“MİLLETİM NEV-İ BEŞER, VATANIM RUY-İ ZEMİN” DİYENLERE TEK SÖZ: DEFOLUN…

logo5

“MİLLETİM NEV-İ BEŞER, VATANIM RUY-İ ZEMİN” DİYENLERE TEK SÖZ: DEFOLUN…  

Ülkenin gündemi her an değişiyor. İlgili, ilgisiz ağızlar konuşuyor. Düşmanlar, durumumuza seviniyor. Samimi olarak acımıza kimse yanmıyor.

Ey Milletim! Bu şartlar altında dahi umudunu kaybetme!

Çünkü senden önce de, senden çok daha zor şartlar altında olanlar, umutlarını kaybetmemişlerdi.

Şimdi birlik vakti, bir araya gelmek vakti, birliğimizin önündeki engelleri kaldırmak vakti:

  • Gelin aklımızı birleştirelim.
  • Gelin milletimizin bölünmesine, vatanımızı parçalanmasına izin vermeyelim!
  • Gelin Milletin çocuklarını, gençlerini ve ailelerini yozlaştırmak isteyenlere fırsat vermeyelim!
  • Gelin devleti yönetenleri adil olmaya çağıralım!
  • Gelin şimdilerde bize reva görülen yeni ‘Sevr’ prangalarını parçalayalım!
  • Gelin milletten gerçekleri saklamayalım, üç/beş kıçı kırık teröristle değil ABD, NATO, AB, İran, Rusya ve benzeri güçlerle savaştığımızı halka anlatalım!

Söylemeye çalıştığım bu sözler bir çıkar, siyasi ve günübirlik endişeler duyan birinin söylediği sözler değildir. Bu sözler içinden geçtiğimiz sürecin bir tercümesidir. Bakın:

Sokaklar Texas gibi… Türlü tedbirler alınsa bile kadın cinayetleri engellenemiyor. Okul önlerinde mahalle aralarında uyuşturucu satışlarının önüne geçilemiyor. Bazı kesimlerde ahlak dibe vurdu, babası kızına, komşu komşusunun çocuğuna tecavüz ediyor. Çöplüklerde parçalanmış cesetler aranıyor.

Aile ve ahlak yapımızda ciddi çözülmeler yaşanıyor. Boşanmaların ardı arkası gelmiyor. Alkol, sigara, uyuşturucu, fuhuş ve ahlaksızlık bütün kesimleri etkiliyor.  Suç işleme yaşı küçülüyor. TV dizileri ve evlilik programları ahlaki değerlerimizi ve aile yapımızı çökertiyor.

Çarpık sanayileşmeyle birlikte gelen modern yaşamın (!) getirdiği bedeller çok ağır bir şekilde ödeniyor. Bencil, kapitalist, sadece kendini seven, ihtişamlı, gösterişli hayatların peşinden koşuluyor. İhtiyaçlara göre değil, arzulara göre yaşanıyor. Toplum adeta cinnet geçiriyor. İnsanlar öfkeli, her olay, yakıp yıkmakla sonlanıyor. Münferit de olsa bir olay bazı mahfiller, büyüttükçe büyütüyor.

Bu olaylar bize yakışmıyor. Bunlar, geçmişin getirdiği ve önümüze koyduğu ağır faturalardır. Bu faturalar, intikam naraları ve öfke çığlıkları atarak, tamtam davulları çalarak ödenemez!

Unutulmasın ki, sosyal olaylar sabahtan/akşama düzelecek şeyler değildir. İnsanlığa insanlık öğretmiş milletimizin bağrına saplanan paslı demir kazıkları sökmek için el birlik yapmak gerekir. Düşman değirmenine su taşıyan ajanların ihanetlerini devletin durdurması için devletin objektiflik, şeffaf ve adaletli olması gerekir. Devletin devamı için ehliyetli, liyakatli, meşveretten anlayan, maslahatı kendine görev bilen ve ortak akıl kullanmak gerekir… Onun için de milletçe bir olmak, bir arada durmak gerekir…

Milletim nev-i beşer, vatanım ruy-i zemin” diyenlere, her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış bu vatanda cirit atmalarına fırsat vermemek için onlara defol diyecek bir iradenin oluşması gerekir… Bayrağımın altında yaşayan, ekmeğimi yiyen, ardından da ihanet eden nankörlerden hesap sormak gerekir…  Ayağımızın altındaki zeminin kayıp gitmemesi için, içimizin acımaması için, bu işlerin derhal yapılması gerekir!

