HER ÇAĞIN KİTABI YENİDEN YAZILIR

logo5

HER ÇAĞIN KİTABI YENİDEN YAZILIR

Yüzü aşkın nitelikli arkadaşım son yazıma yorum yaptı.

Yorumlar bir kitap kapsamında olacak boyutta.

Herkesten bir katkı bulunuyor.

Dünya hayatı, evrilerek devam ediyor. Mevsimler tazeleniyor.

Sosyal olaylar yenileniyor.

Geçmiş zaman, geleceğe ışık tutar.

Bir milletin siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik gelişmelerini, diğer milletler kıskanıyor.

Bu sebeple olacak ki herkes, bir başkasının ayağını kaydırıp duruyor.

Yanlış yanlışı doğuruyor…

Şimdi bakın!

Dün açlar, işsizler, yoksullar, muhtaçlar, köleler, borçlular, çaresizler, öksüzler, fuhuş mağdurları vardı, bugün de var…

Dün terör, isyan, eşkıya, zulüm altında inleyen, “bir kurtarıcı yok mu” diyenler vardı, bugün de var…

Dün ile bugün arasında ki tek fark, sadece zaman, insan ve insan elindeki vasıtalardır.

Haksızda değillerdir.

Çünkü insanlar, yapıları gereği içinde bulundukları şartlara göre düşünür ve karar verir.

Biz meseleye ilim, tarih ve sosyoloji açısından bakmaya devam edelim.

Âşık Veysel’in; “Benim sadık yârim kara topraktır” sözü, bir hayatı özetler mahiyette…

O sadık yar size koyun verir, kuzu verir, süt verir, ekmek/et verir, lakin kazma ile kazıdıkça kıt verir.

Hakkın gizli hazinelerinin toprakta olduğunu anlatır. İnsanlığın kahir ekseriyeti bu hakikatten uzak olduğu için, çalmaya ve sömürmeye dün olduğu gibi bugünde devam ediyor.

Şu ayetlere bakar mısınız?

“Dedikodu yaparak, insanlarla alay edenlerin vay haline!  O, malı toplar ve onu sayıp durur. Malının gerçekten kendisini ebedi kılacağını sanır. Hayır, yemin olsun ki o Hutame’ye atılacaktır.” (el-Hümeze, 1-4)

Ya şu hadise:

“İnsanın iki vadi dolusu altını olsa mutlaka bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur.”

Hz. Ali:

Hakikat basittir ve tektir, lakin onu içinden çıkılmaz kılan insanın dünyaya olan hırsıdır”

Bu ayetlere bu hadise ve bu kelamı kibar söze bakıldığında, insanın ne denli önü alınmaz bir ihtiras içinde olduğunu görürsünüz.

Bütün Peygamberler, filozof ve düşünürler bu döngü içinde meydana gelen sorunlar için insana teklifler  sunmuşlardır.

Tarih boyu insanın kendisiyle, insanın insanla olan sorunları iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az ve sınırlıdır.

Bunları; Allah’a ortak koşma/itaat et, Öldürme, Çalma, Yalan söyleme, Zina etme, Ana/babaya asi olma, Yalan yere şahitlik yapma, İftira atma, Haram yeme gibi ilkeleri sayabiliriz.

İşte bu saymaya çalıştığımız şeyler dünde vardı, bugün de var.

Fakat insan kendi içinde ve dışındakilere karşı acımasız, zalim ve cahil olduğu için unutmaz.

Her kitap, kendi çağında yazılır.

Yani “İslam’ı dini düşünceyi” yeniden inşacı bir anlayışla ele almalıyız.

Birbirinin içinden çıkan, birbirini tamamlayan mal, para, sermaye, emek gibi değerleri istismara mahal bırakmadan devlet/millet olarak ihtiyaç sahiplerine pay edebilmeliyiz.

Sürekli olarak tutulan balığı yerde, bir türlü balık tutmayı öğrenmezsek, hep donup kalmaya mahkûm oluruz.

