NEME LAZIM BE SULTANIM!

logo5

NEME LAZIM BE SULTANIM!

Her canlı doğar, yaşar ve ölür. Devletlerde böyledir.

Bu, evrenin yasaları hayatın ve ölümün kanunları demektir. Bu yasa ve kanunlar içinde kendi yolumuzu kendimiz belirleriz. İyiyi veya kötüyü kendimiz seçeriz.

Kur’an şöyle der:

Her insanın talih kuşunu (kaderini/geleceğini) kendi boynuna asmışızdır. Kıyamet günü önüne kendi sicilini bulacağı bir kitap çıkarırız. Oku kitabını; kendi hesabını kendin gör (deriz.

(İsra; 13-14).

İnsanlar inançlarından dolayı değil; davranışlarından dolayı kurtuluşa ererler. Kur’an; “İnandık” demekle cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz diye sorar.

Osmanlı’nın yıkılış sebepleri üzerinde çok kişi, çok şey söylemiştir.

Söylenen şeylerin bir hakikat payı mutlaka vardır.

Osmanlıyı yıkan melanet, “Neme lazım” zihniyetidir.

Aslında bu zihniyet, bütün milletlerin ortak kaderidir. 

Toplumların yapılarında zamanla bir takım kara delikler olur. Bunların başında duyarsızlık, ilgisizlik gelir.

Tarih boyunca bu kara delikler nice fert, toplum, cemaat, devlet ve imparatorluğu yutmuştur. Yutmaya da devam etmektedir.

Hafazanallah, yurdumun insanları silkinip kendilerine gelmezlerse korkarım ki; bu kara delikler bizim de sonumuz olacaktır.

Osmanlı Devletinin zirvede olduğu dönem, Kanuni’nin dönemidir.

Denilmiş ki bir gün Kanuni:

Acaba bu zirve bir gün inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?

Kanuni bir endişeye kapılır ve durumu sütkardeşi Yahya Efendi’ye bir mektup yazarak anlatır. 

Yahya Efendi, mektubu alır, okur ve gayet kısa bir cevap yazar:

Neme lazım be Sultanım!

Gelen cevabı okuyan Kanuni, söze bir mana veremez.

Kalkar, Yahya Efendinin Beşiktaş’taki dergâhına gider. Sitem dolu bir şekilde:

Ağabey ne olur endişeme bir cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!

Diyerek, soruyu tekrar eder.

Yahya Efendi:

Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak ne haddime! Ben sorunuzun üzerinde çok düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”  Der.

Kanuni:

“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “Neme lazım be Sultanım!” Demişsiniz. Buradan sanki “Beni bu işlere karıştırma” der gibi bir mana çıkarıyorum deyince,

Yahya Efendi:

Sultanım!

Eğer bir devlet içinde zulüm yayılır, haksızlık ayyuka çıkar, herkes Neme lazım deyip bir tarafa çekilirse, koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler susar, cahiller konuşursa, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıkarsa, devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti asayiş ve emniyeti sarsılır; çöküş mukadder olur…” Der…

Tıpkı Endülüs Devleti yıkıldığında Emir Abdurrahman’ın ağladığı gibi Kanuni söylenenleri dinler ve ağlar… 

Demek ki halk sefillik içinde yaşarken, “Neme lazımcılık” illetine düşen idareciler halkın bir anda yok olmasına sebep olurlar.

Din dilinde neme lazımcılık, ”Nimeti Küfürdür. Diğer bir ifadeyle nankörlüktür…

Bir örnek daha…

Fatih’in Halası bir Trabzon yolculuğu sırasında:

Sultanımder,Bunca zahmete değer mi at üstünde dağı/taşı aşmak…

Uykuyu, yatağı terk etmek…” 

O zamanda Sultanın ayağında gut hastalığı

vardır. Büyük acılar içinde olan Sultan:

“Bibi!” Der.

Devam eder:

Bizim zahmetimiz din-ü devlet içindir, şahsımız için değildir. Eğer bu zahmeti çekmezsek bize “Sultanlıkta, gazilikteyalan olur!”

