MÜSLÜMANLAR, “DİNİ DÜŞÜNCE ANLAYIŞLARINDA” YENİLİK YAPMAK ZORUNDADIRLAR!

logo5

MÜSLÜMANLAR, “DİNİ DÜŞÜNCE ANLAYIŞLARINDA” YENİLİK YAPMAK ZORUNDADIRLAR!

Söyleyeceğim sözler, kim bilir kaç kez söylenmiş, yazılmış ve okunmuştur…

Şu gök kubbe altında söylenmedik söz kaldı mı bilmiyorum…

Eğer Allah’ın kullarına söyleyeceği sözü olsaydı, sadece Peygamberlere özgü “Vahiy” kapısı kapamazdı.

Kaldı ki Vahiy kapısı kapanmıştır. Dolayısıyla hiçbir meczup “Bana Vahiy geliyor” demesin. Çünkü Müminler bu hezeyana artık inanmıyor!

Lakin Allah, ayrım gözetmeksizin kullarıyla vicdanları üzerinden konuşur.  Bu konuşma Kıyamet gününe kadar devam edecektir. Aynı şekilde insanlarda Allah ile konuşur.

Siz, insanın vicdanı coştuğu, heyecan duyduğu sevindiği zaman iyi şeyler yaptığını; sıkıldığı, daraldığında ise kötü şeyler yaptığını anlarsınız.

Bu sebeple denilebilir ki, insan iyi ve kötü arasında yaşıyor.

Hayat tekrardan ibarettir. Her şey yenilenerek devam eder. Değişen sadece zaman ve içindekilerdir. Her gün yeni bir gün olarak yeniden başlar! Her doğan çocuk Âdemin seren camını yaşar! Her genç Yusuf’un başına gelenleri çeker!

Dünya var olduğu günden beri yağmur gökten yağar, güneş doğudan doğar. Bu gerçek, kıyamete kadar devam edecek ve Allah insandan “adaleti gereği” yaşadığı asrın hesabını soracaktır…

İster “Tüp bebek” yöntemiyle olsun, ister “hormonlama” ve isterse “klonlanma” ile olsun, dünya gelen her canlı “ana rahminden” gelmeye devam edecektir.

Olan ve olmakta olan hiçbir şey, doğan hiçbir çocuk, hiçbir yaprak bir diğerine benzemiyor! İnsan bu mucizeler karşısında aciz kalıyor!

İnsanın yapısı hava, su, güneş (ateş) ve topraktır. Hayat ve ölüm bu kavramlardan ibarettir. Biri olmadığında, diğerlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Mesela Bir sabah uykudan kalktığınızda bir de baktınız ki; içmek için bir yudum su kalmamış! Yeryüzünde bütün su damarları kurumuş… Bu durumda ne yaparsınız? Kime koşarsınız? Kimin kapısını çalarsınız? Acaba bu şartlar altında bütün servetinizi dökseniz bir damla su temin edebilir misiniz? Mademki servetiniz bir yudum su etmiyor, o zaman ne diye “KIYAMET” koparılıyor?

Tamda burada bir şey söylemek istiyorum. Örneğin namaz kılmaktan söz etmek istiyorum.

Diyebilirsiniz ki, Müslümanların başında bunca sorun varken, başka işin mi yok, bu konuyu gündeme getiriyorsun?

Eğer Müslümanlar, “namaz dinin direğidir” diyorlarsa, tabii ki işe temelden başlamalıdır. Yani kılınan namaz kılanı iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa götürmüyorsa, bu durumda ne yapılmalıdır? Kılınan namaz Müslümanları adalete, eşitliğe, barışa, sevgiye, merhamete, bölüşmeye, paylaşmaya, çalışmaya ve ümrana götürmüyorsa; sizce de işe nereden başlamalıdır?

Namaz ritüeldir. Yani namaz “SALAT” tır.  Salat’ın asla ihmale gelmez üç unsuru vardır. “YARDIMLAŞMAK, DAYANIŞMAK ve DESTEKLEŞMEK”. Benimde söylemeye çalıştığım kısaca budur.

Yani Hz. Peygamberin anladığı şekilde “SALAT” yapılırsa, Müslümanlar büyük bir yükten kurtulmuş, “YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA ve DESTEKLEŞME” kapısını açmış olurlar.

