“İSLAM’DA DİNİ DÜŞÜNCENİN YENİDEN İNŞASI”

logo5

“İSLAM’DA DİNİ DÜŞÜNCENİN YENİDEN İNŞASI”

Başlık, Muhammed İkbal’e aittir. O, son “600” yıldır İslam Medeniyetinin donma dönemi yaşadığını söyler.

İkbal, bu sözünde yerden göğe haklıdır. Özellikle Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Cumhuriyet boyunca Devletle (Siyaset) ve Millet bir arada yaşamamıştır. Bu; dış dinamiklerin eseri olsa gerektir.

Kabul etmek gerekir ki, “dini düşünceyi yeniden inşa” vakti gelmiş, hatta geçmektedir. 21. Asır Müslüman Aydınlarını bu “inşa” görevi beklemektedir. Dine bulaştırılmış “saçma” düşüncelerden ayıklamak, dini “Müsteşriklerin” oyuncağı olmaktan kurtararak tabii mecrasında akmasını sağlamak görevi aydımlarındır.

Dini değerler “Asrın” şartlarına göre yeniden gözden geçirmek, içi boşaltılmış kavramları yeniden doldurmak, dini ciddiye alınacak hale getirmek; ancak bu şekilde mümkün olacaktır.

O halde; dini değerler üzerinde yapılan yanlışlarla Müslüman Aydınlar yüzleşmelidirler. Zira bir yanlışı söküp atmadıkça, bir doğruyu inşa etmek mümkün olmayacaktır.

Din ve Teorik kaynağı olan Kur’an’ı Kerim insana dünyada yol göstermek için vardır. Yol üzerindeki zararlı halleri kaldırmak, boynumuza borçtur. Hayat veren bu değerlerin damarlarda kanın akması gibi, insan hayatında akması gerekir. Bunun için dinin anlaşılması lazımdır.

Dinin anlaşılmaması Müslümanların en büyük sorunudur. Yapılan, ortaya çıkan bütün yanlışların kaynağı burasıdır…

Devlet/Millet” arası bağı sağlam hale getirmek için, sıraladığımız hususların yeniden gözden geçirilmesinde zaruret vardır.

1. Bu değerleri hayata geçirmek için işe önce:

Cenab-ı Hakk” kavramını ele almakla işe başlamak gerekir. Gerçeği, (Allah) görüyormuşçasına canı gönülden inanmak, hiçbir şeyin O’nsuz olmayacağını bilmek işin başıdır. Hayatı düzenleyen, gökleri ve yeri idare eden O’dur. Göklerin ve yerin ruhu/nuru, ikisi arasında olanların sahibi O’dur. Geceyi ve gündüzü elinde döndüren, bizden çok uzaklarda bir yerde değil, andığımız anda ve yerde olan O’dur.

İşte O’na inanarak yaşamak budur!

İnsan için en temel kavram Cenab-ı Hakk olmasına rağmen, en çok istismar edilen kavram yine O’dur. Bu sebeple sadece “inandık” demek yetmez. İnanmanın gerekleri de yerine getirilmesi gerekir. Cenab-ı Hakk’a inandıklarını söyleyen ve gereklerini yerine getirmeyenler münafıklardır. Münafık, gerçekten kopuk yaşamaktır. Münafık, tarla faresine benzer. Kaçacak bir sürü deliğe sahiptir.

2. Ğaybın ve Kıyametin anahtarları O’nun elindedir. Yani ğaybi ondan başka kimse bilemez. Bu sebeple cinciler, falcılar ve onlara itibar edenler “şirk” içindedirler.

3. İslam Dinini İsrailiyat ve İncil tasallutundan ve diğer bütün yanlışlardan arındırmak bir zorunluluktur.

4. Dini kendi asli hüviyetine döndürmek, yeni bir dini anlayışa kavuşturmak gerekir. Cenab-ı Hakkın ifadelendirdiği, Hz. Peygamberin uyguladığı gibi insanı; din, tarih, hayat ve tabiatla buluşturmak asıl olmalıdır. İnsanı duyarsız,  kör, sağır ve dilsiz olmaktan kurtarmalıdır.