Bunun tek panzehiri, bunlardan kurtulmanın tek ilacı vardır. O da; her hangi bir iş olduğunda, “Bunu kim yapar?” diye bir ses duyulduğunda sağına soluna bakmadan “Ben!” demekten geçer. Değilse o toplumun  yaşama şansı azalır.

O halde gelin asrımızı iyi, güzel ve doğru yaşayalım. Zamanı boşa geçirmeyelim…

Gücümüz yetene, takatten kesilene ve yatağa düşene kadar hep ülkemizin saadeti için hiçbir çıkar gözetmeksizin çalışalım…

Yoksa bu ülkenin taşı/toprağı, toprak altında yatanları bizden davacı olur unutmayalım…

Bu millet, tarih boyu düşmanına bile cömert olmuştur…

Lakin onuruyla oynayanları asla affetmez!

Cennete adalete, barışa, hakka, doğruluğa, dürüstlüğe, insafa, merhamete paylaşıma, kardeşliğe inananlar, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimseler ve bunları yaşayanlar girer.

Cennet ne sizin kuruntularınızla, ne de önceki çağlarda kitap verilenlerin kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir. Kim bir kötülük yaparsa cezasını çeker ve Allah’tan başka da ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilir

(Nisa; 4/123).

Mahmut AKYOL

 

GÜN; BİRLİK VE BERABERLİK OLMAK GÜNÜDÜR.

logo5

GÜN; BİRLİK VE BERABERLİK OLMAK GÜNÜDÜR.

Gün; Allah’ın her an bir işte ve oluşta olduğuna katiyetle inanmak günüdür!

Gün; fiili dua etmek günüdür!

Gün; gözü kapatmak günü değildir!

Gün; güneşi balçıkla sıvamak günü değildir!

Gün; “Şii/Sünni, Türk/Kürt, Laik/Antilaik, Asker/Sivil, Zengin/Fakir” tüm kesimlerin hiçbir ayrım gözetmeksizin maddi ve manevi güçlerini bir araya getirmek günüdür.

Gün; idarecilerin dirayetli, düzenli ve bilgili olma günüdür.

Gün; baş eğdirmek, güç göstermek, diz çöktürmek günü değildir…

Çünkü bağımız yol üstündedir, koruması güçtür…

Aksi halde Milletin başına gelse, gelse ancak felaket gelir.

Allah, insanın hep zayıf, güçsüz, ezilen, mağdur ve mazlum yönüne seslenir.

Bu cümleden mürekkep denilebilir ki:

Tabiattaki hiçbir hadise sebepsiz değildir. Zira her şeyi olduğu gibi, tabiat hadiselerini de yaratan Allah’tır. Bu hakikat En’am Suresi, 59 ayette şöyle ifade edilir:

Çünkü ğaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olan her şeyi bilir. O’nun bilgisi dışında ne bir yaprak düşer, ne de yerin karanlıklarında bir tane biter. Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki o her şeyi açıklayan kitapta bulunmasın.”

Onlardan öncekilerde düzen kurmuşlardı. Allah kurdukları düzeni temelden yıkmış, çatılarını da başlarına geçirmişti. Azap onlara fark edemedikleri bir yerden gelmişti.” Nahl suresi 26 ayet

Siz hep böyle erkeklerle eşcinsel ilişkilere girecek, kadınlardan yüz çevirecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapıp duracak mısınız?” dediği zaman halkın cevabı:” Eğer söylediklerin doğruysa getir bize şu Allah’ın azabını da görelim” demekten başka bir şey olmadı.” Ankebut suresi 29 ayet

Şimdi bu ayetler bize yol göstermelidir.

Fakat bu millet, “Kapitalizm” kültür arasında sıkıştırılmış, sanki öldürülmüştür. Doymak bilmez bir iştaha duçar edilmiştir…

İnsanlarımız, “kışın oteller boş kalmasın diye kayak pistlerine suni kar yağdırmaya çalışmıştır”…

Diğer bir deyişle insanlarımız, borcunu kapatmak için bankaya esir edilmiştir…

Tarih, Milletlerin hafızalarıdır. Hafızasını kaybetmiş milletler, acılar içinde yaşar!

