İNSANLIĞIN VE MÜSMANLARIN TEMEL SORUNLARI

logo5

İNSANLIĞIN VE MÜSMANLARIN TEMEL SORUNLARI

Ali Şeriati’nin dediği gibi; “Sizi rahatsız etmek” istiyorum.

Yık ve yeniden yap” Emperyalist bir anlayıştır. Dünyayı ahtapotun kolları gibi saran Makyavelist bir görüştür.

Bu sebeple insanlık, “HELAL/HARAM” artık düşünmüyor!

Açlık, insanı köleleştirdi. Özgürlükten uzaklaştırdı. Uyuşturucu ve Silah Baronları, inşa edilmiş medeniyetlerde taş üstünde taş bırakmadı.

Hırs tutkusuna kapılmış olanlar, bir bedel öder de, ben görür müyüm bilmiyorum.

İnsanlığın ve İslam’ın temel meselesi; var oluşu kati olan “Allah”, var oluşu kati olacak olan “Ahiret Günü” ve “Mülktür”.

Allah’a ve Ahiret Gününe” bilgiyle, deneyle, araştırmayla değil, bilinçle ulaşılır. Bilinç “şuur”, şuur “akıl” dır.

Bu, doğrudan doğruya inancı zorunlu kılar. Neden böyle, niçin böyle denilemez. Dense bile bir sonuç elde edilemez. Ya inanılır, ya da inkâr… İnanmak istemeyenlere Kur’an; “Bekleyin o gün gelecektir” der.

Allah, azgınlığa/sapkınlığa meyilli insanın itirazını engellemek için Peygamberleri kendi içlerinden göndermiştir.

Allah’ın insanla vicdanı üzerinden konuştuğu gibi din de konuşur.

Suyolu anlamına gelen (şeriatı) inşa eden Allah’tır. O’nun dışında din adına hiç kimse, hiçbir şey ortaya koyamaz! “…Bugün dininizi sizin için tamamladım, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve sizin için din olarak İslâm’ı uygun gördüm…” Maide/3

Dinin daha açık ve daha doğru anlaşılması için yorum yapmak ve dine ters düşmeyecek örf/adet ve gelenekleri benimsemenin bir mahsuru yoktur. Bu dinin eksik olduğu anlamına gelmez, zaman ve zemin itibariyle “Din Dilini” yenilemektir.

Gazali, İbn-i Teymiyye, Ezher Ekolü, Taliban, Muhafazakâr ve İhya Çağı vs. tarafından ortaya konulan terminolojinin değişim vakti artık gelmiştir. Bu dillerle ortaya konulmuş görüşler, günümüzün meselelerini izah etmekten uzaktır. İslam, bir kabile ve bir asabiyet dini değildir. Bu dönüşümü yapmak, ”içtihat” kapısını açmak, dinde ki yanlışları temizlemek, “İnsanlığı indirilen Dinle buluşturmak” Müslüman Aydınların görevidir.

Mutlak hakikat olan, insan hayatını tanzim eden Din ve Ahlak ilkelerini sokağa taşımak, insana önce “düşünmek” sonra inanmak öğretilmelidir. Zira Yahudi, Hristiyan ve diğer bütün din ve sosyal öğretiler, bu kuralı tahrif etmişlerdir.

Hz. Peygamberin en büyük sünneti, doğruluğudur. Yeryüzününde ki tüm sorunlar bu doğruluğun bozulmasıdır. Eşitsizliğin ve yalanın sebebi budur. İçimizde ki kötülüklerin sembolü şeytanın cesaret bulması bundandır. Din, bu duyguları frenlemek ve doğruluğu inşa içindir. Din olmasaydı insanın hırsına gem vurulamazdı. Hırs bugün kudurduğuna göre, “din” rafta demektir.

Din, Hıristiyanlıkta olduğu gibi acı, sorun, hastalık ve sıkıntı hallerinde hissedilmemelidir.

Din adalet, mülkiyet ve velayettir. Din bu kavramları hayata taşımaktır. Velayet konusunda Hz. Ömer’in sözü şudur:

Bir Müslüman namaz kıla kıla beli kambur olsa, oruç tutarak damarları kurusa, zikir ede ede dili aşınsa; Allah’ın dostlarını dost bilip sevmedikçe, düşmanlarını da düşman bilip gereğini yapmadıkça, o Müslüman kişi dindar sayılmaz!”

