İTİKATTA ALLAH, AMELDE MAMON DİYENLER!

logo5

İTİKATTA ALLAH, AMELDE MAMON DİYENLER!

Hasan-ı Basri, ‘Her ümmetin bir putu vardır bu ümmetin putu da maldır.’ Der.

Hz. İsa’nın dediği gibi ‘Hiç kimse iki efendiye birden kulluk edemez, ya Allah’a iman eder, ya Mamon’a (paraya) tapar!’

O halde herkes sırtındaki yükleri boşaltarak dine girmelidir.

Kur’an’ın ilk suresi, neden zenginlik ile tuğyan arasında ilişki kurarak başlamıştır?

Kur’an’ın ilk kıssası neden ‘Bahçe sahipleri’ kıssası olmuştur?

Bakara suresi 219. Ayetinde neden ‘İhtiyacınızdan fazlasını verin’. Demiştir de birazını verin dememiştir?

Çünkü vermek, keyfe kalmış bir şey değildi. İhtiyaç fazlasını vermemek, servet hırsızlığı yapmak demekti. Bu dinen haramdır…

Peki, insan üzerinde haram olmayan nedir?

En fazla bir ev, bir binek olabilir. Bundan fazlasını ya bir işe yatırmalı ya da infak etmelidir.

İbn Teymiye, ‘Bir ülke işgale uğradığında direniş göstermek farzdır. Direnmeyenler haysiyet ve şereflerini kaybederler.’

Bugün sol dünyada Allah’ın, dini dünyada yoksulun sesi duyulmuyor!

Acaba neden?

 ***

Ey Müslümanlar!

Her sayfası ‘Lehu’l-Mülk’ le damgalanmış Kur’an’a yönelin… Hele bugünlerde daha çok yönelin…

Ey insanlar!

Eğer vicdanınız varsa; İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in davetine icabet edin… Hele bugünlerde daha çok icabet edin. Bu davetlerde ‘mülkiyet’ savaşlarını rahatlıkla görürsünüz!

Kur’an ‘Mülk Allah’ındır’ der. İnsanoğlu hiçbir şeyin sahibi değildir. Sahip olduğu tek şey, kendi ‘emeğidir. Bu sebepten, insan emeğinden hesaba çekilecektir.

Bu durum Âdem kıssasında şöyle anlatılır. ‘Şeytanın insandaki dürtüsü, şecere-i huld ve mülk-i la yeblâ’ dır.

Kur’an, Şeytanın insanı aldatan şeyin bu olduğunu söyler. Yani ‘son sınırına kadar toplamak (Şecere-i huld) ve ‘yıkılmayacak bir servet ve iktidar sahibi olmak (mülk-i la yeblâ)

Bunu Şeytan, insana dört yönden yaklaşarak gerçekleştirir. Sağdan (siyaset/iktidar), soldan (servet), önden (şehvet), arkadan (şöhret).

Bunlar; insanın haz ve güç kaynaklarıdır. Fakat bunlarla şeytan, insanı yapısı gereği hep aldatmıştır.

Kıssalar, tabiat tasvirleri, cehennem tehditleri, cennet müjdeleri hep Mülkle alakalı olarak anlatılmıştır.

İnsanların hayatta kurmuş oldukları düzen ‘kibre, hırsa, haset ve haksızlığa’ dayalıdır.

Allah, insanı iradi bir yol çizsin diye akılla yaratmıştır. İnsanın sorumluluğu kendine ait davranışlarıdır. Davranış, fiil, iş ve oluş insan kaynaklıdır.

Allah kullarına vakti, şekli ve miktarı belli ‘nusuklar’ bildirmiştir ki, bunlarla insan ‘iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa’ gitsin…

Eğer yapılan nusuklar insanı ‘iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa’ götürmüyorsa, o zaman; insan ziyandadır demektir…

Bu bakımdan insan dünyasını infak, zekât, tasadduk, hayr, karz-ı hasen, İsâr, namaz, oruç, hac, zekât ve cihat vs. Kavramlarla doldurmalıdır. Değilse insan, hem dünya ve hem de ahirette hüsranda kalacaktır!

