MERHAMETİ SONSUZ OLAN ALLAH’IN KELAMINI DÜŞÜNE DÜŞÜNE OKUYUN!

logo5

MERHAMETİ SONSUZ OLAN ALLAH’IN KELAMINI DÜŞÜNE DÜŞÜNE OKUYUN!

Sözü başında söyleyeyim ki, Kur’an’ı Kerimi tefekkür ederek okumak farzdır. Tefekkür etmek demek, “Kur’an bana ne diyor” demektir.

Vahyin böyle anlaşılmasını isteyen Cenab-ı Allahtır. Peygamber kendisine vahy’edilen Kur’an’ı bu şekilde okumuştur.

Kur’an vahy edilmeye başladığı andan itibaren Hz. Peygamber, dünyanın “köhnemiş zihniyetlerine” ve “insan tanrı otoritelerine” karşı amansızca isyan bayrağını çekmiştir.

Anlaşılıyor ki din, insanları (toplum) adalete kavuşturmak ve zulme son vermek için gelmiştir. İlk insandan son peygambere kadar gönderilen bütün “tevhidi” dinler, hep aynı şey içindir.

Kur’an’ı Kerimi en iyi anlayan, en iyi yaşamış olan, hayatın içine, insanların gönlüne, sokakların en kuytu yerlerine bayrak gibi dalgalandıran Hz. Peygamber olmuştur. İslam’ı ete kemiğe büründüren ve ahlakıyla bezenen yine o olmuştur…

Genelde insanlar, özelde Müslümanlar dünya sulhuna bir şeyler, hala katabilirler. En azından şu şekilde hareket edebilirler:

  • Peygamber gibi sorunlara bakmalı, çözümleri onun gibi zamanın şartlarına göre çözmelidirler. Bunun adı, din dilinde “sünnet” (Hz. Peygamberin hareket metodu) denir. Yoksa kastım, özel yaşantısı ve kılık/kıyafetini takip etmek değildir.
  • Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah’tan sakının; umulur ki esirgenirsiniz.” (Hucurat: 10)
  • İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim-Ebu Davut)
  • Bu ayet ve hadisin bize söylediği “mutlak hakikat” yani adalet, müsavat (eşitlik) hürriyet (özgürlük/bağımsızlık) üzerinde öldürmeden, çalmadan, zalimlik yapmadan yaşayabilirler.
  • Yeryüzünde Sulh-u salâh ve kardeşlik içinde yaşamak, aile, mahalle, şehir ve toplumun ortasına İslam’ın adalet ve merhamet bayrağını dikmek, kaybolmaya yüz tutmuş insani değerleri yeniden inşa edebilirler.

Bu, insana Allah’ın yaptığı bir tekliftir.

Eğer bu teklife dayalı olarak insan, dünya hayatını yeniden kurarsa, dünyada cennet gibi bir yaşam sürebileceği gibi, ahirette kendisine verileceğine inandığımız cennete de kavuşmuş olur!

Bu noktada, ayete yeniden dönelim…

Kur’an’ı Kerim bütünüyle duadan ibarettir. Bu, yanlış söylenmiş bir söz değildir. Kur’an’ı Kerim hep kardeşlik etrafında döndürülür. Müminlerin birbiriyle kardeşçe kucaklaşması istenir.

Kardeşliğin kök hücresi “paylaşmak” tır. İçinde paylaşım olmayan kardeşlik yalandır.

Ne zaman ki dinde kardeşlik (paylaşmak) yerini “çıkar, menfaat, nemelazımcı” zihniyetine terk ettiyse, o zaman insan insanın kuyusunu kazmaya başladı.

Kur’an’ı Kerim adam akıllı okunduğunda görülecektir ki, din de kardeşlik (paylaşmak) çok önemlidir… Kur’an’ın ön gördüğü kardeşliğin bugün yerlerde sürünüyor olması, Müslümanlar için züldür.