Hâlbuki tarih hiçbir zaman donmaz, su gibi akar, önüne kattığı ne varsa siler geçer.

Tarihin seyrini değiştirmek, iş ve değer üretmekle mümkündür.

Amel, bütün iktisadi faaliyetin temelidir. Emek, amel/iş  ile elde edilen şeydir, insanın ve insanlığın meşru zenginlik kaynağıdır.

Değerler zora, baskıya ve korkuya dayanılarak elde edilmemelidir.

Değilse insan, tembel ve bezgin olur. Baskıcı yönetimler insanları köreltir, yaratıcılıklarını öldürür, insanı kay pak ve hilekâr, ürkek, riyakâr yapar.

Ne yazık ki, yeryüzündeki Müslümanları ve bugün insanlığı akıl değil bu korkular yönetiyor…

Dünyayı açlık, yaşam ve ölüm korkuları yönetiyor…

Tarih boyunca her tür sömürücü, baskıcı, despot/diktatör ve nihilist sistemler, bu korkulardan dün olduğu gibi, bugün de beslenmektedirler.

Zaman, zaman insanlık bu sömürü, baskıcı, diktatör ve nihilist sistemlerin korkulardan sıyrılmasını bilmiştir.

Çağımızda, bu korkuların üstesinden gelebilmek mümkündür.

Ta ki, Müslümanlara ve insanlığa Hz. Peygamber tarafından gösterilen yola dönülebilinsin. Fakat bu yol/sünnet, bugün raflarda tozlanmaya terk edilmiştir.

Yeter ki Müslümanlar Kur’an’da ki İslam’ın kaynağını, Kitap ve Hikmete (Kur’an ve Sünnet) yüz çevirmesin!

Bunun içinde Müslümanlar önce kendilerini sorgulamalıdırlar.

Yeter ki İslam’ının üzerine düşen kara bulutlar,  Müslümanlarca kaldırılabilsin!

İslam’ın evrensel mesajını göz ardı etmesinler!

Mahmut AKYOL

 

 

 

YAZIKLAR OLSUN!

logo5

YAZIKLAR OLSUN!

“Sevgi ve Merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,”

  1. Hayır! Ne zaman ki can boğaza dayanır,
  2. “Doktor yok mu?” diye bağrışılır,
  3. Ayrılık vaktinin geldiği anlaşılır,
  4. El ayak birbirine dolanır,
  5. İşte o zaman kişi Rabbine gittiğini anlar.
  6. Gel gör ki ne söze inandı, ne yöneldi,
  7. Bilakis yalan dedi, sırt çevirdi,
  8. Hep kibirlendi; tarafı, etrafı kendine yeter sandı,
  9. Yazıklar olsun böylesine,
  10. Yazıklar olsun!
  11. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
  12. O akıtılan bir meni damlası değil miydi?
  13. Sonra bir pıhtı oldu, Allah yarattı, şekil verdi.
  14. Ve ondan erkek ve dişi iki eş var etti.
  15. Öyleyse düşünün! Bunu yapan ölüleri diriltemez mi?

(Kıyamet Suresi 26-40 ayetler)

Rivayete göre bir gün Hz. Peygamber Ebu Cehil’in yakasından tuttu, “Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!” diyerek ona, ölümü ve kıyameti hatırlattı.

Bunun üzerine Ebu Cehil, Hz. Peygamber’in elini silkip atarak, “Bırak şu yakamı, sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun. Sen de, Rabbinde bana bir şey yapamazsınız” diyerek kibirli, kibirli adamlarının yanına gitti.

Bunun üzerine Hz. Peygamber’in, Ebu Cehil’e söylediği “Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!” sözü ayet olarak nazil oldu.

Bundan da anlıyoruz ki, Müslümanın elinde muhatabına karşı kullaracağı en kuvvetli silah, “ölüm ve kıyamet” kavramlarıdır.