Eğer bir millet hileci, fitneci, yalancı, akla gelmedik kötülük içinde yaşıyorsa, onun tarihi ve sicili bozuk demektir.

Müslüman Türk Milleti, Dünya barışına katkı sağlamıştır. Aslıda Evrensel değerlerin yanında adaletin, barışın ve eşitliğin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hatta Kültür ve Medeniyeti insanlık bilimine eşsiz zenginlikler katmıştır.

Müslüman Türk Milleti, tarihe bıraktıkları izlerleri takip ederek yaşamıştır.

Büyük ve güçlü olmak, kuvvetlinin yanında olmakla değil, tam tersine karnı aç, sırtı çıplak, yoksul, çaresiz, zayıf ve düşkünün yanında olmakla olunur.

Şimdi son söze gelebiliriz;

Ey Türk Milletinin Evladı! Üstte gök yıkılmadıkça, altta yer yarılmadıkça, senin ilini, töreni kimse bozamaz!

Hatalarını tekrarlama!

Aklını başına topla!

Sana karşı düşmanların senin ülkene nasıl sokulduğunu bir düşün!

Yabancıların tatlı sözlerine, yumuşak ipek kumaşlarına aldandığında, başına neler geldiğini bir düşün!

Ülkenden, toprağından ve insanından ne kadar çok kayıplar verdiğini düşün!

Bakın;

Âdem kıssası sembolik bir kıssadır. Kıssada gerçeküstücü anlatımlar vardır. “Ekmek aslanın ağzında” denildiğinde gidip hayvanat bahçesinde aslanın ağzına bakıyor muyuz?

Şeytan, melek, Âdem… Bunlar hep insanı anlatır.

Şeytan insandaki kötülük dürtülerini,

Melekler insanda ve evrende Allah’ın iyilik güçlerini (tabiat kuvvetlerini),

Âdem ise insan türünü temsil eder.

Cennetten kovulma, dünyanın ilk doğal ve masumiyet halinden, kargaşa, kan döküp fesat çıkarma haline dönüşmesiyle doğallığın ve masumiyetin kaybedilişini temsil eder.

Şeytanın kendini Âdem’den üstün görmesi, insanoğlunun kavmini, milliyetini, cinsiyetini, mülkiyetini ileri sürerek üstünlük taslamasını temsil eder.

İslam’da gücü “ele geçirmek” esas amaç değildir.

Hz. Peygambere teklif edilmişti. O da “Bir elime ayı diğerine güneşi verseniz davamdan vazgeçmem” demişti.

Dava gücün ele geçirilmesi değil; gücün dağıtılması, güçlü-güçsüz ayırımının ortadan kalkmasıydı.

Örneğin insanlar arasında zengin-yoksul uçurumu var.

Buna alternatif Müslüman’ın zengin olması değildir. Müslümanların kendi aralarında, gücü ele geçirmeyi beklemeden zengin-yoksul uçurumu aradan kaldıran bir yaşam modeli sergilemeleridir.

Hz. Peygamberde öyle yapmıştır.

Mahmut AKYOL

 

DİNİ KAVRAMLAR VE ANLAMLARI 14 BAŞLIK ALTINDA ELE ALINMIŞTIR.

logo5

DİNİ KAVRAMLAR VE ANLAMLARI 14 BAŞLIK ALTINDA ELE ALINMIŞTIR.

  1. MÜŞRİK,

Müşrik, bir yandan Allah’a inanır, diğer yandan Allah’ın mülküne ortak olur.

Müşrik, Allah’ın mülkünde bilgi, iktidar ve servet tekeli kurar, diğer yandan kimseyle bunları asla paylaşmak istemez.

Yeri ve gökleri kim yarattı dense, hemen koşarak “Allah” der.

Allah’ın varlığını dünyada göremeyenler, ahirette görecek, Mülkün Allah’a ait olduğunu dünyada reddedenler, ahirete bir kefen bile götüremez.

Hayatın en temel sorunu budur.

  1. KÂFİR,

 Araplar toprağı örtene “Kâfir” derler. Mecaz anlamında da “Kâfir”, hak ve hakikati örtene denir!