Kimse merak etmesin. “Kim bir sözü ve bir fikri içten savunur, pratiğe aktarır, ikiyüzlü davranmaz, dost ve düşmanı bilirse; Allah onu bir sevgi halesine döndürür ve diğer bütün insanlar, bu saf iman etrafında toplanır.” Ben böyle inanırım. Hiçbir fikir gül bahçelerinden geçerek gelmez. Tarihte genellikle doğru sözler taşlanmış, söyleyenler anlaşılmamıştır.

Fakat kendilerini “Layüsel” görenler bilsinler ki, Dine en büyük zarar onlardan gelmiştir. Dinin önüne geçmiş olan topluluk, cemaat ve tarikatlar, İslam’i kardeşliği, İslam’i özgürlüğü yok etmişlerdir! İşte bu fevkalade ciddi mesele halledilmeden hayat normal seyretmeyecek, insanoğlunun siyasi, sosyal, dini ve ekonomik tüm sorunları bitmeyecektir.

Kimse kahramanlık yapmasın! Cehennem için bedenini büyütmeye kalkışmasın! Ne yapılırsa yapılsın, Allah’ın merhameti geçilemez!  Herkes Allah’ın merhametine muhtaçtır!

Hayatı başlatan, düzen veren, zamanı gelince de sonlandıracak olan Allah’tır! O öyle bir güçtür ki; bölünmez (Tevhid) bir bütündür. Doğurmayan ve doğurulmayan,  hiçbir şeye denk olmayan, hiçbir şeye bezemeyen ve hiçbir şeye muhtaç olmayandır.

Hayatın son bulacağı günün sahibidir. O gün, Ondan başkasının sözü ve hükmü yoktur! O gün gelecektir! İnsanı şok eden bir gündür. Geliş zamanı bilgisi O’na aittir.

Mizanın kurulması, ölülerin dirilmesi, irade sahibi olanların hesaba çekilmesi, cennet ve cehennemin halleri, insana kazandıklarının karşılığının verilmesi, kimseye bir ayrımcılık ve bir imtiyaz gösterilmemesi halleri Ogün O’na aittir…

Mizan sırasında insanlar, Allah’ın sevgi ve merhametine ihtiyaç duyacak ve bekleyeceklerdir.

Mülk O’nundur. Sahibi O’dur. Gücün, iktidarın, ilmin sahibi O’dur. Bu bakımdan biz, Allah’ı görüyormuşçasına, Ahirete de gidip gelmişçesine O’na iman ederiz.

Hangi olaya bakarsanız bakın, altında rızasızlık vardır. Savaşlar, işgaller, zulümler, gasplar, çalıp/çırpmalar, öldürmelerin hepsi, insanoğlunun bitmek bilmez sahip olma hırsından kaynaklanır.

Demem o ki bütün insani sorunların kaynağı, Allah’ın taksim ettiği rızık ve rızık kaynaklarının azımsanıp kabul edilmemesidir!

Dinlerin niçin gönderildiğine bakın, görülecektir ki dinler, insanların rızıklarını düzenlemek için gelmişlerdir. Kitaplar, düşülen yanlışları düzeltmek için vardır. Nedir o? “Helal ye, çalma, harama el uzatma, rızasızlık yapma!

Allah, yarattığı her canlı için fazladan gökten bir damla su indirir, her canlı için yerden fazladan bir nebat bitirdiğini söylemesine rağmen, bu hırsa esir olmak, “temerküz” etmek niye?

Maalesef insanlara hayatın içinde istikamet vermek için gönderilen din, bir inanca dönüşmüştür. Hâlbuki İslam Dini bir tapınak dini değildir. Sokakta ki problemleri, adaletsizlikleri ve zulmü çözmek için vardır. Çünkü Dinin özünde isyan, ret, başkaldırı vardır.

Dinin özü vermek, paylaşıp/bölüşmek, yardımlaşmak, dayanıp/destekleşmek, sevmek, güven duymak, adalet, iyi, güzel, doğruluk içinde olmak gibi erdemlerle doludur. Bu anlayıştan uzak olanları dünyada ve ahirette çok acı sonlar beklemektedir!

Mülkün sahibi Allah bu halleri, tek başına yapacaktır. Kimseden bir yardım talep etmeyecektir. Allah’ın hiçbir yardımcıya ve ortağa ihtiyacı yoktur. Bu Tevhidin kendisidir.

Allah sonumuzu hayreylesin.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.