HAYATA “TEKViR” SURESİNDEN BAKIŞ

logo5

HAYATA “TEKViR” SURESİNDEN BAKIŞ

“Mekke’de nazil olan bu sure 29 ayettir. İlk ayetinde geçen ve kıyamet günü güneşin dürülmesi/kör edilmesi olayından bahsedildiği için bu ismi almış görünmektedir. Ana teması kıyamet günü ve vahiy olayıdır. Bunların üzerinden ölüm, afet ve kıyameti de içine alır. Yani bunlar geldiği zaman insanın ekonomik gücünün, malının, mülkünün hiç bir işe yaramadığı hatırlatılır. Bunun için önce peygambere inen vahye kulak verilmesi öğütlenir. Diğer yandan Peygamberin kâhin, mecnun, din adamı, sihirbaz vs. olmadığı açıklanır.”

“SEVGİ VE MERHAMETI SONSUZ ALLAH’IN ADIYLA”

  1. GÜNEŞ köreltildiği zaman,1
  2. Yıldızlar döküldüğü zaman,
  3. Dağlar yürütüldüğü zaman,
  4. Gebe develer salıverildiği zaman,2
  5. Vahşi havyanlar toplandığı zaman,3
  6. Denizler kaynatıldığı zaman,
  7. İnsanlar yaptıklarıyla yüzleştirildiği zaman,
  8. Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman;4
  9. “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?”
  10. Amel defterleri açıldığı zaman,
  11. Gökyüzü sıyrılıp soyulduğu zaman,
  12. Cehennem tutuşturulduğu zaman,
  13. Cennet gözler önüne serildiği zaman,
  14. Herkes ne kadar hazırlıklı olduğunu anlayacak!
  15. HAYIR! Dile gelin kaybolan yıldızlar!
  16. Dile gelin akan gezegenler!
  17. Dile gel ey kararan gece!
  18. Dile gel ey ağaran tanyeri!5
  19. “Bu Kur’an şerefli bir peygamberin sözüdür,
  20. Karakteri sağlam, görkem sahibinin katında saygı değer,
  21. Sözü dinlenen, emin birisidir,
  22. Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.”6
  23. Olay sudur: Onu apaçık ufukta gördü.7
  24. Aldığı bilgiler onun geçim kaynağı değildir.8
  25. Kur’an da kovulmuş şeytanın sözü değildir.
  26. Öyleyse nereye gidiyorsunuz?
  27. Açın kulağınızı! Kur’an sadece insanlığa kendi özünü hatırlatmadır.
  28. Gerçeğin pesinde yürümek isteyen herkes için…
  29. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz.9

1.“Tekvir” Top etmek, yuvarlak hale getirmek, yumak etmek, dürmek, demektir… “Güneş kör edildiği zaman” (Razi)

2.  “Gebe develer salıverildiği zaman” O çok sevdiğiniz, hayatınızın yegâne ekonomik değeri olarak gördüğünüz, uğruna her şeyi göze aldığınız, şerefinizi, haysiyetinizi, onurunuzu sırtlarına yüklediğiniz o gebe develer salıverildiği ve hayatta hiçbir anlamının kalmadığı zaman… Demek ki, “gebe develerin salıverilmesi” olayı, insan hayatında çok önemli bir yeri vardır. Ölüm, “Azrail geldi mi zengin-fakir demez!” Afet, deprem, sel felaketi vb. fiziki, tufan, kasırga vb. sosyal patlamalar veya ağır derece bir hastalık, trafik kazası vb. bireysel “azap” geldiği zaman… Kıyamet, koptuğu zaman artık bunların hiçbir anlamı kalmaz…

3.“Vahşi havyanlar toplandığı zaman” Sadece insanlar değil; bütün canlılar, vahşi hayvanlar mahşer meydanında toplandığı zaman, kimsenin hakkının kimsede bırakılmadığı, kılı kırk yaran o adalet terazileri kurulduğu zaman…

4.“Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman” Mekke’nin tefeci bezirgânlarının eline (ödeyemediği borcuna karşılık) düşmesin diye ailesi tarafından diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna:-Konuş ey yavrucak! Seni hangi suçtan dolayı toprağa diri diri gömdüler? -Dile gel ey toprak! Kimler ve neden seni bu yavruların üzerine attı? -Dile gelin ey Mekke’nin batakhaneleri! Ödenemeyen borç karşılığı bu kızları size kim sattı? Görüldüğü gibi “güneşin dürülmesi, dağların yürütülmesi, yıldızların dökülmesi, gebe develerdin salıverilmesi, vahşilerin toplanması, denizlerin kaynaması, defterlerin açılması, cehennemin hazırlanması, cennetin yaklaştırılması…” türünden vurgular bir yıkılışı ve ardından yeniden kuruluşu canlandırmaktadır.

