İSLAM, LÜKS İÇİNDE YAŞANMAZ!

logo5

İSLAM, LÜKS İÇİNDE YAŞANMAZ!  

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla

”… 8. Biz insana iki göz vermedik mi? 9. Bir dili ve iki dudağı yok mu onun? 10. Ona yürüyeceği iki yol gösterdik. 11. Fakat o zor gelene yaklaşmadı. 12. Bilir misin nedir zor olan? 13. Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak… 14. Zor zamanda vermek… 15. Öksüzün başını okşamak… 16. Düşmüşün elinden tutmak… 17. İman etmek, güçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak, sevgi ve merhamet yumağı olmak… 18. İşte erdemliler bunlardır. 19. Kâfirlik edenler ise şer odaklarıdır. 20. Onların ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak.”  (90/30 Beled Suresi)

Bu ayetler karşısında insan, dehşete düşer, nitekim de öyle olmuştur. Lakin insan zalim ve cahil olması sebebiyle bu inancından hemen vazgeçer ve zulmün batağına düşüverir.

Surenin ilk ayetinde Mekke kastedilerek (belde) mecaz olarak dile getirilmiştir:

  • Dile gel ey insanlığın kalpgahı Kâbe… Söyle niçin kuruldun?
  • Âdemi, Havva’yı, İbrahim’i, İsmail’i, Hacer’i anlat… Yıllar yılı gölgende kimler barındı?
  • Anlat ki insanlık karanlıktan ve dertlerinden kurtulsun!
  • Anlat ki insanlığın uyanışı, dirilişi, inşası yeniden başlasın! Anlat ki insanlık, peygamberlerin müjdeleriyle yeniden buluşsun!

Fakat bugünlerde insan ne son ilahi vahyi anlıyor, ne adaleti kavrıyor, ne de sağduyu olan vicdanını arındırabiliyor. Yaptığı tek şey, günahlarının üstüne günah bindiriyor.

Elbette ki tezkiye yapmak önemli ve akıllı bir davranıştır. Rahmet, bereket ve mağfireti talep etmek güzeldir. Fakat iş, bu kadar basit değil ki…

Kapitalist hayatı ve Mamonu terk etmeden (kul olmadan) tezkiye yapılamaz!

Yalan/dolan bir hayat sürmekle, hak yemek ve haksızlık yapmakla tezkiye olunmaz!

İnsanın bu prangalardan kurtulmasının yolu, önce Müslüman, sonra Mümin olmaktan geçer.

Bakın hiçbir devlet gücü olmadan insanlıkta yayılan tek din, İslam’dır. İslam’ın sahibi Allah’dır. Yine Allah İslam’ı insan için fıtrat yapmıştır. Bu bakımdan Allah nurunu inanan kulları üzerinden tamamlar…

Bu sebeple bunu çok iyi bilen Batının Gizli Silahı Oryantalistler, “İslam’ın gelişmesi ve yayılması Müslümanlara bırakılmayacak kadar önemlidir!” Demiştir.

Oryantalistler niçin böyle dediler? Çünkü Allah birçok ayetinde buyurdu ki, “Kurtuluş İslam’dadır

Haydi, ey Müslümanlar hep birlikte Allah’ın kopmak bilmez ipi Kur’an’ı Kerim’e sarılalım…”

Şimdi İslam Düşmanlarının, Batı’nın Gizli Silahı Oryantalistlerin “ihanet planlarını” tarihin çöp sepetine atma günüdür!..

Yeter ki Müslümanlar vehim, korku ve kuşkularından kurtulsun ve bu kavramlarla düşmanlarını beslemiş olmasınlar!..

Aslında inkârcı ve münafık, keyfiyet olarak hiç de güçlü değildir. Çünkü şeytanın hilesi her zaman zayıftır. Bu durumu Allah kullarına Ankebut Suresinde (örümcek ağı) anlatmıştır.Şeytan ve düşman zayıftır, ancak onları güçlü kılan bizlerin zaaflarıdır. Yani “siyasete, servete, şöhrete ve şehvete” olan meyildir. Müslüman bu hırsından kurtulduğu zaman güçlü olacak, azametinden üstünde yaşadığı toprağı titreyecektir.

Bunun için Mümin:

  • Allah’ı ve Ahiret Günü’nü iyi anlayıp iman etmelidir!
  • Kur’an’ı Hz. Peygamberin okuduğu gibi okumalı, ashabın anladığı gibi anlamalı, yani teberrüken değil, tefekküren okumalıdır!
  • Sözün namusu için yaşamalıdır!
  • Hayatın gerisine düşmeden ahlak ve adalet yolunda öne çıkmalı, şayet geri düşmüşse nedenleri üzerinde iyiden iyiye düşünmelidir!
  • İnsanlar düşünmeli, kendilerini eleştirmeli, sorgulamalı, sorumluluk yüklenmeli, bu “niçin” böyle, bu “neden” diye sormalı, şükretmeli, iş yapmalı, doğru bilinen yanlışlardan vazgeçmelidir.
  • Hayatı sezgiyle değil, akıl ve vicdanla kavramalıdır!
  • İşte o zaman İslam, ete kemiğe bürünmüş olur…

Demem o ki, sadece dünyaya ayak basmak yeterli değildir. Sadece sahada top dolaştırmak, galibiyet için kâfi gelmiyor. Kazanmanın yolu iyi, güzel, doğruluk içinde çalışmak ve adil olmaktan geçiyor.

