DİL, TARİH VE KUR’AN

logo5

   DİL, TARİH VE KUR’AN

  • Allah, Âdeme eşyayı kavratmak için ona isimleri öğretti.
  • Allah, topluma mesajını o toplumun diliyle gönderdi.
  • Allah, Kur’an’ı Araplara kendi dili üzerinden insanlığa indirdi.
  • Allah insanlığa kendi dili üzerinden Kur’an, Sünnet ve ahlâkı vererek, insanı yanlıştan, suçtan ve günahtan kurtardı.
  • Kur’an’ı Kerim bize öğütler verdi. Fakat son zamanlarda Kur’an’ı Kerim ile Müslümanların arası açıldı…

     ***

  • Ahiret hayatı içinde zengin-yoksul yok. Orada devlet yok. Orada Jandarma yok. Orada Polis yok. Orada Sınır yok. Orada Yöneten yok, yönetilen yok. Biz bu hayata cennet diyoruz. Bunlar ahirette bir gün olacaktır…
  • Kıyamet, “ayağa kalkış” demektir. Bu insanlığın ayağa kalkışı demektir. Bir gün ölenler ayağa kalkacaktır. Bu ayağa kalkışa kıyamet denilecektir. Buna da dirilişin dünyevi yüzü diyoruz.

       ***

  • Senin göğsünü şerh etmedik mi?” İnşirah Suresi 1 Ayet

Bu şu demektir:

Senin içindeki sıkıntıyı gidermedik mi, genişlik ve ferahlık vermedik mi?

Göğsün yarılması, kalbin yıkanmasıyla bir alakası yoktur.

       ***

  • Allah, İslam’ı dünyada yaşansın diye gönderdi.
  • Evrenin ruhu ve nuru Allah’a aittir.
  • Namaz, oruç, hac ibadetleri ve anlamları çok derindir. Eğer buna müdrik olmazsan, kendi kendini boş yere yormuş olursun…
  • Eğer Allah’ın gücünü görmek istiyorsanız, Sultan Ahmet Camii’ne bakmaya gerek yoktur. Yeryüzüne ve Gökyüzüne bakın, Allah’ın büyüklüğünü oradan daha iyi görürsünüz.
  • Dindarlığın ölçüsü komşusu açken tok yatmamak, harama el uzatmamak, hayâdan yüzü kızarmak, utanmak, gönül incitmekten korkmak, ateş görünce ürpermek, yolda parçalanmış kuşa acımak, merhamet, insaf gibi hallerdir.
  • Bunların yanı sıra namaz, oruç ve hac akıp gelen dini dünyaya katılmanı sağlar. O nehirden birlikte akarsın. Nehrin döküleceği denizin yönünü gösterme imkânı verir. Keza Allah’ı daha bir içinde hissedersin. Hayat mecralarında daha güçlü yürümen için sana manevi destek sağlar.
  • İslam barış dinidir. Bu barış dinine kimseyi inandırmak zorunda değilsin. Fakat Müslümanın tebliğ gibi bir sorumluluğu vardır.
  • Toplumlar barut fıçısı gibi, birbirlerine karşı duydukları öfke ve mezhep farklılıkları hala sürmektedir…

***  

  • âdem ilk insan mıdır? Değildir. İnsanlaşmayı yani beyte (ev), şeriata ve ahlaka dayalı yaşamı başlatan ilk insanların sembolik ismidir. Şeytanın ateşten yaratılması demek, insanın içindeki kötülük dürtüleri olan ateş (öfke, şehvet, ihtiras) ile temsilidir.
  • Kur’an Âdem’e değil; yaptığı eve ilk ev der. Bundan’ da Kâbe kastedilir. Sonra Allah bunu kendi evi olarak simgeleştirmiştir. Buda ev ve aile yaşamı, yani uygarlığın başladığı yer anlamındadır.

      ***

  • Yasin kuranın kalbi midir?
  • İhlâs suresi Kur’an’ın üçte biri midir?
  • Kur’an inmeseydi “vel asr” insanlığa yeterlimidir? Bu tür ifadeler Müslümanları Kur’an okumaya yöneltmek içindir.

