DİNİN AMACI İNSANI UYARMAK VE UYANDIRMAKTIR

logo5

DİNİN AMACI İNSANI UYARMAK VE UYANDIRMAKTIR

Semavi dinler, semavi olmayan dinler diye bir ayrımı kabul etmiyorum. Benim görüşüme göre din ya hak olur ya da batıl olur. Yani dinleri hak/batıl diye ayırmak gerekir. Hak gerçektir, gerçeğin ta kendisidir. Batıl yanlıştır, şirktir, küfrün ta kendisidir.

Dinin hak olması için, insan vicdanına uygun olması gerekir. Çünkü bütün dinler aynı vicdani tepki sonucu ortaya çıkmışlardır. Bütün dinler insan vicdanının eseridir. Bütün dinler insan vicdanına seslenmek içindir. Dinlerin birçoğu sonradan bozulmuştur.

Bozulanı düzeltmek ve hakkı vicdanlarla yeniden buluşturmak için Allah, insan hayatına yön verecek yeni sosyal sistemler ortaya koymuştur. Bu döngüyü Allah, kitap ve peygamberlerle yapmıştır. Bunun sebebi de, insanlara bizzat kendi içlerinden ve dilleriyle seslenmek içindir.

Demem o ki hak din adalet, sevgi, merhamet demektir. Bu da bizi hak bir dinin tüm insanlığa ait evrensel değerler olduğunu, başka hiçbir ideolojinin tekelinde olmadığı fikrine götürür.

Allah yaratılışı adalet, sevgi ve merhamet gibi kavramlar üzerine inşa etmiş ve insanlarında bu şekilde yaşamalarını istemiştir. Bunun için insanlara kitap ve peygamberler göndermiştir.

Bu şekilde insanlık hayata tutundukça adalet, sevgi, merhamet de dünyada yayılmıştır. Değilse dünyayı zulüm, semaları karanlık kaplamıştır. Akabinde beşer yırtıcılıkta sırtlanları geçmiştir.

İnsanlar adalet, sevgi ve merhametin istismar edildiğini gördükleri zaman, bağlı bulundukları dini ve ideolojiyi terk etmişlerdir. Bu yaratılış kanuna (fıtrat) uygun bir davranıştır.

Zaman içinde dünya yeni nesillerle tanışır. Yeni nesiller adaleti, sevgiyi, merhameti, dürüstlüğü daha içten, daha samimi ve daha sahici şekilde savunur, pratiğe aktarır, ikiyüzlü işler yapmaktan kaçınırsa; insanlar da bu gelen yeni nesli benimser ve takip eder.

Eğer bu yeni nesiller yeniden kurumsallaşır ve işleri Statükoya  (kalıplaşmış, sorgulanamaz, bağnaz, düzeni koruyan) uygun hale koyarlarsa, her şeye sil baştan yeniden başlar. Bu döngü kıyamete kadar böyle devam edecektir.

İşte bütün dinlerin başına gelenler ve yapmaya çalıştığı şeyler bundan ibarettir.

Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık böyle bir dönem yaşamış, insanlığın taleplerini karşılayarak hızla yayılmışlardır. Sonrasında bunların yerini “Statükocu Yaklaşımlar” (kurumsal kilise, kurumsal sinagog, kurumsal cami) alınca insanlar da bunlardan yavaş yavaş uzaklaşmıştır.

Modern zaman insanları kendi ihtiyaçlarını din dışı yollarda aramaya başladılar. Fakat ölçüsüz akıl ve duyguların peşinden giderken kayboldular. Özlem olarak belki aynı şeyi söylediler ama Allah’ı, peygamberi referans olarak almadılar.

Bu açıdan bakıldığında tarih adaleti, eşitliği, özgürlüğü, sevgiyi, merhameti, doğruluğu, dürüstlüğü esas alacak aramalarla sonlanacaktır.

Dinin esas amacı da budur, dinlerin bütün amacı bundan ibarettir. Kimi insanlar bunu talep edecek, kimi etmeyecektir. Bu da insanın takdirine bırakılmıştır. Sonuçta insan imtihan olmayacak mı?

Bu izahtan hareketle benim üzerinde duracağım asıl konu şudur:

Tevrat üzerinde Hahamlar akıl almaz şekilde oynamışlardır. Yahudiliği bir din olmaktan çıkarmış, bir Siyonist ideolojiye dönüştürmüşlerdir.

Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Fırat Irmağı’na, Garp Denizine kadar olacak. Önünüzde kimse duramayacak, Rab Yahova, size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ve ayak bastığınız bütün diyarlar üzerine koyacak.” (Tekvin Bölümü, 12/25)

Aslında bu sözleri Rab Yalova’ya söyletenler  Siyonist Hahamlarıdır.

