HZ. MUHAMMED’İN GÜÇ KAYNAKLARI

logo5

Hz. MUHAMMED’İN GÜÇ KAYNAKLARI

Bu yazı, bazı kişileri rahatsız etmiş olacaktır. Çünkü eski düşünceler kanatılmadan yenileri “aşı” tutmuyor!

Düşünen insan dini düşünce dâhil eleştirirse, insanlığa bir fayda sağlamış olur.

Bizim amacımızda dini düşüncenin yeniden inşasına katkı sağlamak, önündeki engelleri deşifreye çalışmaktır.

İslam Dünyası uzun bir süredir akıl tutulması yaşıyor. Moğol ve Bizans baskısı altında kalan Selçuklu’dan bu tarafa “AKIL” kerih görülünce, Müslümanlar inzivaya çekilmek zorunda kaldılar.

Müslümanlar, Mevzu Hadis ve Mutasavvıf Dünyasının anlattığı duygu yüklü Hz. Muhammed’e yönelince, tebliğci, dinamik ve meydanlara sığmayan Nebi, unutuldu…

Hâlbuki “akılsız din olmaz” sözü savunulmuş olaydı, durum farklı olacak, İslam; ilk zamanki dinamiğini koruyacaktı.

Hz. Muhammed insanlığa akla dayalı evrensel doğruları tebliğ ederken zorba olmadı. İnsanlığı müjdeledi, uyardı, adaleti, sevgiyi, sözün namusunu ve merhameti anlattı. Hatta bu değerleri hayata taşırken büyük bedeller ödedi.

Fakat daha doğar doğmaz, “Âlemlere Rahmet” olan “Allah’ın kulu ve elçisi” uçar/kaçar bir hale sokuldu. Öyle ki O doğduğunda, Kisra’nın ateşi sönmedi. Bizans’ın gölleri kurumadı. Kâinat, onun yüzü suyu hürmetine yaratılmadı.

Hâlbuki O, hepimiz gibi bir insandı. Bedir’de, Uhut’da vuruşa vuruşa tarihin meydanına çıktı. Allah’ın iradesi onun vicdanında dile geldi ve Allah o vicdandan insanlığa seslendi…

MECNUN değildi. O, Cinlerle değil, Nusaybin’den gelen ve cinlere inanan yabancı bir heyetle görüştü ve konuştu.

ŞAİR değildi.

KÂHİN değildi. Kimin nerede öleceğini, İstanbul’un fethedileceğini, Fatıma’nın en önce öleceğini, Deccal’in zuhur edeceğini haber vermedi.

SİHİRBAZ değildi. Eliyle işaret edince ayı ikiyi bölmüş, bir kap yemeğe elini dokununca üç yüz kişi doymuş, parmaklarından sular akıtıp orduyu doyurmuş değildi…

Tükürüğü şifa, idrarı deva değildi…

Çölde susuz kalınca bir kap suya üfürünce kaptaki su çeşme olup akmış değildi…

Def-i haceti için bir yere oturmuş; civardaki iki ağaç hemen gelerek onun üzerini örtmüş kalkınca da ağaçlar tekrar yerine gitmiş değildi…

Hz. Ali’nin gözüne tükürünce gözü iyileşmiş, güvercin mağaranın kapısına yatmış, örümcek mağaranın önünü örmüş, kurt onun peygamberliğini haber vermiş, deve ona salavat getirmiş, arslan, ceylan, keler onunla konuşmuş değildi…

Bu olaylarla Allah Resulünün uzaktan yakından ilgisinin olmadığı Ayetlerde defalarca anlatıldı. (Tekvir; 22, Hakka; 41-42 Müddesir; 24, Duhan; 14, Tur; 29).

Hal bu iken inkârcılar, sürekli olarak onu harikalar göstermesi için zorlarlardı. “Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor!” (Furkan; 7)

Cenab-ı Allah buyurdu ki:

Yerden bir pınar fışkırtmadıkça… Hurmalıklardan ve üzümlüklerden bir bahçe yapıp aralarından çaylar akıtmadıkça… Yahut iddia ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça düşürmedikçe… Veya Allah’ı ve melekleri karşımıza açıkça getirmedikçe… Altından bir evin olmadıkça ya da gökyüzüne çıkıp oradan bize özel bir mektup getirmedikçe sana inanmayacağız!” Söyle onlara: “Rabbimin şanı yücedir. Ben sadece bir beşer, sadece bir elçiyim.” (Zaten) kendilerine doğru yolu gösteren rehber geldiğinde insanların imana yanaşmamasının nedeni (işte bu) “Allah bir beşeri mi elçi gönderdi?” demelerinden başka bir şey değildir…” (İsra; 90-94).