      ***

  • İnsanlara kıyametin zamanını soruyorlar. Onlara de ki: Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.”

Ahzab Suresi 63 Ayet

  • Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.

Bakara Suresi 7 Ayet

      ***

  • Kur’an’ı Kerimin akıl, bilim ve ahlaktan ibaret olduğu söylenir. Asıl olan “Allah ile” birlikte En büyük sorumluk, Allah’a aittir. Rahmet ve adalet ile hareket eden Allah, hayata ve diğer varlıklara Rahman ve Rahim sıfatlarıyla muamele eder.
  • Allah, hayata ve diğer varlıklara asla zulmedici değildir. Tarih boyunca Allah, erdemli ve dürüst insanların vicdanında var olmuştur. Bu şekilde de varlığını sürdürecektir.

      ***

  • Allah, dağlar, taşlar, yerler, gökler, sular, karıncalar, kuşlar vs. varlıkları dile getirir ve konuşturur. İşte Kur’an bu tür davranışlara sahip insanın unutkanlık ve inkârını gidermek amacıyla “oluş ve akışı” anlatırken sürekli Allah kavramını öne çıkartır.
  • Her şeyi yapıp eden Allah’tır. Yağmuru yağdıran, suları akıtan, canlıları yaratan, güneşi, ayı, yıldızları döndüren, gece ve gündüzü birbiri ardınca çeviren, hidayet veren, delalete düşüren, rızkı daraltan ve genişleten Allah’tır.

***

  • Allah’ı unutan veya inkâr edenler görmeli ve bilmeli ki, Evrenin bir sahibi vardır. Bu sahip Allah’tır. Buna karşılık insanın da sorumluluk içinde olması gerekir.
  • İşte Kur’an, bu dille kozmik oluş ve akıştaki, Allah gerçeğini unutan veya inkâr edenlere seslenir. Nankörün vicdanında şuur uyandırmak ister.
  • Sonra da insani şuur ve eylemler şükür, içtenlik ihlâs, takva, erdem ve dürüstlük, sebat, tövbe ve özür dilemek, istiğfar, saygı, ahlak ve adalet, ortak iyiliklere maruf hizmet, ortak kötülüklerle münker mücadele davranışlardır.
  • Bu davranışları bilinç haline getirmek, insanın en büyük işi olsa gerek…

         Mahmut AKYOL

 

 

 

DOĞRULAR VE YANLIŞLAR!

logo5

DOĞRULAR VE YANLIŞLAR!

Birde baktın ki, içecek bir yudum su kalmamış…

Ne yaparsın?

Elinde satın alacak bir sürü para, alınacak bir yudum su yok…

Ne yaparsın?

Hâlbuki insanın ölümüne ve dirimine su lazım…

Söylenir ki Şeytan bir yudum su karşılığında insanın imanını satmasını ister…

İnsan iman zayıflığı karşısından çaresizdir ne yapsın!

***

İslam’ın şartı beştir.

  • Savım,
  • Salât,
  • Hac,
  • Zekât,
  • Cihat,

Doğru olan budur.

Bu son şart değiştirilince adeta diğerlerinin içi boşaltılmıştır.

***

Hz. Peygamberin en büyük sünneti kendi doğrululuğudur. Müslüman’ın en büyük işi de, bu doğruluğu gücü nispetinde yaşamasıdır!

Bundan şu anlaşılır: İnsanlar kendini kal ehli değil, hal ehli ile anlatması lazım

***

Hz. Ali şöyle dedi:

Dünya; ceza ve mükâfat yeri değil, imtihan yeridir. Ahiret imtihan yeri değil, ceza ve mükâfat yeridir. İnsanlar kendi elleriyle yaptıkları yüzünden ceza veya mükâfat görürler.”

***

Sen iyi, güzel ve doğru istikamette ol…

Sen hayâ timsali ol…

Sen Ömer ol…

Ömer’i bekleme…

Yeter ki sen Müminlerden ol…

1.Mü’minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
2.Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
3.Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

Mü’minun Suresi 1, 2, 3 Ayetler

***

Yeryüzünün sorunları, adaletsizlik ve eşitsizlikten doğar. Eşitsizliğin sebebi, “hırstır”. “Hırs” kötülüktür. Kötülük, içimizde ki “şeytandır”.