  1. MUCİZE,

Mucize, aciz bırakan demektir. Mucize olmakta olana denir. Mesela ayın yarılması Mucize değil; ayın kendisi mucizedir.

  1. VAHİY,

Allah’tan vahiy alan peygamberi mülkle ilişkisinden, din söyleminden, kendine zenginlik üretmemesinden, öksüzü korumasından, yoksulun yanında olmasından, asla yalan söylememesinden, mert, dürüst, kişiliğinden ve güzel ahlak sahibi olmasında tanırız.

Kur’an’da vahiy olumlu anlamda kullanılır. Bu nedenle İman etmek gerekir. Paraya ve servete değil; Allah’a itimad edecekseniz o zaman iman etmiş olursunuz.

  1. MÜLK,

İslam’a “Mülk” kapısından girilir. Lehu’l-Mülk (Mülk Allah’ındır) Lailaheillalah (Allah’tan başka ilah yoktur) tan önce gelir.

Kelime-i Tevhid (Lehu’l-Mülk’tür).

İslam İtikadının temeli budur.

  1. İMAN, SELAM,

İman ile amel arasında sıkı bir ilişki vardır. Kur’an, iman edenler ve salih amel işleyenler der.

Peygamberimiz Medine’ye gelince ilk şu konuşmayı yaptı:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. O halde aranızdaki selamı yayın.”

Demek ki sevgi selamı yaymakla kazanılır. Selamı yaymak birbirinize esenlik, selamet vermek, dertliyle dertleşmektir,

Selamı yaymak arkadaş ve dost olmak, paylaşmak demektir.

Böylece toplumda sevgi ve merhamet yayılır. Hiç bir şeyi paylaşmayanların kalpten kalbe köprüsü olmaz. Köprü olmayınca insanlar birbirini unutur.

  1. KENZ,

Kur’an’da en büyük günahlardan biriside “Kenz” olduğudur. Kenz, Allah’ın verdiği nimetleri biriktirmektir. Bunun yerine infak etmek asıldır.

  1. İNFAK,

 İnsanı infak etmekten ayrı koyan şeytan’dır. Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir.

Kişinin Mü’min olup olmadığı, kelimeyi- şahadet getirerek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmekle değil; infak edip etmemekle ölçülür. Demek ki sevginin yolu infaktır. Birbirine yoldaş ve kardeş olabilmektir.

Onun için Kur’an infak deyip duruyor.

İnfak etmeyene münafık denir.

Servet yığmak, Allah’ın mülküne ortak olmaya kalkışmak şirktir.

  1. CİHAT,

İslam’da cihattan maksat baskıyı, zulmü ve zorbalığı ortadan kaldırmaktır. İnsanları zorla Müslüman yapmak değil; kendi özgür iradelerine bırakmaktır.

  1. KADER,

Kur’an’da “Kader” kavramı vardır. Kader Evrenin gidiş yasaları, hayatın ve ölümün kanunları demektir.

Bu yasa ve kanunlar içinde biz kendi yolumuzu kendimiz belirleriz. İyiyi veya kötüyü kendimiz seçeriz.

Kur’an şöyle der: “Her insanın talih kuşunu (kaderini/geleceğini) kendi boynuna asmışızdır. Kıyamet günü önüne kendi sicilini bulacağı bir kitap çıkarırız. Oku kitabını; kendi hesabını kendin gör (deriz.)” (İsra; 13-14).

  1. AKIL,

Aklı dışlamak Kur’an’ın üslubu değildir. İman etmek, itimat ve güvenmek demektir. Paraya ve servete değil; Allah’a itimad edecekseniz o zaman iman etmiş olursunuz. Ancak bunu akıl sahipleri idrak eder.

  1. DİN ADAMI,

 Din adamları, dini kullanarak sınıf yaratıp kast oluşturduğu, din söyleminden zengin olduğu, mal biriktirip kenz (servet) oluşturduğu, zalimlere ve krallara yaltaklandığı, onları dinle meşrulaştırdığı için eleştirilir. Hem de en sert şekilde.

Dilini sarkıtarak soluyan köpek“, “aşağılık maymunlar” , “domuza dönüştürülenler” ile hep bunlar kastedilmiştir.

