YOL ÜSTÜNDE BAĞI OLANIN BAŞI BELADAN KURTULMAZ!

logo5

YOL ÜSTÜNDE BAĞI OLANIN BAŞI BELADAN KURTULMAZ!

Allah Resulü zamanında ki “Mekke Çetesi ve tefeci bezirgânları” bugün hala kıtalar arası dolaşıyor.

Zamanımızın tefeci bezirgânları bugün hala tüm terör guruplarını hem kuruyor, hem yönetiyor ve hem de ülkelerin kaderi üzerinde söz sahibi yapıyor…

Yıllar var ki, siyasetin türlü oyunlarından bu millet bir türlü yakasını kurtaramadı.

Ne zaman ki millet kendi iradesiyle ayağa kalmak istese, düşman en mahir oyunlarını sahneye koydu.

Yeryüzünde milletlere işgali, yakmayı, yıkmayı, talan etmeyi ve öldürmeyi Yahudiler öğretti.

Zira dünyayı, içindeki kıymetleri “en çok SEVEN Yahudilerdi”!!!

Yahudilerden sirayet bu kötülükler Batılılara geçti. Tarih boyu Batının yaptığı en başarılı iş; İşgal ve öldürmek oldu

Batının bilinçaltında yatan psikoloji, “Haçlı Seferleri” ruhudur. Yani Haçlı Seferleri “Din Savaşları” olarak zannedilmesin. Bu savaşlar, dünya nimetlerini pay etmek için yapılmıştı!..

Yurdumun insanları tarih boyu iman ve dirençleri sayesinde karşısına aldığı her hainin kökünü kuruttu. Binaenaleyh, ihanet edenler ve milletimin aleyhinde çalışanlar hep yok oldu…

Çünkü bu millet şuna inandı:

Zulüm karşısında, mazlumun yanında yer alan her kim varsa, Allah onlarla beraberdi.”

Zira Allah, yenilmez bir güçtür…

Hiç şüphem yoktur ki, her şey Allah’ın dilemesiyle olur! Yeter ki, Allah’ın kulları kolaycılığa sapmasın, yeter ki, sorumluluk yüklensin…

Bazen de insanların imtihanı çetin olur. Elindeki nimetlerin kadrini bildirmek için Allah, insanın elindekini alır.

On Altı Devleti, bu açıdan değerlendirmelidir.

Günümüz Türkiye’si, Modern toplumların içinde yerini almakta zorlanmıştır. Tabiri caizse Ceylanı, Sırtlanların arasına atarak yaşatmaya çalışmışlardır. Birde üstüne üslük, üzerine zorla giydirdikleri gömleğin düğmelerini yanlış iliklemişlerdir.

Türkiye iç ve dış meselelerini demokratik teamüllerle bir türlü çözemedi. Çünkü iç ve dış meselelerini çözmede Türk milletinin önüne anti-demokratik yollar konulmuştu.

Halbuki Türk milletinin kendine özgü bir sürü dinamikleri varken, kimse tevessül etmedi.

Üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen ülke meseleleri kangrenleşti.

Türk milletinin meselelerinin çözülememesi bundandır.

Acaba bu bir kader midir? Yoksa ülkem bu çıkmazın içinde, bilerek mi tutuldu? Yoksa canlı kadavra muamelesine revamı görüldü?

Demem o ki, “Yol üstünde bağı olanın başı beladan kurtulmaz!” sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir.

Dış güçlerin planları, içimizde ki ihanet ve gafletle birleşince geride sadece, düşmanın değirmenine su taşımak kaldı…

Heyhat! Su taşımak için sıraya girmiş yığınla insan var…

İnsan bir kere Allah’a imanını, yaşamın güzelliği olan ahlakını kaybedince, sırtına semer vuranı çok olur.

Ülkenin sosyal, ekonomik ve psikolojik meselesinin çözülemeyişinin diğer bir sebebi, “eşitsizlik, adaletsizlik ve kurgulanmış akla” bağlı olmasıdır.

Onun da altında yatan gerçek; “Ulus Devlet” zihniyetinin yanlış kurgusudur!..

Eğer Türk milletinin bünyesinde, “Zengin/Fakir eşitsizliği ve adaletsizliği, Türk/Kürt eşitsizliği ve adaletsizliği, Sünni/Alevi eşitsizliği ve adaletsizliği, Erkek/Kadın eşitsizliği ve adaletsizliği, Sivil/Asker eşitsizliği ve adaletsizliği” giderilmediği müddetçe, ülkemin meseleleri çözülemeyecektir.

Eğer tek başına Cumhuriyet Yönetimi, “Kemalist, Milliyetçi, Irkçı, Sol Liberal, Ulus Devlet” anlayışını benimsemiş olmasaydı, ülkemin meseleleri belki kümelenmeyecekti…

Eğer Milletime ayrımcı ve sınıfsal açısından bakılmasaydı, milli birlik ve bütünlük daha tez kurulabilir, Türkiye Dünya Milletler Ailesi içerisindeki hak ettiği yerini daha çabuk alabilirdi.