Kur’an, bu üç kavramdan habersiz olarak yapılan Salata, “YAZIKLAR OLSUN” der.

Allah, mülkün sahibidir. Mülkünü dilediği şekilde kullanma yetkisi O’na aittir. Biz de O’nun mülkünün bir parçasıyızdır.

Yeryüzünde iradesi sebebiyle sorumlu tutulan tek varlık insandır. İnsan irade eder, Allah, bu doğrultuda yaratır. Yani “Kisb” varsa, “Halk” da vardır. Yazıklar olsun ki, birçok insan sorumluluğunun farkında olmadan bu dünyayı terk eder gider.

Buna rağmen fark edilsin/edilmesin, insanın hayattaki arayışı hep sürecektir. İstek ve arzuları hiç bitmeyecek, elde etmek için tüm yolları deneyecektir. Ömrünü son noktaya kadar harcamaktan kaçınmayacaktır. Elde ettikleriyle yetinmeyecek, durmadan edinmek isteyecektir.

Bu, insanın doğasının bir gereğidir. Bencillik, çıkarcılık ve egoistlik içinde boğulmuş olmasına rağmen insan, rahatını kaçıran her görüş ve davranıştan uzak durmak ister. Bu itibarla onu ayıplamak ve kınamak doğru değildir. Fakat gayri meşru halleri mutlaka kınanmalıdır.

Bilgi, iktidar ve servetin Allah’a ait olduğunu bildiği halde insan, her zaman haddini aşmıştır. Bu durumda insana, Din/itikat adına doğru bilinen şeyleri teklif etmek gerekir ki, Peygamberlerin yaptıkları da bundan ibarettir.

Şüphesiz ki mutlak doğru Allah’a aittir. Dinin de, dünyanın da sahibi O’dur. Müslümanlar Allah’ın görünmezliğine inanırlar. Bu akide üzerinde duran Müslümanları Allah mükâfatlandıracaktır. Çünkü Allah, yalan söylemez. Allah büyüktür, Azizdir, Görendir, İşitendir.

Kelime-i Tevhid” işin başıdır.

Bu şiarların ardından “Nüsuklar” gelir. Nüsukların şahı “Namaz/Salat” tır. Fakat dinin direği değildir. Salat, yardım, dayanışma ve destek sağlamanın temelidir.

  • İslam, bütün zamanların ve çağların tek kurtuluşudur.
  • İslam, hayatın tamamını kuşatan bir sosyal sistemdir.
  • İslam, alternatif değil bizatihi tezdir.
  • İslam, değiştirici ve devrimci bir ruha sahiptir.
  • Bu sebeple İslama inananlar galiptir.

Allah, peygamberler ve kitaplarla insanlara Tevhid yolunu göstermiştir. Kur’an, Hz. Peygamberin kavmi üzerinden Arapça olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla Kur’an sadece Araplara indirilmiş bir kitap değildir.

Türkiye’de yaşayan Sünni Müslümanlar olarak kullandığımız dil, Türkçedir. Dilin ve lehçelerin kendine göre zorlukları vardır. Türkçe bir kitabı anlamakta bile zorluklar yaşarız. Bazen konuşulan dilin ne anlam ifade ettiğini ancak “sözlük” yoluyla biliriz.

Bir inşaat mühendisinin konuştuğu Teknik terimleri Türkçeye kazandırılmış olsa bile, Hukuk fakültesinden mezun olan bir diğer insanın bunları anlaması mümkün olmayabilir. Aynı şekilde bir Doktor, bir İlahiyatçının okuduklarını, Türkçe olsa bile anlamayabilir.

Bu soruları çoğaltmak mümkündür…

Anlaşılıyor ki, bir dilden bir başka dile geçmek kolay bir şey değildir. Elbette ki, Arapçadan İslami değerleri Türkçeye taşımak kolay olmamıştır. Dini ve Kur’an’ı asırdan asra taşıyanlara, hizmeti geçenlere rahmet diliyorum.

Ezcümle, Müslümanlar dini düşünce anlayışlarında yenilik yapmak zorundadırlar!

Değilse; işimiz zordur!

Mahmut AKYOL  

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.