  1. KUL HAKKI,

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Denizköpüğü kadar günahın olsa bile tövbe kapısı kapanmaz“.

Tövbenin kapısı dönüş yapmak ve bir daha yapmamaktır. Bunu yaparsan ne yaparsan yap silinir. Zina, hırsızlık ve şirk dahil.

Bundan sadece “kul hakkı” hariçtir. Ondan da hakkını yediğin mağdurun dünyada veya ahirette helallik alman lazımdır.

  1. DUA,

 Dua Allah’a ihtiyaç sipariş etme değildir. Dua bir dertleşme, güç isteme ve sığınmadır. Allah yeryüzünde insanoğlunun arayışı ve ihtiyacı oranında insanın dünyasında tecelli eder. Siz gözünüzü kapatmakla güneş yok olmuş olmaz, kendinizi karanlığa gömersiniz. Allah insanı seçmez, insan Allah’ı seçer, O’nu arar bulur. Allah zaten soluduğumuz hava gibi her yerdedir. Siz onu solduğunuz oranda içinize alırsınız. Allah yeryüzünde insanoğlunun vicdani arayışına paralel olarak aktüelleşir. İyiliğin, doğruluğun, dürüstlüğün yanındadır. Zayıfın, güçsüzün, ezilenin, mağdurun ve mazlumun vicdanından insanlığa seslenir. Allah, her an bir iş ve oluştadır, sürekli sesleniş halindedir.

 Mahmut AKYOL

 

 

EY İNSAN; SAKIN ARANIZDA FİTNE ÇIKARMAYIN…

logo5

EY İNSAN; SAKIN ARANIZDA FİTNE ÇIKARMAYIN…

Allah’ın kullarından istediği üç şey vardır. İyi, güzel ve doğru yaşamak…

Ey Âdem Oğulları, Allah’ın rıza göstermediği bozgunculuk, fitne ve bölücülükten uzak durun!

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla…

Tâhâ Sûresi, 135 ayettir.

Zamanın sözü olan bu ayetlerden bir bölümünü aşağıda bulacaksınız… Umarım, ayetlerin manaları anlaşılmış olur!

  1. âyet,

“Allah Musa’ya dedi ki: O sağ elindeki nedir, ey Musa?

  1. âyet,

Musa cevap verdi: “Bu benim asam, buna dayanırım, bununla koyunlarıma yaprak silkelerim. Daha başka işlerde de kullanırım” dedi.

  1. âyet,

”Asanı yere at, ey Musa” dedi.

  1. âyet,

Onu attı. O da ne, canlanmış koşuyor!

  1. âyet,

Allah ”Tut onu ve korkma. Biz onu önceki haline döndüreceğiz” dedi.

22-23. âyet,   

Şimdi de elini koynuna sok. Diğer bir ayet olarak sana en büyük ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kusursuz bembeyaz çıksın.

  1. âyet,

Artık Firavuna git, çünkü o iyice azıttı.

  1. âyet,

Musa dedi: “ Ey Rabbim, içimi rahatlat.

  1. âyet,

Üstlendiğim işi kolaylaştır.

  1. âyet,

Dilimdeki düğümü çöz.

  1. âyet,

Sözümü iyi anlasınlar.

  1. âyet,

Varın da ona yumuşak bir üslupla konuşun. Belki öğüt alır da korkup titrer.

  1. âyet,

Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, orada size yollar açan ve gökten su indiren O’dur” dedi. İşte biz, bu su sayesinde çeşitli bitkilerden çifter çıkarmaktayız.

  1. âyet,

Sizi topraktan yarattık, yine ona döndüreceğiz ve yine sizi ondan tekrar diriltip çıkaracağız.

  1. âyet,

Bakın her kim Rabbine günah dolu bir hayat ile gelirse cehennem onu bekliyor; bundan hiç şüpheniz olmasın. Cehennemde ne ölmek var ne de yaşamak.

  1. âyet,

Her kim de iman eder iyilik, güzellik ve doğruluğa adanmış bir hayat ile gelirse işte onlara çok büyük dereceler vardır.

