ALLAH YOKMUŞ GİBİ YAŞAMAK!

logo5

ALLAH YOKMUŞ GİBİ YAŞAMAK!    

Zaman Allah’ın, zaman emanet, zamanın miktarı bir nefes, tükenen bir ömür, sana doğru gelen mutlak bir kıyamet ve sonunda mukadder olan bir hesap günü…

İnsan için en kıymetli, bir sabun köpüğü gibi sönen, bitmesine mani olunamayan şey zaman…

Geldi geçti ömrüm benim,

Şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle gelir,

Şol göz açıp yummuş gibi” (Yunus)

Tarihçi Michael Hart “En Etkin Yüz” adlı kitabında bilimin namusu adına Hz. Peygamber için, “Dünyanın en etkili insanlar listesinin başına Hz. Muhammed’i koymam bazı okurları şaşırtabilir, bazılarını da kuşkuya düşürebilir, ancak Hz. Muhammed tarihte gelmiş geçmiş en etkin tek insandır” der.

Gerçekten de Hz. Peygamber, dünyaya yön veren kişidir. Öyle işler yapmıştır ki, tüm insanlar unutulsa da O, kıyamete kadar unutulmayacaktır. Bütün insanların nesli kesilse de Onun nesli kesilmeyecektir. Bunun için iki şeyden bahsedebiliriz.

Hz. Peygamber, bizlere iki büyük miras bırakmıştır. Muazzam bir Kitap, bu kitaba dayalı muazzam bir ahlak (Sünnet)!

Bu mirasın varisleri bizleriz. Pay almak için ön sıralarda olanlar, borç ödeme de gerilerde durmaktadırlar. Müslüman olmanın kıyameti bu kadar ucuz olmamalıdır. Bakın Myanmar’daki soykırıma, Mısır’a, Filistin’e, Suriye’ye…

Yoksa siz, sizden öncekilerin başlarına gelen sıkıntılar sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle sıkıntılar gelip çattı ki, Resulleri ve yanındaki iman edenler “Allah’ın yardımı ne zaman ” dediler. Haberiniz olsun ki Allah’ın yardımı yakındır! (Bakara/214)

Hz. Peygamber’in emaneti ve insanın sorumluluğu Kur’an ayetlerinde açıklanmıştır.

İnsana çalışmasından başkası yoktur.” (Necm, 39)

Herkes kendi kazancına bağlıdır.” (Tûr, 21)

Çağ dile gelsin. İnsanoğlu kesinlikle hüsrandadır, kesinlikle! Bu hüsrandan sadece iman edenler, iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanlar, hak ve adalet için omuz omuza verenler ve güçlüklere omuz omuza göğüs gerip acıları paylaşanlar kurtulmuştur.” (Asr; 1–3)

Bu Sure ve bu ayetler, başlı başına bir hayatın başlangıç ve sonunu anlatmaya kâfidir.

Demek ki, kendi çağının gereklerini yerine getirmeyenler, kendi çağının zulüm ve kötülüklerine seyirci olanlar, kendi çağında iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmayanlar, hak ve adalet için bir araya gelmeyenler, zulüm ve kötülüklere el birlik direnmeyenler, yardımlaşma, dayanışma ve destek içinde olmayanlar hüsrandadırlar!

Hz. Peygamber kendi çağında kan dökmemiş, zulüm yapmamış kendisinden sonrada tavsiyede bulunmamıştır. Gerçeğin, hakkın ve adaletin evrensel sesi olan Kur’an’ın yanında durmak kolay bir iş olmasa gerektir ama O, bunu başarmıştır.

Önceki çağlarda kendilerine kitap verilen sonra unutulan sonra bir sürü günaha dalarak kalpleri kararan ümmetlere kıyasla, gerçeğin ta kendisi olan Kur’an’ı hatırlamak, titreyip kendine gelmek, bunu bir ömür boyu yaşamak, kıyamete kadar Ümmete sorumluluk yüklemek zor olsa da, Ümmet başaracaktır İnşaAllah. Bu şerefte payı olana müjdeler olsun!

Din tarih, insan, hayat ve tabiattan koparsa, “Tapınak Dinine” dönüşür.

