KUR’AN’I, DİN’İ VE PEYGAMBER’İ KUTSALLAŞTIRMAK

logo5

KUR’AN’I, DİN’İ VE PEYGAMBER’İ KUTSALLAŞTIRMAK

Yazının başlığına dikkat edin!

Kur’an “kutsal bir kitap” değildir. Allah’ın kelamıdır. İslam “kutsal veya dinlerden bir din”, Hz. Peygamber “insanüstü” bir varlık değildir. Eğer kabul edilirse, o takdirde onlar dokunulmaz olur ve asla ulaşılamaz!

Örnek vermek istenirse eğer:

İsrail oğulları kendilerini Rab Yahova seçilmiş (kutsal) bir kavim olarak ve yeryüzü topraklarını bu seçilmiş kavim için yarattığına inanırlar. Bu ırkçı ve ilahi üstünlük sebebiyle (!) Yahudiler kendilerini diğer milletlerden üstün görmüş ve insanlığın başına bela olmuşlardır!

Yahudilerin bu dokunulamaz olma hezeyanları onları kibir ve gurura düşürmüş, bu kibir ve guruları sebebiyle de lanetlenmişlerdir. Tevrat’ın tefsiri Talmut ve Talmut’a dayalı protokollere bakıldığında, Yahudilerin ne kadar laneti hak ettikleri görülecektir.

Bunun gibi Hristiyanlar İsa’ya “logos” (Tanrının sesi) demek suretiyle Hz. İsa’yı kutsallaştırmışlardır.

Hz. Peygamber için, “Sen olmasaydın dünyayı yaratmazdım” sözü de aynı manaya gelmektedir.

Bunu biraz açalım isterseniz:

Hz. Peygamberin daha mezarının toprağı kurumadan İslam’ın içine bir takım fitneler ve hurafeler sokulmuştur…

Mesela, Kur’an’ı Peygambere cinler getirmemiştir. Hz. Peygamber Şeytanlarla veya cinlerle konuşmamıştır. O, mecnun birisi değildir. Kur’an, Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına, oradan da Hz. Peygamberin kalbine ilka edilmemiştir.

Doğrudan doğruya Allah’ın, Peygamberin vicdanı üzerinden insanlığa seslendiği kelamıdır Kur’an. Bir kere “Levh-i Mahfuz” bir mekân değil, Allah’ın iradesidir. Korunmuş levha, sağlam kaynaktır. Bunlar Allah’a ait şeylerdir.

Şayet böyle düşünülmez ise, bir sürü aracıdan bahsetmek zorunda kalınır ki, bu da “Tevhid” anlayışına ters olur. Yani Allah hiçbir işte ve oluşta aracı kullanmamıştır. O, her şeyiyle bölünmez bir bütündür. Olan, olmakta olan ve olacak olan her şey Ondandır. İtikadımızca bunun adı; Tevhid’dir.

Tevhid” inancından kopmuş bir din, siyaset, sosyal, ekonomik, askeri yapılar insanı hayatta çıkmaza düşürür. İstikametini kaybeden insanlık bugün azgınlaşmış ve sapkınlığa düşmüştür. Dünyanın hali iddiamızı doğrulamaktadır. Her taraf kan, barut, kimyasal kokuyor. Çocuklar artık nefes alamıyor. Meşruiyet sınırlarını tanımayan, Helal/haram unutmuş, Yaşam hakkını hiç sayan, zulüm şebekeleri, mazlumlara akıl almaz işkenceleri reva görmektedirler.

Dün yapılan işkenceler karşısında imanlarından bir milim öteye gitmeyen Müslümanlar, bugünde aynı iman kararlılığını göstermektedirler.

Bu durum karşısında zalimler kudurdukça kudurmakta, azgınlıklarının şiddetini artırmaktadırlar.

İslam’da ilk şehidi Sümeyye Hatun ve kocası Yasir içinde bugün yapılandan farklı bir şey yapamamışlardı. Ne yapılırsa yapılsın bu mübarek insanlar şehadet şerbetini içtiler. Hz. Peygamber bu manzarayı çaresiz şekilde görünce; “Sabredin! Size vad edilen yer, Cennet’tir. Allah’ım sizlere rahmet ve mağfiret etsin.” Demişti.

Bugün şehitler kervanına katılan, akıl almaz zulümlerle katledilen Müslümanlar için bende aynı sözleri söylüyorum. “Sabredin! Size vad edilen yer, Cennet’tir. Allah’ım sizlere rahmet ve mağfiret etsin.”

