KÖR TESLİMİYET VE MUTLU OLMANIN YOLLARI

logo5

KÖR TESLİMİYET VE MUTLU OLMANIN YOLLARI

Binlerce haber kaynağından oluk oluk bilgi akıyor. Kimisi nur, kimisi kir… Şüphesiz ki sözün en doğrusunu söyleyen Allah’tır. Nasibimize düşen doğrularla buluşarak karşınıza çıkmanın mutluluğunu yaşıyorum…

Allah doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, adalet ile zulmü birbirinden ayırmıştır. Bu düzeni bozmaya kimsenin hakkı yoktur. Bozmaya kalkan bilmiş olsun ki, kendi ayağına kurşun sıkıyordur.

İnsanlık bugün her zamandan daha çok barış, kardeşlik ve sevgiye muhtaçtır. Yeryüzü bu değerlerin yokluğu sebebiyle çölleşmiştir. Dünyanın birçok yeri ırkçı, emperyalist güçler eliyle kan gölüne dönmüştür.

Kan dökülmesini istemeyenler zayıf görünüyor olsalar da, aslında Sevgi ve Merhameti sonsuz olan Allah’ın kudretinin yanlarında olduğunun farkında değiller. Hâlbuki bilmiyorlar ki Allah’ın yardımı adaleti gereği daima zayıfların yanında olmuştur… Fakat zayıflar bundan habersizdir… Bu bilgisizliktir ki ırkçı ve emperyalist zulüm durmak bilmiyor!

Açlık, insan hakları ihlalleri dünyayı bunaltmıştır. Hastaneler ve hapishaneler aç ve acılar içinde ki insanlarla dolup taşmakta,  Teknolojik gelişmeler, insanı yok etmeye yönelik gelişmektedir… Silah üreten Firavunlar, kendi soyunu acımasızca yok etmektedir… Dünyanın hiçbir döneminde  “hırs” bu kadar zirve yapmamıştır.

Kandan beslenen Vampirler “Küresel Güçler” inanıyorum ki, son dönemlerini yaşıyor ve son kozlarını oynuyorlar!

  • Eğer istenir ve sorumluluk alınırsa; Hz. Muhammedin davası yeniden ayaklar altından kaldırılarak, her türlü istismardan kurtarılarak vicdanlarda ki layık olduğu yerine konulabilir.
  • Bedenini ve ruhunu terbiye edenler, insanlığın saadet ve mutluluğunu yeniden hayata taşınabilir!
  • Nefesler tükenmeden, ölüm, afet ve kıyamet gelmeden hayır yolunda koşulabilir!
  • İnanıyorum ki zayıflar insanlık tarihinden alacakları güçle, yeni ufuklara yelken açabilir!
  • Dünya ve bütün insanlık dalgalanan adalet bayrağının gölgesi altında kalarak onuruna kavuşabilir!
  • Bu anlamlı ve şerefli işleri yapanlara selam olsun!

Görülüyor ki zafer, sadece silah ve maddi üstünlükle kazanılmıyor! Bunun yanı sıra inanç, aşk ve azim de gerekiyor. Zaten bir milletin gücünü kendi değerleri ve adaleti belirliyor. Yine görülüyor ki, İslam’ın özünden ayrılmanın bedeli çok büyük ve pahalı!

Hâlbuki Kur’an’ı Kerim, “Hepiniz Allah’ın ipine toptan sımsıkı sarılın”, diğer yandan Hz. Peygamber, “Müminler ancak birbirlerine kardeştirler” diye söylüyor. Durum bu iken maalesef Müslümanlar, farklı anlayışlar yüzünden gittikçe küçük guruplara ayrılıyor! Hizipleşmeleri çoğalttıkça çoğaltıyor! Özünden ayrılıyor, İslam’a din diye ne kadar yanlışı varsa yüklüyor,

Dinlerini paramparça eden, her gurubun kendi sahip olduğu ile övündüğü kimseler gibi olmayın.” (30/32) diye söyleyen Kur’an’ı anlamakta Müslümanlar bir cehalet yaşıyor.

