YERLERDE VE GÖKLERDE OLAN İŞ VE OLUŞLAR SONUÇTA ALLAH’IN ESERİDİR!

logo5

YERLERDE VE GÖKLERDE OLAN İŞ VE OLUŞLAR SONUÇTA ALLAH’IN ESERİDİR!

Yine bir “FITIR” Bayramını geride bırakıyoruz. Bir dahaki Bayramı kim göre…

Ramazan ayında siyasetin ateşi sönmedi… Söz söyleme ahlakı sıfıra düştü… Kendilerini güçlü görenler, kendilerini haklı görmeyi sürdürdü…

Denilecek tek hakikatı ifade etmek gerekirse; “ÖLÜM VAR”, gerisi teferruat…

Kanaatimce yapılacak en doğru iş:

İyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmak, hak ve adalet için el birlik olmak, güçlüklere göğüs germek, zamanın kötülüklerine isyan edip ayağa kalkmaktır.” (Asr Suresi)

Çünkü Kur’an’ı Kerim bize bunu anlattı. Ramazan ayında tutulan Oruç bize bunu söyledi.

Ancak Müslümanlar için bir değer olan Kur’an’la Müslümanların arası oldukça açık… Kur’an’ın yasakladığı birçok kötülük gündemde… Kötülüklerden kimse rahatsız değil..!

Allah her insanı “eşit” yaratmış olmasına rağmen, azgınlık ve sapkınlık eşitliği bozuyor. Adaleti kabul etmeyen “küfre ve şirke” düşüyor..!

Küfür ve şirk, dünyanın ve insanın sonunu getiriyor..!

Hâlbuki insanoğlu, O’ndan başka İlah (Allah) olmadığını kabul etmiş olsaydı, küfre ve şirke bu kadar diretmeyecek, Mülkün O’na ait olduğundan şüphe duymayacaktı.

Teessüf etmek gerekir ki, “Mülkü ve Tevhidi” anlamak istemeyenler azacaklar, küfre ve şirke düşmüş olacaklar, Ahirette Allah’ın azabını tadacaklardır.

Demek ki Allah her insanı “eşit” şekilde yaratmış ve “adil” şekilde yargılayacaktır. Bu konuda kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Peygamberler bile bu kanuna dâhil edilmiştir.

Bazı insanlar zannediyor ki, Peygamberler ve bazı kavimler Allah’ın koruması altında…

Hayır!

Kimseye böyle bir ayrıcalık verilmemiştir. Bütün her şey, eşit şekilde Allah’ın tasarrufundadır. Kimsenin kimseden “Ameli” dışında bir üstünlüğü yoktur.

Kur’an’ı Kerimde belirtildiği üzere Allah, insanları tarihsel olaylar üzerinden evrensel değerlerle (hak, adalet, merhamet, ahlak, fazilet, iyilik,  doğruluk, güzellik, hayır, kibir vs.) buluşturur.

Bu buluşma, akıl ve nakilledir. Aklı olmayan her şeyden, nakle ulaşamayan da dinin bazı kısımlarından sorumlu tutulmayacaktır.

Bu yazıda şu önemli konuyu da dile getirmek istiyorum:

Devlet; “statüko, otorite, üstünlük” demektir. Zamanla Devlet bu anlayış içinde yaşarken donar. Devlet kurumlar hizmet üretme esnasında bir “zulüm” makinasına dönüşebilir.

Zulme son vermek maksadıyla ortaya çıkmış olanlar, bir müddet sonra kendilerini “otorite, üstünlük ve statüko” içinde bulurlar.

Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.

Demek ki iş, zannedildiği kadar kolay değil… Yeni fikirler tesis etmek, değişimci bir ruha sahip olmak ve iktidara gelirken de “Ömer” olmak kolay değil…

Kolay olmayanı/olanı inşa için iki yöntem gerekir:

  • Kurumsal olmayan değişiklik… Bu kolay bir değişikliktir. Kanun ve Kararname çıkarır, halka vaatlerde bulunursunuz, işi çözersiniz.
  • Kurumsal değişiklik zihniyetle ilgilidir. Değişiklik yapmak, bazen yıllar ister. Bunun için insanın muhtaç olduğu “adalet, eşitlik, birlik, beraberlik ve barışı” tesis etmek zor iştir.

Niçin zordur? Çükü bunlar sadece gösteriş değil, yaşanacak, hayata geçecek şeylerdir. O bakımdan tesis etmek zordur. Zor tesis edileni yıkmak ise o oranda kolaydır.

Zor tesis edilen Yıkılırsa ne olur?

Yeryüzü kan gölüne döner, medeniyetlerin yıkılmasına sebep olur!

Üzülerek ifade etmeliyim ki İslam Ülkeleri, “Ümmet, Adalet, Eşitlik, Kardeşlik, Birlik, Beraberlik ve Barış” bilincinden uzak oldukları müddetçe:

Diktatörlerin elinde; açlık, yoksulluk, ırkçılık ve cehaletin” içinde boğulup gidecektir..!