***

Din, kötü duyguları frenlemek için geldi. “Her kim Din’in gereklerini yerine getirir, pratiğe döker, ikiyüzlü davranmazsa; Allah, o insanın etrafında bir sevgi halesi oluşturur, insanlarda bu saf iman etrafında toplanır.”

8.Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.
9.Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.
10.İşte bunlar varis olanların ta kendileridir. Mü’minun Suresi 8, 9, 10 Ayetler

***

Kur’an’ı Kerimde bazı hayvan isimleri vardır. Araplar kızgınlık hallerinde bunları, birbirlerine karşı kullanırlardı…

Mesela; ‘aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi’ veya ‘aşağılık maymunlar olun veya ‘kitap yüklü eşekler’ veya ‘dilini sarkıtan köpek gibi’

Mesela; aşağıda ki maymun benzetilmesindeki maksat, insanın iştahının ve tutkularının peşinden gittiği içindir. Yoksa maymun aşağı bir mahlûk değildir.

Mesela; Domuz eti yemekten maksat, insanın domuzlaşması, önüne gelen helal-haram her şeyi yediği içindir.

Zira insanları, hayvanları, maymunları, domuzları, bitkileri, dağları, yolları, pınarları, çiçekleri yoktan yaratan Allah’tır.

***

Kur’an’ı Kerimde, kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldı hükmü doğru değildir. Erkek ve kadın beraber yaratılmıştır. 12.Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.
13.Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.
14.Sonra bu az suyu “alaka” haline getirdik. Alakayı da “mudga” 2yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir!

Mü’minun Suresi 12, 13, 14 Ayetler

“Biz sizi tek bir nefisten, tek bir türden yarattık. Onu da bir çift var ettik. Onlardan kadınlar ve erkekler türettik Nisa süresi ayet/1

***

Lut kıssasında sapkın bir olaydan bahsedilir. Şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri kadınlarını bırakmış; erkek çocuklarına ve gençlerine zorla, kapılarını basarak, musallat olmuşlardı.

Bu sefer, Lut Peygamber’in kapısına dayanmış, ‘Gelenleri bize ver’ demişlerdir.

Lut Peygamber’de, ‘Beni misafirlerimin yanında rezil etmeyin’ demişti…

Lut Peygamber, bu zorbalarla karşı karşıya kalmıştır.

Yeryüzünde bir zorbalık varsa, mutlaka karşı çıkılmalıdır.

***

Hz. Peygamberin dokuz yaşında bir kızla evlendiği söylemi doğru değildir.

Doğrusu Hz. Peygamber Ayşe ile evlendiğinde, kendisi 53–54; Ayşe de 19–20 yaşındaydı.

O günkü toplumda kadınlar doğdukları yaşa göre değil, regl görmeye başladıkları yaşlarını söylerlerdi.

Yani 9’uncu yılım demek regl görmeye başlayalı demekti…

***

Kur’an’ı Kerim’in geliş sebeplerinden biride, çok eşliliği teke indirmek içindir. Zaten o dönem Arap toplumunda çok eşlilik yaygındı. Mekke, Medine 7’inci yüzyıl orta Arabistan’da bir çöl kasabasıdır. Herkesin zaten yanında 10-15 tane kadın vardı. Tek eşli olan kimse yok gibiydi. Her erkeğin on tane cariyesi vardı.

***

Kur’an’ı Kerim’de kadını dövmek yoktur.

İslam, kadınları dövün demiyor.

Dövmek diye bir şey yok. Toplumda dövmek var, Fakat Kur’an’ı Kerim’de yoktur. Kurtubi, Şafi, Razi gibi âlimler, dövmeyi çeşitli şekillerde almış olsa da doğru olan; Hz. Peygamberin uygulamasıdır.