Bilindiği gibi Ebu Cehil, şirki temsil ediyordu. Ebu Cehil, kıyamete kadar temsili yaşayacaktır.

Şimdilerde Ebu Cehil, kıtalar arası dolaşmaktadır. Bu, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” demektir.

Görüldüğü gibi surenin son cümlesiyle:

Bunu yapan ölüleri diriltemez mi?” diye soruyordu.

Bu soru, ölü toprağı serpilmiş toplumların yeniden dirilebileceğine bir işaret olduğu gibi, mezarlarda yatan ölülerin dirilişidir.

Bu diriliş önce, insanların adil olmaları ve birbirleriyle eşit olmayı kabul etmeleriyle başlayan bir süreçtir.

Aksi halde fert ve toplumlar diriltilemezdi.

İnsana ölüm, afet ve kıyamet ansızın gelir.

Bundan dolayıdır ki,  her zaman bunlara hazırlıklı olmak gerekir.

Hazırlıklı olmayan fert ve toplumlar, kendilerine yazık etmiş olurlar.

Ölüm karşısında insanoğlu acizdir.

Ağzına kadar dökülecek kelimeler bir anda donar. Ne ileri ve ne de geri gider, orada kala kalır.

Hz. Peygamberin davranışına benzer davranışlar sergilemeye çalışırım.

Ey! Allah’ın rahmetine tevdi etmek üzere olduğumuz Mevt, İnşe Allah bizlerde senin peşinden geleceğiz! Ölümü bizden önce tattın ve aramızdan ayrılıp gittin. Rabbim sana da, bize de Merhamet etsin!”

O esnada ölümün çarpıcı ve sarsıcı acısını yüreklerimizde yaşarız.

Sonra Tv başına oturur, ölüm sahneleri seyrederiz.

Sonra da bir ölümüz olur, başında “Yasin” okur, “zikir” çekeriz.

Acaba; “Zenginlik bana yeterli” diyenleri hiç gördünüz mü?

Ne kadar da aciz kalıyorlar!

Uğruna ölüp durdukları mallarıyla tek bir nefes, bir tas su satın alabiliyorlar mı?

Mezarlar deşilip göğüsler açıldığında, “ah ben ne yapmışım, Rabbime karşı ne kadar da nankörlük etmişim” diye hayıflanmak artık boşuna…

Şimdi ben ne yapacağım” diye dövünmek artık nafile…

Görüyor musunuz hiç bir fani  gittiği yerden ne geri dönüyor ve ne de bir haber veriyor.

O halde gelin; o soğuk ve karanlık çukura girmezden önce, insanın elleri ve ayakları birbirine dolaşmadan önce, yoksulla ve yetimle lokmamızı paylaşalım.

Ebu Cehil, Ebu Lehep gibi tepeden bakmayalım. Adil olalım. Eşit yaratıldığımızı unutmayalım.  

Varsın işlerimiz yarım kalsın ama bunları yapalım. Dünya mülkü gözümüzü kör etmesin. Çıkar ve menfaatimiz bizlere haksızlık yaptırtmasın. Hırs, aklımızı başımızdan almasın, bizi birbirimize düşman yapmasın!

Bizde bu insani ve İslami davranışları içselleştirelim.

Mahmut AKYOL

 

KADINI DÖVMENİN DİNDE, YERİ YOKTUR!

logo5

KADINI DÖVMENİN DİNDE, YERİ YOKTUR!

Geleneksel İslam anlayışında yanlış anlaşılan ve uygulanan bir olaydan söz etmek isterim.

Bu, kadınların dövülmesi olayıdır.

