GÜN; BİRLİK VE BERABERLİK OLMAK GÜNÜDÜR.

logo5

GÜN; BİRLİK VE BERABERLİK OLMAK GÜNÜDÜR.

Gün; Allah’ın her an bir işte ve oluşta olduğuna katiyetle inanmak günüdür!

Gün; fiili dua etmek günüdür!

Gün; gözü kapatmak günü değildir!

Gün; güneşi balçıkla sıvamak günü değildir!

Gün; “Şii/Sünni, Türk/Kürt, Laik/Antilaik, Asker/Sivil, Zengin/Fakir” tüm kesimlerin hiçbir ayrım gözetmeksizin maddi ve manevi güçlerini bir araya getirmek günüdür.

Gün; idarecilerin dirayetli, düzenli ve bilgili olma günüdür.

Gün; baş eğdirmek, güç göstermek, diz çöktürmek günü değildir…

Çünkü bağımız yol üstündedir, koruması güçtür…

Aksi halde Milletin başına gelse, gelse ancak felaket gelir.

Allah, insanın hep zayıf, güçsüz, ezilen, mağdur ve mazlum yönüne seslenir.

Bu cümleden mürekkep denilebilir ki:

Tabiattaki hiçbir hadise sebepsiz değildir. Zira her şeyi olduğu gibi, tabiat hadiselerini de yaratan Allah’tır. Bu hakikat En’am Suresi, 59 ayette şöyle ifade edilir:

Çünkü ğaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olan her şeyi bilir. O’nun bilgisi dışında ne bir yaprak düşer, ne de yerin karanlıklarında bir tane biter. Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki o her şeyi açıklayan kitapta bulunmasın.”

Onlardan öncekilerde düzen kurmuşlardı. Allah kurdukları düzeni temelden yıkmış, çatılarını da başlarına geçirmişti. Azap onlara fark edemedikleri bir yerden gelmişti.” Nahl suresi 26 ayet

Siz hep böyle erkeklerle eşcinsel ilişkilere girecek, kadınlardan yüz çevirecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapıp duracak mısınız?” dediği zaman halkın cevabı:” Eğer söylediklerin doğruysa getir bize şu Allah’ın azabını da görelim” demekten başka bir şey olmadı.” Ankebut suresi 29 ayet

Şimdi bu ayetler bize yol göstermelidir.

Fakat bu millet, “Kapitalizm” kültür arasında sıkıştırılmış, sanki öldürülmüştür. Doymak bilmez bir iştaha duçar edilmiştir…

İnsanlarımız, “kışın oteller boş kalmasın diye kayak pistlerine suni kar yağdırmaya çalışmıştır”…

Diğer bir deyişle insanlarımız, borcunu kapatmak için bankaya esir edilmiştir…

Tarih, Milletlerin hafızalarıdır. Hafızasını kaybetmiş milletler, acılar içinde yaşar!

Eğer bir millet hileci, fitneci, yalancı, akla gelmedik kötülük içinde yaşıyorsa, onun tarihi ve sicili bozuk demektir.

Müslüman Türk Milleti, Dünya barışına katkı sağlamıştır. Aslıda Evrensel değerlerin yanında adaletin, barışın ve eşitliğin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hatta Kültür ve Medeniyeti insanlık bilimine eşsiz zenginlikler katmıştır.

Müslüman Türk Milleti, tarihe bıraktıkları izlerleri takip ederek yaşamıştır.

Büyük ve güçlü olmak, kuvvetlinin yanında olmakla değil, tam tersine karnı aç, sırtı çıplak, yoksul, çaresiz, zayıf ve düşkünün yanında olmakla olunur.

Şimdi son söze gelebiliriz;

Ey Türk Milletinin Evladı! Üstte gök yıkılmadıkça, altta yer yarılmadıkça, senin ilini, töreni kimse bozamaz!

Hatalarını tekrarlama!

Aklını başına topla!

Sana karşı düşmanların senin ülkene nasıl sokulduğunu bir düşün!

Yabancıların tatlı sözlerine, yumuşak ipek kumaşlarına aldandığında, başına neler geldiğini bir düşün!

Ülkenden, toprağından ve insanından ne kadar çok kayıplar verdiğini düşün!

Bakın;

Âdem kıssası sembolik bir kıssadır. Kıssada gerçeküstücü anlatımlar vardır. “Ekmek aslanın ağzında” denildiğinde gidip hayvanat bahçesinde aslanın ağzına bakıyor muyuz?

Şeytan, melek, Âdem… Bunlar hep insanı anlatır.

Şeytan insandaki kötülük dürtülerini,

Melekler insanda ve evrende Allah’ın iyilik güçlerini (tabiat kuvvetlerini),

Âdem ise insan türünü temsil eder.

Cennetten kovulma, dünyanın ilk doğal ve masumiyet halinden, kargaşa, kan döküp fesat çıkarma haline dönüşmesiyle doğallığın ve masumiyetin kaybedilişini temsil eder.

Şeytanın kendini Âdem’den üstün görmesi, insanoğlunun kavmini, milliyetini, cinsiyetini, mülkiyetini ileri sürerek üstünlük taslamasını temsil eder.

İslam’da gücü “ele geçirmek” esas amaç değildir.

Hz. Peygambere teklif edilmişti. O da “Bir elime ayı diğerine güneşi verseniz davamdan vazgeçmem” demişti.

Dava gücün ele geçirilmesi değil; gücün dağıtılması, güçlü-güçsüz ayırımının ortadan kalkmasıydı.

Örneğin insanlar arasında zengin-yoksul uçurumu var.

Buna alternatif Müslüman’ın zengin olması değildir. Müslümanların kendi aralarında, gücü ele geçirmeyi beklemeden zengin-yoksul uçurumu aradan kaldıran bir yaşam modeli sergilemeleridir.

Hz. Peygamberde öyle yapmıştır.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.