UYUYAN VE UYUTULAN İSLAM DÜNYASI

logo5

UYUYAN VE UYUTULAN İSLAM DÜNYASI  

Kur’an’da ayetlerle anlatılan ve Müslümanlar arasında dolaşan peygamberlere ait kıssalar, bir bakıma dinin afyon yüzünü oluşturmuştur. “Ne yani bunları Allah yapamaz mı?” diyerek Allah şahit tutulmuştur.     

Amenna! Allah yapar da, Müslümanlar arasında dolaşan uçtu/kaçtı şeklinde yapmaz.  

Allah herhangi bir şeyi yaparken, gerçeğin ta kendisi olan Kur’an ile diğer gerçeklerden olan tarih, hayat ve tabiatla bir çelişki ortaya koymaz. Kullarını tereddüt ve şüpheye düşürmez.

Allah kullarını şaşırtan değil, bilakis onlara doğru yolu gösterendir. Gelin görün ki, Allah’ın bu hakikatinden Müslümanlar cehaletleri sebebiyle uzaklaşmışlardır. Allah’ın yaptığı ve yarattığı şeylerin hayatta yeniden ve tekrar edilebileceği akıllarına gelmemiştir.      

Salih’in devesi, İbrahim’in ateşe atılması, Süleyman’ın karıncaları, Ashabı Kehf’in üç yüz yıl uyuması, Musa’nın denizi yarması, İsa’nın ölüleri diriltmesi, Peygamberimizin ayı yarması gibi kıssalar, tarihsel olarak olmuş ve bitmiş şeyler olarak görülmüş, bunların sembol olarak peygamberlerin şahsında tecellisini kavrayamamıştır.

Bu kıssalar bugün de bir şekilde yaşamaktadırlar.

Kıssaların ne için geldiği üzerinde düşünülürse, bu rahatlıkla görülecektir. Müslümanlar zamanlarına Nemrut’u, Firavun’u, Ebu-Cehili taşımasını becermişler de Hz. Peygamberin parmağıyla işaret ettiği ayı yardığı safsatasından kurtulamamıştır.

Çünkü Yahudiler ve Hristiyanlar peygamberlere efsane/gizem yakıştırmakta ustadırlar. Müslüman dünyasını da bu tür şeylerle peşlerine takmışlardır.    

O bakımdan Müslümanlar Kur’an’ın ne dediğini anlamak zorundadırlar.

Çünkü dünya her an yeniden kuruluyor. İnsanlar hep aynı şeylerle karşılaşıyor. Âdemden başlayan ve son insana kadar devam edecek olan insanlığın imtihanı aynı şeyler/şartlarla oluyor/olacaktır.

Allah’ın adaletinin gereği budur.    

Hayatın bizzat kendisi olan İslam, bütün insanlığı “söze” muhatap kılmıştır. Bu sözün hiçbir yerinde insanın özgürlüğüne dokunulmamış, hiçbir yerinde baskı altında tutulmamış ve hiçbir yerinde korkutulmamıştır. “İnsan günahını da, sevabını da kendi özgürlüğü içinde yaparsa, taşlar yerine oturur” denmiştir. Dinde zorlama olmayacağı gibi, araştırma, sorgulama, aklın süzgecinden geçirme, aklına yatmıyorsa  onu terk etme özgürlüğü de vardır/verilmiştir.

Bunu şunun için söyledim:

Yahudi ve Hristiyan inancı böyle değildir. Hristiyanlık “Önce iman et sonra düşünürsün!” , Yahudilik “Sana bir haham sol elini göstererek, bu sağ elindir derse inanacaksın!”  demiştir. Bu İncil ve Tevrat’ı tefsir eden Papaz ve Hahamlara aittir sözlerdir.  Papazlar ve Hahamlara Tevrat ve İncil’le, onları getiren Peygamberlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamışlardır. Böylece Yahudi ve Hristiyanlığı absürt din hale sokmuşlardır.

Aynı oyunu görevleri gereği İslam Dinini tahrif için kullandılar ve halen de kullanmaktadırlar.

Gelelim bu tarafa… İslam dininde aklen bilinmez ve mahiyeti kavranmaz iki gerçek vardır. Bunlardan birisi “Allah”, diğeri “Ahiret Günü” Bu iki gaybi gerçeğe insanların iradeleri doğrultusunda iman etmeleri istenmiştir. İslam’ın özü bundan ibarettir. Geriye kalanlar için akıl ve imkânlar kullanılır. Bu kabiliyet insana verilmiştir. Yeter ki insan aklını kullansın.