Bilimsellikten uzak, ideolojik saplantılarla dolu eğitim/öğretimin kazandırdığı,  öz-güvenden yoksun, pısırık, kişiliksiz, bencil ve egoist yapıdan şiddetle ve en kısa zamanda kurtulmak gerekiyor. “Kapitalist, zengin-fakir arasındaki uçurum, rızık kaynaklarının yağmalanması ve İslamsız lığa son vermek gerekiyor.”

Ülkemizin konumu, her muhterisin iştahını kabartıyor. Zira “Yol üstünde bağı olanın başı beladan kurtulmaz” sözü yerinde söylenmiş sözdür. Silah, altın kaçakçılığı, para aklama, organ ticareti, uyuşturucu trafiği açısından stratejik bir önem arz ediyor…

Şimdi bu olayları çözüme kavuşturmak için bir seferberlik gerekiyor. Sorunda burada düğümleniyor.

Sosyal yapımız param parça, bir birliktelik yok, ortak bir dua yok, kıbleler muhtelif, herkesin rehberi ayrı, Kur’an’ı ayrı, Peygamberi ayrı…

Bunlardan ülke sorunlarına çözümler beklemek saflıktır. Bu insanlar sadece söz dalaşı yapar, sadece ilgili yerlere jurnal ederler… Bu insanlar hem geleceğimizi kararttılar ve hem de düşmanın ekmeğine yağ sürdüler.

Mademki bu ihanet şebekelerinin çanlarına ot tıkamak, mademki çocuklarımıza, ailemizle, komşularımıza, şehrimize, ülkemize ve ülkemizin çevresiyle daha yakından ilgilenmek zamanı geldi, o halde:

  • Gelin; daha fazla kan kaybeden toplumsal barış ve kardeşliğimizi pekiştirelim!
  • Gelin; siyasi ve ekonomik boyutlu sorunlarımız için çözüm ve çareler üretelim.
  • Gelin Kerbela’yı aratmayan davranışlardan uzak duralım.
  • Gelin Sokaktaki insanları germeyelim.
  • Gelin sosyal katmanlardaki farklılaşmalara, ekonomik dengesizliklere, Psikolojik bozukluklara son verelim.

Bakın, din ve Ahlak yozlaşırsa; insan yalanı, aldatmayı, hileyi,  gasp, inkar, sövgü, yergi, tembellik ve başkasının sırtından geçinmeyi normal bir şeymiş gibi görür.  Bundan kaçınmanın farz olduğunu, değilse bunların sosyal yapıda büyük yaraların açılmasına sebep olacağını, eğer eşitlik, kardeşlik, sevgi, merhamet, paylaşmak ve cömertlik duygularından uzaklaşılırsa, toplumun çöküşü mukadder olur.

İnanç eksikliği, otorite boşluğu sorunu çözülmeden başka hiçbir sorunu çözmek imkansızdır! Tarih boyu bunun aksi ispat edilememiştir.

Dünya ve ahiret dengesi, mülk konusu, Allah/ahiret ve otoritenin kime ait olduğu konusu vicdanda, inançtaki bozulma ve samimiyetsizlikle (ikiyüzlülük) bitirilmeden bir şeyi düzeltilemez…

İşte Kur’an bize döne döne bu konuları anlatır. Kur’an bize dünya ve ahiret dengesini sağlamak için mülk konusunda aşırılığa düşmememizi istiyor. Ölü ruhlara nispet, ölü bir din ve ölü bir Kur’an’dan uzak olunmasını istiyor.  Duyguların mekanı olan vicdanı, düşüncelerin mekânı beyini boş bırakmak, insanın korkusunu arttırıyor ve dengesini bozuyor.

Dengesi bozuk olanlarla bir iş yapılamaz..!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.