HERŞEY KARMA KARIŞIK…

logo5

HERŞEY KARMA KARIŞIK…  

Endişe, yalnızlık ve korkunun olmadığı ve yaşanmadığı bir dünya istiyorum. Bakıyorum ülkeme, fetret dönemi görüntüsü İstanbul’dan daha net görülüyor.

İstanbul’un Fatih semti sokaklarında Tarikat şeyhleri yürümeye kalksalar, birbirne çarpar.

Görünen o ki, dini tanınmaz hale sokanlar, kendilerini dindar zannedenler olmuş…

‘Din afyondur‘ sözü, kanatimce bunun için söylenmiş olsa gerek… Buna göre din, insanoğlunun acısını ve trajedisini dindiren bir ilaç…

Gerçekte ise din; hayatın içinde yaşanan olgu… Din sözde değil, özde olan şey… Din insanı coşturan, heyacandan heyecana koşturan duygu… Din insanın rızık ve baskı endişesine, ontolojik yalnızlık ve ölüm korkusuna, ne olacağım, nereden gelip, nereye gideceğine ilişkin ruh yapısına bir cevap…

Mülk Allah’ındır’ sözü doğru söylenmiş bir söz…

Lakin burada Allah’ın Mülkünü kullananlar yanlışların içinde…  Eğer mülkün kullanılmasında bu yalan ve yanlış davranışlar olmasaydı, yeryüzünde aç/açık kimse kalmazdı.

İslam Dini’nde küçük mülkiyetlere sahip olmaya izin verilmiş, fakat büyük mülkiyetlere (tek bir kişinin elinde olmasına) izin verilmemiştir. Yani, Müslümanların büyük toprak sahibi olmaları yasaklandığı gibi, devlet dahil kimse,  toprakta hak iddia  edememiştir.

Sadece kişilerin işletim hakkı olmuştur. Devlet yepısı ve çatısı altında yaşayan insanlar, topraktan ürettiklerinden devlete vergilerini vermişlerdir. Ancak Peygamberimizden sonra toprak ağaları yerden mantar biter gibi bitmiştir.

Halbuki rızkı ve rızık kaynaklarını eşit şekilde yaratan Allah’tır. Biz sadece bunlardan yararlanırız. Biz sadece maddeye şekil veririz. O da bizim emeğimizdir. Dünya hayatı gelip geçici bir metadan ibarettir. Buradan sadece emek verdiğiniz kadarını alırız. Bu da bizi, çevremizi doyurup geçindirecek kadar olmalıdır. Daha fazlasına tamah etmemelidir. Kur’an’da bize düzenli şekilde söylenen budur.

Hz. Ali:

Eğer halkın rızası varsa ve onlar toprağı ekip biçiyor ve yoksulun hakkını veriyorsa, orada bulunan topraklar Allah’ın insanlara bir nimetidir’ diyor.

Kişide bulunan mülk fazlalığı toplumun bozulmasına sebeptir. Toplumda ayrılıkları ortaya çıkarır.  Ayrımcılık ise kötülüğun anasıdır.

Kur’an, ‘Allah’a hakkını verin‘ diyor. ‘İçinizden Allah’a borç verecek olan yok mu?’ diyor.

Ne demek ‘Allah’a hakkını vermek‘, ne demek ‘Allah’a borç vermek‘? Düşünmek gerekir…

Bu, bir yoksulu doyurmak, muhtaca vermek, zayıfa, güçsüze el uzatmak demektir. Olmayanla paylaşmak demektir. Çünkü bunlar Allah’ın sesi ve nefesidir.

Kenz‘, yatırıma dönüşmeyen kişisel servet, duran sermaye demektir.

Kur’an kenze izin vermiyor. Kiradan ve ranttan geçim sağlamayı men ediyor.

Kendilerini totem, kast, şah, melik, sultan, kral, padişah görenler ve buların çevresinde olanlar, kenz sebebiyle toplumları parça parça etmişlerdir. Dahası bu  kimseler, kölelerle ve aşağıdakilerle eşit hale gelmek istememişlerdir. Hz. Peygamberin getirdiği yeniliklere karşı çıkışları bundandır.

Ebu Cehil bir ara Hz. Peygambere; ‘Beni köle ile eşit kılan dinine de, sana da lanet olsun‘ demiştir.

Şirk sınıflı toplumu, Tevhid sınıfsız toplumu ifade eder. Tevhid ve şirk göklerde olup biten bir şey değil, bilakis yerde olup biten şeydir. Kuran’ın Cennet anlayışı dünyadadır ve Cennet, sınıfsız toplum demektir. Yani cennette sınıf yoktur, eşitlik vardır.

İnsanlık tarihi Bedevi ile Hadari çatışmasından ibarettir. Bedevi ve Hadari tarihi mülk ve mülkün paylaşımı üzerinden yürümüştür.

Uzak doğudan başlayarak Tao, Konfüçyüs, Buda, Zerdüşt, Mazdek, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ve diğer bütün Peygamberler, bu ilkeli duruşlarıyla dünyayı aydınlatmışlar ve insanları ortaklığa ve paylaşıma çağırmışlardır.

Bu anlamda Hz. Peygamberimiz tarikat, cemaat şeyhleri, devlet adamları, siyasiler ve bizler için ezeli ve ebedi bir örnektir. Bütün herkes onu örnek almalıdır. Çünkü O, evrensel bir örnektir. Bu evrensellik onun bir dinin peygamberi olmasından kaynaklanmıyor. Onun yaşayış ve davranışlarından ileri geliyor. Çünkü O, geride birkaç kap ve bir kitap bırakmıştır. Evrensel örnekliği de budur…

İslam Tarihinde Hicri 250 yılında ortaya çıkmış ‘Karmatiler’ hareketi var. Bu önemli sayılacak bir harekettir. Karmati, (refik/yoldaş) demektir. Sünni tarihçiler bundan yeterice bahsetmişlerdir. Fakat daha sonra bu hareket yoldan çıkmış ve dönemin siyasi baskılarıyla tarih olmuştur.

Osmanlı’nın kuruluşununda etkili olan Ahilîk, Kalenderilik, Vefaîlik, Karmatilerin devamı olan eğilimlerdir. Karmatiler fazla mal biriktirmeye karşıdırlar. Mütevazı ve sade yaşamayı öğütlemişlerdir. Sermayenin gücü ile birisinin diğerine hükmetmesine karşı olmuşlardır.

Bu eğilimler İslam’ın muhalif tarihini, kıyıda kalmış aykırı tarihini oluştururlar. Bu muhalif dili İlahiyat fakültelerinde, İmam Hatip/Ezher ve Kum okullarında görmek mümkün değildir.

Bu görüşten egemen güçler rahatsızdırlar. Bu görüşü ve Hz. Peygamberin örnekliğini tarihin gündemine yeniden taşımak zorundayız..! 

Kur’an’ın imandan sonraki en büyük meselesi olan mülkü ve en büyük emri olan infakı tarihin gündemine yeniden taşımak zorundayız..! 

Mahnut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.