YARATILIŞA VE ORTAK BİR AKLA ÇAĞRI

logo5

YARATILIŞA VE ORTAK BİR AKLA ÇAĞRI

Bir okuyucu dedi ki:

Biz dünyaya niye getirildik?  Bizim getirilmemizdeki amaç nedir? Allah yaratılışımıza neden gerek duydu?”

Buna benzer soruları çok duydum.

Doğrusu, bu soruları muhatabına sormak lazım!

Çok insan gördüm, dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmeden bu dünyayı terk edip gidiyor…

Aslında insan var olduğu günden beri, şu gök kubbe altında bu soruları hep soruyor…

Kitaplar ve peygamberler gönderen Allah, bu tereddütleri gidermiş olmasına rağmen insan, “Nisyan ile malul” olduğundan çok çabuk unutuyor.

Nasrettin Hocaya sormuşlar:

  • İnsanlar niye hep aynı yöne gitmiyor da farklı farklı yönlere gidiyor?”

Hoca:

  • Herkes aynı yöne gitseydi, dünyanın dengesi bozulurdu.”

Demek ki, insanın dünyaya niçin geldiğini anlamayanlar ve geldikten sonra ne yapacağını bilmeyenler olacaktır.

Allah, insanın problemlerini çözmek için eline üç bilgi kaynağı vermiştir:

  1. Beş duyu
  2. Akıl
  3. Resulün Haberi

Aklın izah edemediği şeyleri “Nakil” çözer. Fakat Allah beni niçin yarattı, niçin imtihan edecek sorusu, aklın alanının dışındadır.

Allah Evreni sevgi ve merhamet üzere yarattı. Bu yaratma O’nun “takdiridir”. Allah, Kitaplar ve Peygamberler göndermek suretiyle bu sevgi ve merhametinin devamını sağladı.

Allah’ın Takdiri” insanın, tarihin, hayatın ve doğanın işleyişidir. İnsan bu işleyişe (yasalara) uymalı ki tarih, hayat ve tabiat insanın felaketi olmasın. Varlık ve oluş kanunlarını tayin etmek Allah’a, onlara uymakta insana aittir.

Varlıkların içinde akıl verilen tek canlı insandır. O da bu aklıyla kendi “kaderini” yazar.

Öte yandan, Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önüne, her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız;” (İsrâ Suresi 13. Ayet)

Bu Kitap’ta hiçbir şüphe yoktur. Allah bilinciyle yaşamak isteyenler için bir yol göstericidir.” (Bakara/2)

Yaratılış her ne kadar içeriden bir kuvvetle inkişaf ediyorsa, İlahi irade bunun dışında değildir. Tohumun çatlaması, dünyaya gelmesi bir sancıyı gerekli kılsa da, Allah’ın takdiri olmadan olmaz!

Materyalist doktrin aklı burada karıştırmış, olup biten her şeyi bir tesadüfle izaha çalışmıştır.

Bizim boyun eğdiğimiz güç, görünmez bir güçtür, bu güç; Allah’tır.

Allah nerededir diye sorulsa, cevabı basittir:

Ne yerdedir, Ne göktedir, İçimizdedir, Sokaktadır, İşimizdedir, Evimizdedir… Vb. Kısaca Allah her yerdedir.”

Evren; inorganik, bitki, hayvan ve insana gelinceye kadar evrim geçirmiştir. Bu bir tesadüf değil, Allah’ın takdiridir.

Önceki yazılarımda bunları yazdım, lakin anlaşılmamışım…

Fizikten metafiziğe, ilkellikten gelişmişliğe doğru evrilme, her kategorinin kendi içinde katmanlara ayrılma tesadüf değildir. Takdirdir!

Kim ne söylerse söylesin insanlık tarihi; 12 Bin yıl önce, buzulların erimesi ve suların kuzeye çekilmesiyle birlikte başlamıştır.

Bu çekilmeyle birlikte, yeryüzüne sahip çıkacak olan Âdem ve Havva’yı Allah, “Nefsi Vahide” olarak yaratmıştır. Havva Âdemin kaburga kemiğinden olmamıştır.(!)

Allah, Âdem ile Havva’yı cennete yerleştirirken, onlara cennette dilediklerini yapma özgürlüğü vermişti. Ancak bu geniş özgürlüğün bir tek istisnası vardı. O da cennette bulunan bir ağaca, hiçbir şekilde yaklaşmamak ve meyvelerinden yememekti. Bu ağaç, “Şeceretü’l Huld” (sonsuzluk ağacı). Ancak Âdem, İblise uyarak bu uyarıyı ihlal ettiler, akabinde her ikisi de pişmanlıkla Yaradan’a şöyle yalvardılar:

Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (Araf, 7/23)

Allah onların dualarına icabet etmiş, ancak yaşamlarına yeryüzünde devam etmelerini murat ederek onlara şöyle seslendi:

“… Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan mahşere çıkarılacaksınız.” (A’raf 7/25)

Allah’ın yaratması “Hay” sıfatıyladır. Maddeyi hareketlendiren, tohumu çatlatıp hayata çıkaran iç kuvvet budur. Bütün kimyasal tepkimeler bu kuvvet sayesinde olur. Her fizik olayı ve her biyolojik oluş, Allah’ın “Hay” sıfatının bir tezahürüdür.