Basel’de düzenlenen Birinci Siyonist Kongresinde Theodor Herzl, Yahudi Devletinin sınırları şöyle çizmiştir:

Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki (Orta Anadolu) dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı’na kadar.

(The Complete Diaries of Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt 2, sf.711)

Bundan sonra ortamın olgunlaşmasına sıra gelir. Önce Arapların Türklere karşı öfke duymaları sağlanmalıdır. Arap dilini ve geleneklerini çok iyi bilen ünlü İngiliz casusu Albay Lawrence bölgede geniş kapsamlı faaliyetlerde bulunur.

İsrail Devletinin Filistin toprakları, Siyonizm’in ilk hedefi olur. İlk Siyonist Kongresinin yapıldığı dönemde, bu topraklar Osmanlı Devletinin elinde bulunuyordu. Bu nedenle Yahudi liderlerin ilk işi, Filistin’i Osmanlı’dan koparmak istemişlerdir.

Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu ekonomik bunalımdan faydalanarak Filistin’i satın almak için Theodor Herzl İstanbul’a birçok defa gelmiş, Sultan II. Abdülhamit’le görüşmüştür. Bütün Osmanlı borçları karşılığında Filistin’de bir yer istemiştir.

Abdülhamit’de:

Bu yerler bana ait değil, milletimindir. Bu yerlerin her karış toprağı için şehit verilmiştir. 93 Harbinde Orduyu Hümayun Filistin Alayı askerleri, bir tanesi dönmemek üzere şehit oldu. Ben canlı vücut üzerinde paylaştırma yapamam. Filistin’e ancak cesetlerimiz üzerinden girilebilir.” Cevabını vermiştir.

(The Sampson’s Option, Seymour M. Hersh, sf.119)

Siyonistler; “Jön Türkler“, daha sonra “İttihat Terakki Hareketiyle” ilgilenmeye başladılar. Osmanlı İmparatorluğu kısa sürede içinde çökertildi.

Birçok Avrupalı yazar, Jön Türk hareketini ve İttihatçıları Yahudi ve dönmelerin elinde bir oyuncak olduklarını anlatır.

(Young Turcs, Freemasons and Jews, Eli Kedourie, sf.89)

1908 Jön Türk İhtilali öncesinde, Avrupalı Siyonist Yahudiler, Osmanlı vatandaşı olan Yahudilerin Siyonizme hizmet etmeleri için uğraşmış, bu iş için üs olarak da, çok sayıda Yahudi’nin yaşadığı Selanik’i seçtiler. Burada çalışmalar yapan Siyonistler kısa zamanda kendilerine birçok Yahudi taraftar buldular.

Fakat en büyük kazanç Jön Türklerin içinde ünlü bir sima ve Osmanlı Parlamentosunda Selanik mebusu olan Emanuel Karasso oldu.”

(Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman, sf.143)

Selanik Yahudilerinin görevi, Jön Türklere Siyonizm’i benimsettirmekti. Özellikle Karasso, Mazliyah ve Russo’nun görevi, Türk politikacılarına, “Siyonizm’den çekinmenize gerek yok” yalanına inandırmaktı. Bunu da başardılar. 

(Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman)

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz zamanı anlayabilmek için Siyonist ideolojinin iç yüzünü iyi bilmek gerekmektedir. Çünkü Siyonist ideolojide başlangıcından bu güne en ufak bir sapma olmamıştır.

BM son aldığı kararın garabetine bakar mısınız? “…Filistin Torakları üzerinde Yahudi Yerleşim Bölgeleri kurmayı durdurun…” Yaptıklarınız yıkın, çıkın, oraları terk edin yok. Bu göstermelik kararın yaptırım bir gücü olmamasına rağmen, İsrail bu karara bile çıldırdı ve sağa/sola saldırmaya başladı. Çünkü İsrail bu gücü, Muharref Tevrattan almaktadır.

Biz yine geçmişe dönerek hafızamızı tazeleyelim.

  • Jön Türk Kongresinde Siyonistlerin niçin bulunduklarını,
  • Orta Doğu’da kimlerin ne tür işler tezgahladıklarını,
  • İsrail’in nasıl kurulduğunu,
  • Bölgedeki istikrarın nasıl bozulduğu,
  • Savaşların arkasındaki silah tüccarlarını,
  • Provokasyonların arkasındaki elleri,
  • Bölgedeki kukla liderleri,
  • Abdülhamit’in devrilmesi için kimlerin çaba gösterdiğini,
  • İttihat ve Terakki üyelerinin en önemli destekçilerinin kimler olduğunu göremez isek; tarihin tekerrüründen, dinin amacından bile haberimiz olmadan yaşayacağız demektir.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.