Nisa 34-35 ayetlerini birlikte okuyalım:

Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşırsa, hala işi yokuşa sürüp bahaneler aramayın. Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsustur; bundan hiç şüpheniz olmasın.
Eğer eşlerin arasının iyice açılıp işin boşanmaya doğru gittiğini görürseniz tarafların ailelerinden birer hakem çağırın. Niyetleri gerçekten barışmaksa Allah niyetlerini boşa çıkarmaz. Allah her şeyi biliyor, her şeyi duyuyor; bundan hiç şüpheniz olmasın…”

Ayetlerin ne dediğine dikkatlice bakılırsa, konu beş aşamada ele alınıyor:

  1. Konuşun, anlaşın…
  2. Olmazsa (ev içinde) yatakları/odaları ayırın…
  3. O da olmazsa bir müddet (evleri) ayırın…
  4. O da olmazsa hakemler çağırın…
  5. O da olmazsa boşanın, onu da iki ile sınırlandırın, üçüncü bir geri dönme hakkınız da vardır…

Bugün şiddetli geçimsizlik yaşayan bir ailenin arasını bulmak için devreye girecek olan bir akl-ı selim sahibi, bundan daha güzel bir yol bulamaz.

Eğer dinden, “kadınlar dövülür” diye bir fetva çıkarılacak olursa bu pekâlâ “öldürün” şekline dönüşebilir ve kadınların ölüleri sokaklardan toplanır…

Ayette geçen (ve’dribuhunne) ibaresi “Onları dövün, vurun” yerine “Onlardan bir müddet ayrılın” olarak tercüme edilirse, kelime bu anlamda Kur’an’a daha uygun düşer.

Keza (darbe) kelimesinin Kuran’da tek vurmak diye bir anlama gelmez, “sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak, açmak, ayırmak” gibi anlamlara da gelir. (Nisa; 101) ve (Taha; 77) olduğu gibi.

Hz. Peygamber’in ailesinin etrafında geçinme sıkıntısı yaşayan 70 civarında kadından bahseden (İbni Mac’e, Ebu Davut) hadisi meşhurdur.

Buradan da anlaşıldığı gibi, o dönemde de kadınlar dövülmektedir. Artan şikâyetler üzerine inen ayetlerde, dayak başta olmak üzere, kadına karşı şiddetin bütün yolları kesilmek istenir.

Yani kadınlarını döven erkekleri şikâyet etmek üzere peygamberin kapısına gelen “mağdur” kadınlar için hiçte, “Onları dövün, dövmeye devam edin” diyen bir ayet gelir mi? Bu olacak şey midir? Bunun Kur’an’ın ruhu ile bağdaşır bir tarafı yoktur. Kaldı ki Kur’an daima mağdurun, ezilenin yanında olmuştur.

Bu ayetten sonra ne gibi gelişmelerin olduğunu bizzat Hz. Peygamber’in hayatına bakarak anlayabiliriz.

O, ömrü boyunca kadına el kaldırmamıştır. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve bir müddet (iki ay kadar) onlardan ayrılmıştır. Sonra anlaşma sağlanınca tekrar dönmüştür.

Kurtubi’nin, Şafi’inin, Razi’nin ortaya koydukları görüşler, Nisa 35 ayetindeki (ve’dribuhunne)nin doğrudan anlaşılmamasının bir sonucu olsa gerek…

Şimdi ister istemez mantık insana şu soruyu sorduruyor:

Bir adam sinirli bir halde olsa, Kurtubi’nin, Şafii’nin, Razi’nin dediklerine nasıl uyabilir?

Eğer böyle olacaksa dövmenin caydırıcılığı kalır mı?

Böyle yapmak yerine, kelimenin içeriğinde zaten var olan “bir müddet ayrılma, ayrı kalma” daha doğru olacaktır.

Üstelik dövmenin hiç de hayırlı bir tarafı yoktur. Bu konuda başka görüşler, Hz. Peygamberin yaşantısı ortada iken, böyle hassas konuyu, “Taliban/Işıd/selefi” düşüncenin eline terk etmek, acaba kimin ekmeğine yağ sürmüştür?