Hz. Peygamber evliliği boyu hanımlarına bir kez olsun, el kaldırmış değildir. Hanımlarıyla problem yaşadığı zamanda, önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve anlaşma sağlanınca da tekrar eski yaşamına geri dönmüştür.

Diğer yandan geçinemeyen eşlerle ilgili beş şey söylenmiştir.

  1. Önce oturun konuşun,
  2. Sonra ev içinde yatakları ayırın,
  3. Sonra evi ayırın,
  4. Sonra saygın hakemler çağırın onlara durumu bahsedin,
  5. Eğer o da olmuyorsa boşanın,

***

İslam’da kadına “Zina” sebebiyle Recm, adamı taşlamak yoktur. Onlar Kuran’da geçmiyor. Asıl olan adaleti sağlamaktır.

Kur’an’ı Kerim, kadınlar evlerinde otursun demiyor. Herkesin zorla örtünecek diye bir kaidesi yoktur. Yani kadının en mahrem saçının teli değil, görülmesi gereken yerler hariç, zaruri olan yerlerini örtsünler diyor.

Ayetlerin indiği Arap toplumunda başını örtmeyen bir kadın mecburen örtmek zorundadır. Bunun sebebi şudur.

  • Sıcak,
  • Çöl kumları…

***

Kur’an’ı Kerim; “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve inananların hanımlarına, dışarıya çıkarken üstlerine örtü almalarını” söyle. Bu, onların tanınmasını ve incitilmemesini sağlayan en uygun yoldur. Allah çok bağışlayıcıdır; merhamet sahibidir.” Ahzâb / 59

Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.” Nur Suresi 30. Ayet

***

Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi olduğu görüşü doğru değildir.

Köleliğe karşı olan, kölelere özgürlük diyen bir dini insanlığa taşıyan biri, nasıl olur da böyle bir yanlışın içinde yer alır?

Dikkat edecek olursak Kur’an’ı Kerim; çok eşliliğe ruhsat vermediği gibi, çoğu aza indirme yönünde bir gayret taşır.

***

Cuma namazı kadınlar üzerine de farzdır!

Kur’an’da kadınların Cuma namazından muaf tutulduğuna dair bir ayet bulunmuş değildir.

Müslüman kadın, devlet başkanlığı yapamaz diye Kur’an’da yasak bir hüküm bulunmamaktadır.

Bir göreve gelmek için gereken ehliyet ve liyakat şarttır. Bu sebeple kadının mahrumiyeti sosyal bir durumdur.

Değilse kadın namaz da kıldırır, cumaya da, bayram namazlarına da katılır, cehren Kur’an da okur…

Mahmut AKYOL

HAC BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!

logo5

HAC BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!

İslam, “Sosyal” içerikli bir dindir.

İslam, “birlik, beraberlik ve kardeşliktir.

İslam selam, barış dinidir.

Hz. Peygamber buyurdu ki, “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.”

Demek ki dinin asıl amacı, derdi olanla dertleşmektir.

Hz. Ali dedi ki, “Açın dini sorulmaz!”

Ülkemizde ve ülkemiz dışındaki açlara bir bakın, bir lokma ekmekten başka bir dertleri yoktur.

Allah Taala buyurdu ki Unutmayın ki, o kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Sizden Allah’a ulaşacak olan tek şey takvanızdır. Allah böylece o hayvanları hizmetinize verdi ki, sizi doğru yola ilettiği için tekbir getirerek Allah’ın büyüklüğünü ilan edesiniz! Resulüm! Artık o iyilik eden ve işini güzel yapanları müjdele!”

Hac Suresi 37. Ayet

Eğer Kurban keserseniz önceliğiniz yoksullar olsun, yoksa kesmenize gerek yok.

Hiç kurban kesilmese, sadece hacca gidenler kesse de olur.

Nasıl ki Ramazan bayramı kendini tutmayı öğrenmek, açlarla, yoksullarla buluşmak ve kucaklaşmak ise, Kurban bayramı da yakınlaşmak, fedakârlık yapmak, kaynaşmaktır.

Haksız yenilen bir lokma ekmek, insanın kıyametidir.