Demek ki inkârcıların beklentileri hiç değişmiyor… İnsan bir kere akıl tutulmasına düşmesin, ondan her akılsızlık zuhur ediyor!

  • Hiçbir Peygamber yoktur ki, kendisinden sonra getirilen din, “ters yüz” edilmemiş olsun!
  • Hiçbir peygamberin söylemi yoktur ki, kendi çağının “dindarları” ile tersleşmemiş olsun!
  • Hiçbir Allah’ın kulu ve elçisi yoktur ki, devrinin din adamlarının “öfkesini” çekmemiş olsun!

Bunun için Allah, Resulüne iki şey verdi.

  • Kur’an-ı Azim, (Söze dayalı doğrular)
  • Hulg-ı Azim”, (Kendisiyle müsemma doğru davranışlar)

İşte Allah Resulünün güç kaynakları…

Bu iki özelin dışında hayatın kendisi, hayatta olup/biten her şey zaten mucizedir. Bu Sünnetullâh karşısında (mucizeler) insanlık aciz kaldı. Güneşin doğması, mevsimlerin ve geceyle gündüzün ölçülü şekilde birbirini takip etmesi, insanı hep aciz bırakmıştır.

Diğer önemli bir mesele de, Allah’ın kulu ve elçisinin fakir ve soyunun kesilmesi meselesidir.

Bu konuda da Cenab-ı Allah buyurdu ki:

Biz sana bol nimetler verdik. Şu halde Rabbine yönel ve saldırılara göğüs ger. Sana kin besleyendir asıl kökü kuruyacak olan; hiç kuşkusuz.” (Kevser; 108/1-3).

Anlaşıldığı üzere Allah Resulü çok zengindi! Hem de akla hayale sığmayacak kadar büyük servetlerin sahibiydi. Bu zenginlik onun El-emin, muazzam bir ahlak, doğruluk ve dürüstlük abidesi olmasındandı.

Yani mealen Allah Resulüne denildi ki; bu söylentilere aldırış etme, sönüp gidecek olanlar, sana kin ve düşmanlık besleyenlerdir. Sen Allaha yönel (salat et) ve onların saldırılarına göğsünü siper et (nahr yap). Bıkmadan, usanmadan ve asla yılmadan hak bildiğin yolda yürü…

Görüyoruz ki Allah Resulü, mal mülk zenginliğini seçmemiş, elinde imkânı olmasına, fırsatlar önüne serilmesine rağmen böyle bir yolu tercih etmemiştir.

Bir zenginlik yarışıdır oyalanıp duruyorsunuz. Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş…“ (Tekasür; 102/1-2)

Eğer Kur’an teberrüken değil, tefekküren okunursa, bunun böyle olduğu görülecektir.

Yeryüzünde Müslümanların (insanların) yapacağı iyilik, güzellik ve doğruluğu yaymak, yaşamak Allah’ın emri olmakla birlikte, Allah Resulünden Müslümanlara miras kaldı… Bunları yaparken hiçbir maddî karşılık beklenilmemelidir. Zira yapılanın ecri Allah’a aittir.

Din baronları gibi ayet alıp, ayet satan olmamalı, din istismarcılığından uzak durmalı!?

Allah’ın dini üzerinde sektör oluşturulmasına asla izin vermemeli!?

Hukukun Üstünlüğünü” duvarlarına yazan ve fakat hayatına sokmayanlardan olunmamalı!?

İktidarın sofrasında oturandan “Adalet” beklenilmemeli!?

Nihayetinde:

Kâbe’deki tanrı ve kutsallık istismarına dayalı dini oligarşik yapı yıkılmalı ve “MÜBAREK” sayılan Mekke ve Medine, Müslümanlarca ortak olarak yönetilmeli,  

Din üzerinden, Allah, kitap, peygamber üzerinden servet yığma sonlandırılmalı,

Allah’ın evi kazanç kapısı olmamalı,

Cahil bırakılmış İnananlar, müşteri yerine konulmamalı,

Bunlar üzerine kurulmuş her örgütlü yapı dağıtılmalı,

Din yalnız Allah’a has kılınmalı, vicdanın “YALIN SESİ” olmalıdır..!  

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.