HZ. PEYGAMBERE VERİLMİŞ İKİ MUCİZE VE MÜLKE TAPAN SAMİRİNİN ÇOCUKLARI…

logo5

HZ.PEYGAMBERE VERİLMİŞ İKİ MUCİZE VE MÜLKE TAPAN SAMİRİNİN ÇOCUKLARI…

Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin, yerin altındakilerin, suların içindekilerin Sahibi Allah’ım! Bize yardım et, bizi darda ve zorda bırakma ve bizi iki cihanda aziz eyle…

***

İslam’da kesinlikle Ruhban sınıfı yoktur. İslam’ın geliş amacından biride Ruhban sınıfını ortadan kaldırmaktır. Kur’an en sert eleştirini Ruhban sınıfına yapmıştır. Zira Hz. Muhammed bir “din adamı” değildir.

***

Yazdıklarım akidemi yansıtıyor. Ben İslam’a “Lehü’l-Mülk” (Mülk Allah’ındır) diyerek girileceğine inanırım. Müslüman itikadının temeli “Kelime-i Tevhit” dir! Onun için Lehü’l-Mülk kavramı Allah’a imandan sonra, İslam’da önce gelir. Meselenin “mebdesi” (kaynak, kök) buradadır…

***

Allah’ın Hz. Peygambere verdiğin iki mucize vardır. Bunlara hem inanıyor ve hem de tastık ediyorum.

Onlar ki:

  1. Kur’an’ı Azim,

Yaşayan Kur’an

  1. Hulg ‘il Azim,

Yaşayan Ahlak

Buna rağmen Allah’ın en büyük mucizesi; evren ve evrende ki düzendir!

Mucize, evrende kişiyi aciz bırakan şey demektir. Mesela ayın yarılması mucize değil; ayın bizzat kendisi mucizedir.

Resulleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi inkâr edenlere, yoldan çıkmalarından ötürü azap dokunacaktır.” (En’am: 48-49)

***

Din ile dünya aynı kökten gelir. Dinin vazettiği şeyler dünya içindir. Bu şeyler tabiatıyla ahirete yansıyacaktır! Kısaca dünya ahiretin tarlasıdır. Ahirette insana sorulacak sorular, dünyada işlediği fiillerden olacaktır. İnsan için dünya, bir imtihan yeridir. Ahiret ise, hesap sorma yeridir.

Son Peygambere bahşedilen “güzel ahlak”, bizim içinde bir huy, bir alışkanlık ve bir ilke olmalıdır. Huyumuzu, güzel davranışlarımızı mütemadiyen tekrar edilmelidir…

  • Birisi geldi, son Peygamber’e sordu; “Senin gibi birisi olmak için ne yapmalıyız?” Cevap basit ve net… “Güzel ahlaklı olun!
  • Peygamberin abdest suyunu eline, yüzüne süren kimseye, “Ne yapıyorsun?” diye sordu?

O da “Sana olan sevgi, saygı ve hürmetimden dolayı yapıyorum.”

Hz. Peygamber de; “Eğer sözünüzün arkasında durur, emanete ihanet etmez ve komşunuz sizden emin olursa; o zaman bana sevgi, saygı ve hürmet göstermiş olursunuz” dedi…

***

Her yeni doğan çocuğu Âdem olarak gördüğümüzde, maksadımız tam da yerini bulur, Âdem Kıssasını anlamış oluruz. Çünkü Âdem kıssasıyla her doğan çocuk yeniden başlar. İnsan, şeytan, kötülük, iyilik, kadın, erkek, günah, tövbe, pişmanlık, bilgi, akıl vs. Yaşam boyu evrilir durur…

Ha keza her hayata atılan bir genci Yusuf olarak gördüğümüzde, maksadımız tam da yerini bulur, Yusuf Kıssasını anlamış oluruz.

Yani haset, hile, entrika, yalan, ihtiras, şehvet, tutku gibi dürtülere karşılık bilgelik, adalet, güven, dostluk, kardeşlik, vefa, söz ve namus, hayatımızı her alanını kapsadığını görürüz…

İşte “Yaşayan Kur’an” esas itibariyle böyledir.   

Yani Kur’an’ın, Yaşayan Kur’an olması için, söylenen şeylerin günümüzde tekrar ediyor olması gerekir. Onun için her yüz senede bir Kur’an’da söylenen ayetlerin yeniden yorumlanması gerekir. Çünkü insan, her asırda bir yenilenir…

Ruh, maddi ve manevi canlılıktır. Manevi canlılık Kur’an ayetleriyle ilişkili olmaktır.