5.“Dile gelin!” Ey yıldızlar, gezegenler, kararan gece ve ağaran tanyeri! Dile gelin, şahitlik edin, sizi tanıklık etmeye çağırıyorum. Dile gelin, çünkü siz nasıl oluş ve akışın bir parçası iseniz, şu öksüzün (Muhammed’in) başlattığı hareket de aynen öyledir. Dile gelin de bunun karşısında durmaya çalışanlar, güneşin balçıkla sıvanamayacağını görsünler. Nasıl kararan geceye, ağaran tanyerine mani olamazlarsa, aynen öyle insanlık tarihinde bir yıldız gibi doğan Muhammed’in getirdiğine de mani olamayacaklar!

6.“Arkadaşınız mecnun değildir” Kırk yıldır aranızda bulunan, kendisiyle arkadaşlık ettiğiniz, düşüp kalktığınız bu öksüz Muhammed’in Allah katında ve aranızda saygıdeğer bir kişiliği vardır. Sağlam karakterli, sözü dinlenen, güvenilir, emin birisidir. Bunu böyle olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz.

7.“Onu apaçık ufukta gördü” Cebrail, normal insanın rüyasında birisini görmesi gibi, Muhammed’e berrak ufukta ve uyanıkken göründü. Onun ruh dinginliği ve saf bir yürek temizliği içindeki “vicdani görümü“, muhayyilesinde Cebrail olarak belirdi. Allah bu tertemiz vicdan üzerinden insanlığa seslendi… Her insan normal rüyasında dış dünyada daha önce gördüğü nesnelerin soyutlanmış formlarını görür. Hafıza, hatıra, imaj, içgüdü, vicdani arayış, idrak, havsala, arzu ve iştiyak gibi iç taleplerde yoğunlaşma olur. Bu, dış taleplerle birleşirse Allah işte buradan seslenir. Burada iç talepler kişi, çevre, tarih, coğrafya ve insanlık gibi fiziki ortamlardan, dış talepler ise bunların dışındaki metafizik ortamlardan gelir. İkisi birden aynı anda (eşzamanlı) olarak dalgalanır. İşte bu, Allah ile âlem (insan) arasındaki dinamik tempodur.

8.“Aldığı bilgiler geçim kaynağı değildir” Muhammed gaybtan bilgiler veriyor, vahiyler alıyor, fakat onu kâhinlerin kendilerine saklamalar gibi kendine saklamıyor. Hepsini açıklıyor ve bu açıklamalarından dolayı kâhinler gibi ücret istemiyor. Bu vahiyleri size geçinmek, kendini zengin etmek için getirmiyor. O bir din tüccarı, iman taciri, umut hırsızı, kâhin, rahip, din adamı veya sihirbaz değildir. Allah’tan aldığı ne varsa onu olduğu gibi söyleyen vicdanın sesi o!

9.“Meşiet”, istemek, dilemek, irade etmek, arzu etmek manalarına gelir. İslam tefekkür tarihinin en tartışılan konusudur. “Dileyen Allah’a şükretsin, dileyen küfretsin” ifadeleri kulun kendi fiillerini kendisinin yarattığına, özgür irade sahibi olduğuna delildir. Diğer görüşe göre de; “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” “Allah dilediğini rahmetine kabul eder” Yani insanın fiilleri Allah’ın elinde olduğu, rüzgârın önündeki yaprak gibi insana ait bir şey bulunmadığına delildir. Orta yolu bulmaya çalışan bir başka görüşe göre de dilemenin birazı Allah’a (külli irade), birazı insana (cüzi irade) aittir. Sufi damardan başka bir görüşe göre de dileme hem bütünüyle Allah’a hem de bütünüyle insana aittir. İşte tartışma burasıdır. Aslında Kur’an dilemeyi bazen insana, bazen Allah’a, bazen de her ikisine birden vurgu yaparken dalgalı, gelgitli bir üslup kullanmaktadır. Bu vurgulara paralel olarak Kur’an okuyamayan zihnin dalgalanıp duracağı tahmin edilebilir… Aslında yufkandaki görüşlerin hepsinde de doğruluk payı vardır. Kur’an’dan hepsine de uygun deliller bulunabilir. Aynı zamanda bu, Kur’an’ın esas itibariyle bir kelam, hukuk, teoloji veya tasavvuf kitabi olarak değil, insanoğluna yönelmiş “ilahi hitap” olarak anlamamız gerektiğini gösterir. Demek ki ”Allah’ın dilemesi” kavramı ile aslında “karşılıklılık” anlatılmak istenmektedir. “Kula bela gelmez hak yazmadıkça, hak bela yazmaz kul azmadıkça…” Nasıl ki deniz elvermedikçe (dilemedikçe) içindeki balıkların yaşaması, hareket etmesi, bir şey yapması mümkün değilse, bizim de Allah dilemedikçe bir şey istememiz, yapmamız mümkün değildir. Çünkü Allah her şeyi kuşatmıştır (muhit). Fakat yaptığımızı da yine kendimiz yapıyoruzdur.

Mahmut AKYOL

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.