CENNET BİR MAHAL DEĞİL BİR HALDİR!

logo5

CENNET BİR MAHAL DEĞİL BİR HALDİR! 

Yazı, sakin şekilde okunursa ne demek istediğim anlaşılacaktır.

Öncelikle söylemeliyim ki, dinin iki yüzü vardır. Biri afyon yüzü, diğeri de vicdan yüzü.

Biz vicdan yüzü üzerinde duracağız.

Örneğin Ebu Cehil ve Muaviye’nin din anlayışında vicdan yoktur.

Hz. Peygamberin naklettiği din, vicdan yüklüdür. Buna göre din eşitliktir. Din, Köle Bilal’i azat etmektir. Din, kölelerle aynı sofraya oturmaktır. Din, insan haklarını savunmak ve kuruyla yaşı birbirinden ayırmaktır vs…

Dinin afyon yüzü bunları kabul etmeden, insanı hemen cennete koymaktır.

Eğer insan gönlünü hakkıyla Allah’a ve Kur’an’a açabilseydi, Kur’an’ın sosyal adalet ilkelerini görebilse ve İslam’ın vicdan yüzünü tanısaydı; o zaman insanlığın inanma diye bir problemi olmazdı.

Kur’an’ın sosyal ilkelerinden olan ‘mülk/infak/zekat vs’ kavramlar bihakkın hayata taşınabilseydi, adalet dengesi kendiliğinden tesis edilirdi.

Eğer dünya ötesi kurulacağı tasavvur edilen Cennet, öncelikle bu dünyada kurulabilseydi, kurtla-kuzu beraber yaşayabilirdi.

İnsanların inançlarının aynı olmasını düşünmek nafile bir çabadır. İnançlar ve ritüeller üzerinden sorgulama ve yargılama yapmak yanlıştır. Dine dayalı sorunlar, hep bu yanlış sogulama ve yargılamalardan ileri gelmiş ve gelmeye de devam etmektedir.

Dinin inanç ve ritüellerini sorulama yerine, nihai amacının ne olduğu üzerinde düşünülseydi, daha doğru bir iş yapılırdı.

Buna göre din; bozulan sosyal dengeyi yeniden inşa etmek, yanlış bağlanan kabloları söküp yeniden bağlamaktır. Din, kıyamete kadar yoksulu hep yokluğa mahkum kılmamak, insanların eşit şekilde yaratıldığını kabul etmek, rızık ve rızık kaynaklarının dengesini bozmamaktır.

Bu gerçekler kavranmadığı sürece, Müslümanların sorunları hiç bitmeyecektir.

Bu hayat böyle devam edemez!

Sürekli şekilde yoksullar zenginlerin inayetiyle yaşayamaz!

Bu, insan onuruna ters bir durumdur!

Görülüyor ki yaşanılan sorunlar, çok ciddi ve köklüdür.

Bunun için herkes ihtiyacından fazlasını ihtiyaç sahiplerine vermelidir.

İşte din, tam da budur! Yani din, öteki için bir şeyler yapmaktır…

Emevi kader doktrini asırlar boyunca şu yanlışı hep tekrarlayıp durmuştur:

Dünya bir imtihan yeridir. Allah’a olan inancınızı koruyun ki, O sizi; öbür dünyada ödüllendirecektir. Zenginlik de, yoksulluk ta bir kaderdir’…

Bu İslamdan ziyade müşrik bir anlayıştır.

Halbuki Hz. Peygamber öyle demedi:

Fakirlik neredeyse küfür olacaktı. Kimse kardeşini küfürde bırakmasın, elindekini onunla paylaşsın, versin…’

Hz. Peygamberin bu söz ve davranışına karşılık müşrikler Kur’an ifadesiyle dediler ki:

Niye verelim, eğer Allah isteseydi onları doyururdu, doyurmadığına göre demek ki istemiyor. Kimisinin tok kimisinin aç olması, kimisinin zengin kimisinin yoksul olması Allah’ın takdir ettiği bir düzendir. Allah bizi zenginlikle, onları da yoksullukla imtihan ediyor.’

Halbuki iş müşriklerin söylediği gibi değildir. Allah yeryüzündeki rızık ve rızık kaynaklarını eşit şekilde takdir etti ki aç, çıplak, susuz ve güneşin sıcağında yanan kimse kalmasın!

Fakat yeryüzünde insanın aç, çıplak, susuz ve güneşin sıcağında yanmasını bizzat insan kendi kendisine yaptı! Çünkü insan kendisine karşı da, hemcinsine karşı da zalimdir, cahildir!

Allah, insan için hiçbir korkunun olmayacağı yere ‘Cennet’ dedi. Kuran’ın cennet dediği yer, aslında henüz insan eli değmemiş doğal dünya olduğu söylendi. Kur’an buna ‘Darüsselam’ dedi.

Demek ki Ahiret için tasavvur edilen cennet, dünyayı yeniden doğal hale dönüştürmek için çalışanlara vadedilen bir ödüldür.

Cennet gayba inananlar için sonsuz bir umudu ifade eder.

Ebu Zer’e, Bilal’e, dünyayı yeniden doğal haline çevirmek isteyenlere, sana/bana vadedilen cennet budur!

Allah’a inandığını söylediği halde dünyayı doğal hale çevirmekten yoksun olanlara ve cenneti bu dünyada bir ‘hal’ olarak kuramamış olanlara, vadedilen ise Cehennemdir!

Sonuç olarak denilebilir ki:

İslamiyet sosyal içerikli bir dindir. Kuran-ı Kerim baştan sona Müminlere ezilenleri, yoksulları, miskinleri, kimsesizleri, öksüzleri korumayı ve kayırmayı öğütlemiştir. Kur’an takva kavramını aslında hayatı, canlıları ve tabiatı koruyanları anlatmak için kullanmıştır.

İslamı insanlığa tebliğ eden Hz. Peygamberin hayatı ortadadır. O, mülksüz olarak dünyadan gitmiştir. 

Kuran-ı Kerim ‘kenz’ yapmayı, şahsi mal biriktirmeyi haram saymıştır.  

Şimdi; bizim yapacağımız iş, ‘kenz’ yapan Kapitalist Sisteme karşı tavır sergilemektir! 

Bilindiği gibi dünyada tanrısı para, tabusu mülkiyet olan bir düzen hüküm sürmektedir. Bu düzene karşı durmak, buna bir söz söylemek, bununla mücadele etmek, insanlık ve İslam adına bir görevdir! 

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.