Dikkat çekmek isterim ki, dünyanın ve insanlığın korunması, herhangi bir din ve herhangi bir millet tekelinde değildir. Sorumluluk bütün insanlığa aittir. İnsanlık camiası insanlıktan çıkmış olanları, kendi bünyelerinden temizlemedikçe, insanlık çürümeye devam edecektir.

Mesela diktatör Suudi Krallığı akla ziyan “Babil” kulesi yaparken, varoşlarda yaşayan Suudi Halkı bir dilim ekmek için hacıyolu beklemeyi sürdürecektir…

Suçsuz insanlara zulüm kusan ABD, İsrail ve İngiltere ile birlikte Suudiler, işledikleri “insan hakkı ihlallerinin” cezasını ağır ödeyeceklerdir. Çünkü “insan hakkı ihlali” büyük günahtır.

Bu İlahi adaletin ne zaman tecelli edecek, ceza ne zaman tahakkuk edecek bilmiyorum fakat bir gün mutlaka olacak ve bu gün mutlaka gelecektir. Zira “Gaybı bilmek Allah’a mahsustur.” Yunus/20

Keşke Müslümanlar (insanlık) ihtiyaçları kadar tüketselerdi, fazlasını ihtiyaç sahipleriyle paylaşsalardı; en yüce değer olan emeği, toplumculuğu, meşru ekonomiyi, dayanışmayı, yoksulu, zayıfı, ezileni korumayı becerselerdi, insanlık bu günlere düşmezdi!

Misaller verelim:

  • İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur.” Necm/39.
  • Yoksulların zenginlerin malı üzerinde hakkı vardır.” Meariç/25.
  • Mallar sizden zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın.” Haşr/7
  • Sana neyi vereceklerini sorarlar, de ki ihtiyaçtan fazla olanı” Bakara 219.

Hz. Peygamberin hayatı aynen böyleydi.

Heyhat ki, Hz. Peygamberin bu hayatı insanlık anlayamadı. Çağdaş dünyaya Müslümanlar, İslam’ı bu şekilde taşıyamadı. İslam’ın temelinde olan eşitlik, adalet, kardeşlik, emek, paylaşmanın dini olduğunu kavrayamadı.

Bir soru soralım:

Acaba Dünyada bu kadar kötülük oluyor da, Allah niye müdahale etmiyor?

Siz etmediğini mi zannediyorsunuz? Siz Allah denilince ne anlıyorsunuz? Allah’ın kötülükleri seyrettiği falan yok, sürekli müdahale halinde..! Allah’ın müdahalesi akıl-mantık dışı şeyler değildir.

Tarih boyunca insan “Adalet için, özgürlük, eşitlik, emek, barış, iyilik, doğruluk” için birçok mücadele de bulunur. Bu mücadeleler bizzat Allah’ın müdahalesi sonucu olmaktadır. Yeter ki insan bir çaba içine girsin.

Din birileri için İslam’ın 5 şartı da olabilir, başkasına göre bu vecibeleri yerine getirmek sadece bir kimlik olabilir. Bazısına göre din, inanç, kimlik, Ritüel değil,  “DAVRANIŞ” tır. İyi ve dürüst davrananlar, adaletli olanlar kim olursa olsun Allah katında makbuldür, Müslümandır ve cennete layıktır. Yani din iyi, adaletli ve dürüst olmanın kendisidir.

Peki, Allah’a, Peygambere ve inananlar yalan söyleyen, iftira atan, kul hakkı yiyen, hırsızlık yapan, insanları dolandıran kimse Müslüman olur mu? Allah’a inanan bir insan bunları yapar mı?

Aslında insan gerçekten  inansa, bu ve buna benzer kötülükleri yapmaz/yapamaz! Allah’a inanmak, kurudan kuruya inanmak değildir, davranışla ilgilidir. Yani bir his değil, bir davranıştır…

Müslümanlar İslam’a kulaklarını tıkamıştır. Mal, mülk, şan, şöhret, kariyer ve konfor derdine düşmüştür. Öyle ki riya bulaştırılmadık bir “Ritüel” yok gibidir… İnsan bencilliğin esiri olmuş, hak ve hukuk rafa kalkmış, her şey yalnızca dilde kalmıştır…

Çözüm:

Şimdi Kur’an’ı bir kenara itmek yerine hayatımızın merkezine almak, Kur’an ilkeleriyle hayatı yeniden inşa etmek ve Hz. Peygamberin zirvede esen cömertlik rüzgârlarını estirmek lazımdır!

Söylemeye çalıştığım sözler, İslam diye bir derdi olanlar,

Hak, adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük, dürüstlük, yetimi, yoksulu, alttakini korumak” isteyenler,

Mazlumun yanında olanlar, zayıfı güçlüye ezdirmeyenler, kamu malını temerküz etmeyenler, yeryüzünde Allah’ın yüzünü görmek için açları ve yoksulları sevindirenler içindir.

Vesselam…

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.