Şu halde tıpkı içki, zina ayetlerinin aşama, aşama ve belirlenmiş bir hedefe doğru gitmesi gibi, evlenme de; aşama, aşama dövmeden vazgeçirip gayet medenice ilişkilerini düzenlemeleri öğütleniyor. Aşırı şiddet, geçimsizlik, “kadınlarını dövme” tedricen bu ayetle toprağa gömülmeye çalışılıyor.

Şiddetli geçimsizlik yaşayan aileler için ifade edilen yukarıdaki “beş aşamalı çözüm plânı” sadece Müslüman aileler için değil, bütün insanlık için evrensel çözümler önerdiğini söyleyebiliriz.

Kadına şiddetin alabildiğine arttığı bugünlerde bir kez daha hatırlamakta fayda var, kadını dövmenin dinde yeri yoktur.

Günümüzdeki kadın cinayetlerinin çoğu İslamsızlıktan ortaya çıkmaktadır.

Mahmut AKYOL

 

ALAK, KALEM, MÜZEMMİL, FATİHA, MÜDDESSİR, MESED SURELERİ, AHLAK VE DUA BAHSİ

logo5

ALAK, KALEM, MÜZEMMİL, FATİHA, MÜDDESSİR, MESED SURELERİ, AHLAK VE DUA BAHSİ

Hayatta ve kâinatta olan, olmakta olan her şeyin tek sahibi, Cenabı Allah’tır.

Cenabı Allah, hayat ve tabiatta olan, bütün insanlara bir yol çizmiştir.

Çizdiği bu yol Kur’an’ı Kerim ait olup, pratiği Hz. Muhammed’in (s.a.v) mevcuttur.

 

ALAK SURESİ

  1. OKU! Yaratan Rabbinin adıyla
  2. İnsanı sevgiden ilgi ve alakadan yarattı.
  3. OKU! Senin Rabbin çok cömerttir.
  4. Kalemi kullanmayı öğretti.
  5. İnsana bilmediği şeyleri öğretti… (19 ayettir)

Çok sevgili, ilgili, ilişik, yapışık, tutkun anlamlarına gelir. Yani Kur’an’da ki bütün sure ve ayetler bir biriyle ilişkilidir, bir birlerinin içinden çıkarlar. Bu, Tevhit bilincini pekiştirmek içindir.

 

KALEM SURESİ

  1. NUN! Kalem dile gelsin! Satırlara dizilen gelsin!
  2. “Sana olan nimeti sayesinde Rabbin ile konuşuyorsun cinlerle değil”
  3. Bu sana lütuf ve ikram dışında hah ettiğin bir karşılıktır.
  4. Çünkü senin muazzam bir ahlakın var, hiç kuşkusuz.
  5. Yakında göreceksin onlarda görecekler… (52 ayettir)

Kalem ve satırların dile gelmesi ve konuşması istenen suredir. Ana teması Allah ve Ahiret Günüdür. Sure bu konular etrafında döner. İnkârcıların dersler çıkaracağı konular anlatılır.

Özellikle Peygamberin maruz kaldığı olaylardan yılmaması, göğüs germeği, müşriklerle asla uzlaşmaması, yalnız kalmaktan korkmaması öğütlenir. Bunun için de kendisine Yunus kıssası anlatılır.

 

MÜZEMMİL SURESİ

  1. SEN EY büyük işi yüklenen!
  2. Gece yarılarında kalk!
  3. ¾ Ortasında, başında veya sonunda Kuranı düşüne, düşüne oku!
  4. Biz sana ağır bir sorumluluk yükleyeceğiz.(20 ayettir)

Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberlik gibi büyük bir sorumluluk altına girmesi anlatılır. Peygamberin çevresine toplananlara gerekli olan desteği verebilmesi için, gece kalkarak düşünerek planlar yapması, gündüz olunca da bu planları uygulaması istenir. Bu arada inkârcıları da ölüm, afet ve kıyametle inzar etmesi istenir.