Ayrıca İslam’ın gelenekçiliği ve muhafazakarlığı yenilenmelidir…

Eğer Allah’ın yanında değerini bilmek istiyorsan, önce sizin yanınızda O’nun değerinin ne olduğuna bakacaksın!

Gelelim İslam’ı yaşamaya:

İslam, Lüks içinde yaşanmaz… Çünkü İslam olmak insan için bir hedef, bir davadır. Davalar acılar içinde doğar ve yaşar!

Lüks içinde yaşam, kişiyi cimrileştirir. Cimrilik hayatın kablolarını yanlış bağlamaktır. Yanlış, yanlışı doğurur.

Mutluluk paylaşmakla olur!

  • Maddi paylaşmakta insanlık uzaktır. Şayet yakın olsaydı, Yunanistan ve Bulgaristan kapılarında Suriyelilere seyirci kalınmazdı.

Bugün İnsan yeryüzünde elinde olanı paylaşamadığı için kötülük orduları yeryüzünü istila etmiştir!

Paylaşmak akıl, vicdan, sağduyu sahip insanların becerdiği asil bir davranışıdır. İnsanoğlunda iman dibe vurduğu için insan insanlıktan çıkmış, gücü yeten yetene noktasına gelmiştir…

Şimdi bu zamanı hep birlikte yaşıyoruz… Görmüyor musun insanoğlunun mahrem ve kutsalları ayaklar altında…

Yazık ki, asaleti dibe vurmuş insanlar, dünyada söz sahibi

Kendilerini yaşatmak uğruna, hep başkalarını yok ediyor. Hem de hiçbir hukuk tanımıyor. Bildiği tek kanun, orman kanunu…

Şimdi önemli bir meseleye temas etmeden geçemeyeceğim!

Osmanlı Devletinin yıkım aşamasında, devleti kurtarmak için üç siyaset ortaya çıkarıldı.  “İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık.

Ayrıca Jön Türkleri ve Tanzimatçıları da” zikredebiliriz.   

İslamcı ve Türkçü anlayışa dayalı siyasi yapılar topluma yabancı gelmiyordu.

Fakat Batı tipi siyasetin her çeşidi Müslüman Türk Milletine yabancıydı. Devleti yıkmak için yabancı sermaye bu kesimlerle ilgileniyordu… Mesela sosyalist düşünce, dindar kesimlere soğuk bakıyor ve siyasetini topluma kabul ettiremiyordu.

Halen devam eden, Sosyalist düşünce, laikliğin yanlış yorumuna dayalı siyaseti yürüttükçe, dinden uzaklaşıyordu. Her defasında milletle çelişmekteydi. Onlara göre bir dindar gerici, yobaz ve kapitalistti.

Bana göre bu algı, sonuna kadar yanlıştı!..

Aslında bir sosyalist dini bütün olabilir. Olmayışının sebebi, olaylara “inkârcı batı gözlüğüyle” bakmalarıydı…

Aslında İslam’ın ekonomik ve politik duruşu, düzenin yanlışlarının “Reddi” üzerine kuruludur! Olaylara daha geniş açıdan bakılsa, doğa, toprak, ateş, su kime ait olduğu bilinse; emek, alın teri kime ait ona bakılarak hak sahibinin hakkının mücadelesi el birlik verilse, ülkenin taşları yerinden oynamamış olur.

Asıl önemli şeyler bunlardır…

Kendilerine ait olmayan şeylerin kavgasını insanlar niçin verir, anlamıyorum…

Hak ve Özgürlük” nedir tanımayan “Egemen” güçlere bakar mısınız?! Allah’ın malı “Lehu’l Mülk” üzerine oturarak nasılda şirke düşmüşlerdir. Bu şirk sahipleri dünyayı yönetmeye çalışırken aslında dünyanın dengesini bozmuşlardır.

İktidarlarını elde tutmak için Makyavelist tüm yöntemleri kullanmakta, insanlara korku nöbetleri yaşatmaktadırlar.

Dün karşılarına dikilen Hak ve Özgürlük savunucusu Peygambere ne söyledilerse, bugün de aynısı söylenmektedir.

Günümüzün tefeci bezirgânları diyebileceğimiz bankalar, halkının % 85 zora sokmuş, garip, yoksul, düşkünlük sınırına getirmişse, halkının sayısından fazla kredi kartı kullanıyorsa, ömrünü kira ve borç ödemek için tüketiyorsa orada; “Hak ve adaleti” aramak bir hak değil midir?

Bence bu insanlar haram hayat yaşamaktan, emeği sömürmekten, kul hakkı yemekten kurulamazlar!

Bu düzende faiz geliri olmadan, kamu imtiyazı kullanmadan, bilgi tekeli oluşturmadan zengin olunamaz!

Pekâlâ, Kapitalizm olmadan da insanlar mutlu olabilir. Lüks yaşam Mutluluk değildir. Kapitalist hayat, insanı sıkar.

Zenginlik aslında bir korkudur. İnsana uykuyu haram eder. Kapılara kameralar koydurur, kilit üstüne kilit vurdurur, sokaklarda güven içinden gezdirmez ve böylece sahip olunan bir avuç para insanı köle yapar.

Kur’an bu sosyal düzeni şiddetle reddeder! Reddin yanında safını belirleyene selam olsun!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.