Demem o ki, Kur’an’ın ortaya koyduğu kardeşlik üzerinde Müslümanların bir kere daha düşünmesi gerekir. İslam’ın belirttiği kardeşlikten yoksun kalmış bir dünyanın bugün ki vahim durumu, (çıkar, menfaat, nemelazımcılık) insanlara ne bedeller ödettiği gözler önünde… İzaha gerek var mı?

Yalnız burada bir öz eleştiri yapmamız gerekmektedir.

Yeryüzünün en gerçekçi insanları, en hakka, hukuka, adalete riayet edenleri Müslümanlar olması gerekirken, ne yazık ki yeryüzünün gerçeklerinden en çok kopmuş, uzaklaşmış olanlar da Müslümanlardır.

Bu sebepten olsa gerek ki Allah, Müslüman geçinen kullarını iflah etmiyor!

O halde Kur’an’ı Kerimin ifade ettiği “Müminler ancak birbirinin kardeşidir” cümlesi bir dua gibi dillerde pelesenk edilmelidir ki dua, bildiğimiz duadan başka bir şey olsun. Yani dua; ezberlenmiş sözlerin tekrarı, etliye/sütlüye karışmadan bir köşede oturup rabıta yapmak olmadığı anlaşılsın.

Yani, zalimin yüzüne karşı mazlumun hakkı savunulsun, hayatın içinde eyleme dönüşsün, sözde ve özde samimiyet oluşsun, işin gereği yapılsın, sorumluluk üstlenilsin ki dua, dua olsun.

Hayatın içinde olanları var eden Allah’tır. Ona şükretmek kolay bir yoldur. Önemli olan var edenin insana yüklediği sorumluluğun bilincinde olmaktır.

Bakın, bir yangını söndürmek için sadece yangın var demek, yangını söndürmez. Söndürmek için su lazımdır. Benzin ve körük taşımak, yangını söndürmez. Yangının sönmesi için su lazımdır. Lakin su getiren yok.

Birçok alanda problem var. Elimizde Kur’an… Fakat din ve Kur’an hayatın dışında, onların uygulamalarımızın içine çekilmesi lazım ama hala ölülerin üzerlerine üflenip durulmaktadır.

Gördüğüm o ki, insanoğlu mütemadiyen sorumluluktan kaçıyor.

Sorumluluktan kaçarken de işi kadere, ya da bir başkasının üzerine atarak kurtulacağını zannediyor. En büyük yanlış burada yapılıyor. Allah’ın “Kimse kimsenin yaptığından sorumlu olmayacaktır.” Sözünü görmezden geliniyor. Güya göz kapatmakla hakikatin yok olacağını sanılıyor.

Müslümanların sorunları, Kur’an’ı Kerimin anlaşılmasında yatıyor. Bu sorunların çözüme kavuşması için bazı kavramların yeniden tanımlanması gerekiyor. Örneğin “ibadet” bunlardan biridir.

İbadet sadece namaz, oruç, hac gibi ritüellerden ibaret değildir. Hayatın içinde olan tüm iş ve oluşlardır. Bir iş ve değer üretilirken bu ritüeller insana yol gösterir. Kardeşliği, eşitliği, bölüşmeyi, sevgi ve merhameti, haramı/helali insana ibadet öğretir.

Salat, ”Namaz” bir başka Kur’an kavramıdır.

Salatla Müslümanı cihada çağrılır. Bağışlanmayı, dönüş yapmayı, yalvarmayı, eğilmeyi ve yere kapanmayı salat öğretir. Bir Müslüman, sorunlarını Salat yaparak çözmeye çalışır.

Yazık ki Müslümanların kahir ekseriyeti bunlardan habersiz olarak salat ediyorlar! Salât bir sorumluluk simgesidir. Onda aynı zamanda “yardımlaşma, dayanışma ve destekleşme” vardır.

Görüldüğü gibi dinin direği tek başına namaz değil, beraberinde doğruluk, dürüstlük, paylaşım, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ve destekleşme olması da gerekir.

Şimdi Allah’ın vahyi, kıyamet sabahına kadar elimizde olacağına, insanoğlunun sorunlarına ışık tutacağına göre, onu dilden dile değil, çağdan çağa yorumlayıp taşımak ve akletmek gerekmektedir.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.