Ahlaklı olmak, azgınlıkları frenlemek, doğru ve dürüst olmak, adalet, güven, eminliğe kavuşmak tıpkı hava solumak gibi olmalıdır.

Kur’an’da yasaklar bellidir ve sınırlıdır. Onun için dünyayı ve Kur’an’ı ormana çevirmenin bir anlamı yoktur!

Açlık sadece maddi bir şey değildir. Manevi olarak da insan, aç kalabilir. Şehvetin ve hırsın esiri olmamak için kişi sevgi, merhamet ve cömertlik te zengin olmalıdır.

Açlık, şehvet, hırs, sevgi, merhamet ve cömertlik, akılla doğrudan bağlantılıdır. Zira Allah, aklını kullanmayanları “pislik içinde” bıraktığını söyler.

Kur’an’ın ana amacı; mazlumdan ve mağdurdan, hak ve adaletten yana olmaktır. İşte Yaşayan Kur’an böyle bir şeydir.

Hz. Peygamberin mücadelesini, bu konuda iyi düşünüp anlamak lazımdır…

***

Yaşayan Kur’an sözü esas alır. Sözde maksat, muhataplarına bir şeyi kavratmak, şuur uyandırmak, etkilemek ve duygulandırmaktır.

Sözde maksat, kişinin ezberini bozmalı, rahatsız etmeli ve sorumluluk yüklemelidir.

Fakat ne hazindir ki, Bizans’tan alınan Emevi Saltanat ideolojisi, Müslüman din anlayışında anlam kaymalarına sebep olmuş, Müslüman’ın dillerini öfke ve nefret doldurmuştur.

Emevi din anlayışından, Abbasî din anlayışından, Türk Müslümanlığından, temelsiz benzetmelerden, reformist Hıristiyan din anlayışından Müslümanlar çok çekmiştir.

Hiç kimse, Emeviler dâhil melek değildi. Yönetimde herkesin bir hatası olmuştur. İslam’a muhatap anlayışa sahibi olan, zulme sistem şuuruyla karşı koyan, adaletli bir hayatı inşa edebilmenin mücadelesini veren bir Millet bugün olmasa da, yarın olacaktır inşaAllah…

Yazıya derinlik vermesi açısından şöyle bir misal verelim…

Hacc, Salat ve Cihat tıpkı Zekat’da olduğu gibi muhafazakâr yaklaşımdan uzaklaşarak yeniden ele almalıdır.

Asırlarca ifade edilen “İlmihal” kitapları Muktedirin elinden alınmalıdır. “Sultanın sofrasına oturan âlimin fetvasına itibar edilmemelidir.

Bu cümleden de anlaşılıyor ki, her devlet dini kullanmıştır. Her devlet din üzerinden otorite sağlamış ve her devlet din adamlarıyla icraatlarını şirin göstermek istemiştir.

Bu konuda Hz. Peygamber dedi ki:

İnsanın dindarlığını alnındaki secde izine ve sırtındaki hırkasına bakarak değerlendirmeyin. Onun dinar ve dirhemle olan ilişkisine bakın

İslam Âleminin bu müşkülü çözüm beklemektedir.

Hakça ve eşitçe paylaşımın olduğu bir dünya (Darus Selam’dır.)

Son söz:

Hz. Mûsâ Tur’a çıktığında İsrâiloğulları’nı altından yaptığı buzağıya tapmaya sevk eden Samir’i adlı kişidir.

Taha Suresinde bu kıssa uzun uza diye anlatılır. Bunun en çarpıcı örneği Samir’i de görülür. Samir’i iflah olmaz bir esaret ve sürgünü başlattı.

Kur’an da, kalpleri buzağı sevgisiyle dolu olanları, süs, altın, para ve servet tutkusu olanları, “Aşağılık maymunlara, domuza benzetir. Ayrıca haddi aşanlar, aşırı gidenler, zillet ve alçaklık damgası vurulanlar ve gazaba uğrayanlar diye de açıklar

Bu mecaz benzetmeler, Kur’an söyleminin “tavan yapmış öfke dolu sözleridir.” Ayrıca seni kaçıp kurtulamayacağın bir ceza günü beklemektedir” İsrâiloğulları bu davranışlarından dolayı kınanmaktadır.

İşte Hz. Mûsâ Tur’a çıktığında İsrâiloğulları’nı altından yaptığı buzağıya tapmaya sevk eden Musa’nın Samir ’isi, tıpkı Hz. Muhammed’in karşısında duran Mekkeli ‘Samir’iler gibidir… Ve bugünün mülke tapan Samir’inin çocukları gibidirler…

Karakter olarak ne kadar da birbirlerine benziyorlar!

Mahmut AKYOL

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.