 

FATİHA SURESİ

  1. Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla
  2. Bütün övgüler, varlığın yeğane Rabbi Allah içindir.
  3. Sevgi ve merhameti sonsuzdur.
  4. Hesap gününün sahibidir.
  5. Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.
  6. Bizi doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüt.
  7. Sapmışların ve öfkeni çekenlerin değil; nimetlerinle desteklediklerinin yolunda…

Kur’an onunla başlar, açılış anlamındadır. Fatiha’nın içinde yer alan kavramlar, bütün Kur’anı açan kavramlardır.

Yani Kur’an’ı açan anahtar kavramlar Fatiha’da yer almıştır.

 

MÜDDESSİR SURESİ

  1. SEN EY yalnızlığa bürünen!
  2. Kalk ve uyanışı başlat!
  3. Haykır; Allahuekber
  4. Güzel ahlakı kuşan!
  5. Kötülüğe bulaşma!(56 ayettir)

Müddessir, Yalnızlığa bürünmek anlamındadır. Hz. Peygamber bir ara yalnızlığa bürünmüştür. Akabinde de, tarihin meydanına çıkması, peygamberliğini ilan etmesi ve uyanışı başlatması istenir. Müşriklerin en sert şekilde eleştirildiği yerlerden birisi bu suredir. Mekke sokaklarını inleten meydan okumalar, sure boyunca görülecektir.

 

MESED SURESİ

  1. KAHROLSON Ebu Leheb! İktidarı; kahrolsun!
  2. Zenginlik ve iktidar onu kurtaramayacak.
  3. O kıpkızıl bir ateşe atılacak.
  4. Çenesi düşük karısı da yanında olacak.
  5. Gerdanında fitillisinden bir de ip olacak.(5 ayettir)

İslam’ın ilk yıllarında Mekke’de kurulan düzene karşı bir öfke patlamasıdır. Kahrolsun, yıkılsın, kurusun haykırışlarını burada görülür.

Tevhit inancından ne anladığımız burada oldukça önemlidir.

Bir deniz düşünün içinde bulunan her şey bu âlemi temsil ediyor. Su olmazsa, denizin içindekilerin bir şey yapmaları imkânsızdır.

Ancak denizin içindeki her şeyde denizin bir parçası değildir.

İşte buradan hareketle İslam Fena Fillah anlayışını reddeder ki, bu doğrudur.

O zaman Melek/meleke gücü yalnız başına tasarruf sahibi bir şey değildir. Bunlar Allah’ın gayrısı da, aynısı da değildir. Fakat ne yazık ki Islama bu anlayış, Tevrat’tan getirilip konulmuş şeylerdir.

Dört meleğe yüklenilen görevler gibi. Halk arasında Ölüm meleği olarak bilinen Azrail can alıcı melek olarak bilinir, öte yandan da derler ki Allah verdi, Allah aldı. Çelişkiyi görüyor musun?

Aslında doğru olan ikincisidir. Çünkü Allah hiç bir şeyde, var etmekte, yok etmekte ortak kabul etmez. Ederse bu tevhide aykırıdır.

 

AHLAK BAHSİ

Davranışlara ortaya çıkar… Yaşarsanız o da yaşar ve sizi yaşatır. Ahlak anlatan kitaplara bakınca, onların tamamı, ahlakın felsefi tarafını anlattığı görülür. Bir Çinli düşünür bu konuda şöyle söylemiştir:

Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür.

Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür.

Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür.

Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür.

Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür.

Değerlerinize dikkat edin, Karakterinize dönüşür.

Karakterinize dikkat edin, Kaderinize dönüşür.

Allah cümlemizi yaşayan bir ahlaktan mahrum koymasın.

 

DUA BAHSİ

Yukarda anlattığımız bu dua manasına da gelen salâtın bir tatbiktir.

Allah’ın resulü tarafından Müslümanlara öğretildiğini görüyoruz.

Müslümanlar Allah’ın resulü önderliğinde günün belli vakitlerinde bir araya gelerek Allah’a dua ediyorlar.