Tevhidin esası, bundan ibarettir.

Yani Allah’ın katılmadığı hiçbir şeyin olması asla mümkün değildir.

Âdem’in çocukları arasında çıkan problemler sembolik olarak insana gösterildi. İnsanlığın en kadim meselesi:

Can ve mal güvenliği meselesidir. Tarih boyunca bu iki mesele kıyamete kadar hiç bitmeyecektir.

Bütün Peygamberler ve Peygamberimiz bu bitmeyecek olan meseleyi nasıl çözdüklerini, tevhit, adalet ve eşitlik ilkelerinin hayata nasıl yansıttıklarını hayatlarıyla göstermişlerdir.

İnanıyorum ki insanın yeryüzüne gelişi bunun içindir! İnsanın bu gelişi Allah’ın rızasıdır.

Yani Allah’ın rızası, hiç kimse elindeki mülk ve güçle bir başkasına zulüm etmesin, hegemonya kurmasın yönündedir…

İnanıyorum ki insanın sınavı, gelişi budur!

Diğer yandan Allah, her akıl sahibine taşıyacağı kadar yük yüklemiş, kişiye de aklının oranında sorumlu tutmuştur. (Bakara Suresi 286.)

Günümüz meselelerini, hırsı sebebiyle karmaşık hale gelmiş meseleleri bir akılla yürütmek ve çözmek zor gözüküyor. O sebeple akılların birleştirilmesi ve sorumluluğun paylaşılması lazımdır. Akıllar birleştikçe, istişare artar ve sorumluluk artarken gerçekte yük hafifler.

Bu sebeple ortak bir amaç için, ortak akıl platformuna ihtiyaç vardır.

Eğer hayatta bir amacınız, bir önceliğiniz, birbirlerini anlayan ve paylaşan insanlarınız yok ise; amacınızda bir adım dahi atamazsınız!

Bir şey yapmadan bu dünyadan çekip gitmek kadar büyük bir talihsizlik daha olamaz.

Bilinmelidir ki Allah, çağın insanına çağının hesabını soracaktır.

Birlik ve beraberlik (birliktelik) için:

  • Önce kalplerin birbirine ısınması lazım,
  • Bir birine dua etmesi lazım,
  • Duanın özü, insanın birbirinin iyiliğini istemesidir.

Bunun nasıl olacağını Hz. Resul şöyle demiştir:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmek için de aranızda selamı yayınız… Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize hasım olmayınız. Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!”

YANİ:

Barışı, adaleti, sevgiyi, iyiliği, güzelliği ve doğruluğu aranızda yayın ve birbirinize güven duyun…”

Kalpleri döndürecek, öldürüp diriltecek olan Allah’tır. Bu bakımdan herkes O’na yönelmeli, O’ndan istemeli ki, Allah kalplerinizi diriltsin.

Cenab-ı Hak buyurdu ki:

Nizalaşmayın, sonra başarısız olursunuz.”

Yine buyurdu ki:

Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ki,  tefrikaya düşmeyesiniz.”

Allah’ın bu ikaz ve uyarılarına rağmen insanların bir araya gelmeyişleri, birlik olmayışlarının sebebi kanaatime göre şunlardır:

  • Kimse, akılını kullanmıyor, kaldı ki günümüz meseleleri tek akılla çözülecek kadar basit gözükmüyor.
  • Kimse, mensubiyetcilik ve kavmiyetçilik derdinden kurtulmak istemiyor.
  • Kimse, kimseyi Allah için sevmiyor.
  • Kimse, kimseyi sevmediğinin sebebi insanın kibri ve bencilliğidir.
  • Kimse, kimseyle eşit olmak istemiyor.
  • Kimse, hatasını görmek istemiyor.
  • Kimse, yanlışına sahip çıkmıyor.
  • Kimse, dili ile kalbi arasında ki insicamı kurmak istemiyor.
  • Kimse, ahiretin geleceğinden endişe taşımıyor.
  • Kimse, gücün ve güçlünün değil, Hakk’ın ve haklının yanında yer almıyor.
  • Kimse, Allah’ın kitabını bilinçlenmek için okumuyor,

O kitap ki, bir öksüzün vicdanından insanlığa sunuldu.

  • O kitap ki, vicdanlarda duyularak hayata taşındı.
  • O kitap ki, insanlara unuttuklarını hatırlatsın diye Rabbimiz adına “Zikr” dedi.
  • Diğer bir adına Rabbimiz “Kerim” (cömert) dedi.
  • Kimse, o “Zikr” ve o “kerim” kitap bana ne diyor diye aklından geçirmiyor.
  • Kimse o zikri duvarlardan indirmek istemiyor.
  • Halbuki o kitap, ölülere değil; dirilere gönderildi.

Güzel ahlâkı, doğru yolu, sözü, namusu, ahde vefayı anlatmak için indirildi.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.