Rabbim bizlerin de ölümünü böyle güzel ve kolay kılsın!…

Eğer Kur’an, hayat yolculuğumuzda “yoldaşımız” olacaksa:

O’nu duvarlardan indirmek, elimize almak, iyi günde kötü günde, savaşta barışta, özelde, kamuda velhasıl hayatın akan bütün alanlarında onunla yürümek” lazım gelir.

Ebabil kuşlarını füze başlıkları, Belkıs’ın tahtının getirme işini ışınlama saydıkça, dünyadaki olup bitenden Müslümanlar bi-haber olacak, aklen dünyayı anlayan diğer milletlerin peşinden gideceklerdir.

Kur’an’ı indiren biziz; onu Biz koruyacağız.” (Hicr; 9)

Bu ayetin içi bugün boştur. Bunun gibi daha birçok ayet bu durumdadır. Aslında Kur’an’ı Allah, kullarına emanet etmiştir. İnsanlık bu emaneti yüklenmekten ve sorumluluktan kaçtıkları için Müslümanlar bu duruma düşmüşlerdir.

Mesela Müslümanlar bir sabah baksalar ki Kur’an, yeryüzünden suların çekildiği gibi çekilmiş… Ne yaparlar dersiniz?

Kimler kaybolanı aramaya koyulur dersiniz?

Tüccarlar mı? Yargıçlar mı? Öğretmenler mi? Öğrenciler mi? Doktorlar mı? Kimler, kimler, kimler…

Daha dün buradaydı, Nerede bu Kur’an? Şimdi onsuz ne yaparız?” Endişesini kimler taşır dersiniz?

Arasa arasa ölüsü olanlar, ölü yıkayanlar, cenaze kaldıranlar, mezar başına toplananlar, taziyeye gidenler, ezber yapanlar, hatim indirenler, mevlit okutan zevatı muhteremler arar!

İşte ölü metin dediğim Kur’an, hayatın dışına itilmiş din ve bulutların üstünde dolaşan peygamber budur…

Demek ki Kur’an’ın ölü bir metin olmasının en önemli sebebi kutsallık kılıfına büründürülmüş olmasıdır.

Hâlbuki Kur’an, Din ve Peygamber yapıları gereği insanların sosyal alanda yani dünya işlerinde ki yanlışlarını düzeltmek için vardırlar.

Eğer Dine ve Kur’an’a saygı duymak isteniyorsa, onlara dokunmak, açmak, okumak, anlamak, yaşamak, gereğini yapmak, ayetlerin üzerinde tefekkür etmek, dini düşünce alanını yenilemek lazım gelir.

Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz değildir. Sahabeler böyle yapmış değildir. Sizlerde böyle yapmaktan korkmayın, bir şey olmaz, adamı çarpmaz!…

Din, Kur’an ve Peygamber, toplumsal hastalıklara şifadır. Çözüm bekleyen ülke ve insanlık dertlerine devadır. İnsanları dirilten, toplumları canlandıran, muhtaç olduğumuz içimizi ısıtan ruhturlar…

Bu sebeple; yenilenmiş dini düşünce, ayetlerinin içi doldurulmuş Kur’an, Müslümanların gündemine acilen girmelidir. Yenilikçi Müslüman Aydınlar, İslam Dinini hurafelerden arındırmalı ve dini asli mecrasında akmasına yardımcı olmalıdırlar. Bu kapasite bugün mevcuttur. Yeter ki anlayış ve saygı kuralları içinde aydınlar birbirlerine bakmış olsunlar!

Eğer “Din”, hayatın içine çekilmezse, din sadece diriler için manevi bir tatmin aracı ve ölüler için bir telkinden ibaret kalır.

Dinler tapınaklara hapsedildikçe hayattan çekilir. Kur’an’ın başına aynısı gelmiştir.

Eğer “Peygamber arkadaş” olarak kabul edilmezse,  Peygamber bulutların üzerinden kalmaya ve Hıristiyanvari ruhban anlayışla bakmaya devam edilir. Eğer Peygamber uçtu/kaçtıya bulaştırılırsa, aramızdan sessiz sedasız ayrılır, nitekim de öyle olmuştur.

Nihayetinde İslam dinamik bir dindir. Hayat dinidir. Hayatı düzenler. Kur’an dinamik bir kitaptır. Dinin kaynağıdır. Peygamber dinamik insandır.

Şükür bu ruhu gönderene, selam bu ruhu getirene, tebrikler bu ruhun safında olanlara ve dini yaşayışlarını açığa vuranlara…

Mahmut AKYOL

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.