Hayatta kavram olarak Ölüm, Afet, Kıyamet denilen üç şey vardır.

Kur’an’ı Kerim bu üç gerçeği haber vermek suretiyle insanları uyarır. Haber vermede ki sebep, insanların dünyadaki hayatlarını dengede tutmak içindir.

Kur’an’ı Kerimde önem ve öncelik verdiği bu üç şeyin geliş amacında ki adı ‘inzardır

Yani Kur’an’ı Kerimde ‘intizar’ yoktur. Bir kurtarıcıyı bekliyor olmak Kur’an’ın ruhuna aykırıdır. Bu bağlamda ‘Mehdiyi’ beklemek, Kur’an’ın yapısı ve ruhuyla asla bağdaşmaz.

Dünyanın, ahiretin, mülkün dengesini ayarlamak Allah’a aittir. Kur’an’ı Kerim bize döne, döne bunu anlatır.

Otoriter olan makam Allah’tır!

Cellâdına âşık olmuş bir millete ister ezan dinlet, ister çan dinlet, koyun gibi dinler, itiraz etmiyorsa sürüleşmişse millet, yok olmaya mahkûmdur…

Devlet adamı yönetime, ceketiyle gelir ceketiyle gider…

Devleti yönetmek, açgözlü ve bencil insanları yönetimden tasfiye etmekle olur.

Eğer Müslümanlar hac bayramlarını hakkıyla yapsalardı, kardeşliğini beldelerinde yaşamış olurlardı.

Kur’an’ı Kerimde:

Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyiniz! Şüphesiz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.” En’âm Suresi 121. Ayet

Kurban, dinler tarihinde ilk ortaya çıkan bir ibadettir. Yani namazdan, oruçtan önce kurban vardı…

İnsanlar ne olduğunu bilmedikleri şeylerden korkmuşlardır.

Mesela insanlar rüzgârdan, depremden, yıldırımdan korkmuşlardır. Hani, daha insan zihninde Allah fikri doğmamışken onları memnun etmek için kurban kesmişlerdir.

Kurban, sadece hayvanlardan olmamış, kendi çocuklarını da kurban etmek istemişlerdir.

İslam’a baktığımız zaman Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim kıssası ibreti âlemdir. Zaten kurban, yakınlaşmak demektir. Kurban bayramı aslında, garip guraba bayramı demektir.

İslam’a baktığımız zaman Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim in kıssası anlatılır. İbrahim’in rüyası vesile kılınarak buna engel olunmak istenir.

İbrahim oğlunu kurban ettiğini görür rüyasında. Rüyasını gerçekleştirmeye kalkar. Onu Allah’ın emri zanneder. Fakat son dakika içinde bir his uyandırılarak kurban kesmesine engel olunur.

Dolayısıyla insan kurbanına engel olundu ama onun yerine de koç verildi deniyor. Hâlbuki Kur’an’ı Kerim’de koç verdik falan demiyor. “Biz onu büyük bir hata yapmaktan kurtardık” diyor.

Oradaki zebih kelimesi büyük hata yapmak anlamına geldiği gibi bir hayvanı kurban etmek anlamına da geliyor.

Dolayısıyla bunu yanlış yorumladıkları için İbrahim’e koç verildiği mitolojisi oluşmuş.

Kuran’da kurban ayetleri haritasının hiçbirinde kurban kes demiyor. Kurban kesin, diye bir emir Kuran’da yok.

Kesiyorsanız yoksullara dağıtın, yoksa kesmenize gerek yoktur. Ben sizden böyle bir şey de istemiyorum…

Müşrik ortak olmaya kalkandır, Kâfir de örten demek… Kur’an buna ilahlaşmak, Rableşmek diyor ve “La” dememizi istiyor…

Kardeşlerim, şu birkaç cümleyi dilinize pelesenk edin..!

  • Ey sonsuzluğun sahibi sana ulaşmak istiyorum.
  • Allah’ım ilmimi artır, gönlüme genişlik ve ferahlık ver.
  • Allah’ım çabalarımı sonuçsuz bırakma.
  • Bencilliğimi körelt ki güzel bakayım.
  • Üzerimde hakkı olanlara rahmet et.
  • Allah’ım gaybı senden başka kimse bilemez. Sonumuzu hayırlı kıl. 

