TEFRİKANIN SEBEBİ ÂLİMLERİN KİBİR VE İNADIDIR!

logo5

TEFRİKANIN SEBEBİ ÂLİMLERİN KİBİR VE İNADIDIR!

Girmeden bir millete tefrika düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!”

Dini konularda kafa karışıklığı yaşıyoruz. Doğru bildiğimiz yanlışlarda boğuluyoruz. Her kafadan çıkan seslerden sarsılıyoruz. Akıllarımız kirada, bizim adımıza başkaları düşünüyor. Kim ne derse, peşinden koşuyoruz.

Din, akla ve vicdana seslenirken, her şey gözümüze kulağımıza hitap ediyor.

Kısaca Dini Hayat, vicdanla başlayan bir iştir.

Günümüzde din, Türk Relijinine dönüşünce; insanın aklına ruhlar, ölüler ve ayinlerden başkası bir şey gelmiyor.

Gelmese de din zaten bu değildir.

Gerçek din, üç temel üzerine oturur. “Adalet, Mülkiyet, Velayet.”

Adalet, sahip olduklarımıza ne kadar sahip olacağımızın ölçüsüdür.

Mülkiyet, bir kimsenin namazına-niyazına bakmaksızın, o kimsenin dinar ve dirhemle olan ilişkisine bakılmalıdır. O dinar ve dirhem ki, size bir ölçü verir. Yani insanın eline geçirdiği güç, onun dindarlığıdır.

Velayet, dostun-düşmanın belli eden diğer ölçüdür.

Bu konuda Hz. Ömer der ki, “…Bir Müslüman Allah’ı zikrederken dili aşınsa, oruç tutarken damarları kurusa, namaz kılarken beli kamburlaşsa; yine de Allah’ın Dostlarını dost bilip sevmedikçe, düşmanlarını düşman bilip gereğini yapmadıkça, dini anlamamış, kâmil dindar olmamış olur…”

Din ve Adalet, kişinin ahlakında ve özgür iradesinde de yadsınamaz ölçüdür.

İnsanın Allah’a ve diğer insanlara verdiği sözden cayması, insani olmayan davranıştır. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana durmak, işi ehliyet ve liyakate göre taksim etmek, adaletten sapmamaktır. Çünkü din olmadan adalet olmaz! Adalet yoksa barış ve hürriyet ancak teslimiyettir.

Merhum Erbakan ömrünü, İslam Ümmetini bir araya getirmekle geçirdi. Ama vefatının akabinde oğlu, kızı, gelini, damadı, kardeşi, dava arkadaşları bir araya gelemedi.

Müteakiben bendeniz 70 yıla yakın zamandan beri, beraber yaşadığım bu milletin Ümranı için (mamur, inşa ve bayındır kılma) ömrünü vermiş nice ilim ve siyasi erbap tanıdım.

Gürdüm ki, laf ile âleme nizam vermek kolay ama gerçekte zor! Şeytan boş durmuyor! İşin içine birde para ve iktidar hesapları girince aile olsun, millet ve ümmet olsun bir araya gelmesi külliyen zor!

İslam kardeşliği evrenseldir, ancak biz bu birlikteliği kendi içimizde bile sağlayamıyoruz. Mezhep olsun, tarikat ve cemaat olsun bir birliktelik yok. Niçin? Yazının içinde de söylediğimiz gibi, Şeytan boş durmuyor! İnsanın içinde ki savaşı bütün hızıyla körüklüyor!

İçimizdeki iyilikler Melek, Şeytan kötülüklerdir. Şeytan insanı iyiliklerden uzaklaştırıyor…

Daha çarpıcı misal verelim.

Hz. Nebinin vefatından bir yıl önce “Veda Hutbesinde” bir araya gelen insan sayısı 100 bin kişidir. Bir yıl sonra Nebinin vefatında bu kalabalık ortalıkta yok… Üç gün boyunca ortada kalan Resulün cenazesi 17 kişiyle kaldırılmıştır.

Demek ki Sahabeler, Resulullahın vefatı için bile bir araya gelemediler. Bu dün böyle idi, bugün de böyle…

Ama biz yine de vahdete doğru yürüyeceğiz. Allah’ın ipine tutunanlar, iman edenler, iyi işler işleyenler, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler olarak yürümeye devam edeceğiz. Hakemlik, tebliğ, yardım konularını koordine edecek, Müslümanları birlik olmaya çağıracağız.

Diğer yandan aynı Allah’a, Resulüne ve Kitabına iman eden Müslümanları tek bir millet, tek bir ümmet ve tek bir istişare meclis etrafında toplanmasına devam edeceğiz. Zor ama bu Müslüman için bir hedeftir. Bunun bir hedef olduğuna inanacağız!

