DAVALAR VE DEVRİMLER

logo5

DAVALAR VE DEVRİMLER

Orta Doğu yine kan gölü, insan değeri ve Müslüman canı çok ucuz, Türkiye “Referandum” a gidiyor. Vahşi Batının Bizans oyunları karşısında “Yaşasın Cehennem” demek beni güçlendirse de ben; sosyal konuların altında ki gerçekleri yazmayı sürdüreceğim.

Yani insanın başka bir yönünü anlatmaya çalışacağım…

Allah, insana bazı hedefler koymuştur. Koyduğu bu hedefler Emir/Yasak şeklinde anlaşılsa da, aslında hepsi de birer tekliftir.

Tekliflerin unutulması durumunda Allah, sevgi ve merhameti gereği hatırlamaları için insanlara Peygamberler ve kitaplar göndermiştir.

Allah’ın göndermiş olduğu bu yeni düşünceler sıradan düşünceler değildir, hayatı ve kainatı izah eden fikirlerdir. Yani insanın muhatap olduğu her yeni düşünce, “Vahiy” kaynaklıdır.

Vahiy” kaynaklı bu düşünceler insan için “Dava” olmuştur. Yani Dava, insanın dünyaya gelişinde bir amaçtır. Yer yer bu kavram “Devrim” şeklinde anlaşılmıştır. Davalar ve Devrimler insan için birer hedeftir.

Bilge insan, Aliya İzzet Begoviç, “Davalar acılar içinde doğar, refah içinde ölür.” Demiştir.

İnsanoğlunun çektiği bunca acı, refah ve konforla ters yüz olur. Rayından çıkan Dava/Devrim’in etkisi zayıflar, liderlik şahısların çıkar ve hırsıyla yer değişir…

Bu sebepledir ki Tarih, nice liderlerin “servet, şöhret, şehvet ve siyaset” girdabına kapılıp yok olma enkazlarıyla doludur. Daha açık ifade edilecek olursa “bilgi, iktidar, servet, kibir, zulüm ve bencillik” hastalığına yakalanan nice liderler, hem kendi hazin sonlarını ve hem de teb’alarını sonlarını hazırlamışlardır.

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Öyle ise sen, iman etmeleri için insanları zorluyor musun?” (10/99)

Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkâr edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.” (2/256)

Tağut azgınlıktır, kötülük ve sapıklıktır, zorbalık, şeytanlık, kahinlik, sihirbazlık, Allah’ın hükümlerine sırt çevirmektir.

Allah, doğruluğu sapıklıktan kesin olarak ayırmış ve insanı bu iki şey arasında özgür bırakmıştır. Yani din, isteğe bağlı fiil ve davranışlardır.

Dinin doğrularına aykırı hareketlerde muhakkak ki bir azabın ortaya çıkmış olması muhakkaktır.

Görülüyor ki Allah, insanları dine girmesi için zorlamamaktadır. Fakat “dinde zorlama yoktur” demekle de, hiç kimse sorumluluktan, cezadan, azaptan kurtuldum demek de doğru değildir.

Dinin hepsi, zorlama olmaksızın, iyi niyet ve rıza ile yapılır. Bu gerçek sadece dinde değil, hayatın her alanında geçerlidir.

İslam’da var olan düşünce ve hareket metodu “Akaid”  kavramıyla anlatılmıştır. İslam’ın kaynağı nazari olarak Kur’an, pratik kaynak, Hz. Muhammed’ in peygamberliğinin başlangıcından vefatlarına kadar devam eden süredir. İslam inkılâbının düşünce ve hareket metodu budur.

Bu tespitler gerçektir. Dünyada var olmuş büyük dava ve devrimler, aynı yolu takip etmişlerdir. İslam ve Sosyalist Devletler hep Kur’an ve Peygamberden ilham almıştır. Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti, Batıya vücut veren onca felsefe ve sosyolog, Karl Marx’ın tümü Kur’an ve Hz. Muhammed kaynaklıdır.

Ancak, Allah’a ve insanlığa ne zamanki yalan söyleme, ihanet etme ve inkar etme hastalığına düşülmüşse dava da, devrim de yıkılıp gitmiştir.

Bu andan itibaren genel tespitleri özele dönüştürelim. Öyle ki Ülkemde dava ve devrimler ardına düşmüş olanlar, kendilerine buraları çıkar/menfaat kapısına döndürmüşlerdir. Herkes eline geçirdiğini yağmalar olmuştur. İyi bir yere gelmek, köşe kapmak, ihale götürmek, kat-yat, araba markası, daha rahat yaşam, sevdasına tutulmuştur.  

Amaç, metot ve stratejik derinlik kaybolmuş, davalar ve devrimler, sohbet toplantılarının mezesi olmuştur.

Durum sorgulanmaya başlandığında, “Uğruna ter döktüğüm dava ve devrim bu muydu?” şaşkınlığı insanı bir kere daha öldürmüştür. Birde bakmışsınız ki herkes kervana koşuyor…

Davaların ve devrimlerin etrafı çıkar grupları tarafından perdelenmiştir. Dava ve devrim, kariyer ve konfor olmuştur. Statüko, kendi yarattığı asude gölgeliği altında rahatını sürdürmektedir. Kafa konforunu bozacak en küçük bir sese tahammül bile edilmemektedir. Giderek kardeşlik ve özgürlük düşmanlığa, dönüşmüştür.

Aslında ölen davalar ve devrimler değildir. Ölen insanların vicdanları ve ruhlarıdır. Ölen, ruhun ve vicdanın derinliklerinde yatan özdür. Yani ölen Allah’a olan imandır…

Allah’ın kulları üzerinde asıl görmek istediği nimet mal, mülk, servet değil; insandaki ruh, vicdan, iman ve insanın kendisine olan güvenidir.

Asıl bunları kaybetmek, ölmektir. Yeryüzünde işlenen haksızlıkların, toprağa gömülen kız çocuklarının hakkının, insanların niçin aç bırakıldıklarının, mazlumların özgürlükten mahrum edildiklerinin, işgal altındaki ülkelerin bağımsızlıklarının niçin ellerinden alındığının sorulmaması ölmektir.

Dava ve Devrimlerin işi bu olması gerekirken, yazık ki insanlık ve Müslümanlar, bu düşünceden fersah fersah uzaktırlar.

İnsanlık ve Müslümanlar İslam düşünce ve hareket metoduna yeterince yakın olmadıkları için, Makyavelist, Materyalist, aynı şekilde Komünist ve Kapitalistçe hareket etmekten başka bir şey yapmaları ellerinden gelmemektedir.  

Makyavelist Ülkeler, gayr-i ahlaki usulleri çekinmeden kullanan dünyanın teknolojik güçleri ve vahşi Batı karşısında, Müslümanların çaresiz insanı öldürüyor!  

Evet, İslam düşünce ve hareket metodu eksikliğidir ki, Müslümanların oradan oraya savrulmasına sebep oluyor. Müslümanlar ne zamanki bu akla kavuşur, o zaman geri kalmışlıklarını telafi eder, yeryüzünde saygın yerini alır, davalarının sorumluluğuna müdrik olur, Allah’ın hoşnut ve rızasını kazanmış olurlar.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.