Mahmut AKYOL

 

KABİRDE AZAP VAR MI?

logo5

KABİRDE AZAP VAR MI?

Kabirde azap yoktur.

Kabirde azap vardır hususu bazı kimselerce; En’am suresi 93, Enfal suresi 50 ve Mü’min suresi 46 ayetini delil olarak göstermişlerdir.

Kaldı ki En’am suresinin 93 ayetinde kabir azabı değil, kendisine Allah’tan vahy geldiğini söyler. İnsanları aldatan zalimlerin ölüm anlarını anlatır. Enfal suresinin 50. ayetinde durum aynı, yani inkâr edenlerin ölüm anındaki durumlarını açıklar.

Her iki ayette de kabirden bahsetmez ki, bunun adı kabir azabı olsun. Ayrıca bu ölüm anında mahiyetini tam olarak bilemediğimiz bir azabı anlatır.

Mü’min suresi 46. ayetinin kabir azabıyla uzaktan yakından alakası yoktur.

Kabir azabının varlığını ispatlamaya çalışan  Ramazan El Butinin İslam akaidini delil olarak göstermiştir.

Çok ayrıntıya girmeye gerek yok, bu azap kabirde değil, kıyamet gününde olacak olan bir azaptır. Ama ölüm halindeki azap kıyametten önceki bir azaptır.

Çünkü  başta:

Onlara dünya hayatında azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah’tan koruyacak’ da yoktur.”

Ra’d suresinin 34. Ayet

O kâfirleri dünya ve ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım, onların hiçbir yardımcıları da olmayacak.

Al’i İmran suresi 56. Ayet

Yukarıdaki iki ayet dünyada ve ahirette azap diye yorumlansa da, Kabir azabı var diye yorumlanamaz.

***

“Ölüler cansız ve şuursuzdurlar, yani kabirde acı çekmek ve nimetlerle  mükâfatlanmak yoktur.”  

Nahl suresi 21. Ayet

“İlk ölümden başka bir ölüm tadılmayacaktır, yani kabirde dirilmek yoktur.” 

Duhan suresi  56. Ayet

“Diriltilirken dünyada kaldığınız zamanın çok az olduğunu sanırsınız, yani öldükten sonra hatırlanılan kabir hayatı değil, dünyadaki hayattır. 

İsra suresi   52. Ayet

“Ahirette rabbimiz bize yaptıklarımızı haber verecektir. Yani kabirde haber verilmesi yoktur.“  

En’am suresi  60. Ayet

“Kabirden kalkıldığında büyük bir şaşkınlık olacak, yani kabirde daha önceden bilgilendirilme olsaydı şaşkınlık olmazdı. 

Yasin suresi 52. Ayet

“Kıyamet günü kişi ne yaptığını ve yapmadığını görecektir. yani bunu hiçbir zaman kabirde göremeyecektir. 

İnfitar suresi 4 ve 5. Ayetleri

“Kıyamet saati geldiğinde ölüler dirilecek, yani daha önce kabirde dirilmek ve azap çekmek yoktur. 

Hacc suresi  6  ve  7. Ayetleri

“İslamı din olarak benimsemeyenler ve imtihanı kaybedenler, ahirette imtihanı kaybetmiş olacaklardır, yani kabirde değil” 

Al’i İmran suresi 85. Ayet

***

Şimdi de Kabir azabına delil olarak gösterilen hadislere bakalım. Çünkü bu hadislerin tamamı uydurmadır.

Çünkü büyük günahlardan azap görmeyen ancak “koğuculuk” yapan ve “bevlinden” sakınmayan bir kişi kabir azabı görüyormuş!

Buda O’nun Kur’an ayetlerinden habersiz olduğunu gösterir. Çünkü Allah’ın yasaklamış olduğu bu gayri ahlaki tutuma biz büyük günah değil diyemeyiz.

