DİNU’L GAYYİME/KİTABUN KAYYİMUN

logo5

DİNU’L GAYYİME/KİTABUN KAYYİMUN 

Kaynağı Kur’an olan dine, “Dinu’l Gayyime” (hayat üzerine titreyen, yaşayan hayat dini), dine kaynaklık eden kitaba “Kitabun kayyumun” (hayat üzerine titreyen, yaşayan hayat kitabı) denir.

İnsan aklını ve vicdanını harekete geçiren, sokağa hâkim olmak isteyen din, dinlerden bir din, kitap, kitaplardan bir kitap değildir. İslam’da din ve kitap eylemdir, yaşamdır, insanın amaç ve gayesidir.

Böyle olmasına, Kur’an’ın ilk emri “OKU” denmesine rağmen, yeryüzünde okuma oranı en düşük kesim Müslümanlardır. Aynı zamanda Müslümanlar, Kur’an metinlerini yazılı bir metin olarak anlamış, din denilince tapınak, Kur’an denilince de mezarlık anlamışlardır.

Kur’an Allah’ın insanlığa seslenişi, aklı ve vicdanı harekete geçirmesidir. Zaten Kur’an ve Din, hayatın içine çekilmediği sürece anlaşılmayacaktır.

Her insan kendi çağının sütünü emen çocuğudur.

Yedinci YY. Sami/Arap dil, tarih ve kültür ortamı içine gönderilmiş bir söz; günümüz dil, tarih ve kültür ortamına taşımak bir zorunluluktur.

O dönemin insanları “Tanrı ne dedi” diye sorarak Kur’an’ı anladılar. Şimdi ise “Tanrı ne demek istiyor” diye sormak ve anlamak gerekiyor. Bu soru sorulduğu zaman Kur’an’ın bir cenaze merasim aracı ve bir tapınak kitabı olmadığı rahatlıkla anlaşılacaktır.

20, 21 inci yy gelinceye kadar ki aktörleri görmedik. Meselelerin arka planlarını yeterince bilmiyoruz. Onlar tarih oldular. Biz, o gün olanları ancak yorumlayarak anlayabileceğiz. Böyle yapıldığı takdirde Kur’an’ı yaşayan bir Kur’an’a dönüştürebiliriz. Değilse Kur’an, ölülerin ardından okunmasını sürdürecektir. Eğer Kur’an’ın maksadı yaşayanları uyarmak ise ki öyledir, “Bu Kur’an diri olanları uyarsın ve inkâr edenler üzerine söz (AZAP) hak olsun diye gönderdik” 36/70

Meal”, Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir vasıtadır. Meal, metinde olmayanı görmek, geçmeyeni duyabilmektir. Meal, zamandan zamana metni yorumlamaktır. Mealde yorum olmazsa olmaz. Çünkü Kur’an’ın anlaşılması yorumla olur. Meal, metnin ruh, heyecan ve coşkusunu anlamaktır. Tertil üzerine ağırdan duymak, anlamaya çalışmak, hissederek okumak bu olsa gerektir. Böyle okunduğunda ancak Kur’an’ın feryadı ve Müslümana yapılan zulm duyulabilir.

Kur’an her çağda tekraren yorumlanması gerekir. Zira mezarda okumakla, anlamadan okumak arasında bir fark yoktur. Cenaze evinde okunacak olan Kur’an ölü için değil, diriler için olmalıdır.

Mesela “Gebe develerin salıverildiği zaman” ifadesi dilden dile değil, çağdan çağa okunmalıdır.

Yani o çok sevilen hayat, ekonomik değerler, kıymet biçilemeyen mallar, uğruna her şeyin göze alındığı şeref, haysiyet ve onur Kıyamet günü hiçbir değeri olmayacak, “Ölüm, Afet ve Kıyamet” geldiği zaman artık bunların hiçbir anlamı kalmayacaktır!

Mehmet Akif’in Kur’an için söylediği sözler, Türkçe diye bir dil yaşadıkça yankılanıp duracaktır:

Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına,

Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına,

İnmemiştir Kur’an bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak ve ne de fal bakmak için,

Ölüler dini değil sen de bilirsin ki bu din,

Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça din!”