  1. âyet,

Bununla birlikte, tövbe eden, iman edip iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışan ve böylece doğru yolda yürüyen kimse için çok affediciyimdir; hiç şüpheniz olmasın.

  1. âyet,

Sakın, çoğu kimseyi sınamak için dünya hayatının parlak cazibesi olarak sunduğumuz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha kalıcıdır.

  1. âyet,

Yakınlarına namazı emret, sen de namaza sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, seni biz rızıklandırırız. Unutma ki gelecek Allah bilinciyle yaşayanlarındır!

***

Allah, Âdemin çocuklarını yeryüzünde yaşasın, toprağını işlesin, ekmeğini yesin, suyunu içsin, evini yapsın, infak etsin, sonunda inkârı-nimette bulunmasın dedi…

O halde Allah’a güvenin, göreceksiniz ki Yağmur yağacak, nebat bitecek, güller açacak ve Allah rızkınızı gönderecek ve Allah sözünden dönmeyecek…

Yeryüzü toprakları yaratıldığı günden beri, sınırları çizilmiş değildi! Fakat Âdem Oğulları yıkılmayacak bir hırsa kapıldı ve yaşadığı toprakları parselledi.

Allah, yarattığı toprakları Âdem’in çocukları için Cennet kıldı. Mekke, Medine, Hicaz, Filistin, Mezopotamya, Orta Doğu toprakları gibi…

Buralardan sular kuzeye çekilince, insanlıkta suyollarını takip ederek yeryüzüne dağıldı…

Böyle giderse yakın gelecekte Orta Doğu da yeni haritalar çizilecektir. ABD ve İngiltere İsrail lehine “su ve enerji savaşları” çıkacaktır…

*** 

Şeytanın üç büyük günahı vardır. Bu günahların götüreceği yer, cehennemdir.

  • Birincisi kibirdir.

Şeytan, çamurdan yaratıldı diye Âdem’i aşağıladı. Hatta Şeytan “sen kim oluyorsun?” dedi.

  • İkincisi hasettir.

Şeytan Âdem’de var olan özellikleri kıskandı. Kabil, Habil’e haset etti, sonunda Kabil Habil’i öldürdü. Kabil bir yere sahip olduğunda “burası benim” dedi. Habil de “hayır senin değil, herkesin” dedi…

  • Üçüncüsü hırstır.

Âdem Oğlu sonuna kadar mülkü topladı, sonra yıkılmayacak bir iktidara sahip olma hırsına kapıldı. Böylece Âdem Oğlu kendini “Müstağni gördü, kendini mutlak üstün, yıkılmaz zannetti” Bilahare “Para bende, güç bende benim her dediğim olacak” Dedi…

***

Din; yersiz, mesnetsiz bir sürü hurafe ile dolmasaydı, Dinin alanı daraltılmamış olsaydı, hayat daha yaşanır olurdu!

İslam esas itibariyle ameldir”  Yani Allah, insanın nasıl yaşadığına bakacaktır. “İman ettik demekle cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?”

Cennet, aynı zamanda dünyevi bir idealdir. Cennet, dinlerin ideal dünya ülküsüdür.

Cenneti yaşamak önce evden başlar, sonra adım attıkça cennet hayatı yaşanır. Cennet hayatı yaşamak demek, bir takım değerleri hayata geçirmek demektir. Bunların başında sevgi, merhamet, kardeşlik, paylaşım, adalet ve eşitlik gelir. Bunların yaşandığı yer cennettir. 

Diğer yandan Âdem Oğlunun ihtiras, hırs, haset ve kibir içinde olduğu her yer de cehennemdir. Sonra ateşin odunu yaktığı gibi haset, insanı yakar, kavurur.

Biz genellikle fakirin zenginin elindekine iç geçirmesini haset deriz, hâlbuki tam tersi, gerçek haset, zenginin biriktirdikçe, fakirin eline de göz dikmesi, her şey bende olsun, herkes benim kölem olsun, demesidir.

Tıpkı Davut kıssasında olduğu gibi…

Davut kıssasında geçen doksan dokuz koyuna bir koyun olayında anlatılan da budur.

Adamın doksan dokuz koyunu var, diğerinin bir koyunu var. Doksan dokuz koyunu olan o bir koyunu da almak istiyor, o da benim olsun diyor.