Yine Allah’ın hakkında hiçbir nass indirmediği bevlinden sakınmama konusunda da azabın olamayacağını İslam dinini özümseyen herkes bilir.

Bu hadislerin en meşhurlarından birinde de Ölen kişinin sabah akşam kıyamet günündeki yerinin gösterileceğinden bahsedilmiştir.

Şuna bakın! Hadisi uyduran Kur’an’ı anlamaktan ne kadar uzak…

Çünkü kişiye hesap sorulmasının ve imtihanın sonucu olan ceza ve mükâfatın kabir hayatında değil de, ahiret hayatında verileceğini açıklayan onlarca ayetten habersiz bir şekilde ve o ayetleri hiçe sayarak bu yalanı uydurmuşlardır.

Yıllarca bu bilgileri okuyanda peygamberimizin sözü sanarak bu uydurmalara inanmışlardır.

Bazen Kur’an ve aklı kullanarak bu uydurmaları reddedenlerde çıkmış ama onlarda bidatçi, sapık, ehli dalalet…

İtham ve iftiralara maruz bırakılarak susturulmaya çalışılmıştır.

Aslında Kur’an’da ki ahiret hallerini az çok bilen hiç kimse kabir hayatına ve o hayatın azap ve nimetlerle geçirileceğine inanmaz.

Çünkü mahşerde toplanılması, amel defterlerinin getirilmesi, mizanın kurulması ve peygamberlerin şahitlik ederek dilediğini Allah’ın affetmesi ve insanların cennete ve cehenneme gitmesi…

Hepsi o gün yani kıyamet günü olacaktır. Onlar olmadan bir kişinin azaba çarptırılması mümkün değildir…

Son olarak, Allah’ın kitabındaki diğer ayetlerden de kabir azabının olamayacağı anlaşılmıştır…

Mahmut AKYOL

BEYDEBA’NIN “Kelile ve Dimne“ ESERİNDEN BİR ALINTI

logo5

BEYDEBA’NIN Kelile ve Dimne” ESERİNDEN BİR ALINTI

Hintli Filozof Beydeba, “Kelile ve Dimne” eserinde insanlara ders niteliğindeki konuları hayvanların diliyle anlatır.

Bir zamanlar Çin ülkesinde Hümayun Fal adlı bir padişah ve ona bağlı, Haceset Ray adlı bilgin, yönetimde usta, idarede adil bir veziri varmış.

Haceset Ray’ın görüşlerine çok önem verdikçe halk zengin ve refah içinde yaşarmış.

Günlerden bir gün Hümayun Fal ava çıkmak istemiş ve yanına veziri Haceset Ray’ı almış.

Hava Çöl sıcağı gibi sıcakmış.

Haceset Ray:

“Bu sıcağa dayanılmaz Padişahım, güneş batıncaya dek bir gölgede dinlensek demiş.”

Padişah da sıcaktan bunalmış, vezirin  teklifini kabul etmiş. Kalın gövdeli bir ağacın altında dinlenmeye koyulmuşlar.

Kalın gövdeli  ağacın kovuğunda bir arı yuvası görmüşler. Binlerce arı üşüşüp duruyormuş.

Vezir, Padişah’a demiş ki:

“Bu hayvanlar, toplu halde yaşarlar padişahım. Yasub adında bir beyleri vardır. Bütün arılar ona bağlıdır. Hiç biri Yasub’un sözünden çıkmaz. Yasub, arıların beyidir. Diğerlerine göre daha büyüktür. Yönetiminde ona yardım eden pek çok arı daha vardır. Yasub, Padişah gibidir. Çevresinde vezirleri, komutanları, yardımcıları bulunur, demiş.”

Padişah, vezirin anlattıklarını ilgiyle dinliyormuş.

“Arılar işlerini görürlerken ilginç bir yardımlaşma örneği sergilerler. Getirilen balı koyacakları altı köşeden oluşan düzgün gömeçler yaparlar. Bu altıgen evcikler balla doldurur ve kapatırlar. Bal, çok şifalıdır. Arılar, çiçekten çiçeğe konarak toplarlar bu özü.”

