“KARZ-I HASEN” İN KARŞILIĞI CENNET’TİR!

logo5

“KARZ-I HASEN” İN KARŞILIĞI CENNET’TİR!

Kur’an’ı Kerim son kitap, İslam son din, Hz. Muhammed son peygamberdir.

Din ve Kur’an aklı zorunlu kılar. Yoksa bu iki kavram, akılsızlar için bir mana ifade etmez!

Kur’an yaşayan bir kitaptır. Gereği yapılmaz, ne dediği anlaşılmazsa yalnızlaşır ve mahzun olur.

Teberrüken okumakla, ezberlemekle, ayet ayet yazmakla, yükseklere asmakla, saygı duymakla, hakkında çok konuşmakla, tırlar dolusu dağıtmakla ona hizmet edilemez!

İslam’a ve Kur’an’a aklını kapatanlar, en büyük kötülüğü yapmış olanlardır. Öncekiler Kur’an’dan ne anladılarsa, sonra gelenlerde öyle anlasın diyerek “İçtihat” kapısını kapatanlar İslam’a ve Kur’an’a en büyük kötülüğü yaptılar!

Allah’ın yarattığı her şey bir mucizedir. Mucize insanı aciz bırakır,  korku salmaz, sadece hayrete düşürür. Allah’ın mucizelerinden biri de Kur’an’dır. Güç ise insan aklına korku salar, özgürlüğü yok eder ve vicdanları baskı altına alır. Yani Mucize korku salan güç değildir.

Allah insanları özgür bırakmıştır. Ta ki günah işlemede bile insan hürdür. Eğer böyle olmamış olsaydı, insan sorumlu olmaz, “Cennet/Cehennem” inşa edilmezdi.

Peygamberler “musaytır” değildir. “Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.” Buyurulmuştur. (Ğaşiye; 21-22)

Kur’an’da Allah, eğri ve doğru iki yol gösterir. Bu mutlak geçekten habersiz olanlar, “ Biz Kur’an’ı anlamayız!” deyip işin içinden sıyrılmak isteseler de, siyasi, sosyal ve ekonomik yanlışlara düşseler de, dünyanın “sulhu/salahı” ve “haram/helal” için çalışmadan kaçsalar da, sorumluluktan kurtulamazlar.

Miladi 610 tarihinde, Ramazan ayı içinde, Kadir gecesinde, “Levhi Mahfuzdan”, “vahiy” yoluyla 23 yıl boyunca Hz. Muhammed’e Kur’an indirildi.

Kur’an’dan önce de “İncil, Tevrat, Zebur ve Suhuflar” gönderilmiştir. Bu kitapların tamamı “Öldürme, çalma, yalan söyleme, zina yapma” vs. evrenselliğe dayanmaktadır.

Buda’nın, Konfüçyüs’ün, Mani’nin, Zerdüşt’ün amacı da bunlardı. Onlarda hayatı kolaylaştırmak için çalıştılar. Tek farkları onlara vahiy gelmedi.

Bütün Peygamberlerin öğretilerinin ortak yanı; “adaleti tesis etmek, haksızlıklara mani olmak, iyi, güzel ve doğruyu hâkim kılmak, yalan, yanlış ve kötü olanları ortadan kaldırarak, dünyayı yaşanır hale getirmekti.”

Lakin haram ve helal işlemekte özgür bırakılan insan, aklına değil, heveslerine yenik düşünce azmaktan kurtulamadı. Dünyaya duyduğu hırs tavan yapınca, gözü kararınca, doğruyu/yanlışı seçemez olunca, Kur’an’a teslim olacağı yerde Onu teslim aldı ve anlayacağı yerde onu ezberlemekle yetindi.

İslam’ın önceliği insanları zengin yapmak değil, yeryüzünde aç ve yoksul bırakmamak, onların gasp edilen haklarını savunmak, adaletsizliği ortadan kaldırmaktı.

Çünkü Allah, zenginliği (mülk) zenginlere, yoksulluğu da fakirlere vermiş değildi… Allah, paylaşımı eşit şekilde takdir etti. Şayet takdir edilen bu paylaşım istenilen biçimde tahakkuk etmiş olsaydı, dünyada huzursuzluk diye bir şey olmazdı.