Fakat “Ulus Devlet” mantığı, “Egemenlik” fikrini yanlış bir şekilde kurguladı.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” Sözü doğru olmasına doğru, ancak uygulama yukarıda olduğu gibi sakatlıklarla dolu… Doluluğun başını çeken şey, sadece duvarlarda yazılı kalmasıdır. Tıpkı Kur’an’ı Kerimin duvarda asılması gibi…

Tıpkı Nahl suresi 90. Ayetinde olduğu gibi:

ALLAH adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Kötülükten, fenalıktan ve azgınlıktan meneder. Öğüt almanız için sizi böyle aydınlatır.” Bu ve benzeri ayetleri Allah, Kur’an‘ı Kerimde defalarca anlatmasına rağmen, insanoğlu sadece okuyup geçtiği gibi…

Diğer yandan, “Gütmek ve Kontrol Etmek” hastalığına tutulan Ulus Devlet egemenliği bu şekilde teminat altına alabileceğini sandı… Fakat başarılı olamadı!

Kendilerini dokunulmaz gören seçkinlerin; aç bırakılan, onuruyla oynanan, güven duygusunu yitiren, savaşlardan yorgun ve yılgın çıkmış bir köylüden “efendi” olmayacağını göremedikleri gibi…

Kendilerini dokunulmaz kılanlar; eğer gayri şahsi egemenliği iş başına geçirselerdi, buna mukabil şahsi egemenliklerini devlet haline getirmeselerdi, milletin hayatı cehenneme dönmemiş olurdu…

Sorumluluk almayan, yaptığı işlerde hesap nedir bilmeyen, hesap vermek nedir aklından geçirmeyen, sınırsız yetkilerle donanmış egemen güçleri hangi meseleyi çözülebildi? İnan bilmiyorum!..

Ordu-Devlet-milletin” yaşaması, birbirlerinin yaşamalarına bağlıdır. Bu üçlü, asırlardan beri var olan kurumlardır. Milletin bekası için bu üçlünün bir arada yaşamaları şarttır!..

Lakin kendilerini dokunulmaz kılanlar; bu birlikteliği beceremedi.

Ulus Devlet” felsefesi bu üçlüyü yerli yerine bir türlü oturtamadı. Devlet erkleri diye adlandıracağımız bu yapılar, ihtiraslar uğruna hep birbiriyle kavga ettirildi.

Ulus Devlet anlayışında zıtların bir arada yaşaması imkânsızdır. Ulus Devlet tek tipçi olduğundan, zıtlarına tolerans göstermez!

Eğer bir meseleyi çözmek isterseniz, önce ona toleransla bakacaksınız, sonra da tarafların bir araya, bir masa etrafına gelmesini sağlayacaksınız.

Mesela bir masa etrafında taraflardan biri yok ise, birileri kamu alanına girebiliyor, birileri giremiyorsa, orada hangi meseleyi çözebileceksiniz?

Ulus Devlet, diktatörlük üzerine kuruldu. Buna gerek var mıydı? Ama kuruldu…

Egemenliğin alternatifi ortaklıktır. Ortak meseleler ortak akılla çözülür. Fakat yıllardan beri meselelere hep tek tip bir bakış açısı ve tek tip bir akılla bakıldı.

Tek bakış ve tek akıl; diktadır.

Özgürlükleri genişletmek, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla çalıştırmak, varlıklara haklarını vermek için adaleti işletmekle mümkün olur!..

Ulus Devlet” her şeyin kendi güdümünde ve egemenliğinde olmasını istediği için, orada hiç kimse Laik olmaz!

Mesela hiç kimse, devlet yapısı içinde yer alan Diyanet gereklidir diye bir soru soramaz…

Mesela hiç kimse, dini alan inanan insanlara bırakılmalıdır diye bir soru soramaz…

Onlara, inandıkları gibi yaşamalarına imkân tanınmaz…

Hâlbuki laik anlayışta vatandaşın neye, nasıl inanacağına kendisi karar verir…

Devlet, herhangi bir inancı ve mezhebi kendisi belirleyemez…

Mesela hiç kimse, insanları dindar yapmaya ve ya kimseyi dinsizleştirmeye kalkışamaz.

Devletin varlık gerekçesi, “adaleti” ikame etmektir.

Bir devlet adalet anlayışına ne zaman dönerse, suyun yatağını bulduğu gibi meseleleri çözmeye başlamış olur.

Emevi, Abbasi, Selçuklu Osmanlı Saltanatından beri sürdürülen din/devlet geleneği Cumhuriyet Türkiye’sinde laikliğin yanlış uygulaması sonucu inkıtaya uğramıştır…

Fakat Osmanlı saltanat geleneği bugün hala sürmekte, Tanrı devlet anlayışı ve kutsallıkları hala devam etmektedir.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.