürenleri elinin tersiyle itmiş, tahkiki iman yolunu sokaklara çıkarak göstermiştir. Tarihin yeniden önüne koyduğu kaderi kabul etmiş, birlikte yanlışa, zulme ve zalime karşı dur demiştir.

Yeniden “adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahat” devreye sokulmaya çalışılmıştır.

1920 de yoksul, yorgun ve yılgın Türk Milleti, Gazi Meclisiyle makûs talihini döndürmek için Komutanıyla, Hocasıyla, Dedesiyle, Aşiretiyle, Ağasıyla birlik olmuştur. Özgürlük için kol kola girmiştir. İktidar ve muhalefet aynı safta buluşmuştur. Birlik ve beraberlik tabloları göz yaşartmıştır.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.