***

Hâsılı Müslümanların anlatılan iyilik, doğruluk, güzel ahlak ve Allah’ın insanlara gösterdiği doğru yolda birleşerek fitne fesat ve hasetten uzak durmaları gerekir.

Mahmut AKYOL

 

 

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

logo5

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

Yazının başlığı Hz. Ömer’e aittir.

Devletin temeli adalet, iktidar ve servettir.

Eğer insanlar kendi kendine adaleti sağlayabilselerdi, devlete gerek kalmazdı.

İslam’ın insanlığa vermek istediği mesaj aşağıda sıralanmıştır:

  1. MÜLKİYET,

Mülkiyet, sahip olduğumuz her şeydir. Önce bu kabul edilmelidir.

Mülk Allah’ındır” ifadesi doğru anlaşılmalıdır.

Arkasından Allah, sizin neye sahip olacağınızı söyleyecektir; O da, “İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur” (Necm, 39).

Mülk Allah’ındır” ifadesi, Kelime-i Şahadettir. Bu hüküm Arâf Sûresi 158 âyetinde açıklanır. Bunu anlamayan dine girmiş sayılmaz. Aksi halde kişi gırtlağına kadar haramın içinde boğulur.

Demek ki, insan hayatının temeli budur.

Yani insan alın teri dökecek, helal rızık peşinde koşacak, dürüst ve ahlâklı yaşayacak…

Hz. Peygamber buyurdu ki:

Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın.

Yani kişinin eline geçirdiği bir güç, servet ve iktidarın nasıl kullandığına bakın.

Eğer kişi bir şeye sahip olduğunda şımarıyor, sahip olmadığında ye’se düşüyorsa, siz ona bakın.

Kişinin dindarlığı buradan ortaya çıkar.

  1. ADALET,

Mesela bir adam düşünün, bu adamın yüzlerce köyü olsun, köyler de yaşayanlar da adamın marabası olsun. Köylüler adamın tarlalarında karın tokluğuna çalışıyor olsun.

Peki, Din buna ne der?

İnsan için yeryüzünde emeğinden başka bir hakkı yoktur” diyor. (Necm; 39)

Yasin Suresi 47. Ayetinde söylenildiği gibi

Onlara: “Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden başkaları için harcayın“ denildiği zaman, o kâfirler, iman edenler için şöyle dediler. Allah istese onları doyurur, biz mi doyuracağız onları? Siz düpedüz sapıtmışsınız, başka bir şey değil?

Peygamber müşriklere infak ediniz, Kâbe’ye yığdığınız malları veriniz, bunlar sizin hakkınız değil diyor.

Yani yoksullara veriniz diyor. Onlar da diyorlar kieğer isteseydi zengin yoksul ayrımını Allah giderirdi. Allah demek öyle dilemiş ki onlar yoksul. Bize de lütfetmiş, bahşetmiş ki zenginiz. Eğer isteseydi Allah onları da zengin ederdi. Biz niye verelim ki?

İşte Allah bunu söyleyenlerin kâfir olduğunu bildiriyor.

Yani var olan eşitsizliği dine mal etmek, “Allah böyle istedi, ne yapalım?” demek adaletsizliğin ta kendisidir.

Kur’an-ı Kerim’de adalet yerine, Sevâ kelimesi geçer. Bu eşitlik demektir. Vasat kelimesi de dengede tutmak anlamındadır.

Adalet ve eşitlik kelimesi âyette peş peşe kullanılır. Kelime köklerine uygun bir çeviri yaptığımız zaman âyet şöyle der:

Allah insanı yarattı, eşit kıldı ve adaletli yaptı:

İnsanlar yaratılmıştır ve yaratılışta eşitlik söz konusudur. Yani kadın da erkek de eşit yaratılmıştır. Siyahla beyaz, doğuyla batı herkes eşit yaratılmıştır.

İnsan’ın sakat doğması bile anne rahmine düştüğü aşamalarda meydana gelmiş bir şeydir. Yani yanlış evlilik yapılmıştır, genetik vb. bir şeydir.

