BİR MİLLET UYANIYOR!

logo5

BİR MİLLET UYANIYOR!

“Eğer Rabbin dileseydi, bütün insanlığı inançta tek bir ümmet yapardı; fakat onlar hala farklı görüşler benimsemekteler.” (Hud/118)

Yaratan insanoğlunu böyle ve bunun için yarattı. Eğer insanda gerçekten gören bir göz, duyan bir kulak, hisseden bir kalp olsaydı, hayata bu açıdan rahatlıkla bakabilirdi. Yazık ki körlüğü, sağırlığı ve vicdansızlığı bu bakmaya engel…

Karşı cinslerin birbirlerine karşı nasılda sevgi, ilgi ve tutku ile bağlandığını, toprağın tohuma, meyvenin ağaca, ananın yavrusuna sevgi ve ilgi duyduğunu göremiyor…

Bu İlahi kanuniyeti maalesef anlayamıyor.

Allah’ın doğayı bu kanuna bağlı olarak var ettiğini. İlahi düzenin oluşu ve akışının bu şekilde olduğunu kavrayamıyor.

Evet, hayatın akışı bu şekilde sürüp gidiyor. İnsan, tüm yaratıklardan farklı olarak iradesini kullanıyor. Saklı olan kaderini bu şekilde belirliyor. Ya doğayı inşa ediyor ya da yıkıp geçiyor.

Buradan hareketle şöyle bir tespitte bulunulabilir:

Yurdumda bir kaşık suda fırtına koparan, üst akla piyonluk yapanların ortaya koymaya çalıştıkları felaket senaryolarına bakın, her senaryo yerlerde sürünüyor, milletin basiret ve ferasetiyle günü birlik bozuluyor.

15 Temmuz itibariyle Türk Milleti, küllerinden yeniden doğuyor. İki asırdan bu yana narkoz verilip ameliyat masasında uyutulan Millet yeniden kendine geliyor. Fatihler ve Fatihleri doğuranlar öyle ki, uçaklara karşı duruyor ve tankların önüne vücutlarını siper ediyor. Olaylar, bir milletin “TARİHİYLE BULUŞTUĞUNU” gösteriyor.

Altı asırlık çınarın varisleri, Yüz yıldır sürüp gelen Cumhuriyetin çocukları, tarihine geri dönüyor.

Kitap sayfalarında yazılanları, mekânlarına giderek öğreniyor, o mekânların taşını, toprağını, kazılan siperleri, cenk meydanlarındaki çığlıkları, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarıyla dolu sesleri duymaya çalışıyor. Sarıkamış, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı Şehitlerinin, hayatlarının baharında kara toprağa kefensiz niçin düştüklerini artık anlıyor.

1683 II. Viyana bozgunu, Avrupa’ya büyük sevinç, bize de büyük acı yaşatmıştır.

Bu tarih; Osmanlının gerileme, bozgun üstüne bozgun yaşama dönemine zemin hazırlamış, sonrasında da Osmanlı her alanda küçülmeye başlamıştır. Yok oluşa doğru giden yıkılış, ancak Sakarya Meydan Muharebesiyle birlikte durdurulmuştur. 20 Milyon Km. kare topraklar elden çıkmış, 880 bin Km. kare toprakla millet baş başa kalmıştır.

Balkan Savaşlarından önce 30 Milyonun üzerinde nüfusu olan Osmanlı,1927sayımında 13 Milyon kalmıştır. Burada özellikle İngiliz oyunlarını, Sevr dayatmasını ve Lozan’ı gözden kaçırmamak gerekir.

Kabul edilmelidir ki Türk İnsanı zorla, Batı Trenine bindirilmiş, Bilgiye ulaşmak, katma değeri yüksek şeyler üretmek şöyle dursun, sadece bir yaşamı maymun gibi taklit etmesi istenmiştir. Bunun adı da “çağdaş, uygar, medeni” olmak olmuştur.

Türk Milleti yenilik adına düşünmeye başladığı her anında, ya içi karıştırılmak istenmiş, ya da borçla, ambargolarla tehdit edilmiştir. Her zaman olduğu gibi milletin karşısına açık ve mertçe çıkamayanlar, taşeron eşkıyalar kullanarak işlerini yürütmüş ve halen de bu yolu kullanmaya devam etmektedirler.

Bu darbelere rağmen Türk milleti akleder, düşüncesini yeniler, araştırır, tarihten ders çıkarır, kendi arasında birliğini sağlar, dürüst ve adil yoldan yürümesini sürdürürse; inanıyorum ki bu badirelerden tez zamanda geçer

Çünkü bu çizgide gidenlere Allah’ın vadi vardır. Sosyolojinin altın kurallarından birisi de şudur. Teşkilatlı (ehliyetle, liyakatli, inançlı) azınlıklar,  teşkilatsız ve dağınık yığınlara (çoğunluklara) her zaman üstün gelmişlerdir.

“Ey Peygamber! Müminleri savaştan korkmamaları ve her tür ölüm korkusunu yenmeleri için yüreklendir. Eğer sizden güçlüklere göğüs germesini bilen yirmi kişi çıkarsa, iki yüzüne galip gelir. Eğer böyle yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü kâfirler, sonuçta birer kuru kalabalıktır.” (Enfal/65)

  • Demek ki vicdanlara ve hayatın içine ne kadar çok dinamik sevgi, merhamet ve kardeşlik duygusu taşınır, zayıfa/mazluma ne kadar arka çıkılır, yardımlaşma, dayanışma ve destekleşme ne kadar canlı tutulursa; Allah’ın yardımı da o nispette büyük olacaktır İnşaAllah
  • Demek ki Allah’ın dışında bir güç tanımaz, hakkın ve adaletin yanında saf tutar, kötülüklerden uzak durulursa; başarı o oranda artacaktır İnşaAllah
  • Demek ki din, toplumda olması gereken eşitlik, adalet, servetin dağılımı, dolaşım ve paylaşımı hak edilen biçimde ne kadar düzgün sağlar, dost ve düşman tanımı ne kadar doğru şekilde yapılırsa; bu milleti beşeri hiçbir kuvvet mağlup edemeyecektir İnşaAllah
  • Demek ki Allah’ın varlığı, birliği ve bölünmez bütünlüğü yerine insanlar bir cemaatin, bir hizibin, bir dernek ve bir vâkıfın boş hayalleri peşinde sürüklenmez, yöneticiler çıkar ve menfaat peşinde koşmaz, iktidar sarhoşluğuna düşmez, yalana, talana, harama iltifat etmezlerse; bu milletin önü alınmayacaktır İnşaAllah

Bakın Allah, kullarını ahiret günü hesaba çekecektir. Bu basit ve boş bir söz değildir. Bu bakımdan Allah, dünyanın bütün nimetlerini insanlığın istifadesine sunmuştur. Ve demiştir ki, “Salih’in devesine dokunmayın” İşte insanlık hep buradan ya kaybetmiş yahut kazanmıştır.

Konuyla ilgili şu muhteşem ayete bakar mısınız?

İbrahim: “Siz sadece dünya hayatında aranızdaki sevgi ve dostluk yüzünden Allah’ı bırakıp bir takım putlara tutulmuşsunuz. Fakat kıyamet günüde birbirinizi tanımazdan gelecek ve birbirinize lanetler yağdıracaksınız. Varacağınız yer ateştir ve orada yardım edecek bir kimse de bulamayacaksınız.” (Ankebut 25)

Muhakkak ki, doğruyu söyleyen Allah’tır.

Mahmut AKYOL

 

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.