Rükû ve secde ediyorlar, onu tespih ediyorlar (yüceltiyorlar) ve hem de Kuran’ı tedris ediyorlardı.

Çeşitli sebeplerle Allah resulüne, cemaatine katılamayan müminlere, bu eylemi ya kendi aralarında birleşerek ya da ferdi olarak yerine getiriyorlardı.

O ki seni yarattı, (özüne) eşitliği koydu, adaleti yerleştirdi” (İnfitâr; 7)

Mahmut AKYOL

EY İNSAN DUR, KULAK VER VE İYİ DİNLE

logo5

EY İNSAN DUR, KULAK VER VE İYİ DİNLE

İslamsız bir dünya olur mu?

Olur!

Bugün olduğu gibi…

İnsan çorak toprağa döndüğü zaman olur…

Umudum odur ki, bu çorak topraklar gün gelir, İslam’la filizlenir…

Lakin sizi bir gül bahçesine davet etmek istemiyorum…

Sizi, İslam’sız bir dünyaya davet etmek istemiyorum…

Bugün intihar, saldırgan, işgaller, isyan hepsi de İslamsızlıktan doğar.

İslam hayattır, İslam güzel ahlakadır.

Eğer insan vicdanlı ve dürüst olursa bir yaprak misali sararmaktan kurtulur. O zaman insan yeşil ağaca benzer, bırakın kök salsın.

Emperyalizm ve Batı Tanrıyı öldürdü. Arkasından merhameti öldürdü.

Hâlbuki Ahlak; insanın iyi davranışıdır. 

Kur’an’da özne insandır.

İnsan üç şekilde dalgalanır.

Birincisi:

‘Hareket halinde olan bayraktır.’

İkincisi:

‘Hareket halindeki bayrak değil rüzgârdır.’

Üçüncüsü:

‘Hayır, hareket halinde olan zihindir.’

Kur’an okunduğu zaman insan zihninde bir dalgalanma meydana gelir. Siz o zaman Kur’an’ı okuyorsunuz demektir.

Tıpkı 312 kişinin önünde duramadığı gibi, sayınızın az olması önemli değil, zihniniz dalgalandıkça, örümcek ağı gelsin aklınıza…

Çünkü Kur’an 14 asır önce yaşanmış olması bir hayattan ibarettir.

Burası çok önemlidir.

Kur’an’ı Kerim mealini dört noktadan anlamaya çalışalım.

  1. Üslup noktasından:

Kur’an’ı Kerim çoğu kez varlığın dil ile okunur. Bütün her şeyi anlatırken ‘biz’ dili kullanır. ’Biz’ de maksat Allah’tır, Allah her yerdedir.

  1. Yeminler noktasında  Arapçada yemin birini yüceltmek için yapılır. Allah kendi dışında hiçbir şeyi yüceltmez! Yüce olan tek şey Allah’tır.

O halde ayetlerde geçen ‘yemin’ ifadesini okurken ‘dile gelsin’ diye okumak, daha doğru olmaktadır. Dile gelsin, şahitlik etsin ifadeleri anlama daha uygun düşmektedir.

  1. Kıssalar noktasından:

Önce her peygamberin yaşadığı kendi tarihi içinden anlamak icap eder. Yani dönemin tanrı, devlet, din telakkileri bilmek gerekir. O devletin arması, flaması, sembolü bilmek gerekir.

Yelkenli gemi Fenikelilerin, Cin ve peri, Babil’ in, boğa/bakara, Mısır’ın, balık Asur’un Tanrı devlet sembolleriydi. Kur’an da geçen bazı olaylar bizim için bir mucize, kehanet ve sır olarak kalacaktır. Mesela kuş, Hititlerin tanrı devlet sembolüydü. Karınca Saba’nın,

Demek ki Kur’an da geçen kıssaların geçtiği bu yerle hakkında tarihi, sosyolojik ve dini yapıları bilinirse o zaman işler mitolojik olmaktan çıkar.