Allah bizi Kitabı terk edenlerden, duvara asanlardan, ölü kitabına çevirenlerden, haktan ve adaletten sapanlardan, günaha dalanlardan, inançlarını hurafe çöplüğüne döndürenlerden, Allah yokmuş gibi yaşayanlardan korusun!

Bu bakımdan herkes Allah’ın mağfiretine muhtaçtır.

Allah bağışlamayı kullarının vicdanları üzerinden yürütür. Bu sebeple birbirimize dua etmeliyiz. Gayet basit, “Allah’ım rahmet et”… Bu sözü bile birbirinden kıskanır oldu Müslümanlar.

Hadi, Rahman ve Rahim” olan Allah’tır.

Şimdi Müslümanlar bu din, bu kitap ve bu ümmet için bir şeyler yapmalıdır. Kendi yatağında akan su olmak yerine; etrafını besleyen bir nehir olmalıdır.

Herkesin kedisine göre bir “Hira” sı var, insan orada kendisi ile yüzleşir, kendi kozasını örer ve hayatın çetin mücadeleleri için kendini hazırlar. Bu öz eleştiridir. İnsan kendi vicdanından kaçamaz. Ahiret Günündeki nihai yüzleşme budur.

Yani insan vicdanıyla ve ürettikleriyle yüzleşir, kitabını okur… Kitap okumak budur! Başkasından önce insan kendisini sarsar, kendi içinde büyüttüğü tabuları yıkar, hesaba çekilmeden önce hesaba çeker, bunu yaparken şahidi; iç âlemi, aklı ve vicdanıdır…

Hayatı boyu insan farklılıklara fırsat tanımalı, iştirak etmediği fikirlere saygı duymalı, eleştirilere hakaret etmeden cevaplar bulmalıdır.

Diğer taraftan dini alanda insanlar kendi aralarında konuşup tartışabilmelidir. Çünkü dini alan tartışılmaz değildir, sadece konuşmak zordur. Burada konuşma, tartışma, yenilenme çabası diğerlerine nazaran kutsallık perdesine büründüğü için kolay değildir.

Hava, su, güneş ve toprak iş birliği yaparak doğayı nasıl canlandırıyorsa; bizler de pekâlâ iş birliği yapabilir, hayatı yaşanabilir hale getirebiliriz.

O zaman gelin övgüde, yergide aşırı gitmeyelim, birbirimize kızmayalım, abartmayalım, en önemlisini düşünelim. Her şey zaman içinde doğar, büyür ve ölür. Bu üç kuralın dışına çıkabilecek hiçbir şey yoktur. Hayat, Kâinat, Devlet, Millet ve insan hep bu kanuna tabidir.

Zaman kavramı tüm zıtları içine alır. İnsan kârını, zararını zaman içinde elde eder.  Kâr içinde geçen günlerde bile insan, zarar edip “Belkiler ve Keşkeler” içinde boğuşabilir…

İnsan yaşadığı fenalıkları ve hüsranları zamana bağlasa da, zaman “zaman uğursuz,  zaman bozuk, zaman kötü” değildir. Bozulmuşluk insanın kendisindedir.

Sonuç olarak insan çağına müdrik, kendi ortamı içinde iyi, güzel ve doğrulukla hem hal olup çalışmalı, hak ve adalet uğruna mücadele etmeli, dertlilerin ve acı çekenlerin yardımına koşmalıdır!

Çünkü Allah, her çağın insanını kendi çağından sorumlu tutacaktır!

İman, insanı yalnızlıktan kurtarır, evrenin bir sahibi olduğu fikrine götürür. İman insanı, ölüm ve açlık korkusundan uzak tutar. Ölüm korkusu ve açlık kaygısı çekmeyenler, yaşadıkları çağı yaşanabilir bir çağ, dünyayı da yaşanabilir bir dünya yapabilirler.

Hak ve adalet için omuz omuza verenler, dünyayı evrensel bir adalet ve barış yurduna çevirebilirler. Her tür zorluğa ve zorbalığa direnenler, ortak dertleri paylaşabilirler!

Lakin bu işleri yapmadan, hayata niçin geldiğini bilmeden, korku ve endişeden kurtulmadan, Asr Suresi’nin sırrına ermeden, Allah yokmuş gibi yaşayarak bu dünyayı terk etmek kadar insana acı veren başka bir şey olamaz!

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.