YAŞAYAN KUR’AN İNSAN İÇİN DÜNYADA GEREKLİ…

logo5

YAŞAYAN KUR’AN İNSAN İÇİN DÜNYADA GEREKLİ…

Yok, yok! Bu da yetmez, senin altından bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın. (Ama unutma! ) Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha! ‘De ki: ‘Fe Sübhanallah! Ben ancak resul olarak gönderilen bir beşerim. (İsra; 93)

Kur’an’da buna benzer ayetler çoktur. Bu ayetler, inkârcıların mucize taleplerini reddetmek içindir. Bu talepler karşısında Allah hep olmakta olanı yani tarihi, tabiatı ve hayatı göstererek cevap vermiştir.

Hz. Peygamberin işaret parmağı ile ayı yardığına, bir kap hurmaya dokununca binlerce askerin ondan doyduğuna, çağırınca ağacın yanına geldiğine, gelecekte meydana gelecek nice olayları haber verdiğine vb. türden görüşlere inananlar ne hazin ki Müslümanlardır.

Doğru olmayan bu uçtu/kaçtılar, Müslüman Dünyasını istila etmiştir.

Bu rivayetler dinden temizlenmedikçe,  inkişaf mümkün olmayacak ve din çağın idrakine bir şey söylemeyecektir.

Merhum Akif’in, ‘Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun. Yıktın da din-i Mübin’i yeni bir din kurdun.’

Sözünün üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen dini hayat, hurafelikten hala temizlenmiş değildir.

Kur’an’ın bize bildirdiği Peygamber kâhin, sihirbaz ve büyücü değildir. O, haber getiren, tebşir ve inzar edendir. Yani kötüleri uyaran, iyileri müjdeleyendir.

Bu portre, Kur’an’ın anlattığı peygambere tıpa tıp uygundur.

Kur’an’da bize anlatılan peygamber, Allah’ın kulu ve elçisidir. Kuru ekmek yiyen bir kadının oğlu ve Allah‘tan en çok korkanımızdır.

Allah bu peygambere istisna (kimsede olmayan) iki haslet vermiştir.

1 ‘Hulq-i azîm’ (Muhakkak ki sen pek yüce bir ahlâk üzerindesin). Kalem; 4

2  ‘Kur’an-ı azîm’ (Sana, tekrarlanan yedi ayeti ve büyük Kur’an’ı verdik.)  Hicr; 87

Hz. Peygamber tarafından insanlık; ‘ölümle, afetle, kıyametle’ uyarılmıştır. Yani denmek istenmiştir ki, bunlardan her hangi birisi başınıza gelmeden önce, hazırlıklı olun!

Yukarıda belirttiğimiz gibi Kur’an’da mucize kelimesi geçmez. Bunun yerine sürekli ‘ayet’ kavramı kullanılır.

Ayet, apaçık ortada olan demektir.

Demek ki Allah ile insan arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Eğer insanoğlu, Allah katında değerinin ne olduğunu bilmek istiyorsa, önce kendi yanında, Allah’ın değerine bakmalıdır. O neyse, öteki de odur.

Hz. Peygamber bu ilişkiyi, sahip olduğu ‘azim ahlak’ ve vicdanında yankılanan ‘Kur’an’ı azîm’ gibi hakikatlerle başarmıştır. İşte yaşayan Kur’an budur.

Biz Müslümanlardan istenen de böyle bir hayat sürmektir. Böyle bir hayatın önünde hiçbir güç duramaz.

Kur’an’ın özünde Allah’ın birliği (tevhid), bölünmez bütünlüğü (Samet), sevgi ve merhameti (rahmet), iyilik, güzellik, doğruluk (salihat), ve dürüstlük yolu (sırat-ı müstakim), korku ve titreme (huşu), saf bir yürek temizliği (ihlâs), sağduyudan şaşmayan bilgelik (hanif) vardır.

Bu özellikle, Hz. Peygamberde toplanmıştır.

Kur’an’ın özünde eninde sonunda sözün namusu, iyilik ve adaletin galip geleceği, zalimlerin, despotların, tiranların, büyüklük taslayanların kaybedeceği belirtilmiştir.

Dar alanda Müslümanların, geniş alanda insanların hayatlarını bir düzene sokamayışlarının sebebi, ibadet anlayışını sadece birkaç tekrardan ibaret görmeleridir.

Bunun öyle hafife alınır bir tarafı yoktur. Zira insanlığın sorunları burada yatıyor.

Eğer Müslümanlar Allah’a, Kitaplarına, Peygamberlerine, gelmesi muhakkak olan son güne tereddüt duymadan can-i gönülden inanırlarsa, gerçekten iman etmişlerdir.

Şimdi; Allah’a şeksiz güvenme, Kur’an’ı anlama, Dini hayata taşıma ve Hz. Peygamberi hurafelerden temizleme zamanı içinde bulunuyoruz.

Ama görüyoruz ki Muhafazakâr anlayış, bu çizgiden çok uzakta duruyor. Yani Muhafazakâr anlayış, atalarından tevarüs (miras) yoluyla ne gördülerse onu aynen takip ediyorlar.

Mesela ‘bir kimse ne kadar günah işlerse işlersin, aşk ile bir kez Şahadet getirse, o günahlarından hemen kurtulmuş olur’.

Peki o zaman şu hükmü nereye koyacağız?

‘… Yapmakta olduklarınızdan muhakkak sorulacaksınız.’ (Nahl suresi 93. Ayet)

Mademki Allah, kimseyi zorla, baskıyla, dayatarak dine çağırmıyor, Hiçbir Peygamberi kendi ümmetine bir bekçi, musaytır veya bir vekil tayin etmiyor,

O zaman insan, günahını da özgürce yapmalı değil mi?

Çünkü Allah, Yaşama Hakkını, İnanmak Hakkını her şeyin üstünde tutmuş, kimsenin elinden almamıştır. Alanlarında büyük suç işleyeceğini söylemiştir.

Bu bakımdan Allah’a ulaşma yollarının çokluğu kulların akıl çeşitliliğine göredir. Bir şartla ki insan, kimseye satır sallamamalı, doğanın dengesini bozmamalı…

Çünkü Kur’an’da insana kan dökmek, fesat çıkarmak, emeği çalmak, yalan söylemek, iftira atmak haramdır!

Bilinmesi gereken diğer bir konuda Din, bir dünya görüşüdür ve din dünya işlerimizi düzenlemek için vardır. Yani dinde denilmiştir ki, Ahiret sual sorma mekânıdır, orada ‘Kızgın Saç’ üzerinde namaz kılmak yoktur. Zira Allah kuluna bu noktada dayatıcı değildir.

Eğer dindar olmak, dine bağlı olmak, dinin kırmızıçizgilerini aşmamak ve dinin kurallarına göre hareket etmek istiyorsanız; Müslüman olun, Müslüman kalın ve Müslüman’ca yaşayın…

Kendiniz olun, aklınızı kullanın ve sakın ola ki, birinin hakkını yemeyin…

Sakın ola ki, birinin kanını dökmeyin

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.