Değilse Müslüman hedefinden yürümemiş, “Daru-s Selam’ı” (En‘âm 6/127; Yûnus 10/25) terk etmiş oluruz.

Müslüman kardeşliğinin yıkılmasına kimsenin hakkı yoktur. Çünkü bu kardeşlik nesep ve tarikat kardeşliği değil, din kardeşliğidir. Bu kardeşlik çerçevesini daraltmaya kimsenin hakkı yoktur.

Ne yazık ki, bugün kendini cemaat olarak tanımlayan gruplar, başkalarını Allah’a, Resul’üne ve Kitaba çağırmak yerine, kendi örgütlerine, kendi fikir babalarına çağırıyor. Kendileri gibi düşünmeyenleri rakip görüyor ve dışlıyor.

Cemaat liderleri mutlaklaşıyor, masumiyet isnat ediliyor, ğaybi tasarruflarından söz ediliyor, Cemaat liderleri Hâşâ Allah’la Cebrail’e bile gerek duymadan görüşüyor, Resulullah’la halvet, 3 ler, 7 ler, 40 larla istişare ettikleri söyleniyor.(!)

Bu da vahdet, istişare ve şur’a zeminini yok ediyor. Çünkü İslam Dininde böyle bir hayat yapısı yoktur!

İmanın şartları belli… Allah, Resul, Kitaba, Ahiret Gününe yönelik bir inkâr elbette ki, tekfirliktir.

Fakat birinin içtihadını reddetmek böyle değildir. Bir düşünürün mutlaklaştırdığı fikri kendisini bağlar. Kendi zanlarını dinden bir hüküm görenler kendilerini bağlamakla birlikte peşinden gidenleri de sorumlu tutar.

Bir kişinin nasla çelişmeyen bir görüşü, benim görüşümün tam tersi de olsa en az benim kadar doğrudur. Mesela Abdest konusunda İmamı Azam ve imamı Şafi aynı şeyi söylemiyor. Söylemiyorlar ama kavga da etmiyorlar. Birbirlerini tekfir etmiyorlar. Parmağı kanayanın abdesti bozulur mu bozulmaz mı? Hanefi Şafiye “sen abdestsiz namaz kılıyorsun” demiyor.

İşte zamanımızda bu hoşgörüye ihtiyacımız var

Bunun için asla Mezhep, tarikat, ya da dini önderleri Rab edinmemeli, kimse kendi cemiyet ve cemaat önderini mutlaklaştırmamalı, onun görüşünü tek doğru olarak görmemeli, o görüşte olmayanları tekfir etmemelidir…

Hep birlikte Allah, Resul ve Kitab, Ahiret Günü imanına sarılmalıdır!

Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bir gün bize gösterilecektir…

Benim bir başkasına uzaklığım o kişinin bana uzaklığına eşittir. Benim fikirlerim bir başkasına ne kadar garip geliyorsa onun fikri de bana o kadar gariptir, ama bu gariplikler aynı topraklarda yaşamamıza engel olmamalıdır.

Ben, başkasının İlahı ve Rabbi olmadığım gibi başkası da benim ilahım ve rabbim değil. Biz parmak uçlarımız gibi farklıyız. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada olabiliriz! Herkesin kutsal ve yanılmaz bir lideri, “Atalar dini” vardır.

Herkes vahdet diyor ama kendi lideri, kendi örgütü ve kendi görüşü etrafında bir vahdet den söz ediyor… Bunlar, vahdet değildir. Onlar sizin musalla taşında Meyyit gibi olmanızı istiyor.

Zaten vahdetin önündeki en büyük engel de bu değil mi?

Şimdi Şii ve Sünni gruplar ayrışmış vaziyette. Sünni dünyada Selefi ve Sufi ayırımı da var. Şiiler ve Sünniler ayrıca kendi içinde mezhebi ve tarikata dayalı, ideolojik, politik, felsefi kanaat farklılıklarına dayalı ayrılıkları söz konusu…

Herkes mehdi bekliyor… Fakat kimse kimsenin Mehdisini kabul etmiyor! Ya Sünnilerin ve Şiiler ötesinde bir Mehdiyi de İngiltere, ABD çıkartırsa, buna ne diyeceksiniz.?!

Âlimlik önemli, ama bizim âlimler ne kadar âlim?  Âlim denilenler, dünyada olup bitenden, dini gelişmelerden ne kadar haberdar?

Bana kalırsa dünyanın sorunu burada…

Tefrika alimlerin kibir ve inadında..!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.