Din; var olan durumlarda bazen bir protesto, bazen bir mazlumun içli feryadı, bazen de kalpsiz dünyanın kalbi olur! Eğer bu anlayışla hareket edilirse, Müslümanlar için dünya bir umut, bir cennet ve bir adalet yurdu olur…

Adalet, eşitlik, emek ve özgürlük devlette ve iktidarda önce gelir. Zaten devlet ve iktidar bunlar için vardır. Devlet bu kavramlarla çeliştiği an meşruiyetini kaybeder.

Bir misal verelim:

Yurdumda banka soyana hırsız deniyor da, banka kurana neden denmiyor?

Şaşıyorum buna…

  • Durum bu iken faiz kurumları nasılda İslam dünyasında kol gezebiliyor?
  • Kapitalizme abdest aldırırsanız, pek ala Faizle Müslüman uyuşabilir.
  • Tefecilik, emeği ile geçinenlerin ellerindeki servet ve parayı sömürmektir. Bugün dünya ekonomisi dediğimizin temeli, borç ve faiz üzerine kurulmuştur…
  • Borç ve faiz sarmalında insan köleleşmiştir. Böyle bir dünya ruhsuzdur, kalpsizdir. Onun için Kur’an ruhsuz dünyaya kalp olmak için inmiştir.
  • İnsanın şehirlisi, köylüsü, kadını, erkeği açgözlü, bencil, korku ve tasa içindedir.
  • Bunu düzeltecek olan tek şey, din ve ahlaktır.
  • Dünya hayatı geçici bir faydalanmadan ibarettir. Eninde sonunda insan ölecek, sonunda toprak olacak…

Aslında insanoğlunun yeryüzündeki hikâyesi iki korkuyla başladı.

  1. Dışsal korku, iktisadi ve siyasi korku
  2. İçsel korkular ölüm, tasa, intihar, hiçlik

Onun için burada maneviyat önemlidir. Yeter ki din, ahlak ve maneviyat afyon olmasın.

Cemaat’ in ne olduğu namazda, safta, Hac’da ki tavafta belli olur. İnsan safta eşitlenir, tavafta rütbeleri sökülür…  

Tavafta her tür kavmiyet, milliyet, mülkiyet ve hatta cinsiyet ortadan kalkar. O zaman Tavaf tam bir eşitlik gösterisine dönüşür.

İşte İslam’da cemaat budur, böyle de olmalıdır. Hz. Muhammed’in cemaati böyleydi.

Hz. Muhammed kendi cemaatinin arasına karıştığında, dışarıdan gelen biri Muhammed hanginiz diye sorardı.

O’nun oturduğu bir makamı, giydiği özel bir kıyafeti yoktu.

Hz. Muhammed kimseyi sürekli bir makama getirmezdi. Her namazda imam, her savaşta komutan, her seferde vekil değişirdi. Ebedi ve tapulanmış makamlar yoktu.

İçeri girince kimseyi ayağa kaldırmaz, kimseye elini öptürmez, arkasından kalabalığın yürümesine izin vermezdi!

Cemaatine sürekli şekilde infakı emrederdi.

En son Hz. Muhammed vefat edeceği zaman, Hz. Ayşe’ye:

Yedi dirhem gümüş vardı o ne oldu, hemen git onu infak et’ demiş, Hz. Ayşe’de gitti, evde unutulmuş olan yedi dirhem gümüşü aldı ve infak etti.

Bunun üzerine Hz. Muhammed:

Allah’ın huzuruna üzerimde mülkiyet olduğu halde çıkmaktan hayâ ederim’ dedi.

Namazdan sonra yüzünü cemaate döner ve bir derdi olan var mı diye sorardı. Bunu sürekli yapar, dertlerini dinler, acılarına ortak olur, elinde ne varsa bölüşürdü.

Şimdiki cemaatler, tarikatlar ve ileri gelenler böyle mi?

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.