İnsan için akıl demek, irade ve sorumluluk demektir.  

İnsan aklının imana kavuşması, vicdanının sızlaması, gönlünün coşması ve taşması demektir.  

İnsan için iman, yürekten gelen heyecan ve duygu demektir.  

İman, kalıplaşmış itikat esaslarına bağlılık değil, hayatın içinde yaşarken duyulan heyecandır.

İman, dindarın gönül dünyasının pınarlarından akan su demektir.

Allah ve Ahiret Gününün tarih, hayat ve tabiatta karşılıkları yoktur. Araştırılsa da bilinemez. Allah ancak yaptıklarıyla bilinir. Allah, dış dünyada görünür bir “nesne” değildir. Müslümana düşen; Allah’ı sanki görüyormuşçasına, ahirete de sanki gidip gelmişçesine iman etmektir. Müslümana taşmayı, coşmayı ve heyecanı işte bu iki şey kazandırır.  

Gönülde mekân tutmuş imanı, Allah’tan başka kimse bilemez.

Görülüyor ki uyuşturulan, tarihe, hayata ve tabiata yabancılaştırılan bir Müslüman ne İslami ve ne de gerçeği bu şekilde bilmemektedir. Sadece kendisine dikte edilen donmuş itikat kavramlarına inanmakla meşgul… Özgürlüğünü kaybetmiş şekilde vur denildiğinde vuran, çal denildiğinde çalan, öl denildiğinde ölen bir robot haline getirilmiştir. İşte Haşhaşilik böyle bir şeydir.

Eğer insanlara bir şey yaptırmak isterseniz, onu önce uyuşturacak ve uyutacaksınız. Sonra her telkini rahatlıkla yapabilirsiniz. O da rahatlıkla inanacak ve yapacaktır. Onun aklını uyuşturur, dondurur ve çalışmaz hale sokarsanız; önüne koyacağınız her planı yaptırırsınız. İşte dinin afyon yüzü böyle bir şeydir ve işte Haşhaşi vb terör örgütleri böyle kurulur. 

Müslümanlar daha fasla afyon olarak algıladıkları Allah, ritüelden ibaret gördükleri din, teberrüken okudukları Kur’an ile bu dünyada varlıklarını daha fazla sürdüremezler!  

Şimdi Müslümanlar:

  • Acı ve ıstıraba başkaldıran, zulme ve haksızlığa isyan eden, haksızlık karşısında susmayan insanlığın soylu sesine kulak vermek durumundadır!
  • Hiçbir ücret istemiyorum” diyen, saf bir yürek temizliği ile ortaya konulan dinin üzerinden çıkar temin etmeme zorundadır!
  • Kölelere özgürlük” diyen din ortada iken, insanları köleleştirmenin vasıtası yapmamalıdır!
  • Aklını kullanmayarak, akıl tutulması yaşayarak pisliğe batanlardan olmamalıdır!
  • Sağlığında müşriklerin bütün mucize isteklerini ısrarla reddeden, “Bende de sizin gibi bir beşerim” diyen peygamberin acısını, heyecanını anlamalıdır!
  • Artık ömrünü “ölü menkıbelere” ağlamakla geçirmemelidir!
  • Peygamberimizin “İyi bakın, ibret alın, işte Allah’ın apaçık ayeti!” diye işaret ederek gösterdiği tepemizdeki ayı tıpkı onun yaptığı gibi işaret edip göstermelidir!

Bakın ve ibret alın:

İlkbaharda açan çiçek, sonbaharda dökülen yaprak, toprağın kokusu, göğün mavisi, suyun sesi, güneşin ışıltısı, ayın parıltısı nicedir bizi etkilemiyor. Doğayı dinlemiyoruz, oradan gelen sesleri duymuyoruz. Oysa Allah oradan her dem insanlıkla konuşuyor.

Oysa akıl ve bilgi ortaya çıktıkça “tapınak dinleri” geriliyor.

Âdem’e bilgiyi veren Allah, Âdem’e (bize) akıl ve vicdan koyan Allah, insana vicdanından her dem seslenen Allah…

Bu Allah afyon olur mu?

Sana şükrediyorum Allah’ım! Beni uyandırdığın için…

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.