  1. Mucizeler noktasından:

Mucize doğaüstü, kural dışı şeyler demek değildir. Mucize aciz bırakan şey demektir. Mesela güneşin doğuşu ve batışı bizim için normal bir şeymiş gibi görünür. Oysa bu iş bir mucizedir. Çünkü güneşin doğuşu da batışı da insanı aciz bırakır.

  1. Mesela ayın yarılması hadisesi mucize değildir, bizzat ayın kendisi mucizedir. Diğer bir şekilde söylemek gerekirse mucize, yaratılışın bizzat kendisidir. Güneşin doğuşu ve batışı insanı aciz bırakmaktadır.
  2. Kur’an’ı Kerim bu yaratılışlara ve bu olaylara ısrarla ‘Ayet’ der. Bu anlamda Kur’an mucizeden hiç bahsetmez. Yaratılmış olan her şeye ‘ayet’ der.
  3. Kur’an’ı Kerim’in ortaya koyduğu İslam, söz ve eylem birliğidir. Bu anlayış Yahudilikte ‘mucize’ kavram şeklinde kullanılmıştır.
  4. Hıristiyanlık buna ‘kehanet’ demiştir.
  5. Mecusilikte ‘bekleyiş’,
  6. Sabilikte ‘Astroloji’,
  7. Hinduizm’de ‘meskenet’ (fakirlik Miskinlik, beceriksizlik. Yoksulluk, (durgunluk, tembellik, uyuşukluk),
  8. Budizm de ‘ıstırap’,
  9. Hermetizm’de ‘büyü/tılsım’ denmiştir.
  10. İslam’da din, söz ve eylemden ibarettir. Eylem, amel ve Salihat demektir. O da iyilik güzellik ve doğruluk içinde çalışmaktır.
  11. İnsanlığın karşısına Hz. Peygamber söz ve eylemle çıkmıştır. Hem zaten insanın imtihan olmasının objektif başka bir yolu yoktur.
  12. Kur’an insanın önce aklına vicdanına hitap etmiş, uyandırdıktan sonrada eyleme çağırmıştır.

İslam’ın üzerine bina edildiği temel kavramlar şunlardır:

  1. Allah, Ruh, Şeytan, Melek, rızık, vahiy, peygamber, kitap, ahiret, cennet, cehennem, namaz, oruç, hac, zekât, cihat, hicret, tövbe, adalet, emanet, ehliyet…
  2. Ayrıca Kur’an 350 civarında bir kavramı analiz yapıldığında, verilen mesajın anlaşılması daha kolay olacaktır.
  3. Kur’an’ın ele aldığı kişi ve olaylar tarihin konusu olsalar da, onların üzerinden verilen mesajlar evrenseldir.
  4. Her doğan çocuğa Âdem olarak görmek gerekir. Çünkü âdem kıssası her doğan çocukla birlikte yeniden başlar.
  5. Âdem Kıssasında bizim için insan, şeytan, kötülük, iyilik, kadın, erkek, günah, tövbe, pişmanlık, bilgi, akıl vs bahsedilmektedir.
  6. Hayata atılan her genci Yusuf olarak görmek gerekir. Çünkü Yusuf kıssası her gençle birlikte yeniden başlar. Yusuf kıssayla da; Haset, hile, entrika, yalan, ihtiras, şehvet tutkusu gibi dürtülere karşılık bilgelik, adalet, güven, dostluk, kardeşlik, vefa, söz gibi temel insanlık değerleri anlatılır.
  7. Veda hutbesinde Allah Resulünün bir vasiyeti vardır. ‘Bu sözlerim burada bulunanlar bulunmayanlara iletsin.’ Belki onlar daha iyi anlarlar.
  8. Yasin’ Ey yaşayan insan! Sözüm sanadır. İşte yaşayan Kur’an budur.

Mahmut ALYOL