Padişah, dinliyor…

Vezir:

“İşin ilgi çeken bir yanı daha var Padişahım, demiş.”

“Arılar çok temiz yaratıklardır. Doğrusu, bu kadar çok gezen hayvancıklar üzerinde en küçük bir pislik taşımazlar. Şaşırtıcı değil mi? Zaten, ayağında ve kanadında bir pislikle dönseler, içeri alınmazlar.”

“Kovanın girişinde bekçi arılar bulunur. Sıkı bir temizlik kontrolü yaparlar. Ola ki, içeri üzerinde pislik olan bir arı yanlışlıkla girse, diğerlerine ibret olsun diye hemen öldürülür. Bu emri, bey arı verir.”

“İlginç olan, arıların hepsi silahlıdır. İğnelerini birbirlerine karşı değil, kovanın güvenliği için kullanırlar.”

Padişah Hümayun Fal, kovandaki bu düzeni iyiden iyiye merak eder ve incelemeye koyulur. Nasıl olur! Der…

Padişah, arılarda görülen bu düzen insanlarda niçin yok! Asıl insanlarda olması gerekmez mi? Temizlik, düzen, çalışkanlık, yardımlaşma insanlarda olması gerekmez mi?

Vezir:

“Bu hayvanların hepsi aynı özellikte yaratılmıştır, Padişahım.”

“Oysa insanların her biri farklı kişiliğe sahiptir. İnsanın bir melek yönü, bir de kötülük yanı vardır. İnsanlar hem iyiliğe, hem de kötülüğe eğilimlidir. İyiler her zaman daha azdır. Fakat bizler, yüce ruhlu insanlarla irtibatımızı kesmemeliyiz, Padişahım. Hele bir padişah asla, halkından uzak ve habersiz olmamalı demiş.”

Padişah:

“Peki, insanların “hırs” denilen duygusu ne olacak? Daha fazlasını elde etmek için zayıfı ezerler!?”

Vezir:

İnsanlar topraktan yaratılmış, topraktan gelen gıdalardan beslenmiş… Şeytan, ateşten yaratılmış…

İnsanın içindeki kötülükler, (hırs, öfke, şehvet) temsilen kullanılmış.

Allah, Âdeme ruhundan üflemişti.

Âdem ev yaptı, kan döküp fesat çıkarmaya karşı çıktı, eşya yapma yeteneğini kullandı,  kendini tutma (oruç) ve hukuk kuralları (şeriat) getirdi ve böylece uygar yaşamı başlattı.

Kur’an’da ki Âdem budur.

Her doğan çocuk bir Âdem’dir ve Âdem kıssası her doğan çocukla yeniden başlar

Evrim, Allah inancıyla çelişmez, bilakis evrim Allah’ın en büyük ayetlerinden birisi olarak da görülmüş.

Allah’ın varlığı veya yokluğu bilimin konusu değildir.

Vezir:

“Padişahım bunu önlemek için, adaletli bir yönetim gerekir, demiş.

“İçinde yaşadığımız dünyaya bakın. Her şey bir kurala bağlı…

Hiçbir şey başıboş değil. Yüce Yaratıcı evrenin işleyişini bazı yasalara bağlamış. İnsanın mutlu olması bunlara uymakla sağlanıyor, demiş. İlave etmiş:

“Tabi ki toplumu yöneten bizler bu düzeni sağlayabiliriz, Padişahım.”

Lakin:

– Öncelikle padişahın bilgili olmalı,

– Yetenekli insanları çevresine toplamalı,

– Onların düşüncelerinden yararlanmalı ve

– Çıkarcı kişileri yanından ve yönetimden uzaklaştırmalı… 

Tıpkı arılarda olduğu gibi…

Vezir:

Padişahım, saltanat güç demektir. Güç, çıkarcıların eline geçerse; olmamış şeyleri olmuş gibi gösterirler. Padişaha yalan söylerler.

İşin içine bir de yalan girdi mi, artık; düşmanla rekabet edilmez olur, toplumun düzeni bozulur, yıkım mukadder olur der vezir…”

Mahmut AKYOL