Aslında ana sorun, farklı gurupların ortaya çıkması değildir. Bu sosyal yapının bir gereğidir. Hatta bu iyilik, güzellik ve doğruluk yolunda bir yarış olarak da düşünülebilir. Fakat mezhep, tarikat ve cemaatlerin kendi görüşlerinin tek doğru olduğunu iddia etmeleri ve kendilerinin “kurtuluşa eren fırka” olduklarını söylemeleridir. Bu garabet, İslam düşmanlarına Müslümanların yumuşak karnını gösteriyor ve yeryüzünde Müslümanlar lime lime ediliyor.

Sonuçta Müslümanlar birbirlerini anlamaya, medeniyet yolunda ilerlemeleri yerine ezilen, hor görülen, güçsüz bırakılan yığınlar haline getiriliyor, birbirleriyle uğraşmaktan enerjileri tükeniyor ve böylece mutsuzluk yolculuğu başlıyor…

Hazır ekmek, hazır vatan, hazır özgürlükte gibi Müslümanlar önlerinde hazır buldukları İslam’ın bugün kıymetini bilmiyorlar.

Bu arada şunu söylemekten edemeyeceğim.

Çoğu zaman, din, geleneğin gölgesinde kalıyor. Gelenek din haline geldiği zaman da, din işlevini yitiriyor. Din, birleştirmek yerine ayrıştırıcı, özgürleştirmek yerine, köleleştirme aracı oluyor.

Bu konudaki en ciddi açmaz, Kur’an ve Hz. Peygamber’in örnek uygulamaları yerine mezhep, tarikat ve cemaatlerin muhafazakâr kültürü altında insanlar eziliyor. O zaman, ne namaz insanı kötülükten uzak tutuyor, ne oruç sorumluluk yüklüyor ne de zekât bilinç kazandırıyor! Daha da kötüsü din birleştirmek, bütünleştirmek yerine, ayrıştırmaya hizmet ediyor.

Bakın İslam’ın ilk yıllarından bir olay nakledeyim.

Ömer b. Hattap, Hz. Muhammed’i öldürmek üzere yola çıkar. Onun niyetini öğrenen biri, zaman kazanmak ve Hz. Muhammed’i haberdar etmek için Ömer’e kız kardeşinin ve eniştesinin de Müslüman olduğunu söyler.

Öfkelenen Ömer kız kardeşinin evine gider. Onların Kur’an okuduğu görür. Onlar da “Ta-Ha” Suresini okumaktadırlar.

Ey İnsan! Bu Kur’an’ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik. Onu sadece bir öğüt, bir hatırlatma olarak indirdik; fakat bunu anlayacak olanlar, Allah’a karşı gelmekten korkan kimselerdir. Bu kitap, yeri ve gökleri yaratan Allah katından indirilmiştir.” (20/1–4).

Bu ayetler, Ömer’i adeta çarpar.

beni Muhammed’e götürün” der. Hz. Muhammed’i öldürmek için yola çıkan Ömer, Hz. Muhammed’in huzurundan Müslüman olarak çıkar.

Şimdi düşünmek gerekir. Bu kısa sürede değişen nedir? Ömer’i Müslüman yapan kimdir? Vahyin diriltici soluğundan başkası değil…

O zaman haydi Ömer olmaya… Vahyin diriltici soluğunu teneffüs etmeye… Haydi, Tevhid, ahret ve nübüvvet inancında dirilmeye…

Tarikatlar, hicri ikinci asırda ortaya çıkan Tasavvufi arayışların kurumsallaşmasıdır. Tarikatlar, beşeri oluşumlardır. Tarikatı din gibi algılamak, onun beşeri bir oluşum olduğunu görmemek, “kör teslimiyetten” başka bir şey değildir.  

İslami değerlerin içi boşaltılsa da, Müslümanlar görülmemiş şekilde Kapitalistleşse de, dini düşüncemizi yenileyerek yeniden mutlu olmanın yollarını aramaya devam etmek zorundayız!

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.