5. Öyle bir din anlayışı ortaya konulmalı ki, insana ve inananlara sorumluluk yüklensin. Sorumluluğu Mehdiye, imama, şeyhe bırakmasın… İşte O’na inanarak yaşamak bu demektir!

6. Dinde zorlama yoktur! Girerken, devam ederken, çıkarken de yoktur. İnsanın “özgürlüğü” budur. Din gönül işidir, gönüllülüktür, duyguyla başlayan bir iştir. Folklorik, ara sıra yapılacak bir iş değildir. Hayat, tarih ve tabiat içinde her zaman olunması gereken şeydir…

Felsefe yönünden bakıldığın da din, metafiziktir. Görünmez gücün varlığına, birliğine ve kudretine duyulan bir inançtır. Bu güce yaklaşmak kalbi, ibadet ve Ritüellerle olur. Ritüeller sizi hayatın içine çeker. İyilik, güzellik ve doğruluk yaparak hayatın içine girmenizi sağlar. Vicdanınızda ki inanç, hayata taşınmadığı zaman, sadece sinenizde yük olarak kalır…

7. Namaz, oruç, hacla “ifa” edilen Nüsukların insanı yardımlaşma, dayanışma ve destekleşmeye (İyilik, Güzelli, Doğruluk) sevk etmeyi sağlıyorsa, Nüsuklar doğru anlaşılıyor ve doğru yapılıyor demektir. Müminin Nüsuk bilinci bu olmalıdır.

8. Allah, Mülk itibariyle inananların üzerinizde bulunan fazlalıkları dökmek suretiyle eşitliği sağlamak ister. Fakat görülüyor ki, tarihsel olarak Hz. Peygamberden beri, kendisini Müslüman kabul eden “zenginler” Mürted olmuşlardır.  

9. Sosyal hayat ve dinin mantığı güç üzerinden değil, hak üzerinden yürür.” Yani haksızlığa uğramış olan kimse mazlumdur. Böyle olmakla birlikte mazlumun en güçlü yönü de burasıdır. Denilmiştir ki, “mazlumun ahı cihanı yıkar!” Onun içindir ki, “mazlumun dini sorulmaz!” Mazlum her yerde mazlumdur. Fakat demek değil ki, insan hep bu kader üzere yaşar.

Hayır!

Hayatın damarlarından akan değerler bunlardır! İslam’ın ilk farzları bunlardır. İman etmezden önce bunların üzerinde “düşünmek” gerekir.

Eğer bu dokuz ilke “dile gelse” eminim ki Müslümanlar dünyayı yeniden “Adaletle” şenlendirebilir. Çünkü Müslümanlarda hayata, tabiata, insanlığa karşı bir düşmanlık yoktur. Çünkü İslam’ın içinde akıl, düşünce, merhamet vardır. Şüphe duyma vardır. Soru sorma vardır. Arayış vardır. Sadece donmuş kuralları tekrar eden bir “Fıkıh” algısı yoktur.

Müslümanın gönlünde “İman” canlı, dinamik, duygu yüklüdür. Çünkü İman hayattan, tabiattan, tarihten, akıldan, vicdanın uyanışından fışkıran muharrik bir yapıdır. İmanın kökü ‘’Allah’’ ve ‘’Ahiret günü’’ ne imana dayanır. İnsan bu imanla taşar, coşar ve heyecan duyar! Aklın sorgulaması, vicdanın sızlaması ve taşması budur.

Bu olmadan ‘’iman’’ olmaz! Bu yön itibariyle iman artar da eksilir de… Fakat itikat böyle değildir.

Son önemli bir konu:

Eğer insan olup biten şeylerden, mağduriyet üreten bir düzenden  rahatız olmuyor, yani hala düzenin devamından menfaat temin ediyorsa; o kimse; “dini, kitabı. Tarihi, hayatı ve tabiatı” anlamamış demektir.

Hâlbuki böyle olmamak lazımdır!

Yapılan bir iyiliğin de, bir kötülüğün de farkında olmak lazımdır! Salat etmek, kıyam etmek, nereden, niçin geldiğini unutmamak lazımdır!

Kaygısı Allah ve Ahiret Günü olanın dünyada ki yolu Kur’an ve Peygamber olur..!

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.