Allah’ın yaratmadaki ilk düşüncesinde kadın ve erkeği ayırmak, siyah ve beyazı ayırmak diye bir şey yoktur. Varlık sahnesine çıkış tamamen eşitlik üzerinedir. Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmamıştır.

Kadın da erkek de bir ve beraber yaratılmamıştır.

Bakara Suresi 213. Âyet, konusu bakımından önemlidir:

İnsanlar tek bir ümmetti. Sonra da Allah, peş peşe peygamberlerle beraber Adalet’in yolunu gösteren kitaplar gönderdi. Ancak kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki kibir ve kıskançlık sebebiyle parçalanıp, ihtilafa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenlere, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde adaletin yolunu gösterdi. Allah, yürümek isteyeni doğru yolda yürütür.

Adalet mücadelesinin sebebi budur ve her adalet talebi haksızlığı ortadan kaldırmak içindir. Çünkü ne diyor âyet “Önce sizi eşit kıldı, sonra adaletli yaptı.”

Yani sizi önce eşit olarak var etti, sonra bu haksızlığın olduğu hallerde buna tepki duyacak, itiraz edecek ve yeniden eşitlik sağlayacak bir duyguyu içinize yerleştirerek sizi adaletli, adalete karşı hassas bir varlık haline getirdi. Bu nedenle insanların içinde adalet duygusu vardır.

Adalet evrensel bir kavramdır. Din kavramından daha evrenseldir. Yeryüzündeki bütün devrimler ve dinler adalet talebiyle ortaya çıkmıştır. Yeryüzünü eşitlik mücadelesi, insanlar arasındaki eşitsizliği giderme mücadelesi ilerletmiştir. Nerede bir devrim var, nerede bir isyan var, nerede bir kıpırtı var bakın orada adalet talebinde bulunuluyordur.

  1. VELAYET,

Bu da bir dinin insanlara dost ve düşmana akıl etmesidir. Dostumuz ve düşmanımız kimdir.

Mesela şu an dünyanın ezan okunan yerlerine bombalar yağıyor, ülkeler işgal, talan ve yağma ediliyor, kadınlara tecavüz ediliyor ve insanlar öldürülüyorsa, Bunu yapanlar bizim dostumuz mu, düşmanımız mıdır?

Dinimiz buna ne demektedir. Eğer bir şey demiyorsa, bu ölü bir dindir.

Bunun birkaç sebebi vardır.

  • Birinci sebep, Kur’an’ı Kerim iyi okunmuyor,
  • Kur’an’ı iyi okuduklarında, bunların kitapta geçen kavramlar iyi anlaşılmıyor.

Hz. Peygamber bir adamla tokalaşıyor ve adamın elindeki nasırlar eline batıyor. Peygamberimiz o adama, “ne iş yapıyorsun” diyor. Adam da “tarlalarda ailemi geçindirmek için çalışıyorum” diye cevap veriyor.

Peygamberimiz adamın elini tutup önce öpüyor, sonra yukarı kaldırıp “cehennem ateşi bu ele asla dokunmayacak” diyor.

Peygamberimiz burada emeğin ne denli önemli olduğuna vurgu yapıyor.

Emeğin hakkı birinci derecede önemlidir.

Eskilerin masalı diye nitelendirilen şey aslında adalet, emek, hak, eşitliktir.

Dinlerin hâkim olduğu çağlarda, bu mücadele hep peygamberlerin mücadelesiydi.

Hz. Peygamber’e Ebu Cehil gelir ve der ki:

Senin dinine girdiğimde bana ne var?”

Hz. Peygamber de şöyle cevap verir:

Şu yanımda oturan siyah yüzlü Bilal’e ne varsa, sana da o var”.

Buna karşılık Ebu Cehil ’de, “Öyle din olmaz olsun” der ve oradan çekip gider.

Yani Ebu Cehil, “ben kölem olan birisiyle aynı yerde oturamam” diyor.

Böylece Ebu Cehil gibiler, kibir ve kıskançlık sebebiyle ihtilafa düştüler.

Allah, iman edenlere, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde adaletin yolunu gösterdi.

Allah, yürümek isteyeni doğru yolda yürütür.

Mahmut AKYOL