İslam’da paylaşım gönüllülük esasına dayanır.  Allah buna “Karz-ı Hasen” demiştir. Bu öyle bir gönüllülüktür ki, “Borç” Allah’a verilir, karşılığını da Allah, “Cennet” olarak verecektir.

İslam’ı ve Kur’an’ı doğru anlayanlar, Hz. Peygamberi ve hayatı da doğru anlamış, dünyanın sorunlarını ve dertlerini bu doğrultuda çözmüş olacaklardı. Bu anlayıştan uzaklaşıldığında da, insanlığın sorunları bitmeyecektir.

Bu bakımdan dini üç/beş şekilden ibaret görenler, dini cami ve vicdan içine hapsedenler, dini ölüm korkusundan ve yalnızlıktan kurtulmak olarak anlayanlar, elbette ki dini hayatın ve sokağın içine çekemeyecek ve insanlığın sorunlarını çözemeyecektir.  

Bir gerçeği bir daha vurgulamakta yarar var!

Kapitalist anlayış içinde boğulan günümüzün Müslümanları, adaletsizliği ortadan kaldıramayacakları gibi, sadakaya muhtaç olmaktan da kurtulamayacaklardır.

Hz. Peygamber, Kur’an’ı ve İslam’ı hayata nasıl taşıdıysa, günümüz Müslümanları da öyle taşımak zorundadır!

  • Din, kemale ermiştir. Lakin günümüzde kemale eren din anlayışımız, Folklorik gösterişe döndürülmüştür. Ramazan ayı TV programları buna örnektir. Her taraf, Tekke zikir ve ayinleriyle dolup taşmakta, buna da din denilmektedir.
  • Dini alanda ki bu yanlış algıları düzeltmeden, “dini düşünceyi” temizlemeden İslam’ı ve Müslüman’ı ayağa kaldırmak mümkün olmayacaktır!
  • Din hayatın çığlığıdır. Onu duymak gerekir.
  • Din evlerin, sokakların ve caddelerin sevincidir. O sevinci yaşamak gerekir.
  • Din, ıssız tapınakların loş havası değildir. O havayı değiştirmek gerekir.
  • Din “adalet, emanet, ehliyet, meşveret, maslahattır.” Bunları devlete taşımak gerekir.
  • Din sevgi ve merhametle dopdolu olmak, sözün namusu ve saf bir yürek temizliği içinde olmaktır. Bunları yaymak gerekir.

Hz. Muhammed bir masal kahramanı, harikalar diyarından gelmiş biri değildir.  O, “Âlemlere rahmettir”. O, insanlığa sevgi ve merhameti yaymak için gönderilendir.

O doğduğunda Kisra’nın yanan ateşi sönmemiş, Sava gölü kurumamış, yıldızlar kaymamış, Kâinat onun yüzü suyu hürmetine var edilmemiştir. O, her defasında: “Hristiyanların İsa’yı aşırı sözlerle övmesi gibi siz de beni aşırı sözlerle övmeyin” demiştir.

Fakat Arap ırkçılığının bir tecellisi olsa gerek, Kur’an’ın uyarıları dikkate alınmamış, peygamberin sözleri kulak/ardı edilmiş, işin kolayına kaçılmış, takip edilecek örnek, rehber bir insan yerine O, bulutların üstüne atılmış ve oralarda aranmıştır.

Eğer bu aşırılıkların ötesinde Hz. Peygamber aranır, derin vicdani gerilimler içinde sorgulanır, “Hira” da ki çektikleri, şehre nasıl bir psikoloji içinde geldiği, büyük hareketi nasıl başlattığı, sözlerinin arkasında dururken neler yaşadığı, Bedir’de, Uhut’ta vuruşarak tarihin meydanına nasıl çıktığı anlaşılmadan O, hiçbir zaman anlaşılmayacaktır!

Bunlar bize çok şey söylüyor…

Mahmut AKYOL

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.