Bu açıdan bakıldığında Kur’an, epistemolojiden ziyade ontolojidir.

Yani Kur’an, bilgiden ziyade bilinç kaynağıdır. Bilgi bütün bir evrene (varlığa) Allah tarafından saçılmıştır. Tarih, tabiat ve hayata bakıldığında rahatlıkla bu görülecektir. Elde etmek için çaba sarf etmek yeterlidir.

Ancak bilinç böyle değildir. Bilinç şuurdur, tepkidir, duyarlılıktır, sancı çekmek, bölüşmek ve paylaşmaktır. Görmek için gözün açılması, kulağın duyması, sızlamak için yaratılmış vicdanın canlanması, sevmek için yaratılmış kalbin heyecanla doldurulmasıdır. Bütün bunları bizzat insan kendisi yapar.

Kur’an, bilinçli insanı hedef alır. Onu çevresine tepki vermeye çağırır. Bunun için önce insanda “Allah bilinci” uyandırılır. Kur’an’ı görmek istemeyenler bu bilinçten nasipsizlerdir.

Bilinç, şuur, takva gibi kavramların tamamı, farkında olmak demektir. Bu yolculukta insan kesintisiz Allah ile birliktedir. Allah ile birlikte yürümek insanı güçlü yapar. Güçlü olmadan bu hayatın tamamlanması mümkün değildir. Günümüz dünyasında özellikle Müslümanların perişanlığının altında ki hakikat budur…

İnsan daima Allah’ı gücüne muhtaçtır ve insan bu bilinci hiç kaybetmemelidir.

Kur’an, insanlığa hiç duyulmamış şeylerden bahsetmiş değildir. Kur’an, temel insanlık değerleri üzerinde ısrarla durur. Yani Kur’an, bilindiği halde uygulanmayan, oralı olunmayan, görülmek istenmeyen ve savsaklanan şeyleri hep tekrarlamıştır. Bu tekrarlar hep insan fıtratını/vicdanını uyandırmak için yapılır.

Acaba, nedir insanlığın temel değerleri, nedir bilinç haline getirilmek istenen şeyler?

İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, söz, namus, adalet, erdem, vefa, dostluk, kardeşlik, cömertlik, yiğitlik, mertlik vs.

İnsan, bireysel sorumluluk taşıyan varlıktır. İnsanı ilgilendiren taraf onun kör, sağır ve dilsiz olmamasıdır. Değilse insan aydınlığa hasret kalacak, zifiri karanlıkta ölecektir.

Din ve Kur’an’ın insan hayatı ve aklının köreltilmesine, kirletilmesine, başkasına kiraya verilmesine tahammülü yoktur. Görmek için yaratılmış gözü körelmiş, duymak için yaratılmış kulağı sağırlaşmış, sızlamak için yaratılmış vicdani kurumuş, sevmek için yaratılmış kalbi bomboş olması durumunda Allah’ın azabı yakındır!!!

Kur’an, bunları insanlık yolu “HABL-UN NAS” olarak belirtir. Yine Kur’an; yaşayanla ölmüşü bir tutmaz! Kur’an dünyada ölmüşe değil, yaşayana değer biçer. Ölmüşten değil, yaşayandan faydalanın der. Çünkü Allah’ın “Hayy” sıfatı yaşayan da tecelli eder…

Sonuç:

Allah vardır. Mülk Onundur. O, her yerdedir. Ona görüyormuşçasına iman edilir. Yaratan, yaşatan, koruyan, kollayan ve yarattıklarına yol gösteren Odur!

Var eden, yok eden, gökleri ve yeri tutan, karanlık ve aydınlığın sahibi, ecelleri, rızıkları belirleyen, evrene düzen veren, canlıların ne yapıp/yapmadığını bilen Odur!

Elçileriyle insanlığın kararan ufkunu aydınlatan O! Her şeyi sevgi ve merhamet üzerine yaratan, her şeyi bilen, duyan, gören O! İnsana zafer ve mağlubiyeti tattıran, ölüleri diriltecek, mahşerde toplayacak ve hesaba çekecek O! 

Sorumluluk taşıyan insan O’na ne kadar da muhtaç!

O’na nihayetsiz şükürler olsun…

Bu bilince sahip olanlara “MÜJDELER” olsun..!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.